๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Kuran Öyküleri => Konuyu başlatan: ღAşkullahღ üzerinde 07 Aralık 2010, 09:50:33



Konu Başlığı: Öyküde Sahibi Zulmettiği Halde İki Bahçe Zulmetmedi
Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 07 Aralık 2010, 09:50:33
Öyküde Sahibi Zulmettiği Halde İki Bahçe Zulmetmedi

İki bahçe sahibinden söz eden ayetlerde biri olumlu, üğeri olumsuz iki defa zulme işaret edilmiştir. Birincisinde

Kur'an, iki bahçenin zulmetmedeğini, yani ürünlerini eksiksiz verdiğini belirtmektedir. "Her iki bahçe ürünlerini vermiş ve eksik hiçbir şey bırakmamıştır" İki bahçe verebileceği en büyük ürünü vermiş ve eksik bir şey bırakmamıştır. Kur'an eksik bırakmayı "zulüm" kelimesiyle diie getirmiştir."Ondan eksik hiçbir şey bırakmadı".

ikinci   kullanımda   ise   Kur'an,    bahçe    sahibinin zulmettiğini belirtir:  "Kendisine yazık ederek bahçesine girdi". İki bahçesi zulmetmediği, yani haksızlık yapmadığı halde, kendisi kendine zulmetmiştir. Okuyucu Kur'anın bu anlatımına şaşmaktadır.

Asmalar, hurma ağaçları ve ekinlerden oluşan bir bahçe adaletli davranarak zulmetmemiş ve meyvelerinden hiçbir şey   esirgememiştir.   Kur'an   bitki,   toprak   ve   cansız varlıkların zulmetmediğini söylemektedir.

Ama aklı ve ruhu olan, duygu ve düşüncesi bulunan insan,   hayatında   zalim  olmuş,   zalim   olan   bu   insan zulmetmeyen   bahçesine   girmiş,tam   bir   mertlik   ve cömertlikle kendisine verdiği meyvelerini şımarıklık, zulüm ve azgınlıkla koparmıştır.

Hayret bir şey! Verimli, mert ve zulmetmeyen bitki! Diğer tarafta cimri, gururlu ve zalim insan!

Kur'anın, insanın zulmünü kendisine nisbet ettiğini unutmamalıyız, insan kendine zulmetmektedir. Çünkü Allaha karşı küfretmiş ve kendini tehlikeye atmıştır. Mallarının yok olmasına yolaçtığı için, iki bahçesini yitirdiği için, Aliahın nimetine karşı nankörlük ve kafirlik yaptığı için bu kişi kendine zulmetmiştir. Zaten zalim, ancak kendine zulmeder. Kötülük, ancak sahibini yok eder.

"And olsun ki kendilerine bir uyarıcı gelince, milletler arasında en doğru yolda gidenlerden biri olacaklarına bütün güçleriyle Allah'a yemin etmişlerdi. Ama kendilerine uyarıcının gelmesi,.yeryüzünde büyüklük taslamak ve kötü düzen kurmakla uğraştıklarından sadece nefretlerini arttırdı. Oysa kurulan kötü tuzağa ancak sahibi düşer. Öncekilere uygulanagelen yasayı görmezler mi? Sen Allah'ın yasasında bir değişiklik bulamazsın. Sen Allah'ın yasasında bir sapma da bulamazsın."[174]

 Aldanmış Gururlu Kişinin Anlayışı:
 
Kur'an, iki bahçe sahibi kafiri ilginç bir şekilde canlandırmakta, tuhaf davranışlarını tasvir etmekte, çalım satarak söylediği sözleri aktarmakta ve hasta batıl anlayışını ortaya koymaktadır.

Bu davranış ve sözlerin ortak özelliği, gururlu ve aldanmış, mal, mülk ve maddi varlıkla sarhoş olmuş, aşırı zenginlikle gözü dönmüş, şımarmış, azmış ve barbarlaşmış, bütün bu hastalıklarla zihni ve basireti körelmiş, böylece ne söyleyeceğini,nasıl davranacağını, kendini nasıl kontrol edip değerini nasıl bileceğini anlamamış bir insandan meydana gelmesidir. Kur'an onun şu söz ve davranışlarını şöyle sergiler:

a- Cennetine girerken kendine yazık etmiş.

b- Bahçesinin kalıcı ve nimetlerinin sürekli olduğunu sanmış, onun için ona bel bağlayarak "bu bahçenin kesinlikle yok olacağını sanmıyorum" demiş.

c- Bahçesine bel bağlayıp içindekilerle yetinmesi sonucu ahiret yurdunu unutmuş, kiyametin kopacağına inanmamış ve "kiyametin kopacağını sanmıyorum" demiş.

d- Müminlerin söylediği gibi kiyamet ve ahiret olacaksa ve Allah bu zengini kabrinden diriltip yanına götürecekse, orada da kendisine bu bahçeden daha iyisini vereceğine inanmış. Madem ki dünyada Allah kendisine iki bahçe vermiş, öyleyse, iddia edildiği gibi, ahiret diye bir şey olacaksa, orada da bu bahçeden daha iyisini kendisine verecektir, diye düşünmüş ve "Rabbime döndürülecek olursam, and olsun ki bundan daha iyisini bulurum" demiş.

e- Bütün bunlar, konuştuğu mümin arkadaşına karşı taşkınlık yapmasına yol açmış ve işi "benim malım da, adamle.rım da seninkinden fazladır" diyecek kadar ileri götürmüştür.

