Konu Başlığı: Taberî’ye Cevap: Gönderen: Hadice üzerinde 29 Eylül 2010, 10:39:45 Taberî’ye Cevap:
Bununla birlikte, "muhsanât" sözcüğüyle ilgili açıklamaları ve onu destekler deliller getirmesine rağmen Taberî'nin görüşüne cevap vermek mümkündür, ilk olarak hemen şunu soruyoruz: Hükmün cariyeleri de kapsamasında ne sakınca vardır? Fakihler, efendisi olmakla ehl-i kitaptan olan cariyeyle yatmanın caiz olduğunda ittifak etmiştir. Efendisi olmakla kendisiyle caiz olan ile, nikâh akdiyle ve özel şartlarla da yatmak caizdir. O halde böyle bir ayrım yapmaya ne gerek vardır? Gerçi bu meselede ihtilaf vardır. Mubah olduğunu söyleyenlerin yanında sakıncalı olduğunu söyleyen de vardır. Ebû Hanife, kendisinden gelen rivayetlerin birinde Ebû Yûsuf, Muhammed, Zûfer, Ebû Meysere ve başkaları ehl-i kitaptan olan bir cariye ile nikâh kıymanın caiz olduğunu söylemişlerdir. Hasan-ı Basrî, Mücahid, Said b. Abdilaziz ve başkaları bunu mekruh görmüşlerdir. Malik, Şafiî, Leys ve.onlarla aynı görüşte olan bir grup âlim ise, bunu yasaklamışlardır. Ebû Bekr er-Râzî ise, caiz olduğu görüşünü desteklemiştir. O, hür ve cariyelerle ilgili Nisa süresindeki âyetleri görüşüne delil olarak zikretmekte, muhaliflerin görüşlerini tartışmakta ve Kur'ân'daki "muh-sanât" sözcüğüyle değişik anlamların kasdedildiğini söylemektedir. Bazen bununla evli olan kadınlar kasdedilmiştir. "(Savaşta esir olarak) ellerinize geçen (cariye)ler müstesna evli kadınlarla.[708]ayetinde bu anlam kastedilmiştir: Bazen bu sözcükle hür kadınlar kastedilmiştir: "İçinizden inanmış hür kadınlarla evlenmeğe gücü yetmeyen kimse, elleriniz altında bulunan inanmış genç kızlarınız (olan cariyelerinizden alsın"[709] ayetinde bu anlamda kullanılmıştır. Bazen de bununla iffetli kadınlar kastedilmiştir. Ibnu Cerîr'in zahirini kendi görüşüne delil olarak ileri sürdüğü şu âyette olduğu gibi: "İnananlardan, namuslu hür kadınlar ve sizden önce kendilerine kitap verilenlerden namuslu hür kadınlar.. [710] Ebû Bekir er-Râzî, sonra şöyle devam eder: (Maîde: 5/5) âyetindeki kullanış da böyledir, iffetli olma açısından bu ismin geçerli olduğu kişilere, "ihsan" kelimesinin umum anlamını nazar-ı itibare alarak bu ismi (muhsan ismini) vermeğe bir engel yoktur. ikinci hususa gelince, deriz ki: "Zina eden erkek, zina eden veya müşrik olan bir kadından başkasıyla evlenemez"[711] âyetinin anlamı üzerinde dururken bu meseleyi etraflıca inceledik; tercih edilmesi gereken görüşün hangisi olduğunu orada belirttik. Ayetin, "içinizden bekârları ve köle ve cariyelerinizden iyileri evlendirin" [712]âyetiyle neshedilmediğini; bunun, olması gerekeni gösterme olduğuna; evlilikten istenen hedefin gerçekleşmesi için ve sapıkları azarlayıp müminleri korumak için müminin hayat arkadaşını seçerken kendine layık olanı seçmesine teşvik olduğuna hamledilmesi gerektiğini anlattık. Böylece bekârlarla iyi olan köle ve cariyelerin evlendirilmelerinin emredilmesin de bütün bunlar gözetilmiş ve her iki âyetle amel edilmiş oluyor. Belkide Taberi ve onun görüşünde olanların bu görüşe varmaları, iffetli olmasalar da müslüman ya da ehl-i kitap bir kadınla nikâh kıyıldığı taktirde artık o nikâhın sahih olması sebebiyledir. Çünkü birşeye kalkışmaktan sakındırma, o şeyin kerahetle birlikte caiz olmasına engel değildir. Ancak biz burada şeriatın birini teşvik ettiği ve birini kınadığı iki şey arasında kişinin birini tercih ederek seçim yapması alanından sözediyoruz. Ya da mümin kişinin hayat arkadaşını ve çocuklarının anasını seçerken yaklaşmasının yasaklandığı kâfir ve fasıklarm otlağından ve fahişelerle zânilerin ortamından; yani yasak bölgeden sözediyoruz. Vücûdun satılmasından, şerefin ayaklar altına alınmasından başka bu bölgede ne var ki? Parayı görürken vücûdunu satan kadın, aynı şey için vatanını da satmaz mı? Kendi iffetinin değerini