๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Kuran Öyküleri => Konuyu başlatan: ღAşkullahღ üzerinde 01 Aralık 2010, 01:05:31



Konu Başlığı: Lokman Öyküsünde Belirsizlikler
Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 01 Aralık 2010, 01:05:31
Lokman Öyküsünde Belirsizlikler

Lokman öyküsünde birtakım belirsizlikler vardır. Onları belirtmek mümkün olmadığı gibi belirtmenin hiçbir yaran da yoktur. Onun için onları olduğu gibi belirsiz olarak bırakıyoruz. Öyküde belirtilmeyen şeyler şunlardır:

a- Lokmanın soyu, kabile ve milleti. Lokmanın habeşli, Arap veya Israiloğullarından olduğunu bilmiyoruz. Baba ve dedesinin adını da bilmediğimiz gibi vücut yapısı, rengi ve niteliklerini de bilmiyoruz.

b- Lokman ne zaman yaşamış, hangi hükümdar zamanında yaşamış, hangi şehirde yaşamış ve ne iş yapmıştır, bilmiyoruz.

c- Öğüt verdiği oğlu kimdir? Öğütlerini tuttu mu,tutm adı mı?

d- Sonu ne olmuş ve Ölümü nasıl olmuştur?

e- Peygamber midir, değil midir? Önce yaşamış bir kişinin peygamberliği ancak delille sabit olur. Delil de âyet veya sahih hadis olur. Bu ikisinden de delil yoktur. Peygamber olmadığını da söyleyemiyoruz. Çünkü peygamber de olabilir. Onun için en İyisi karar vermemektir.

Bu ayrıntılara ve konulara girmenin bir yararı yoktur. Yüce  Allah  onları  bilmenin  bir  yarar  sağlayacağını düşünseydi, açıklardı.

Kur'an âyetlerinin açıkl adığı dışında Lokman'ın öyküsü hakkında bir bilgimiz yoktur. Onun için bize düşen görev, akıllarımızı, zamanımızı ve emeklerimizi bize yarar getirmeyecek şeylerle meşgul etmek yerine, bu âyetler üzerinde iyice düşünmek, onlardan hayatımızda, İbadet ve davranışlarımızda   bize   yarayacak   öğütler   ve   desler çıkarmaktır.[169]

 Lokman, İnancı Öğretiyor:
 
Kur'anı Kerim, imanın ilkelerini, inancın niteliklerini, tevhit ve ahiret konusunu, ahlak ve erdemlik prensiplerini öğretmek üzere Lokman'ı seçmiştir. Bu anlamları oğluna verdiği öğütlerle bizlere anlatmaktadır. Sanki oğluna değil, bu âyetler indiği tarihten kiyamet saatine kadar oğluna verdiği öğütlerle bütün müminlere öğüt vermektedir. İman ve tevhit konusu üzerinde yoğunlaştığını görünce, anlıyoruz ki bütün peygamberler ve ıslahatçıların öğrettikleri inanç aynıdır.

Bize rivayet ettiği şeyleri nakletmek için Yüce Allah'ın Lokmanı seçmesi, rivayet ve öykünün önemini göstermektedir. Çünkü inanç konularını ortaya koymanın yollarından biri budur. Kişinin zihninde yer etmesi ve konusunun oturması bakımından da bu yol büyük etki sahibidir.[170]

 

Hikmet ve Hekim Lokman:

 

Lokman, hikmetle meşhur olmuş ve "Lokman Hekim" lakabıyla anılmıştır. Bu sebepten olsa gerek, halk arasında daha çok kabul gömesi için birçok hikmetli sözler ona nisbet edilmiş veya onun adına uydurulmuştur. Kur'anı Kerim, Lokman'a Yüce Allah'ın hikmet verdiğini belirtmektedir." Ve Lokmana hikmeti verdik" buyurmaktadır.

Rağıb     Isfahani,     Müfredat     kitabında     şöyîe açıklamaktadır: "Hükmetmenin aslı, yarar sağlamak için

yasaklamaktır. Hay vana mani olmak, bir hikmetle engel olmak demektir. Şair, "Ey Hanife oğulları! Beyinsizlerinize hakim olunuz" denmiştir. Hikmet, bilgi ve akılla hakka isabet etmektir.