Adam, üstünlüğün sebebinin malın çokluğu olduğunu ve malı çok olduğu için arkadaşından daha üstün bulunduğunu sanmış. Saygın olmanın ve saygı görmenin sebebinin kişilerin sayısı,makam ve mevki olduğunu, bu şeylere sahip olduğu için de terazide arkadaşından daha ağır bastığını düşünmüş.

Şüphesiz gurur, sahibinin gerçekleri görmesini engeller, geçici dünya malına aldanış da doğru yolu görmeyecek kadar sahibinin gözüne perde çeker.[175]

 Mümin Arkadaşın Konuşmasındaki İmanlı Mantık:
 
Kafir adamın kibir, gurur,. şımarıklık ve azgınlık mantığını Kur'an bize sunduğu gibi, mümin arkadaşının kafir arkadaşıyla konuşurken sergilediği hoş, zarif, sevimli ve imanlı mantığını da sunmaktadır. Aldatıcı maddi güçlerden ve yokolacak geçici dünya malından yoksun olan bu mümin adam saflığını ve kesini inancını korumuştur.

Sahip olduğu maddi imkanlarla gururlanan, kibirlenip azgınlaşan, gözü dönüp şımaran arkadışını görmüş, ama bu duruma aklanmamış, facir arkadaşı karşısında aşağılık, korkaklık, ezilmişlik ve zillet duygusuna kapılmamış, kendisi onun seviyesine düşmemiş, sahip olduğu şeylere kendisi de sahip olmaya can atmamış,meydandan kaçmayı ve rabbini teşbih etmek için bir köşeye çekilmeyi de tercih etmemiştir.

Şımaran ve azgınlaşan arkadaşına karşı dikilmiş, konuşarak ve tartışarak gerçekleri yüzüne haykımış, izzet, direnç, kesin inanç, üstünlük bilinci ve cesaretle konuşmuş, açıklayarak ve öğüt vererek seslenmiş, kendisine doğru yolu göstermiş, erdemüğin ve üstünlüğün yolunu göstermiş, Allahın kendisine verdiği mala ve mülke nasıl bakması ve onu nasıl kullanması gerektiğini öğretmiş, alçak gönüllü olmaya, güzel kullanmaya, kendisini yaratan, koruyan, besleyen ve nzıklandıran rabbini tanıtmış ve bu duruma gelmeden önce nereden ve nasıl meydana geldiğini anlatmıştır.

"Arkadaşı ona: seni topraktan, sonra bir damla sudan yaratanı, sonunda da sana insan şekli vereni mi inkar zediyorsun? O Allah, benim rabbimdir. Rabbime hiçbir kimseyi ortak koşmam. Bahçene girdiğin zaman 'Maşaallah, güç ve kuvvet ancak Allahtandır' demen gerekmez miydi?

Görüyorsun,    benim    malım    da,    çocuklarım    da seninkinden   azdır.   Ama   umulur   ki   Rabbim,   senin bahçenden daha iyisini bana verir ve seninkinin üzerine gökten bir felaket gönderir de bahçen yerle bir olur. Yahut suyu çekilir ve bir daha da bulamazsın, dedi"

Bu mümin adamın diyalog, tartışma üslup, ve mantığı bizlere örnek olmalıdır. Çünkü başkalarıyla nasıl konuşacağımızı, şüphelerini nasıl gidermeğe çalışacağımızı, gözlerinden perdeyi nasıl kaldıracağımızı, anlayış ve bakış açılarını nasıl düzelteceğimizi, sahip oldukları mal, mevki ve makamın kendileriyle konuşmaktan ve onlara doğrulan söylemekten bizleri alıkoymaması gerektiğini öğreniyoruz.

Aynı şekilde aldanıp kendimizi onlarla kıyas etmemeyi, içinde bulundukları durumda olmayı arzu etmemeyi de bize öğretmektedir.   Çünkü  mümin   olduğumuz   sürece  biz onlardan   daha   sağlam   ve   güçlüyüz,   daha   üstün   ve onurluyuz, imanımızla daha zengin ve Allaha daha yakınız.[176]

 
Maşaallah, Güç ve Kuvvet Ancak Allahtandır!
 


Mümin adam, konuştuğu kafir arkadaşını Allaha şükredecek ve Allahın verdiği nimetlerin daha çok sürmesini sağlayacak şekilde doğru davranmaya yöneltmiştir. Allaha sığınmasını, işleri onun iradesine bağlamasını, gücüne dayanıp kuvvetini ondan almasını söylemiştir. Ona "Bahçene girdiğin zaman 'Maşaallah, güç ve kuvvet acak Allahtandır, demen gerekmez miydi?" demiştir.

