Konu Başlığı: Evliliğin Meyveleri Gönderen: Hadice üzerinde 26 Eylül 2010, 19:56:06 Evliliğin Meyveleri
Evliliğin gayesi, fert ve toplum hayatındaki etkilerinden bahsettiğimize ve yapılan herşeyin de arzu edilen bir sonucu, yani meyvesi bulunduğuna göre evliliğin de yukarıda sözkonusu ettiğimiz psikolojik ve içtimaî gayelerinin dışında arzu edilen bir meyvesi vardır ki o da erkek ve kız çocuklardan oluşan zürriyettir. Kişinin bu konuda Allah'tan istediği budur. Bununla neşelenip sevinecek ve onunla kıyamete kadar ameli devam edecek: "Rabbimiz, bize gözler sevinci (gönüller açan) eşler ve çocuklar lütfeyle ve bizi (senin azabından) korunanlara önder yap. [1090] Bu, hem din ve hem de modern ilim açısından bütün boyutlarıyla incelememiz gereken bir konudur. Yüce Allah, zürriyetten överek bahsetmekte ve evliliğin bir meyvesi olarak bize zürriyet verdiği için O'na minnet borçlu olduğumuzu bildirmektedir: "Allah size kendi nefislerinizden eşler yarattı ve eşlerinizden de size oğullar ve torunlar yarattı ve sizi güzel (ve helal) rızıklarla besledi. [1091] Rasûlüllah (s.a.v.), seven ve doğuran kadınları seçmemiz hususunda bizi teşvik etmekte ve evliliğin, ümmetin çoğalması için bir vesile olmasını dilemektedir. Böylece düşmanlarımızla cihad edebileceğiz ve ümmetin ilerlemesi için gayret edeceğiz. Ama bu, rasgele bir çoğalma değildir, kıyamet günü Peygamberin bizimle övünmesine ehil olmak kaydıyla bir çoğalmadır. Bu konudaki hadisler bunu anlatmaktadır: 1- Enes b. Malik'ten rivayet edilmiştir. Diyor ki: Rasûlüllah (s.a.v.) evlenmeyi emreder ve evlenmemekten şiddetle sakındırarak şöyle buyururdu: "Seven ve doğurgan kadınlarla evlenin; çünkü kıyamet günü diğer peygamberlere karşı çokluğunuzla övüneceğim.[1092] Ma'kıl b. Yesar'ın da şöyle dediği rivayet edilmiştir: Biri Rasûlüllah'a (s.a.v.) gelerek: Ya Rasûlallah, soy, makam ve mal sahibi bir kadın buldum, onunla evleneyim mi? dedi. Rasûlüllah (s.a.v.) onu menetti. îkinci defa geldi, yine menetti. Üçüncü defa geldi, Rasûlüllah (s.a.v.) ona şöyle dedi: "Seven ve doğurgan kadınlarla evlenin, çünkü diğer ümmetlere karşı çokluğunuzla övüneceğim. [1093] Övünülmeğe layık olan çokluk, güçlü olan, hayırla dolu olan ve fedakârlık yapabilen çokluktur. Kuvvetli mü'min, Allah katında güçsüz mü'minden hayırlıdır. Toplumun gelirini çoğaltan, ferdin hayat seviyesini yükselten, hayatı güvence altına alan ve yeryüzünün onun sayesinde salih amelle dolduğu, kalbin güzel ahlakta temizlendiği çokluktur. "Andolsun Tevrat'tan sonra Zebur'da da: 'Arza mutlaka iyi kullarım vâris olacak' diye yazmıştık. [1094] Kalblerin hedef birliği ettiği, aynı inanç ve hedefi paylaştığı, aynı umut için çarptığı çokluktur. "İşte bu sizin ümmetiniz, bir tek ümmettir. [1095] Peygamber'in (s.a.v.) övünmesine layık çokluk işte budur. Çokluk, bizatihi hedef edinilen ya da Övülen değildir. Nice az sayıdaki bir gurup, çok sayıdaki bir guruba Allah'ın izniyle galip gelmiştir. Hatta çokluğun kınanmaya vesile olduğu da vakidir. Çünkü mesele kemiyette değil, keyfiyettedir. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Huneyn gününde çokluğunuz sizi böbürlendirmişti. Fakat size hiçbir yarar da sağlamamıştı." [1096] "Çoklukla övünmek sizi (o derece) oyaladı ki, kabirleri (dahi) ziyaret ettiniz. Hayır (olmaz bu), yakında bileceksiniz (hatanızı)!" [1097] "Bilin ki dünya hayatı bir oyun, eğlence, süs, kendi aranızda (birbirinize karşı) övünme, mal ve evlat çoğaltma yarışıdır. (Bu), tıpkı bir yağmura benzer ki; bitirdiği ot, ekincilerin hoşuna gider, sonra kurur, onu sapsarı görürsün, sonra çerçöp olur. [1098] Yüce Allah yine şöyle buyurur: 'De ki: Murdarla temiz bir olmaz. Murdarın çokluğu hoşuna gitse de. [1099] Peygamber'in (s.a.v.) de şöyle buyurduğu rivayet edilmektedir: "Oburların yemek tabağına hücum edişleri gibi milletlerin üstünüze çullanmaları yakındır." Ya Rasûlallah, o gün sayıca az olacağımız için mi diye sordular. "Hayır, aksine sayıca çok olacaksınız, ama selin köpüğü gibi köpük mesabesinde olacaksınız" buyurdu. [1100] Bu nedenle Zekeriya (a.s.), duasında temiz ve salih bir zürriyet istemişti: "Rabbim, bana katından temiz bir nesil ver. Sen duayı işitensin. Zekeriyya, mabedde durmuş namaz kılarken melekler ona: 'Allah sana, Allah'tan bir kelimeyi doğrulayıcı, efendi, nefsine hakim ve iyilerden bir peygamber olacak Yahya'yı müjdeler,1 diye ünlediler. [1101] Allah'ın dost kullarının da son ve değerli arzuları bu olmuştu. Yüce Allah, bu kulların menkıbelerini anlatırken onların şöyle dediklerini naklediyor: "Ve onlar ki: 'Rabbimiz, bize gözler sevinci (gönüller açan) eşler ve çocuklar lütfeyle ve bizi (senin azabından) korunanlara önder yap' derler. [1102] Nesil, güçlü bünyeli, sağlam ahlâklı, ilimle âmil, seviyesi yüksek olduğunda gerçekten nitelikli bir nesildir ve bununla kişiyi sevindirir, onun gözünün neşesi olur. Dünyada Allah'ın halifesi olmaya ve kıyamette de Peygamber'in (s.a.v.) kendisiyle övünmesine ehil olur. Ama sıska ve zayıf bünyeli, sağlık ve zeka yönünden geri, ilim ve verimliliği düşük, ahlak ve davranışları yönünden seviyesiz olursa, o zaman çokluk, altından kalkması zor ağır bir yük olur, ilerlemeyi engeller. O zaman ferdin, hem kendi şahsı için, hem de ümmeti için yararlı bir gelir sağlaması, yararlı iş yapması, dünya ve ahiret için önemli şeyler gerçekleştirmesi mümkün olmaz. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Erkek ve kadından her kim inanmış olarak iyi bir iş yaparsa, onu (dünyada) hoş bir hayatla yaşatırız. (Ahirette ise), onların ücretini yaptıklarının en güzeliyle veririz.[1103] Çocukları sıska ve zayıf bir kavme Hz. Ömer'in nesilleri için uygun ortam aramalarım emrettiğini yukarıda nakletmiştik. tslâm şeriatı, evlenmeyi ve çocuk doğurmayı teşvik ettiği günden beri bunun yanında asil ve hoş neslin yetiştirilmesi için uygun şartları, hazırlaması, yeteneklerinin geliştirilmesi için uğraşmayı ve yeteneklerinden yararlanmayı da teşvik etmiştir. Bu sebeple Peygamber (s.a.v.), hamile kalma ihtimali olan emzikli kadınla yatmayı yasaklamıştır. Çünkü emzikli kadının