Allah'ın hikmeti, eşyayı bilmesi ve son derece mükemmel var etmesidir, insanın hikmeti ise,varlıkları bilmesi ve iyi işler yapmasıdır. "Lokmana hikmet verdik" âyetinde sözü edilen nitelik budur. Bu sözler, ona verilen bilgilerin tümüne dikkati çekmektedir. Yüce Allah hakimdir, sözü ile, başkası hakimdir, sözü aynı kökten gelir”[171]

O halde hikmet, bilgi,doğruluk, yasaklama ve yapma anlamlarını içerir. Şöyle ki:

1- Akh kullanarak, ilim tahsil ederek, düşünüp taşınarak ve kafayı çalıştırarak bilmek.

2- lsabet etmek ve doğru yapmak, hikmetin meyvelerinden biridir. Çünkü hikmet, sahibini doğru söylemeye, doğru konuşmaya, doğru iş yapmaya, doğru düşünmeye ve doğru öğrenmeye götürür.

3- Hikrnetin önemli bir meyvesi daha vardır. O da önlemektir.Yani sahibini kötü olan her türlü söz, iş,davranış, yaşayış, düşünme ve planlam adan ahkoyar. Çünkü ona egemen olur', kararını güzelleştirip iyi olana yöneltir ve kötülükten uzaklaştırır.

4- Hikmetin, sahibini kötülüklerden alıkoyma gibi negatif bir anlamı varsa, elbette ona pozitif bir karşılık vermektedir. O da sahibini iyi işler yapmaya, eli, dili, davranışı ve hayatı ile insanlara iyilik sağlamaya yönlendirmesidir. ;'Lokrnana hikmeti verdik" sözü, bütün bu anlamlara işaret etmektedir. [172]

 Kur'an'da Hikmet:

 Kur'anı Kerimde hikmet sözü, yirmi kez geçmektedir. Bu sözcüğün geçtiği âyetlere baktığımızda şu nüansları yakalayabiliyoruz:

1- Hikmeti ancak Allah verir, insanlara hikmeti veren sadece odur.

"Allah'ın size olan nimetini, öğüt vermek üzere size indirdiği kitap ve hikmeti anın, Allah'tan sakının, Allah'ın her şeyi bildiğini bilin"[173] "Ve Dâvûd, Câlût'u öldürdü. Allah ona hükümdarlığı ve hikmeti verdi.Kime hikmet verilirse, ona çok iyilik verilmiş demektir"[174]. "Allah'ın lütfü boldur. O her şeyi bilir. Hikmeti dilediğine verir. Kime hikmet verilmişse, şüphesiz ona çokça hayır verilmiştir. Bundan ancak akıl sahipleri ibret alır"[175]

"Ona kitabı, hikmeti, Tevratı ve İncili öğretir"[176] "Allah sana kitabı ve hikmeti indirdi ve bilmediğini sana öğretti"[177] "İbrahim ailesine kitap ve hikmet verdik, onlara büyük hükümranlık verdik"[178] "And olsun ki Lokmana şükretme hikmetini verdik."[179]

Hikmeti Allah verdiğine ve Allah her şeyi bildiğine göre, hikmeti ancak ona layık olan, hakkını veren ve ondan yararlanan kişilere verir. Onu ancak iyi ve Allah'a itaat edenlere verir.

2- Hekimlerin   filozoflar ve felsefenin   de   hikmet olduğunu ve kişinin mümin olmasa bile hekim olabileceğini iddia edenlere bunlar bir cevaptır.

Şüphesiz Kur'an, hiçbir kafiri veya zalimi hikmet sahibi olmakla nitelememiştir. Çünkü böyle bir niteleme, bir onurlandırma ve değer verme nitelemesidir. Bu da ancak müminler için sözkonusudur. Kur'an, ancak peygamberleri ve salih müminleri hikmet sahibi olmakla nitelemiştir. Onun için filozofları da, başkalarını da bu niteleminin dışında tumak gerekir. Çünkü hikmet sahibi olmak, ancak Allah'tan bir lütuf ve ihsandır. Bu da ancak mümin olan iyi kimseler için geçerlidir.