Mal, aile ve çocuklarından hoşuna giden bir şey olduğu zaman müminin serapa iman olan bu sözü söylemesinde çok büyük bir hikmet vardır. Bunu söylerken sahip olduğu bütün şeylere salt kendi çaba ve gayretiyle değil, Allahın istemesiyle sahip olduğunu itiraf eder ve "maşaallah!"[177] der.

Mümin inanıyor ki kuvvet ancak Allanın vergisidir. Çünkü her şeye gücü yeten ve her şeyin üstünde güce sahip olan sadece Allahtır. insanlara kuvveti ve gücü veren odur. Allah bir insanı kuvvetten yoksun bırakırsa, bütün yer yüzü güçlerinin ona bir yaran olmaz ve kendisine kuvvet veremez. Onun için müminin dili "Allah vermezse, hiçbir kuvvet olmaz"der.

Kur'anın öğrettiği iman dolu bu söz, söyîeyen kişinin nasıl kuvvetli bir imana sahip olduğunu, Allaha sığındığını, kendisine olan İhtiyacını ve karşısındaki zayıflığını anlatır. Yine bu söz, sahibini alçak gönüilü ve dengeli olmaya çağırır, böbürlenme, şımarıklık, kibir ve gururlu olmayı önler. Mümini, sahip olduğu nimetleri Allahın kullarına hizmet için, Allaha yakınlık kazanmak, onu anmak, ona şükretmek ve kulluk yapmasına yardımcı olması için kullanmaya çağınr.

iyi insanlar bu iman sözünün içerdiklerini kavramışlar, malları, çocukları ve gelirleri hoşlarına gittiği zaman söylemişler, davranış ve amelleri buna göre olmuştur.

Urve İbn Zubeyr, malından hoşuna giden bir şey gördüğü veya hurma bahçelerinden birine girdiği zaman "Maşaallah! Allah vermezse, hiçbir kuvvet olmaz" derdi. Yüce Allahın "Bahçene girdiğin zaman Maşaallah! Allah vermezse, hiçbir kuvvet olmaz, sözünün uygulamasını yapardı. İbn Şihab Zuhri de mallarının arasına girdiği zaman "Maşaallah, Allah vermezse, hiçbir kuvvet olmaz, derdi.    -

İmam Malik de evine girdiği zaman "Maşaallah, Allah vermezse, hiçbir kuvvet olmaz" derdi. Öğrencisi Mutarrif bunu niçin söylediğini kendisine sorunca, "Bahçene girdiğin zaman Maşaallah, Allah vermezse,hiçbir kuvvet olmaz,demen gerekmez miydi" dediğini duymuyor musun? derdi.

Meysere,     Vehb     İbn     Münebbih'in     kapısında "Maşaallah,bu   da   Allanın   "Bahçene   girdiğin   zaman Maşaallah, Allah vermezse, hiçbir kuvvet olmaz" sözünün yazılı olduğunu gördüm, der.[178]

imanın ifadesi olan bu sözü her zaman kalplerimizin alışkanlığı   yapmalıyız.   Kalplerimiz   onu   ezberlemeli, dillerimiz onu söylemeli, hayatımızda ve bütün işlerimizde onu yaşamalıyız. Böylece Allanın bize verdiği nimetlerin sürmesini istemiş ve ona şükretmiş oluruz.[179]

 Ürünleri Yok Edildi:
 
Mümin adam, kafir adamı, küfür ve azgınlığı sebebiyle sahip olduğu nimetlerin yok olabileceği konusunda uyardı ve Yüce Allanın bahçesini yerlebir edebileceğini söyledi. "Umulur ki rabbim bana senin bahçenden daha iyisini verir ve seninkinin üzerine gökten bir felaket gönderir de yerle bir eder, yahut suyu çekilir ve onu bir daha da geri getiremezsin "dedi.

Fakat arkadaşı nankörlük ve azgınlığından hiç de vazgeçmedi. Küfür, azgınlık, şımarıklık ve kötülüğüne devam etti. Sonunda Allah ona hak ettiği bir uygulama yaptı, küfür ve kötülüğünün cezasını verdi, nimetini ondan aldı, bahçesini yok etti, üzüm, hurma ve ekinlerini yerle bir etti, meyveleri gitti ve suyu yere battı. Kur'an bütün bunları "Ürünleri yok edildi" sözleriyle belirtmiştir.

Ömrünü   tükettiği,    her   türlü   çabayı   gösterdiği, geliştirmek ve korumak için mal ve emekler sarfettiği malı, nimetleri ve mülkü gitti. Bütün bunlar yerlebir edildi ve anlatılan bir öykünün konusu oldu.

Bunu anlatmak için kullanılan fiil bile edilgen kipte gelmiş ve "Ürünleri yok edildi" denilmiştir. Fiilin edilgen kipte getirilmesinin sebeplerinden bazıları şunlardır:

1- lki bahçenin sahibi, bu işi kimin işlediğini bilmemiştir. Yani bahçesinin niçin yok olduğunu bilmemiş ve faili bulmak için aklından geçirmediği kalmamıştır.

