Konu Başlığı: İğdiş olma Caizmi Gönderen: Hadice üzerinde 09 Kasım 2010, 09:16:51 2- İğdiş Olma Caiz Mi? Geriye iğdiş olma meselesi kalıyor, iğdiş olma caiz mi ki sahabeden bazısı Peygamber'den bu hususta izin istiyor? Nevevî: izin istemeleri, ictihadlarına dayanarak bunun caiz olduğunu zannetmelerinden kaynaklanıyor. Ne var ki bu zanlan hakka muvafık değildi. Çünkü iğdiş olma küçük olsun, büyük olsun insan için haramdır, demek suretiyle bizi bunu anlatma yükünden kurtarmış oluyor. [72] 3- İğdiş Olmayı Reddetmenin Anlamı: iğdiş olmanın reddine gelince, Rasulullah'm onu reddettiği vuzuha kavuşmuş durumdadır. Yukarıdaki rivayetin ardından gelen ve Müslim'in yine Sa'd b. Ebî Vakkas'tan naklettiği rivayet buna delalet etmektedir. Osman b. Maz'un kadınlardan uzak durmak istedi, fakat Rasûlullah (s.a.v.) onu bundan sakındırdı. "Eğer ona bu hususta cevaz verilseydi, biz de iğdiş olurduk." [73] İğdiş Olma Niçin Yasaklanmıştır? iğdiş olmanın yasaklanmasının hikmetine gelince, bu konuda îbnu Hacer şöyle demektedir: iğdiş olmanın yasaklanması, kafirlerle cihadın devamı için neslin çoğalması isteğinden kaynaklanmaktadır. Şayet izin verilmiş olsaydı, müslümanların birçoğu bu yola başvurabilir ve neslin devamı kesilebilirdi. Neslin kesilmesiyle de müslümanların sayısı azalırdı. Ayrıca iğdiş olmada birçok mefsedet de vardır. Bunlardan birkaçı şöylece sıralanabilir: Kişinin kendi kendisine işkence yapması, çirkinleştirmesi ve ölümle son bulabilecek zarara sokması, erkekliği yitirmesi, Allah'ın yaratmasını değiştirmesi, verilen nimetin kadrini bilmemesi, çünkü kişinin erkek olarak yaratılması, büyük nimetlerdendir. Erkek kişi erkekliğini yok etmekle kendini kadına benzetmiş olur ve eksikliği erdemliğe tercih etmiş olur. [74] [/color] Konu Başlığı: Ynt: İğdiş olma Caizmi Gönderen: Hadice üzerinde 09 Kasım 2010, 09:18:47 Eski toplumda "iğdiş"lik kurumu
Aşağıda yayınladığımız incelemede T. Baykara, iğdişlik kurumunu "Türklere ait bir kurum" gibi ele alıyorsa da, biz biliyoruz ki, iğdişlik-hadimlik kavramı ve kurumu, erken 'Sümer' dönemlerine kadar dayanmaktadır. Gerek dini kastlar içinde bulunan kutsal kişilerin 'evlilik yasağı' haliyle; gerekse, erkek çocuk sünneti haliyle günümüzde devam eden bu uygulama, geçmişte 'fallus tapımcılığı' olarak da yaşanmıştı. "İğdiş”liğin kaynağında, ilgili kişinin, kadınlarla cinsel ilişki kurmasını ve daha sonraki dönem bakımından ise, çocuk yapmasını engelleme gerekçesi bulunmaktadır. Eski toplum, 'ilk oğul’un, yani Dumu, Maru, Âdem’in ilk hallerinin toplumsal aidiyet konusunu çözemediği bir tarihsel anda, bu sorunu, aidiyet ve dolayısıyla kadınlarla cinsel ilişki kurma aracı ve doğurganlığın kaynağı olan tenasül aletini kesmekte bulmuş görünüyor. Görünüşe göre, sertçe bir çözüm! Ama eski topluma, 6 bin yıl kadar öncenin eski toplumunun çözüm biçimlerine uygun. Üstelik