๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Kuran ve Sünnette Evlilik => Konuyu başlatan: Hadice üzerinde 26 Eylül 2010, 20:56:21



Konu Başlığı: Peygamber'in (S.A.V.) Davranışlarından Bazı Örnekler
Gönderen: Hadice üzerinde 26 Eylül 2010, 20:56:21
                                                          Peygamber'in (S.A.V.) Davranışlarından Bazı Örnekler:
 

1- Peygamber (s.a.v.), bir gece üstün bir gaye için Hz. Aişe'nin yanından dışan çıktı. Hz. Aişe, sırası olduğu bir günde kendisini bırakıp hanımlarından başka birinin yanına gittiğini sandı. Habersiz onu takip etti. Bir de ne görsün, Bakî mezarlığına, şehid mümin kadın ve erkek­lere dua etmek için gidiyor.

Hz. Aişe diyor ki: Kendi kendime dedim: Sen Rabbine dua etmeye gidiyorsun, oysa ben dünya peşinde koşuyorum? Odama gittim, sesli sesli soluyordum. Ardımdan Peygamber (s.a.v.) geldi ve: Ya Aişe, niçin böyle soluyorsun? dedi. Dedim ki: Anam babam sana feda olsun... Yanıma geldin, elbisem soydun ve hemen ardından elbisem giyip çıktın. Beni bir kıskançlık tuttu, sandım ki, kumalarımdan birinin yanına gi­diyorsun. Seni takip ettim ve Bakî mezarlığına gittiğini gördüm!

Aişe'nin durumu gizlemeden açıkça anlatması ve sevgisinin şiddetinden dolayı kıskançlığından sözetmesi Peygamber'in (s.a.v.) hoşuna gitmişti. Şöyle buyurdu: "Ya Aişe, Allah ve Rasulünün sana haksızlık etmelerinden mi korktun?" Hz. Aişe: insanlar ne kadar giz­lerse gizlesin, Allah mutlaka ondan haberdardır, dedi. Peygamber (s.a.v.): "Evet" dedi, sonra şöyle devam etti: "Cebrail bana geldi. Sen el­biseni çıkardığın için içeri girecek değildi. Bana seslendi, ancak duy-mayasın diye alçak bir sesle çağırdı. Ben de duymayacağın bir şekilde ona cevap verdim. Uyuduğunu sanıyordum ve seni uyandırmak isteme­dim. Endişeleneceğinden de korktum. Bana, Bakî mezarlığına gitmemi ve oradakilere mağfiret dilememi söyledi."

Mesele anlaşılınca Hz. Aişe sakinleşti ve tavrı değişti. Peygam-ber'e (s.a.v.) soru sormaya başladı: Ölüleri ziyarete gittiğin zaman ne diyorsun? dedi.

Peygamber (s.a.v.) şöyle cevap verdi: Şöyle dersin: "Selam size ey buranın mü'min ve müslüman sakinleri! Allah bizden önce gelenlere ve bizden sonra buraya geleceklere rahmet etsin. Biz de, inşaallah size ge­leceğiz."

2- Başka bir rivayette ise şöyle deniliyor:  Hz. Aişe dedi ki: Hanımlarından birinin yanma gitti diye kıskandım. Geri döndüğünde durumumu gördü ve: "Kıskandın mı?" buyurdu. Benim gibi biri, senin gibi birini kıskanmaz mı? dedim. "Şeytanın sana gelmiş" buyurdu. Be­nimle birlikte bir şeytan mı var? dedim. "Evet" dedi. Her insanla bir­likte var mı? diye sordum. "Evet" karşılığım verdi. Peki seninle birlikte olan da var mı? dedim. "Evet, ama Allah bana yardım etti ve şeytanım müslüman oldu" buyurdu. [1002]

3- Rasûlüllah (s.a.v.), Kinde'lilerden   bir kadınla [1003] evlendi. Kadın, Rasûlüllah'la evlenmek üzere Medine'ye geldi. Bu arada Hz. Aişe, Hafsa ve Rasûlüllah'ın diğer hanımları kıskançlık duygularıyla dolup taşıyorlardı. Hz. Aişe: Rasûlüllah (s.a.v.), elini yabancı kabile kadınlarına uzattı, korkarım ki, onlara yönelir ve bizi ihmal eder, dedik­ten sonra diğer kumalanyla birlikte bu evliliğe engel olmayı plan­ladılar.

Gelin geldi. Tebriklerle onu karşıladılar. Sonra ondan yana ve onu seviyorlarmış gibi tavır takınarak ona, Rasûlüllah (s.a.v.) yanına gir­diğinde kendisinden Allah'a sığındığını söylemesini öğütlediler., işte o zaman Rasûlüllah'ın (s.a.v.) kendisini hoşnut etmek için çabalayacağını ve kendisine daha çok değer vereceğini söylediler.