hamile kalması, ona bir yük daha yüklemek olur. Karnında taşıdığı cenin, süt emen çocukla kadının enerjisini paylaşmış olur, hatta yiyeceğini bozup engeller, hayatının ileri safhalarında bile etkileri görülen zararlara sebep olur. Esma bint Yezîd, Rasûlüllah'ın (s.a.v.) şöyle buyurduğunu işittiğim söyler: "Çocuklarınızı gizlice öldürmeyin. Canımı elinde tutana yemin ederim ki, emziren kadının hamile kalması, (süt emen çocuğa öyle bir zarar verir ki) at sırtında (koşturan ergin erkek olacak yaşa gelse yine) onu tutar yere atar. [1104] Abdullah ibn Mes'ud'un da şöyle dediği rivayet edilmektedir: Rasûlüllah (s.a.v.) on hasletten hoşlanmazdı: Altın yüzük takmak, elbiseyi yukarıya çekmek, safre[1105] sürünmek, yaşlılığı değiştirmek -tbnu Cerir, bununla ağarmış kılları yolmanın kastedildiğini söylem ektedir-erkeklik suyunun yerine boşaltılmaması, efsunlama dışında muska yapılması, çocuğun sütünün (hamile kalınmakla) bozulması, nazar boncuğu takılması, kadının yersiz süslenmesi ve yürürken, erkeklerin dikkatini çekecek şekilde topuklarını yere vurarak yürümesi. [1106] tik hadiste Peygamber (s.a.v.), süt emen çocuğa zarar vereceği gerekçesiyle emzirme döneminde kadınla yatmayı yasaklamakta ve bunu gizli öldürme olarak isimlendirmektedir. Bu, sonradan etkisini gösteren zehire benzer. Hadis, böyle birşeye sebep olmayasınız diye bu dönemde kadınla yatmayın buyurmaktadır. ikinci hadiste de, bu dönemde kadınla yatmanın çocuğa zarar vereceğini açıkça anlatmaktadır. Bu nedenle de bu dönemde kadınla yatmayı hoş karşılamamıtır. Tıbbi deneyler isbat etmiştir ki, cinsiyet ve hamilelikle ilgili progestron ve ostrojen hormonlar, hamilelik döneminde çoğalmakta ve bu çoğalma ile birlikte kadının sütünün bileşimi de değişikliğe uğramaktadır. Sütteki yağ ve protein miktarları normalin altına düşmekte sütün kalite ve miktarı azalmakta hatta salgılamayı önleyen hormonların varlığı sabebiyle asgarinin altına düşmektedir. Sütün azalması sonucunda süt emen çocuk çeşitli hastalıklara maruz kalmaktadır. Dokuların gelişmesinde proteinlerin büyük bir etkinliklerinin olduğunu ve süt emen çocuğun bunlara şiddetle muhtaç olduğunu biliyoruz. Süt çağındaki bebek için anne sütüne denk başka bir gıda yoktur. Özellikle gelişmekte olduğu ilk aylarda çocuğun gelişmesinde en uygun ve en değerli gıda, anne sütüdür. [1107] Burada kadınla yatmanın yasaklanması, onunla yatmanın kendisinden değil, hamile kalması sebebiyledir. Ama normalde hamile kal-mayacaksa onunla yatmakta bir sakınca yoktur. [1108] Bu durumda azil yapmak ya da hamileliği engelleyen günümüz metodlarından birini uygulamak, kadının hamile kalma korkusunu ortadan kaldırmaktadır ve bu durumda onunla yatmakta bir beis yoktur. Nitekim Peygamber (s.a.v.) döneminde azil yapanlar (erkeklik suyunu rahmin dışına akıtanlar) vardı ve o sıra Kur'an henüz iniyordu. Bununla birlikte azli yasaklayan bir emir gelmedi. Peygamberin (s.a.v.) vefatından sonra da emzirme ve başka sebeplerle azil yapmağa devam edenler vardı. 