o dönem bakımından, son derece uygarca da! Çünkü bu oğul, daha önce, doğrudan kurban edilen bir oğuldu. Kurban etmek yerine, sadece 'cinsiyetsiz' hale getirmek, kadınlarla cinsel ilişki kapasitesini yok etmekle yetinmek ; 'üretici olmayan bey' haline getirmek, eski toplum bakımından büyük bir uygarlık adımıydı da... Bu oğul’a "yaşayan oğul", "yaşayan bey" gibi nitelikler atfedilmesi, onun önceki dönemde kurban edilen olmasına bağlı olmalıydı. Eski tabletlerin “Yaşayan”, “Canlı”, “Gerçek” gibi nitelemelere, sonraki Nasıralı İsa ile ilgili olarak, bazı İncillerde de rastlanmaktadır. Burada 'kadınlarla cinsel ilişki' sözcüğünü vurguluyoruz. Bu demektir ki, ilgili kişiler, erkeklerle cinsel ilişki kurabilirlerdi. Bu nokta, yani Ninmah'ın 'cinsiyetsiz' olarak yarattıkları ile erkekler arasındaki cinsel ilişki, eski toplumda, çok yaygın ve kutsal bir ödev haliyle kullanılmış görünüyor. MÖ. 2000'lerde, yazılı yasalarda, erkek homoseksüel ilişkilerin, artık yasaklanmaya başlandığını görüyoruz. Abraham döneminde Lut’a gönderdiği 'elçileri' ile cinsel ilişki kurmak isteyen Sodom'un erkeklerinin bu tutumuna Tanrı, çok kızıyor ve bu nedenle, muhtemelen Abraham’ın silahlı adamları aracılığıyla, Sodom'un üstüne "tuz-kükürt" yağdırıp veya “tuz-kükürt çukurlarına doldurup” onları yok ediyordu. Fakat yine de, bunlar, geç dönemlere değin, Musevi, Arap ve eski yunan topluluklarında, önceki kutsal-dini özelliklerini giderek yitirseler de, el üstünde tutulan erkek fahişeler olarak, ilişkilerini açıkça, sürdürmeye devam etmektedirler. Bu yanıyla, erken 'hadımlık' uygulamasına bağlı olan 'kutsal erkek fahişeliği' konusunda, daha önce bir çalışmamı yayınlamıştım. Oraya bakılabilir... Eski toplumun, bu 'ilk oğul’u 'hadım', 'iğdiş' kılmasında, en temel gerekçeler bunlar olmuş olmalıydı. O oğul’un cinsel organının kesiminin bir aşağılama olmadığını Enki'nin davranışından da anlıyoruz zaten. Enki, eski toplumda bir dizi toplum birim arasında gerçekleşen farklı 'yaratılış' anlatımlarından birisinde, bu hadım-iğdiş edilmiş 'oğul’un yazgısını, "Kıralın önünde durmak" olarak saptıyordu. Hadım oğulun buradaki konumunu, o sırada kullanılan haliyle 'kıral' kavramıyla birlikte ele almalıyız, ama daha şimdiden belli ki, onu, yetkili bir konuma yerleştirmekteydi. Sonraki dönemlerde çocuk sahibi olmak isteyecek (mesela "Etana" anlatımında) bu 'ilk oğul', farklı topluluklarda farklı biçimlerde yol alarak, 'ilk oğul' olma ; "ilk oğul üstünlüğü" gibi özellik kalıntılarını günümüze kadar taşımıştır. Burada küçük erkek çocuğun hadımlaştırılmasının bir düşmanlık, hakaret, aşağılama özellikleri taşımadığını, Türkiye’de bazı yörelerde hala kullanılan, küçük erkek çocuğa yönelik 'çükünü yemek', 'daşşağını yemek' gibi deyimlerde de görüyoruz. Bu sözler, ilgili çocuğa karşı, bir sevgi ifadesi olarak kullanılır... Bunu, sonraki