2- Faili belirlemek için gözlemcilerin, görenlerin ve analiz yapanların  ihtilaf  edecekleri  gerçeği.   Çünkü  bunların kimileri meteorolojik etkenleri, kimileri tarımsal etkenleri, kimileri   mal   ve   harcama   etkenlerini   sebep   olarak gösterecek, kimileri de yerlebir olmayı sahibinin ihmal ve taksiri gibi birtakım şeylere bağlayaaktır. Azınlık kişiler de iman sebebini ve rabbani etkeni kavrayarak "küfür ve isyanının   sonucunu   görmüştür,    yaptığının   cezasını çekmiştir" diyecektir.

3- Kur'an, nimetleri Allahm verdiğini belirtmiş ve öykünün başında "ikisinden birine iki bahçe verdik, etrafını hurmalıklarla çevirdik ve aralarında ekinler bitirdik" diyerek fiilleri Allahm yaptığını belirtmiştir. Bu da nimetleri Allahm insana verdiğini, onun için kendisine şükredip kulluk yapması gerektiğini anlatmak içindir.

Burada ise, yok etmenin bilgisi ve adaleti çerçevesinde olmasına rağmen, nimeti Allanın yok ettiğini ve sahibinin elinden çıkardığını söylemek uygun düşmez. Onun için nimetlerin verildiğini belirtirken işler Allaha isnad edilmiş, ama bu nimetlerin yok edilmesi anlatılırken fiiller ona isnad edilmemiştir.[180]

 Pişmanlığı ve Kayıpları:
 
Kafir adam bir anda bütün emeklerinin boşa gittiğini ve mallarının yok olduğunu gördü. Zarar ve kayıplarını gördü, geleceğinin karardığını anlayarak çok pişman oldu. Pişmanlığını Kur'an "Ürünleri yok edildi. Bahçenin yerle bir olmuş çardakları karşısında sarfettiği emeğe içi yanarak

ellerini   oğuşturup   "Keşke   Rabbime   kimseyi   ortak koşmasaydım" diyerek dile getirir.

Hüsran, pişmanlık ve üzüntüsünden ellerini oğuşturmaya başladı. Yerle bir olmuş çardakları karşısında verdiği emek ve yaptığı masraflar için üzüldü ve pişman oldu.

Hesaplarını gözden geçirdi, elinde kalanlara baktı, bir de bahçe için yaptığı masrafları topladı.Yapılan masraflar, maddi ve manevi bütün harcamaları içine almaktadır. Onun için ne mallar harcadı! Ona ne vakitler ayırdı! Onda ne günler ve aylar geçirdi! Gidip gelerek, kontrol ederek, içinde ve etrafında dolaşarak, gece ve gündüz çalışarak ne emekler verdi! Uzmanlara danışarak ve bilgiler öğrenerek onun için ne projeler ve planlar hazırladı! Onun için ne hayaller kurdu, ne gelecekler tasarladı! Ona ne ümitler bağladı ve ne rüyalar gördü! Ona ne kadar bel bağladı ve gece gündüz onun için nasıl yaşadı! Kısaca bütün ömrünü onun için, onun içinde yaşayarak ve bütün malını onun için harcayarak yaşadı. Ama bütün bunlar gözünün önünde bir anda yerle bir olup gitti. Gelin gibi süslenmiş bahçe yerle bir oldu. Yıkım, hüsran ve tükeniş!  '

Onun için yaman bir pişmanlık duydu. Bütün -bu harcamaları ve masrafları, bütün o hayal ve emelleri gözünün önünden geçirerek gördüğü manzara karşısında ellerini oğuşturmaya başladı, "keşke Rabbime kimseyi ortak koşmasaydım" deyip söylenmeye başladı.

Ne büyük pişmanlık! Ne büyük kayıp! Ne talihsiz bir hayat! Ne kadar boşa giden bir ömür ve ne kadar yanlış yaşamış bir insan!

Böbürlenerek, şımararak, kibirlenerek, gururlanarak, azgınlaşarak ve kabuğuna sığmayarak yaşamış olan bu insan, mümin arkadaşına karşı "Benim malım da, adamlarım da seninkinden çoktur"diye övünen bu insan, bahçesine bakıp "Bunun yok olacağını sanmıyorum" diyen bu insan, şimdi bahçesinin yok olduğunu ve tükendiğini görüyor, ellerini oğuşturarak uygulamalarıyla ve "Keşke Rabbime kimseyi ortak koşmasaydım" sözleriyle ne büyük pişmanlık duyduğunu anlatıyor![181]

 İşte Orada Güç ve Egemenlik, Gerçek Olan Allahındır:
 
Kur'anı Kerim, kafir adamın kayıpları ve bahçesinin yok olması olayından sonra  "İşte orada güç ve egemenlik gerçek   olan   Allahındır. Vereceği   mükafat   da,   ona bağlanacak umut da daha iyidir" diyerek değerlendirme yapmaktadır.