1- Cabir b. Abdillah'ın şöyle dediği rivayet edilmektedir: "Rasûlüllah (s.a.v.) döneminde azil yapardık. Bu durum kendisine haber verildi ve O bunu yasaklamadı. [1109] Müslim, yine Cabir'in şöyle dediğini nakletmektedir: "Kur'an iniyor olduğu halde azil yapıyorduk." Süfyan şöyle demiştir: "Şayet azil yapmak, yasak birşey olsaydı, Kur'an bunu yapmamızı yasaklardı.[1110] 2- Yine Cabir'den rivayet edilmiştir: Biri, Peygamber'e (s.a.v.) gelerek: Benim bir cariyem var, bize hizmet eder, hurmalığımıza bakar. Onunla yatıyorum fakat hamile kalmasını istemiyorum, dedi. Peygamber (s.a.v.): "istersen azil yap, çünkü kendisine takdir edilen olur" buyurdu. [1111] Müslim ve Ahnıed'in Müsned'inde rivayetin devamı şöyledir: Bilahere adam geldi ve: Cariye hamile kaldı, dedi. Bunun üzerine Peygamber (s.a.v.): "Ben sana, kendisine takdir edilen olur, demiştim" buyurdu. 3- Ebu Said el-Hudri'den rivayet edilmiştir: Huneyn günü esir aldık. Fidye karşılığında onları serbest bırakmak istiyorduk. Rasûlüllah'a (s.a.v.) azli sorduk. Buyurdu ki: "Nasıl uygun görüyorsanız yapın, Allah'ın takdir ettiği mutlaka olur. Çocuk, erkeğin suyunun tamamından olmaz. [1112] 4- Haccâc b. Amr anlatıyor: Zeyd b. Sâbit'in yanında oturuyordum, tbnu Fehd -Yemen halkından biri- geldi ve: Benim cariyelerim var, hepsinin hamile kalmalarını istemiyorum, azil yapayım mı? dedi. Zeyd b. Sabit: Ona fetva ver ya Haccac, dedi. Allah günahlarını bağışlasın, senden birşeyler öğrenelim diye yanında oturuyoruz, dedim. Zeyd yine: Fetvasını ver, dedi. Dedim ki: O, senin tarlandır, dilersen sula-mazsın. -Haccac diyor ki: Bunu Zeyd'den duymuştum- Bunun üzerine Zeyd: Doğru söylüyor, dedi. [1113] 5- Zaide b. Umayr, anlatıyor: Ibnu Abbas'a azli sordum. Dedi ki: (Çocukları) çoğaltınız. Rasûlüllah (s.a.v.) bu konuda birşey söylemişse, onun dediği geçerlidir. Ama birşey söylememişse, diyorum ki: Kadınlarınız, tarlalannızdır, tarlalarınıza nasıl dilerseniz öyle varın. Dilerseniz, azil yapın, dilemezseniz, yapmayın. [1114] Beyhakî'nin îbnu Abbas'tan rivayeti şöyledir: "Allah'ın yaratmayı takdir ettiği canı, Ademoğlu öldürecek değildir. Tarlan, dilersen onu sularsın, dilersen sulamazsın." 6- Hz. Ömer'in şöyle dediği nakledilmektedir: "Rasûlüllah (s.a.v.), hür kadın izin vermedikçe onunla yatarken azil yapmaktan sakındırdı.[1115] 7- Malik, Sa'd b. Ebi Vakkas'tan babasının azil yaptığını nakleder. [1116] 8- Malik, yine senedi ile, Ebu Eyyüb el-Ensarî'nin de azil yaptığını nakleder. [1117] 9- Taberî, kendi senediyle Saîd b. el-Müseyyeb'in "tarlanıza nasıl dilerseniz öyle varın" [1118]ayetinin tefsirinde şöyle dediğini nakleder: Dilerseniz azil yapın, dilerseniz yapmayın. [1119] 10- Ebubekir el-Cessâs da, îbnu Ömer'in, "Tarlanıza nasıl dilerseniz öyle varın" ayetinin tefsirinde şöyle dediğini nakleder: Dilersen azil yaparsın, dilersen yapmazsın. [1120] 11- Kadı Ebu Ya'la, Ubayd b. Rifae'den babasının şöyle dediğini nakleder: Ali, Zübeyr ve Rasûlüllah'm (s.a.v.) ashabından bir gurup Hz. Ömer'in yanına gelerek azil meselesini tartıştılar, Hz. Ömer: Onda bir sakınca