3- Hikmet, Allah tarafından gelen şeylere verilen bir isimdir. Çünkü Allah'ın bütün buyrukları hikmettir. Allah'ın gönderdiği kitaplar da hikmetin yeri, yuvası ve kabıdır.

"Sana kitabı, hikmeti,   Tevratı ve İncili öğrettim"[180] "Sana kitabı ve hikmeti indirdi ve bilmediğini Öğretti", "Bu, rabbinin sana hikmetten vahyettikleridir"[181] "Size hikmeti getirdim ve hakkında ayrılığa düştüğünüz şeylerin bazısını açıklamak   için   geldim,   dedi"[182]. "Onun   iktidarını güçlendirdik. Ona hikmet ve kesin hüküm verme yetkisi verdik"[183]  "Evlerinizde   okunan   âyetleri   ve   hikmeti hatırlayın"[184].

4- Allah'm sözü hikmet ve peygamberlere verdiği de hikmet olduğuna göre, Allah, kitabı ve hikmeti mensuplarına öğretmelerini peygamberlere görev olarak vermiştir.   Bu   da   hikmetin   tahsil   ve   öğrenme   ile

gerçekleşebileceğini,  ancak Allah'ın kelamım ve dinini Öğrenmenin hikmeti sağlayacağını gösterir.

Bütün peygamberler mensuplarına hikmeti öğrettikleri gibi, Kur'an, Hz.Muhammed'in de müminlere hikmeti Öğrettiğini belirtmiştir. Çünkü Allah'ın âyetlerini müminlere okuma, onlara kitabı ve hikmeti öğretme ve onları arındırmayı onun görevlerinden saymıştır.

"Rabbimiz! içlerinden onlara senin âyetlerini okuyan, kitabı ve hikmeti öğreten, onlan her kötülükten arıtan bir peygamber   gönder"[185] "Nitekim biz size, âyetlerimizi okuyacak,  sizi her kötülükten arıtacak,  size kitabı ve hikmeti Öğretecek ve bilmediklerinizi bildirecek aranızdan bir  peygamber  gönderdik"[186]   "And   olsun   ki  Allah inananlara, âyetlerini okuyan, onlan arıtan, onlara kitap ve hikmeti     öğreten    kendilerinden     bir    peygamber göndermekle   iyilikte   bulunmuştur"[187]  "Kitap    ehli olmayanların  arasından  kendilerine  âyetlerini  okuyan, onları   arıtan,   onlara   kitabı   ve   hikmeti   öğreten   bir peygamber gönderen odur"[188]

5- Peygamberler, mensuplarına hikmeti Öğrettikten sonra, onların izleyicileri de bu hikmet azığıyla donatılmış olarak ve onu davetin başarılı bir üslubu ve aracı yaparak Allah'a çağrı görevlerini yerine getirirler. Yüce Allah her mülümanı Allah'a çağrı yapmakla görevlendirmiş ve bunun iki yolunu kendisine göstermiştir. "Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel göğütle çağır, onlarla en güzel şekilde tartışma "[189]

Mümin kişi böyle yaparsa, Allah'ın kendisine bağışl adığı, peygamberin kendisine öğrettiği veya kendisinin peygamberden öğrendiği hikmetten yarar lanmış, insanları etkilemeyi de başarmış olur. Çünkü hikmet, amacı gerçekleştirmenin en önemli, en doğru, en yararlı ve en güçlü yoldur.[190]

 Hikmet ve Şükür:
 
Ayet, hikmeti ve şükrü birbirine bağlamış, hatta hikmeti şükür ile açıklamıştır."'Lokman'a hikmeti, yani Allah'a şükretmeyi verdik.Kim şükrederse, kendisi için şükretmiş olur. Kim de küfrederse, şüphesiz Allah zengindir ve öğülmeye layıktır"

Hikmet,    Allah'a   şükretmektir.    Çünkü    "Allah'a şükretmek" diye açıklanmıştır, âyette geçen "en" harfi, tefsir etme/açıklama harfidir. Yukarıda hikmetin anlamını öğrendik. Şimdi de şükrün anlamına bakalım.