Bu değerlendirme bize Kur'anın imanla ilgili doğru ve kesin bir kuralını belirlemektedir .O da egemenliğin sadece Allanın olduğu, Allah kimin dostu ise, onun kurtuluşa ereceği, kimin dostu ve velisi değilse, onun zarar edeceği, Allahm birine dost olmasının sonucunun başarı, kurtuluş ve iyilik olacağı, dostluğunu kazanan kişinin de ondan büyük mükafat alacağı gerçeğidir.

Bu gerçek, mümin adam ile kafir arkadaşı öyküsünde bütün çıplaklığıyla ortaya çıkmaktadır. İnanan adam, Allahı dost edinmiş, onun vereceklerini seçmiş, dünya malı ve süsüne aldanmamış ve konuştuğu arkadaşına: "Ama o Allah benim Rabbimdir.Rabbime hiç kimseyi ortak koşmam. Bahçene girdiğin zaman Maşaallah, güç ve kuvvet   ancak   Allahtandır,   demen   gerekmez   midi?

Görüyorsun,     benim    malım    da,    çocuklarım    da seninkindinden  azdır.Umarım  rabbim  bana bahçenden daha iyisini verir "demiştir.

Güzel sonuç ve kapsamlı mükafat bu mümin adamın oldu. Çünkü en güzel mükafatı Allanın vereceğini ve en iyi umudun da onda olduğunu görmüştür.

Rabbine inanıyordu. Onu dost edinmişti. Onun için kazanmış ve başarıya ulaşmıştı. Bu da gerçek dostluğun ve egemenliğin, ancak gerçek olan Aüahın olduğu içindir.

Kafir adam ise, Allahtan başkasını dost edinmiş, Allahtan başkasına güvenmiş, üstünlüğü ondan başkasının yanında aramış ve Allahtan başkaların yanındaki şeyleri tercih etmiştir, iki bahçesine güvenmiş, onlara bel bağlamış, ürünlerini tercih etmiş, üstünlüğü mal, makam ve aile fertlerinin çokluğunda aramıştır. Fakat eline ne geçmiştir?

Dost deyip bel bağladığı, güvenip böbürlendiği her şeyi gitmiş!    Hepsi   bir   anda    gitmiş,    böylece    güçsüz, aciz,kimsesiz, üzgün, pişman, zararda ve sıkıntıda kalmıştır. "Ona Allahtan başka yardım edecek bir topluluk olmamış ve kendi kendini de kurtaramamıştır".

Tarih, Kur'anın ve imanın ortaya koyduğu bu açık gerçeğin pek çok örneklerine tanık oimuş, Allahı bırakıp Firavn ve Karun gibileri dost ve veli edinen kişilerin zararını, zilletini ve zayıflığını tescil etmiştir. Aynı şekilde Allahı dost ve veli edinen, ahiretten önce basan, mutluluk, üstünlük ve kurtuluşa eren müminlerden de çok örnekler kaydetmiştir.

Kur'an, seçim yapmamız, nasıl seçim yapacağımızı öğrenmemiz ve bu seçimin sonuçlarına katlanmamız için bu   iki   örneği   vermektedir.   Allahın   dostluğunu   ve egemenliğini mi seçelim? Ona mı yönelelim? Onun vereceklerine mi ümit bağlayalım? Böyle yaparsak, öyküde anlatılan adamın bizim için örnek olacağını, böyle olursak istediklerimizi    elde    edeceğimizi    ve    umduklarımızı bulacağımızı belirtmektedir.

Ama  Allahtan  başkasının   dostluk  ve  egemenliğini seçenler ve iki bahçe sahibi kafir adam benzeri kafirleri örnek alanlar, sadece kendilerini suçlasmlar. Çünkü günü geldiğinde tıpkı o adam gibi kendilerini güçsüz, korumasız, makam  ve  mevkiden  ve  egemenlikten  yoksun  olarak görecekler,   pişmanlığın  yarar  vermediği  bir  zamanda pişman olacaklar ve o gün  kayıpları sonsuz olacaktır. Çünkü  "Kudret ve egemenlik,  gerçek olan Allahındır. Verilecek    mükafat    bakımından    ve    varılacak    yer bakımından O en iyisidİr".[182]

 Dünya Hayatı Neye Benzer?
 
insanlar, Kur'anm anlatımına kendini verdiği ve iki bahçe sahibi kafir adamın başına gelenler karşısında duygulandığı, güç ve egemenliğin ancak gerçek olan Allaha ait olduğunu belirten iman temelini öğrendiği bir ortamda Kur'an onlara dünya hayatının nasıl olduğunu bir örnekle anlatarak şöyle buyurur;

"Onlara dünya hayatı örneğini ver. Gökten indirdiğimiz su ile yer yüzünde yetişen bitkiler birbirine karışır, ama sonunda rüzgarın savuracağı çerçöpe döner. Allah herşeyin üstünde güce sahip olandır".