bilmeyen, vatanının izzetini mi düşünür? Temel değerlerini çiğneyen kadında ahlâk ne gezer? Böyle birinden hangi davranışlar beklenir? Çocuklarına nasıl bir süt içirecektir böylesi? Bu mu, kocasının yokluğunda kendi namusunu ve kocasının malını koruyacak kadın? Bu mu âhiret işinde kocasına yardımcı olacak eş? Bu mu kocasından kesin taahhüdü hakkeder? Vatana asker, komutan, işçi ve âlim yetiştirecek ana bu mu? Müslüman Allah ve Resulünün sünneti üzere böyle bir kadınla nasıl evlenebilir? Bu kadın müslüman olduğunu söylese de? Ya bir de hıristiyan veya yahudî olursa? Hele hele düşman yahut düşman taraftarı ise? Yüce Allah şöyle buyuruyor: "Allah sizi, din hakkında sizinle savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayan kimselere iyilik etmekten, onlara adaletli davranmaktan menetmez. Çünkü Allah adalet yapanları sever. Allah sizi, ancak sizinle din hakkında savaşan, sizi yurtlarınızdan çıkaran ve çıkarılmanız için yardım eden kimselerle dost olmaktan meneder. Kim onlarla dost olursa, işte zalimler onlardır.[713] Bu konuda az Önce aktardığımız Taberî'nin sözlerinin tutarlı bir tarafi var mı? O zaman Yüce Allah'ın: "Size helâl olan kadınlarla evlenin.[714] "Onun için iyi kadınlar itaatkâr olup Allah'ın kendilerini korumasına karşılık kendileri de gizliyi koruyan (kocalarına gizli gizli ihanet etmeyenlerdir"[715] âyetleri bizim için ne anlam ifade etmiş oluyor ki? Yine o zaman Peygamber'in (s.a.v.): "Dindar olanı seç, (yoksa) yoksulluğa düşersin." "Mümin kişi, takvadan sonra saliha bir eşten daha hayırlısını elde etmemiştir" hadisleri bizim için ne anlam ifade etmiş oluyor ki? Bu görüşte olanlar, o vebalı otlakları seçenlerin evlilik sonrası durumlarıyla yüce Mevlâmızm şart koştuğu: "Zina etmeksizin, gizli dost tutmaksızın"[716] hususlarını nasıl bağdaştırabiliyorlar? Bu yasak bölgeye adım atan; servetin gözünü kör ettiği ve aydınlık yolunu görmeyip bu gibi kadınlarla evlenen, evliliğin sadece şekline uymuştur. Bu evlilikle sadece zina cezasından kurtulmuştur. Ama rab-binin emrine ve peygamberinin yol göstermesine uymadığı, dinin temel değerlerini bir tarafa attığı için bunun günahını mutlaka çekecek, rezil ve rüsvay olacaktır. Meseleye ahlâkî sağlamlık ve iffet açısından girmemizin ve imam Ibnu Cerîr et-Taberî'ye muhalefet ederek görüşlerini tartışmamızın; kısacası sözü bu kadar uzatmamızın sebebi işte budur. Nitekim Ebû Davud'un Ka'b b. Malik'ten naklettiği mursel rivayetlerinin birinde, Ka'b b. Malik'in yahudî bir kadınla evlenmek istediği, bunun üzerine Rasûlullah'ın (s.a.v.) şöyle buyurduğu anlatılmaktadır: "Onunla evlenme, çünkü o, senin namusunu korumayacak." [717] Kendi iffetini korumayan başkasını düşünür mü? Taberî de, senediyle Hz. Hasan'dan şunu naklediyor: Biri Hasan'a: Bir adam, ehl-i kitaptan bir kadınla evlenebilir mi? diye sormuş. Hasan şöyle cevap vermiştir: O kadar çok müslüman kadın varken ehl-i kitaptan olan bir kadınla ne diye evlensin? Ama mutlaka evlenecekse namuslu biriyle evlensin mûsâfihe biriyle değil. Adam: Mûsâfihe ne demek? diye sormuş. Hasan: Biri ona gözüyle işaret ettiğinde peşine takılandır, demiştir. Netice olarak Ibnu Ömer'in katı tavrı ile Ibnu Cerir'in gevşek tutumu arasında orta bir yol bize daha isabetli görünüyor. Nitekim bunu yukarıda anlattık. Hz. Ömer, Ibnu Abbâs, Ebû Hanife ve onların görüşünde olanlarla daha sonra onların görüşlerini destekleyen Cassas ve tbnu Kesir'in görüşlerine dikkat çektik. Daha sonra Ka'b b. Malik ve Hasan b. Ali'den birer rivayet aktardık. Biz bunların görüşlerini şer'î nasslara daha uygun gördük. Nassların bir kısmını amel ettirerek bir kısmım görmezlikten gelmedik, onları tefsir ederken tahakküm yolunu tutarak bir kısmının diğerlerini neshettiğini söylemedik. Bütün bunlar bir tarafa, şeriatın en çok önem verdiği toplumun mashalatıyla bağdaşan yolu seçtik.[718] |