Rağıb İsfahanı şöyle der: "Şükür, nimeti hatırlamak ve ortaya koymaktır. Keşefe anlamındaki kesere sözcüğünden çevrildiği söylenir.

Şükrün zıddı, küfürdür. O da nimeti unutmak ve örtmektir. Çok şükreden hayvan, demek, sahibinin kendisine yedirdiğini semizleyerek karşılayan hayvan demektir. Kökünün 'dolu göz'den geldiği de söylenir. Buna göre şükür, kendisine nimet veren kişiyi anmakla dolmaktır.

Şükür üç çeşittir; kalbin şükrü. Bu, nimeti düşünmektir. Dilin şükrü. Bu da nimeti vereni övmektir.Diğer organların şükrü.   Bu  da  layık  olduğu  kadar  nimete  karşılıkta bulunmaktır.

Yüce Allah'ın şükreden olması ise, kullarına nimet vermesi ve yaptıkları  ibadetin karşılığını vermesidir. "[191]

Hikmetin sahibi sadece Allah olduğu gibi, gerçek şükür de ancak Allah'a yapılır. Onun için âyette "Allah'a şükretmek" denilmiş ve Allah'a şükredileceği belirtilmiştir.

Hikmetin şükürle açıklanması, onun hikmetin doğal bir ürünü olması demektir. Zaten hikmet sahibi herkes, sadece Allah'a   şükretmektedir.   Allah'a   inanm  adığı   ve   ona şükretmediği   halde,   birçokların   sandığı   gibi,   kendini hikmet sahibi kabul edenleri görüyorsak, bilelim ki bunlar ne hikmet sahibidir, ne de hikmetleri vardır.Çünkü şükrü olmayan hikmetin ne bir yaran, ne de bir meyvesi olur. Filozofların   ve   kafir   düşünürlerin   hikmet   yoksunu olduklarını, sadece müslüman düşünürlerin hikmet sahibi diye nitelenebileceğini gösteren bir diğer delil de budur. Çünkü mümin düşünürler Allah'a şükrederler.

buradakastedilen şükrün, kalp, dil ve bütün organların şükrünü içine alan genel şükür olduğunu, her üç kaynaktan meydana gelen şükürle Allah'a yönelmek, Allahı övmek ve insanlara sevimli göstermek için onları kullanmak olduğunu unutmamalıyız.

İmam Kummi en-Neysaburi "Allah'a şükretmek" sözcüklerini açıklarken şöyle der: "Alimler bunun tekvini bir emir olduğunu söylerler. Yani, biz insanı şükreder yaptık, demek olur. Çünkü teklif olan emir, alimi de, cahili de kapsar. Gerçek mabuda şükretmek, her ibadetin başı ve her türlü hikmetin zirvesidir. Şükrün Allah'a değil, kula yaran olur. Çünkü Allah, şükredenlerin şükrüne muhtaç değildir. O, övülmeye layıktır"[192]

"Allah'a şükretmek" tamlaması, tahsis içindir. Çünkü gerçekte şükür sadece Allah'a yapılır. "Şükreden kişi, sadece kendisine şükreder" ifadesindeki tamlama ve sınırlandırma ise, yararı açısındandır.Yani bu şükürden yararlanacak kişi, sadece sahibidir.[193]

 Babanın Oğluna Öğüt Vermesi:
 
Lokman, çocuklarına nasıl davranacakları ve nasıl öğüt verecekleri konusunda babalara canlı bir örnek vermiştir. "Öğüt verirken, Lokman oğluna şöyle dedi" ifadesi bu gerçeği ortaya koymaktadır.