Kur'an, iki bahçe sahibi öyküsünün değerlendirmesini yapmak üzere bu örneği vermiştir.  Sahibinin kalıcı ve sürekli olduğunu sandığı iki bahçeyi Yüce Allah bir an< yelebir etmiş ve defterini dürmüştür. Verilen örnekte

dünya hayatı kısa, hızlı ve hemen gidicidir. Tıpkı, Yüce Allahın bir anda gökten suyu indirmesi, su ile biten bitkilerin bir anda birbirne karışması ve yine bir anda bu bitkilerin rüzgarların savurduğu çerçöp olmasına benzer.

Bu örnek, dünya hayatını hayalde kısa, hızlı, sahneleri bir anda gelip geçen bir şerit halinde vermektedir. Kur'anda hızlı gelip geçen sahnelere de örnektir.

İşte su gökten iniyor, sunuştaki hızı göstermek için,kendisi bitkilere değil, bitkiler ona karışıyor, bitkiler de kuruyor ve rüzgarların alıp savurarak uzaklara götürdüğü sararmış, biçilmiş, ayaklar altında ezilmiş çerçöp oluveriyor. Hem sıra, hem sürat ifade eden "fa" harfi, bu hızlı sunuşta ve. halkaların birbirini izlemesinde rol oynamıştır.

Dünya hayatı örneğinin hızlı gösterimini ve sahnenin kısalığını daha derinden düşünmek için Kur'anın dünya hayatını anlatarak verdiği bir aşka örneği hatırlayalım. Burada sahne uzun, gösterimi ağır ve geçmesi uzun sürmektedir. Yüce Allah uyuruyor:

"Görmedin mi, Allah bulutları sürer, sonra onları bir araya getirip üst üste yığar, sen de onların arasından yağmurun yağdığını görürsün. Gökten içinde dolu bulunan dağlar gibi bulutları indirir, dilediğini ona uğratır, dilediğinden de uzak tutar.Bu bulutların şimşeğinin parıltısı neredeyse gözleri alır."[183]

Kehf suresinde dünya hayatı sahnesi kısa, hızlı, sahnenin ortamı ile uyumlu ve gösterildiği atmosfere uygun olmuştur. Orada bu sahne, sahibinin güvendiği ve hiç yok olmayacağını sandığı, ama bir anda yerlebir olan ve dünya hayatının bir parçası bulunan iki bahçe sahibi öyküsünün ardından gelmiştir.

iki bahçe bir anda yerle bir edilip yok olduğu gibi, dünya hayatı da bir anda yok oluverir. Dünyada iki bahçe sahibi her şeyini yitirdiği gibi, dünyaya güvenip rabbini unutan herkes de her şeyini yitirecektir. Çünkü kaybolacak bir gölgeye, yok olacak bir mala ve aldatıcı bir hayale bel bağlamaktadır.

Dünya hayatının süratini ve kısalığını anlatan bu benzetme gerçek midir, mecaz mıdır?

Şüphesiz bu, gerçek ve bir olgudur.Hayatta varlığı ve doğrulayıcıları vardır. Çünkü ahirete oranla dünyanın ömrü nedir ki? Dünyada insanın yaşadığı ömür nedir ki? Hatta dünyanın ömrüne oranla uzunluğu nedir ki? Yine ahiretteki hayatına oranı nedir ki? Şüphesiz anılmaya bile değemez. Kısa ve hızlıdır. Onun için bu hayat, ne kadar kısa ve ne kadar basittir!

Yüce Allah buyuruyor:  "Onları toplayacağı kiyamet gününde,   sanki   gündüz   bir   saat   kadar   kalmış   gibi birbirleriyle tanışırlar"[184] "Allah onlara kaç yıl kaldınız, der. Bir-gün veya daha az bir süre kaldık, sayanlara sor, derler. Allah,  pek az kaldınız,  keşke bilseydiniz!  Sizi boşuna yarattığımızı     ve    bize    döndürülmeyeceğinizi     mi sandınız?"[185]? "Çoğalma hırsı, kabirleri ziyaret ederek onlarla öğünmeye kadar götürdü"[186]

 Dünya Hayatının Süsü:
 
Kur'an, dünya hayatının kısalığını, tükeniş ve yok oluş süratini belirttikten sonra hayataki şeylerin geçici birer gölge gibi olduğunu da belirtmiş ve "Mal ve': çocuklar, dünya hayatının süsüdür" oemiştir.

Bütün bunlar Kur'anın belirttiği kesin ve açık gerçeklerdir. Mal ve çocuklar dünyadaki her şey olmadığı gibi, dünyanın en önemli şeyleri de değildir. Bunlar dünya hayatının ancak bir süsüdür. Bu da çocuklara ve mala bu gözle bakmamızı ve onlara bu ölçü ile davranmamızı gerektirir.