yoktur, dedi. Aralarından biri: Bunun kızları diri diri gömmenin küçük bir şekli olduğunu ileri sürüyorlar, dedi. Bunun üzerine Hz. Ali: "Andolsun biz insanı çamurdan (meydana gelen) bir süzmeden yarattık[1121]ayetlerini anlatılan yedi merhaleden geçmedikçe diri diri gömmeye benzemez, dedi. Hz. Ömer, Hz. Ali'nin bu sözünü takdir etti ve: Allah sana hayır mükafat versin, dedi. [1122] 12- Cabir b. Abdillah'tan nakledilmiştir: Ya Rasûlallah (s.a.v.), azil yapardık. Ancak yahudiler bunun, diri diri gömmenin küçük bir şekli olduğunu söylüyorlar, dedik. Buyurdu ki: Yahudiler yalan söylüyor[1123] "Allah (o çocuğu) yaratmak istediyse, azil ona engel olmaz. [1124] Beyhakî de [1125]Ibnu Abbas'a azlin sorulduğunu, onun: Gidin, başkalarına sorun, sonra gelip bana ne dediklerini haber verin, dediğini; gidip başkalarına sorduktan sonra gelip ne söylediklerini, bunun üzerine kendisinin: "Andolsun biz insanı çamurdan (meydana gelen) bir süzmeden yarattık... [1126]ayetlerini okuduğunu, sonra da şöyle dediğini nakleder: Bu merhalelerden geçmeden nasıl diri gömülene benzesin ki? Yukarıdaki hadislerle sahabe kavillerini incelediğimizde şu aşağıdaki neticeleri çıkarabiliriz. 1- islâm şeriatı azli onaylamıştır. Peygamber'in (s.a.v.) haberdar oluşundan sonra sahabenin bazısının bunu uygulaması, Peygamber'in (s.a.v.) ikrar etmesi şer'iliğinin isbatı anlamına gelir. Nitekim kitabımızın baş taraflarında, ruhbanlığı yol edinenlerin bu davranışlarını duyan Peygamber'in (s.a.v.) hemen onları ikaz ettiğini, dikkatlerini kendi sünnetine çektiğini, takip edilmesi gereken yolun kendi sünneti olduğunu söylemiş; sünnetinden yüz çevirenlerin, şeriatına bağlı olmadıklarını belirttiğini anlatmıştık. Rasûlüllah (s.a.v.) bunu duyar duymaz hemen harekete geçmişti. 2- Şeriat azil yapmağa izin vermiş ve onu mubah görmüştür, hatta yapılmasına işaret etmiştir: "Dilersen azil yap, çünkü kendisine takdir edilen, olacaktır." Böylece dikkatler başka bir yöne; mefhumların tashihi ve akidenin düzeltilmesine çekilmiştir. insanlar bizzat kendileri tecrübe etsinler. O zaman görecekler ki, kontrol eden, onu sınırlayan ve ona hakim olan azil yapmak değildir. Aksine bunun temel etkeni sadece ve sadece Allah ve O'nun takdir buyurduğudur. Azil yapılsın veya yapılmasın, takdir ettiği mutlaka olur. Bu sebeple Peygamber (s.a.v.): "Dilersen azil yap" buyurmuştur. Yani, Allah'ın meşieti (dilemesi) yaratmaya taalluk ederse, -farkında ol veya olma erkeklik suyun, rahimdeki yerine gidecek ve orada bütün yönleriyle düzenli şekillenmiş bir insan oluşacak. Bunu bizzat kendin müşahede etmiş olacaksın. 3- işte bunun ışığında bu konuda Rasûlüllah'dan (s.a.v.) rivayet edilen şu sözünü anlayabiliriz: "Azli dilersen yap, ona takdir edilen, olacaktır." "Neyi uygun görüyorsanız onu yapın. Allah'ın takdir ettiği mutlaka olacaktır." "Yahudiler yalan söylüyor... Yüce Allah birşeyi yaratmayı dilerse, kimse O'na engel olamaz." "Kendisinden çocuk olacak suyu, bir kayanın üzerine boşaltsan, Allah ondan bir çocuk çıkarır.