Öğüt vermek, iyiliğe yöneltmek ve kötülükten sakındırmak İçin yapılan uyandır. Lokman oğluna öğüt verirken, oğlunun adını, yaşını,inancını, muvahhit mümin veya müşrik olduğunu ve babasının öğütlerini kabul edip etmediğini bilmiyoruz. Lokman, baba olarak oğluna karşı görevlerini yapıyordu.

İslam,   çocuklarına  öğüt  verme,   yönlendirme  ve yetiştirme görevini anne babalara vermiştir. "Ey inananlar! Kendinizi ve aile fertlerinizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan bir ateşten koruyunuz."150 demiştir.

Çocuk hayırlı ve yararlı bir evîat ise, babasının öğütlerini kabul eder. Kabul ettiğinde de kendisi yarar görür ve babasını mutlu eder. Kabul etmediğinde ise, kendisi zarar eder, ama babasını da üzmüş olur.

Şüphesiz iyi ve salih çocuk, babası için göz aydınlığıdır. Zaten iyi babalar, Yüce Allah'tan kendilerine iyi çocuklar vermişini   isterler.   "Rabbimiz!   Bize   eşlerimizden   ve çocuklarımızdan gözümüzün aydınlığı  olacak insanlar ver.."[194] derler.

Anne babasına itaatsiz ve inatçı çocuk,  onlara bir işkence olup hayatlarını zehir eder. Bununla beraber baba oğluna   öğüt   vermek,   yol   gösterip   yönlendirmekle yükümlüdür. Bundan bikmamah, usanmamah, aksine fırsat buldukça   buna   devam   etmelidir.   Oğlunun   kendisini dinlemediğini ve  öğütlerini kabul etmediğini gerekçe göstermemelidir. Çünkü Yüce Allah, oğlunun kabul edip etmemesinden sorumlu tutm adığı gibi mükafatını da onun kabul   etmesine   bağlamamıştır,   sadece   öğüt   verip yönlendirmeğe çalıştığı için Allah ona ecrini ve mükafatını verecektir. Öğüt vermeyecek olursa,   asıl o zaman kendini sorumlu olmaya ve kiyamet gününde tehlikeye atmış olur.[195]

[169] Dr. Salâh Abdülfettah Hâlidî, (Çeviren: Ahmet Sarıkaya), Kur'an Öyküleri, Kitap Dünyası Yayınları,

(2.Baskı) Konya 2005: III/150-151.

[170] Dr. Salâh Abdülfettah Hâlidî, (Çeviren: Ahmet Sarıkaya), Kur'an Öyküleri, Kitap Dünyası Yayınları,

(2.Baskı) Konya 2005: III/151.

[171] al-Mufredat,126-127

[172] Dr. Salâh Abdülfettah Hâlidî, (Çeviren: Ahmet Sarıkaya), Kur'an Öyküleri, Kitap Dünyası Yayınları,

(2.Baskı) Konya 2005: III/151-153.

[173] Bakara, 231

[174] Bakara, 251

[175] Bakara, 268-269

[176] aii imran, 48

[177] Nisa, 113

[178] Nisa, 54

[179] Lokman, 12

[180] MaWe,11

[181] İsra, 36

[182] Zuhruf, 63

[183] S ad, 20

[184] Ahzab,34

[185] Bakara, 129

[186] Bakara, 151

[187] Aliimran,164

[188] Cuma,2

[189] Nahl,125

[190] Dr. Salâh Abdülfettah Hâlidî, (Çeviren: Ahmet Sarıkaya), Kur'an Öyküleri, Kitap Dünyası Yayınları,

(2.Baskı) Konya 2005: III/153-156.

[191] el-Müfredat,265-266

[192] Ğaraibu'l-Kur'an,21/49

[193] Dr. Salâh Abdülfettah Hâlidî, (Çeviren: Ahmet Sarıkaya), Kur'an Öyküleri, Kitap Dünyası Yayınları,

(2.Baskı) Konya 2005: III/156-158.

[194] Furkan, 74

[195] Dr. Salâh Abdülfettah Hâlidî, (Çeviren: Ahmet Sarıkaya), Kur'an Öyküleri, Kitap Dünyası Yayınları, (2.Baskı) Konya 2005: III/158-159.