Bu anlamı "süs" kelimesi vermekte ve bu gölgeyi meydana getirmektedir. Çünkü süs demek,bir şeyin kendisi veya temel parçası değil, güzellik ve sanat zevkini tatmin etmek ve süslemek için kullanılan harici bir şeydir. Rağıb ısfahani Müfredat kitabında süs için şöyle der:

"Gerçek süs, dünyada da, ahirette de hiçbir şekilde insanı rahatsız etmeyen şeydir. Ama bir durumda süslerken diğerinde süslemeyen şey, bir yönü ile zarar vermektedir. Genel olarak süs üç türlüdür;

Biri, bilgi ve güzel inançlar gibi manevi süs. Biri de kuvvet ve boy uzunluğu gibi bedeni süstür. Diğeri de, mal ve makam gibi harici süstür."[187]

Mal   ve   çocukların   dünya   hayatının   süsü   olarak görülmesi,     onların     ihmal     edilip    terkedilmesini gerektirmediği   gibi,   Allaha   inanmak   ve   ona   kulluk yapmaktan da insanı alıkoymamalıdır. Onun için bu ikisine dünya   hayatının   süsü   olarak   bakılmalıdır.   Hayatın güzelleştirilmesi ve süslenmesi için, ondan yararlanmak için bir süs olarak algılanmalı, değerinden fazla değer ve önem verilmemelidir. Mal ve çocukların hayatta her şey görülmesi veya onlarla meşgul olup Allahın unutulması yahut Allah yerine onlara güvenilmesi doğrudeğildir.

Mal ve çocuklar süstür. Süs olarak algılanmalı, süs olarak işlem görmeli ve süs olarak görülmelidir. Yüce Allah ne güzel buyuruyor: "Kadınlara, oğullara, kantar kantar altın ve gümüşe,nişanlı atlara, develere ve ekinlere karşı aşırı sevgi beslemek insanlara güzel gösterilmiştir. Bunlar dünya hayatının geçimlikleridir.Oysd gidilecek en güzel yer Allah katındadır"[188]

Malın ve çocukların süs olarak nitelenmesi, iki bahçenin yok edildiği ortama uygun düşmektedir. Çünkü süs, bir şeyin kalıcılık ve sabitliğini değil, geçiciliğini ve yok olacağını belirtir.

Kur'an, başka bir yerde de mal ve çocukların dünya hayatının süsü olduğunu belirterek şöyle der: "Kendilerini sınamak için dünya hayatının süsü olarak bol bol geçimlik verdiğimiz kimselere sakın göz dikme. Rabbinin rızkı daha devamlı ve daha iyidir."[189]

Çiçeğin ömrü kısadır.Çünkü çabucak solup ölmektedir. Süsün de ömrü azdır. Çünkü o da kısa zamanda bozulup gitmektedir. Mal da geçici bir gölge, çocuklar da ödünç bir emanettir.Bu geçici gölgeye ve ödünç emanete bel bağlayanlar ne kadar zarar ederler![190]

 Kalıcı Güzel İşler Daha İyidir:
 
Mal ve çocuklar dünya hayatının süsü olunca, Kur'an hayatta kalıcı olan,önem verilmesi, gözlerin dikilmesi, kendisi için Ömürlerin tüketilmesi ve vakitlerin geçirilmesi gereken sabit şeye bizi yönlendirerek şöyle der: "Kalıcı güzel işler, rabbinin yanında mükafat olarak ve beslenecek emel olarak daha iyidir"

Geçici dünya hayatının süsü ve iki bahçenin yok olması ile sahibinin uğradığı zararın ardından kalıcı olan güzel amellerin belirtilmesinin bir amacı vardır. Mal ve çocuklar geçicidir. O halde kalıcı olan nedir? Yer yüzündeki iki bahçe yok oldu. Öyleyse nedir kalıcı olan?

Kalıcı olanlar, güzel amellerdir. Allahın yanında mükafatı daha iyi olan güzel işlerdir. Sahibine geçici olan bu şeylerden daha.güzel ve kalıcı mükafat verilecektir. Umut bağlanacak şeyler olarak da bunlar daha iyidir. Kişi bunlara umut bağlarsa,umudu boşa gitmez ve mutlaka umduğuna kavuşur. Öyleyse salih ameller ve güzel işler hangileridir? [191]

Kalıcı ameller, salih amellerdir. İnancından ibadetine ve hükümlerinden ahlakına kadar bütünüyle islamın kendisidir. Kur'an salih amelleri kalıcı sayar. Çünkü insan için gerçekten onlar kalıcıdır, insanın hayatında etkisiyle kalıcıdır. Kişiliğinde, ruh ve iç dünyasında kök salmasıyla kalıcıdır. Toplumun örf, ahlak ve geleneklerinde kalıcıdır. Kiyamet gününde sahibinin terazisinde ağırlık olarak kalıcıdır. Sahibinin cennete girmesine ve orada sefa sürmesine imkan sağladığı için kalıcıdır. Müslümanlar bu salih amellere önem vermeli, onlara yönelmeli ve onları çok çok İşlemelidirler. Çünkü kurtuluşları ancak onlarla mümkündür.[192]



[174] Fatır, 42-43 Dr. Salâh Abdülfettah Hâlidî, (Çeviren: Ahmet Sarıkaya), Kur'an Öyküleri, Kitap Dünyası Yayınları, (2.Baskı) Konya 2005: II/127-129.

[175] Dr. Salâh Abdülfettah Hâlidî, (Çeviren: Ahmet Sarıkaya), Kur'an Öyküleri, Kitap Dünyası Yayınları,

(2.Baskı) Konya 2005: II/129-130.