Zavallı kadın komplolarından habersiz- tavsiyelerine uydu. Sözünü söyler söylemez Rasûlüllah (s.a.v.): "Kimsenin cesaret ede­meyeceği birine sığındın" diyerek yüzünü çevirdi ve hemen oradan çıktı. Ailesine geri götürülmesini istedi. Komplo ortaya çıktığında kadın, Rasûlüllah'ın haremine dönmek için çabaladıysa ve babası kızının ma­zeretini anlatmağa uğraştıysa da, bir defa Peygamber'in (s.a.v.) ona karşı kalbi soğumuştu.

Kalblerdeki sevgi nefrete bir dönüşsün,

Cam gibi, bir daha kaynaşmaz.

Artık dönüşe imkân var mı?

Komployu hazırlayanlar ise kaldılar...

O zaman kızgınlık koparılanı eski durumuna getiremez ve parçalananı birbiriyle kaynaştırıp tamir edemez. Artık ona yönelme yoktur. O halde çare ne?

Rasûlüllah (s.a.v.), hanımlarını buna iten duyguyu değerlendirdi. Sonra efendisinin karısının, Hz. Yusufa hazırladığı komployu hatırladı ve tebessüm ederek şöyle buyurdu: "Onlar Yusufa hile yapanlardır. Gerçekten de hileleri çok büyüktür.[1004]

4- Rasûlüllah (s.a.v.), Hayber gazvesinden sonra- Safiyye ile evle­nip Medine'ye döndüklerinde Ensar kadınları bunu duymuş ve onu görmek için gelmişlerdi. Gelenler arasında Hz. Aişe de vardı. Rasûlüllah'ın (s.a.v.) gözü ona ilişti, tedirgin ve ürkek bir haldeydi. Rasûlüllah (s.a.v.) onu bekledi. Safiyye'yi gördükten sonra gülerek ona: "Onu nasıl gördün ya Şukayra!" dedi.

Hz. Aişe, kıskançlığından: "Ne olacak bir yahudi kadın gördüm" karşılığını verdi.

Rasûlüllah (s.a.v.) yumuşak, tatlı ve onu doğruya yönlendirici bir

üslupla: "Öyle deme, çünkü islâm'a girdi ve iyi bir müslüman oldu" buyurdu. [1005]

5- Mariye, ibrahim'i doğurduğunda, RasûltiUah (s.a.v.) bir gün onu kucağına aldı ve Aişe'ye götürdü. Şakalaşarak onu çağırdı ve oğlunun kendisine ne kadar benzediğini ona göstermek istedi. Ancak Hz. Aişe'nin kalbine sanki bir ok saplanmıştı, ağlamamak için kendini zor tutuyordu. "Seninle onun arasında bir benzerlik göremiyorum!" dedi. [1006]

Rasûlüllah (s.a.v.), hemen Aişe'nin kıskançlığından ciğerinin parçalandığım gördü; kendisi Mariye gibi ona bir çocuk vermemişti. Aişe'ye birşey demeden oradan ayrıldı.

6- "Onlardan  dilediğini  geri  bırakır,   dilediğini  yanına alırsın. (Geçici olarak) ayrıldıklarından (tekrar birleşmeyi) arzu ettiğine (dönmekte) senin üzerine bir günah yoktur. Onların gözlerinin aydınlanıp tasalanmamalarına ve hepsinin, senin ver­diklerine razı olmalarına en elverişli olan budur. Allah sizin kalberinizde olanı bilir. Allah bilendir, halimdir"[1007] ayeti indiğinde, Hz. Aişe, ayetin ümmet içerisinde sadece Peygamber'e (s.a.v.) hanımlarından dilediğinin sırasını erteleme ve düediğiyle gece­leme hürriyetini anlamış, nazlı eş saikı ve yaşının küçüklüğü sebebiyle ve daha sonra ortaya çıkacak bundaki soylu hedefi bilmeden şu cüretkârca sözü sarfetmiştir: "Bakıyorum Rabbin hevam kolluyor. [1008]

Gerçekten etkisi derin, çirkin ve kulağa ağır gelen bir sözdü bu.

Peygamber (s.a.v.) sabretti. Bu taşkın ve ölçüsüz iddiaya söz ile ce­vap vermenin ve Allah'ın niçin böyle emrettiğini anlatmanın bir yarannın olmayacağını düşündü. En etkili cevap, davranışlarla verile­cek cevaptı. Cevabı zamana bıraktı. Herşeye en iyi cevabı o verecekti.