gelişmesi içinde, sünnet olgusunu incelerken ele alacağız. Erken Akado sammaru dönemindeki tanrıların her birinin emrinde bulunan, sözcü, elçi, mabeyinci, kilerci, sonraki peygamber, olanlar, 'kısır' kılınmış bu oğulun farklılaşacak biçimlerinin bazı ön örnekleri olmalıydı. İsa ve onun temsil eden Papa ve Hıristiyanlığın öteki dini görevlilerin bir bölümü,'evlilik' yasağına tabi iseler, bu onların başlangıçta, Akado- sammaru döneminde “iğdiş edilmiş görevli oğul” geleneğine dayanıyor olmalarındandır. Evlilik yasağı bulunan bütün dini görevliler, erken kısır bırakılma sorununu, fiili evlilik yasağının kabul edilip uygulanmasıyla aşmış olan bir dönemin kalıntılarını yaşarlar. Hıristiyanlıkta 'tanrıyı akıl' olarak niteleyen Papa, kısır kılma ve evlilik yasağında, günümüz için, şimdi anladığı anlamıyla bir akıllılık bulunmadığını kabul edebilir mi? Şimdilik bilemiyoruz ama Hıristiyan din adamları arasındaki evlilik yasağına karşı bir kıpırdanış olduğu da görülüyor. Cinsel organı keserek kısırlaştırma yerine, bu kişileri evlilik yasağına tabi kılan 'akılcı' Hıristiyanlığın, bu nedenle, sembolik kısırlaştırma olan sünneti reddetmesi de anlaşılır. Erkek sünneti, bir yönüyle, kısırlaştırmanın toplumsal yalancılık biçimiyle aşılmasıydı. Musevilik dini ise, sünneti, önceki dönemin kısırlık yaratan, tenasül aletinin tümüyle kesiminin sembolik yolla aşılabilmesi olanağı olarak kullanmıştır... Bu çözümün coğrafi kaynak alanını incelemeye çalışıyoruz zaten. Bu tür nedenlerle, eski toplumda hadımlık, ilgilinin, üstelik doğurtganlık yoluyla doğrudan bir mirasçıya sahip olamamasına yol açtığı için, toplumun örgütlenmesinde, önemsenmiştir de. Doğurtgan babalık yoluyla, yani evlatlık alarak değil, onun bir hanedanlık yaratabilmesi, merkezi gücün karsısına mahalli çıban başılığı bela edebilmesi gibi bir tehlike yaratamayacağı için, geliştirilip kullanılmış olmalı. Bunu en azından Osmanlı’da görüyoruz. Bu kurum, hadimlik, hem erken dini-kutsal nedenlere ve hem de son derece faydacı gerekçelere dayandığı için, aşağılanmak bir yana, toplumda saygın, üstte, yönetici konumların ifadesi olabilmiş görünüyor. Aşağıdaki yazı, bunun, toplumun ekonomik yaşamındaki yeri ile ilgilidir. Söylemeye gerek yok ki, burada yayınladığım başkasına ait her yazı, her durumda, benim kısmen veya bütünüyle doğru bulduğum bir yazı değildir. Bununla birlikte, hepsine notlar düşme olanağı bulamıyorum ve fakat çeşitli yanlarıyla okunmasında yarar olduğunu düşündüğüm için, dipnot yazana kadar bekletmeye gönlüm elvermiyor. Çalışmalarımı, eğer ilerde, olanak bulur da, bütünleştirebilirsem, orada bu yazılarda katıldığım veya katılmadığım yanlar daha berrak ortaya konulabilir. Alıntı Konu Başlığı: Ynt: İğdiş olma Caizmi Gönderen: Zehibe üzerinde 01 Ocak 2015, 01:50:25 Rabbim fitrati bozacak tüm islerden ummeti muhafaza eylesin.
|