[1127] Hatta bunun ışığında Peygamber'in (s.a.v.) niçin bazı yerlerde azil yapmayı yasakladığını da anlıyoruz. O yerlerde bu davranışın dayandırıldığı temelin zayıflığı sebebiyle oralarda azil yapmanın reddedilmesi gerekir. O zaman azil iki şey için yapılırdı: Birincisi: Süt emziren kadınla münasebette bulunmanın, süt emen çocuğa zarar verdiği yaygın idi. Bu durumda azil yapmak çocuğa yararlıdır. ikincisi: Azil yapmak, kesin olarak nesli engeller. Kişi çocuk sahibi olmak istemiyorsa, bunun yolu azil yapmaktır. Bu sebeple azil yapmayı yasaklama, bu iki hususla irtibatlı iki hakikatten dolayıdır. a) Menfaat ve zarar verme noktasında gerçek müessir yüce Allah'tır. Azil yapmanın veya yapmamanın bizatihi fayda veya zarar verdiği düşünülmemelidir. "De ki: Ben, Allah'ın dilediğinden başka kendime herhangi bir fayda veya zarar verecek güce sahip değilim. [1128] Fayda verme ya da zarar verme başkasının elinde değildir. Bununla birlikte inanç sahih olduğu müddetçe, normalde eziyet veren ya da Allah'ın etkisi ile zarar veren şeylere karşı kişinin kendini koruma yollarına başvurmasında bir engel yoktur. Üsame b. Zeyd'den rivayet edilir ki: Biri, Peygamber'e (s.a.v.) gelerek: Karımla ilişki kurduğumda azil yapıyorum, dedi. Peygamber (s.a.v.): Bunu niçin yapıyorsun? diye sordu. Adam: Çocuğuna/ çocuklarına acıyorum, dedi. Bunun üzerine Peygamber (s.a.v.): "Eğer zarar verseydi, iranlılarla, Bizanslılara zarar verirdi" buyurdu. [1129] Peygamber'in (s.a.v.) cevabı, iki hususu içeriyor: Birincisi: Fayda veren ve zarar veren, yüce Allah'ın kendisidir. Allan'in kader ve iradesi dışında bizatihi fayda veren ya da zarar veren birşey yoktur. ikincisi: Allah'ın kader ve iradesi dışında herhangi birşeyin zarar vermesi ifade ediliyorsa, sadece onun alelade bir sebep olduğu kastediliyor demektir ve o zaman ondan korunma yollarına başvurmakta bir sakınca yoktur. b) Azil yapmak ya da yapmamak, kadere iman çerçevesi dahilinde olmalıdır. Onu aşmamahdır. Azil yapmanın, nesil sahibi konusunda kesin etkileyici olduğunu düşünen kimseye şöyle denilmeli: Asla... Aksine kesin etkileyici olan yüce Allah'tır. Sen suyu boşalt ve işi Allah'a bırak, Allah onu dilediği yöne yönlendirir. Çoğu zaman su, yerli yerine boşaltılır ama rahim nesil getirecek durumda olmadığından boşa gider. Çünkü Allah, o rahim sahibi kadının çocuk sahibi olmasını dil em emiş tir. Bu O'nun hakimiyet ve takdiri çerçevesinde olan birşeydir. [1130] "Göklerin mülkü Allah'ındır. Dilediğini yaratır. Dilediğine kız çocukları, dilediğine de erkek çocukları bahşeder. Yahut onları hem erkek hem kız çocuklar olmak üzere çift verir. Dilediğini de kısır bırakır. O, herşeyi bütünüyle bilendir, (her şeye) gücü yetendir." [1131] "Söyleyin öyleyse, dökmekte olduğunuz meni nedir? Onu siz mi yaratıyorsunuz, yoksa yaratan biz miyiz?