Hz. Aişe de, başkaları da bunu görecekti. Zaman akıp geçti, Rasûlüllah'a (s.a.v.) hür davranma imkanı verildiği ve bundan dolayı hiçbir günaha maruz kalmayacağı bildirildiği halde, günlerini taksim ve yanlarında yatma gibi hususlarda eşleri arasında adil davranışına devam etti.

Hz. Aişe de, başkaları da, bu ayetin yüce hedefini görerek ve yaşayarak anladılar.

Allah'ın kendisine vacib kılmadığı hususlarda bile âdil dav­randığını müşahede ettiler. Vacib olmayan hususlarda âdil davranan, vacib olan hususlarda evleviyetle âdil davranacaktır, bunda şüphe yok­tur.

O   halde  Rasûlüllah'ın   (s.a.v.)  hanımları,   onun   adaletinin mükemmelliğine   kesin olarak inansınlar ve bu ilahi dersten ibret alsınlar. Davranış düşüncelerinde bunun etkisi görünsün de bundan sonra Rasûlüllah'ı (s.a.v.) üzecek bir söz ve davranışta bulunmasınlar.

7- Hz. Hafsa ile Aişe, Safiyye'ye karşı övünerek kendilerinin Ku-reyş'li olduklarını, Rasûlüllah'la (s.a.v.) aynı kabileden olduklarını, oysa onun yabancı olan tek hanımı olduğunu söylemişlerdir.   Hz.   Safiyye gelip Rasûlüllah'a bu durumu şikayet etti. Rasûlüllah (s.a.v.), fiili bir tepki göstermedi, kızıp öfkelenmenin buna bir faydasının olamayacağım biliyordu. Hz. Safiyye'nin bu kızgınlığını yatıştırmayı ve gönlünü alarak hanımları arasında ona eski itibarını kazandırmayı düşündü.

Hanımlarından hiçbirinde bulunmayan bir meziyetine dikkat çekerek şöyle buyurdu: "Sen de: Benden nasıl daha hayırlı olabilirsiniz ki, kocam Muhammed, babam Harun ve amcam da Musa'dır diyeydin ya!" [1009]

Meseleyi en güzel bir şekilde çözüme bağlayacak yol buydu.

8- Enes (r.a.), rivayet ediyor: Rasûlüllah (s.a.v.) hanımlarından birinin yanındaydı. Diğer hanımlarından biri olan bir tabakta yemek  gönderdi.  Rasûlüllah'ın   (s.a.v.)   yanında  bulunduğu hanımı, hizmetçinin eline vurdu ve elinden yere düşen tabak parçalara ayrıldı. Rasûlüllah (s.a.v.), tabağın parçalarını yanya-na getirdi, sonra da dağılan yemeği o tabağa koyarak: "Anneniz, kıskandı" buyurdu. Sonra da yanında bulunduğu hanımı ona bir tabakta yemek getirinceye kadar hizmetçiyi orada bekletti. Sağlam olan tabağı, tabağı kırılan hanıma gönderdi ve kırık tabağı da, onu kıran hanımına bıraktı. [1010]

O kıskanç olanı Hz. Aişe idi. Tabakta yemek gönderen ise, Hz. Sa­fiyye idi. Hz. Zeyneb olduğu da rivayet edilmiştir.

Kıskançlığın kadına neler yaptırdığını biliyordu. Bu nedenle Hz. Aişe'nin bu husustaki duygularını ve bu duygularının davranışlarına et-kişini hesaba katıyordu.

îbnu Hacer, Ebu Ya'la'dan şu merftı haberi rivayet eder: "Kıskanç kadın, vadinin aşağısını yukarısından ayırdedemez." [1011]

Belki de, gözünü bürüyen kıskançlık bulutu kalktığında yaptığına pişman olmuştu. Bu sebepten olacak ki henüz hava kararmadan, yaptığının keffaretini sordu. Rasulullah (s.a.v.): "Bunun keffareti, kırılan tabağa benzer bir tabak ve dökülen yemeğe benzer bir yemektir" buyurdu.

Bu hikmetli davranışıyla bir ölçü koydu. Artık o kırılan tabak ta­mir edilemezdi ve dökülen yemek de birşeye yaramıyordu. Ancak ben­zerleriyle işlenen suç telafi edilecekti.

Bu davranışıyla, tabağı kırılan hanımının gönlünü yaptı ve Hz. Aişe ile aralarında çıkabilecek çekişmeyi önledi.

Hem bu âdil ve hikmetli davranış, böyle bir şeyin tekerrür etmesi­ni de önlemişti. [1012]