[176] Dr. Salâh Abdülfettah Hâlidî, (Çeviren: Ahmet Sarıkaya), Kur'an Öyküleri, Kitap Dünyası Yayınları,

(2.Baskı) Konya 2005: II/130-132.

[177] Maşaallah" kelimesi. "Allah neler dilemiş neler! " anlamındadır. (Çeviren)

[178] Bakınız, Suyuti, ed-Durru'l-Mensur,5/391

[179] Dr. Salâh Abdülfettah Hâlidî, (Çeviren: Ahmet Sarıkaya), Kur'an Öyküleri, Kitap Dünyası Yayınları,

(2.Baskı) Konya 2005: II/132-134.

[180] Dr. Salâh Abdülfettah Hâlidî, (Çeviren: Ahmet Sarıkaya), Kur'an Öyküleri, Kitap Dünyası Yayınları,

(2.Baskı) Konya 2005: II/134-135.

[181] Dr. Salâh Abdülfettah Hâlidî, (Çeviren: Ahmet Sarıkaya), Kur'an Öyküleri, Kitap Dünyası Yayınları,

(2.Baskı) Konya 2005: II/135-137.

[182] Dr. Salâh Abdülfettah Hâlidî, (Çeviren: Ahmet Sarıkaya), Kur'an Öyküleri, Kitap Dünyası Yayınları,

(2.Baskı) Konya 2005: II/137-139.

[183] Nur,43

[184] Yunus,45

[185] Müminun, 112-115

[186] Tekasur,1-2 Dr. Salâh Abdülfettah Hâlidî, (Çeviren: Ahmet Sarıkaya), Kur'an Öyküleri, Kitap Dünyası Yayınları, (2.Baskı) Konya 2005: II/139-141.

[187] el-Mu~edâ"t,2Î8

[188] Ali lmran,14

[189] Taha. 131

[190] Dr. Salâh Abdülfettah Hâlidî, (Çeviren: Ahmet Sarıkaya), Kur'an Öyküleri, Kitap Dünyası Yayınları,

(2.Baskı) Konya 2005: II/141-143.

[191] Salih amel. Allah tarafından belirlenen veya ona aykırı olmayan her türlü ameldir. İnsanların vahiy ölçüsünden bağımsız kendi başlarına amelleri iyi veya kötü olarak belirlemeleri Allahın yanında geçerli değildir "Dilinizle yalan söyleyerek "Şu haram, bu helaldir" demeyin, çünkü Allah'a karşı yalan uydurmuş olursunuz. Allah'a Karşı yalan uyduranlar ise. şüphesiz mutluluğa ereme£ler "(i 6 Nahl/116). Vahyin olcusu ve aydınlatması olmadan insanların kendi kafalarından helal ve haram belirlemelerinin temelsiz ve tutarsız olduğunu Allah bir örnekle şöyle belirtir: " Allah sekiz çift hayvan yaratmıştır: Koyundan ıkı ve keçiden iki; de ki: "İki erkeği mı, yoksa iki dişiyi mi veya o iki dişinin rahimlerinde bulunan yavruları mı haram kılmıştır? Doğru sözlü iseniz bana bilgiye dayanarak cevap verin. Deveden iki. sığırdan iki yaratmıştır, de ki1 "iki erkeği mi. yoksa ıkı dişiyi mi veya o iki dişinin rahimlerinde bulunan yavruıarı mı haram kılmıştır? Yoksa Allah size bunları Duyururken orada mı idiniz''" İnsanları, bilmediklerinden saptırmak için Allah'a karşı yalan uyduranlardan daha zalim kimdir? Allah, zalim milleti doğru yola eriştirmez "(6 Enam/143-144) Âyetler, insanların kendi heveslerine göre yaptıkları belirlemenin Allah katında geçerli ve tutarlı olmadığını belirtir. Çünkü onlara böyle bir yetki verilmemiştir Üstelik iyi veya kötü olarak belirledikleri şeylerin çoğunun daha sonra iyi veya kötü olmadığı ortaya çıkmakta ve kendileri değiştirmektedirler. Yüce Allah) devredışı bırakarak salih olan ve olmayan amelleri belirlemek, vahyi dışlamak ve yer yüzünde Allah yerine tanrılık iddiasında bulunmaktır. Halbuki yerde de, göklerde de emir ve karar Allahmdır "Rabbiniz. gökleri ve yeri altı günde yaratan ve sonra arşa kurulan, gündüzü durmadan kovalayan gece ile bürüyen, güneşi, ayı, yıldızları, hepsini buyruğuna baş eğdirerek var eden Allah'tır. Bilin ki yaratmak da. emretmek de O'nun hakkıdır. Alemlerin Rabbı olan Allah Vüce'dır."(7 Araf/54) [çeviren)

[192] Dr. Salâh Abdülfettah Hâlidî, (Çeviren: Ahmet Sarıkaya), Kur'an Öyküleri, Kitap Dünyası Yayınları,

(2.Baskı) Konya 2005: II/143-144.