[1132] îşte bu sebeple Peygamber'e (s.a.v.) azil yapmayı soran birine: " Sen mi o çocuğu yaratıyorsun? Sen mi ona rızık veriyorsun? Sen suyunu yerine boşalt, bu ancak Allah'ın kaderidir. [1133] Yine şöyle buyurmuştur: 'Yapmasamz da sizin için bir zarar yoktur. Çünkü yüce Allah, kıyamete kadar yaratacaklarını yazmıştır. [1134] "Sizden biri bunu niçin yapsın ki? Yaratılmış hiç bir nefis yoktur ki Allah onu yaratmış olmasın. [1135] Bütün bu hadisler, bu meselede kadere iman etmeğe yöneliktir, însan için, normal ilişkide bulunmakta bir sakınca yoktur. Ne yaratıcı olan insandır, ne de nzık veren. Çocuğun olup olmaması da azil yapmağa ya da yapmamağa bağlı değildir. Allah'ın dilediği olur ve dilemediği olmaz; ister azil yapın, ister yapmayın. O halde... Azil yapmanızda da, yapmamanızda da sizin için birşey yoktur, iş, sadece Allah'ın elindedir. Bu azil işinden birşey yapar da bundan meşru birşeyi kastediyorsanız, sebeplerine sarıldıktan sonra işi Allah'a havale edin. Umulur ki Allah işinizde size yardımcı olur. İlahi yönü görmezlikten gelip şu alelade vesilelere sarılan ve bununla çocuk sahibi olmaktan kaçınmayı hedef edinen, her ne kadar onun bu davranışının yaratma ve varetme hususunda bir etkisi yoksa da, ameller niyyetlere göre değerlendirilir ve bu sebeple de şeriat, onun bu davranışını diri gömmek[1136] gibi mütalaa etmiştir. Kendisine azil sorulduğunda Peygamber'in (s.a.v.) şu sözü ile kastedilen budur: O, gizli gömme'dir. Diri gömme ise şu ayette anlatılandır: "Diri diri toprağa gömülen kızlara, suçunuz neydi? diye sorulduğunda. [1137] Kocası, kişinin Allah hakkındaki itikadı sahih olduğu; fayda ve zarar verenin O olduğunu; O dilerse olacağını, dilemezse olamayacağını bildiği müddetçe çeşitli kapıları çalmasında ve çeşitli yollara başvurmasında sakınca yoktur. Buna göre meşru bir sebep varsa kişinin azil yapmasında bir sakınca yoktur. Hatta kadına veya erkeğe bir zararın dokunması sözkonusu ise yapmak ya da günümüz korunma yollarına başvurmak vacib olur. Nitekim, süt emziren kadının hamile kalması muhtemel ise, onunla münasebette bulunmanın şeriat tarafından hoş karşılanmadığını az önce görmüştük. Nesli korumak, onu güçlendirip gözetmek, onu rastgele çoğaltıp düzensiz ve gözetimsiz yetiştirmekten önce gelir. Hamilelik müddeti genellikle dokuz ay olduğuna ve süt emzirmeyi tam olarak yapmak isteyen için bunun müddeti tam iki yıl olduğuna ve bu müddet içerisinde hamilelikten sakındırıl di gına göre, iki kardeş arasında üç yıla yakın bir müddet olmalıdır. Her iki dönem için yüce Allah şöyle buyuruyor: 'Taşınması ile sütten kesilmesi toplam otuz ay sürer.[1138] Yüce Allah yine şöyle buyuruyor: "Emzirmenin tamamlanmasını isteyen (baba) için, anneler çocuklarını iki tam yıl emzirirler. [1139] Süt emen çocuğun zarara uğramasından ve süt emziren kadının hamile kalmaması gerektiğinden sözeden hadisleri az önce görmüştük. Tıp bu müddete iki-üç yıl daha ilave eder ve bunun, kadının hamilelik ve süt emzirmekten dolayı kaybettiği gücünü geri alması için gerekli olduğunu söyler. Böylece bu dönemde bebeğe gösterilmesi gereken önem ve ana ile babanın bebeklerine karşı takınacakları tavır konusunda Kur'an ile sünnette anlatılanlar birbirlerini desteklemektedir. Kahire Üniversitesi Tıp Fakültesi fizyoloji bölümü başkanı Dr. Fethi ez-Zeyyat, kendisiyle yaptığımız konuşmasında anne sütünün, hayvan sütlerine ve yapay sütlere birçok açıdan üstün olduğunu delilleriyle ifade etmiştir. Bunların birkaçı şöyledir: 1- Anne sütü, çocuğun ihtiyacına uygun gıdaları itidalli bir şekilde içerir. Süt emmenin çeşitli dönemlerinde çocuk büyüdükçe de değişen ihtiyaçlarına uygun değişikliklere uğrar. 2- Anne sütü, bazı proteinler ihtiva eder ki bunlar çocuğa güç verir ve hayatının ilk aylarında annede bulunmayan bazı hastalıklara karşı onu korur. 3- Anne sütü, vasıtasız olarak çocuğa ulaştığından kirlenme ve mikroba bulaşma gibi durumlar sözkonusu değildir. 4- Çocuk ile onu emziren anne arasındaki ruhi bağları güçlendirir. Böylece annede, annelik duygulan ve çocukta da, o annenin çocuğu olma duyguları gelişir. Birbirlerine daha güçlü ve sağlıklı bağlarla bağlanırlar. 5- Doğumun ilk günlerinde anne sütündeki bazı salgılar, çocuğun bağırsaklarını çalıştırır ve kakasını yapabilmesi için gerekli yumuşaklığı sağlar. 6- Anne açısından da, süt emzirme, rahmin süratli bir şekilde küçülmesine ve eski tabiî halini almasına yardımcı olur. Bütün bu anlatılanlardan, gerek tıbbî, gerek iktisadî, gerek içtimaî ve gerek insanî açıdan hem annenin ve hem de süt emen çocuğun korunması konusunda anne sütünün büyük bir öneme haiz olduğu açıkça ortaya çıkmaktadır. Ayrıca bu dönemde anne sağlığına gösterilecek hassasiyet, aynı zamanda süt emen çocuk için de Önemlidir. Çocuğun tabii gelişmesi için gerekli bir husustur. Sadece tabipler değil, psikologlar da iki çocuk arasındaki ideal sürenin üç yıldan aşağı olmaması gerektiğini söylemeleri hayret verici bir tavafuktur. Yirminci asrın ilk çeyreğinden bu yana ingiltere, Fransa, Almanya, Yunanistan, Birleşik Devletler, Mısır ve daha başka ülkelerde psikologlar, aile fertlerinin miktarı ile çocuğun zeka seviyesi arasındaki ilişkiyi tesbit etmek için binlerce çocuk üzerinde deneyler yapıyorlar. Yapılan araştırmalar, kardeşlerin sayısı ile zekaları arasında ters bir orantının bulunduğunu göstermektedir. Kardeşlerin sayısı çoğaldıkça zeka seviyeleri düşmektedir. Bu araştırmalarda, uygulamalar çeşitli zaman ve mekanlarda yapılmış ve meselede temel etkeni yakalayabilmek için çeşitli ihtimaller gözönünde bulundurulmuştur. Nitekim normalde hamile kalması ihtimali varsa emziren kadınla münasebette bulunmanın şeriat tarafından hoş karşılanmadığını yukarıda görmüştük. Kısacası nesli korumak, onu güçlendirip gözetmek, onu rastgele çoğaltmaktan önde gelir. Kalıtımın zeka üzerinde ters yönde bir etkisinin olup olmadığı araştırıldı. Ancak birçok deneyden sonra babalann zekası ile çocukların zekası arasında ne olumlu ve ne de ters yönden bir etki olmadığı görüldü. Yani babaların zekası ile çocuklarının sayısı arasında bir ilişki bulunamadı. Ancak ailenin içinde bulunduğu çevre ve hacmi ihtimaline gelince, deney ve araştırmalar, çok kardeşli ailelerde çocuğun zekasının ve çeşitli alanlarda yeteneklerinin gelişmesine olumsuz yönde etki ettiğini göstermiştir.[1140] |