๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Kuran Öyküleri => Konuyu başlatan: ღAşkullahღ üzerinde 04 Aralık 2010, 12:03:25



Konu Başlığı: Kasabaya Uğrayan Adamın Öyküsündeki Âyetler ve Mucizeler
Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 04 Aralık 2010, 12:03:25
Kasabaya Uğrayan Adamın Öyküsündeki Âyetler/Mucizeler

Kasabaya uğrayan adamın öyküsünü anlatırken Kur'an hayat, ölüm, diriliş, iyilik ve kötülük konularında birtakım rabbani âyetler/mucizeler sunmakt adır. Hepsi de Yüce Allah'ın evrenin kural ve yasalarına bağlı olmayan mutlak gücünü gösterir. Çünkü bu kural ve yasaları yaratan ve evrene egemen kılan Allah'ın kendisidir. Böyle olduğu için bunlar Allah'a egemen olmadığı gibi, onun irade ve dilemesine de sınır koyamaz. Bu mucizeleri şöyle sıralayabiliriz:

1- Yüce Allah'ın bu adamı yüz yıl öldürdükten sonra diriltmesi."Allah onu yüz yıl ölü bıraktı, sonra diriltti".

Bu öldürme ve diriltme, "Allah bunu öldükten sonra nasıl diriltir? sorusuna cevap olmuştur. Yüce Allah ona gözleriyle gördüğü ve bizzat yaş adığı canlı bir öldürme ve diriltme  örneğini göstermiş ve sorusunun  cevabını bu şekilde vermiştir. Kendisini dirilten Allah, ölmüş bulunan kasabanın tümünü de diriltmeye gücü yeter.

"Yüce Allah kendisine öldürme ve diriltmenin nasıl yapıldığını anlatmamıştır. Çünkü duygu ve düşünceler kimi zaman Öyle derin ve öyle büyük oluyor ki onları delil getirme ve anlatma ile, hatta vicdana seslenen mantıkla tatmin etmek mümkün olmamakt adır. Aynı şekilde her gün insanın gördüğü ve yaş adığı mevcut durumla da tatmin olmamakt adır.Bunun cevabı ve tatmini, anlatımla değil, ancak kişinin bizzat yaş adığı, duygulan yatıştıran ve kalbi dolduran kişisel deneyimle olur."[81]

2- Eşeğinin ölmesi ve kemiklerinin etten, kandan ve deriden soyutlanmış bir iskelet olarak kalması. Bunu Yüce Allah'ın "Eşeğine bak,seni insanlara bir ibret yapmak içindir" sözünden anlıyoruz.

Yüce Allah o eşeği mucize olarak diriltmiş ve   adam gözleriyle bu mucizeyi görmüştür. "Kemiklere bak, onları nasıl birleştiriyor, sonra onlara nasıl et giydiriyoruz"  adam, eşeğin iskeletini görmüş, sonra mucize olarak kemikler üzerinde etlerin yavaş yavaş nasıl oluştuğunu ve kapl adığını,  sonra  etleri tamamlanınca  eşeğin  nasıl  eski vücuduna kavuştuğunu görmüştür. Sonra Allah eşeğe ruh vermiş ve vücuduna yayılan ruhla eşek yeniden hayat kazanmıştır.

3- Yüz yıl boyunca yiyecek ve içecekleri bozulmamıştır. "Yiyeceğine ve içeceğine bak, t adı bozulmamıştır". Yiyece ve içecekler tazeliğini ve yararını yararını korumuş, insanlann kullanımına elverişli olarak kalmış, bozulmamış ve küflenmemiştir. Mucize, yüce Allah'ın bu iradesinde görülmektedir.

İnsanların anlayış ve beklentilerine göre, soran adamın hayatının uzun olması beklenirdi. Halbuki Yüce Allah aynı adamı ve eşeğini öldürmüştür.

Yine yiyecek ve içeceğin çabuk bozulması, kokuşması ve çürümesi beklenirdi. Halbuki Allah, bozulmasına ve kokuşmasına izin vermeden yüz yıl korumuştur.

Bu mucizeleri bizzat yaş adığını gören mümin adamın imanı ve kesin kabulü, doğrulaması ve kanaati artmıştır. Nitekim Kur'anda bu öyküyü okuyup her defasında inceliklerini büyük bir istek, etkilenme ve infial içinde izlerken bizlerin de imanı, doğrulaması ve kesin teslimiyeti artmıştır.[82]

 Adamın Ölümü, Özel Bir Ölümdür:
 
Kimileri bu adamın öldürülmesi ve sonra diriltilmesinin, öldükten sonra insanlara ruhlarının ancak kiyametten sonra geleceğini belirten âyetlere aykırı olduğunu düşünebilir. Mesela   şu   âyetler,   insanın   ancak   kiyametten   sonra dirileceğini belirtmektedir:

"Onlardan birine ölüm gelince, Rabbim, beni geri getir, belki bıraktığım şeylerde iyi ameller işlerim, der. Hayır! bu söylediği sadece kendi sözüdür"[83]

"Çekişip dururlarken kendilerini yakalayacak bir tek çığlığı beklerler. O zaman artık ne vasiyet edebilirler, ne de ailelerine dönebilirler."[84]

buradabir çelişki görmüyoruz. Bu ve benzeri âyetler, insanın   öldükten   sonra  dünya  hayatına  dönmediğini kararlaştırır. Çünkü bu dünya hayatını geride bırakmıştır, ruhu ona kabrinde döner, dünya hayatında amellerine göre kabrinde ya nimet veya azap içinde kiyamet gününe kadar kalır. Kiyamet günü Allah onu diğerleriyle beraber diriltir. Bütün  bunlar,   gerçek  ölümle  ölen,     Dünyada  ömrü tamamen   sona   eren   ve   önceden   Allah'ın   kendisine belirlediği süresi dolan insanlar içindir.

Ama Allah bir kişi veya topluluk için özel bir şekilde Ölümü takdir etmiş ve o ölümden sonra ömrünün geri kalan kısmını yaşamayı dilemişse, elbette bu ölüm, Allah'ın kendisine takdir ettiği ve bir daha hayata dönmenin mümkün olmadığı son ve gerçek Ölüm değildir. Onun için şehitler Yüce Allah'tan yolunda savaşmak ve tekrar öldürülüp şehit olmak için dirilmelerini istediklerinde, Allah isteklerini kabul etmemiştir. Çünkü Allah,dünyaya bir daha dönmemelerini kararlaştırmıştır.

Müslim, Abdullah İbn Mesud'tan naklederek Rasulullahın şöyle buyurduğunu rivayet eder: "Şehitlerin ruhları yeşil kuşların kursaklarınd adır. Arşa asılı duran kandilleri vardır. Cennette dilediği gibi uçar, sonra o kandillere gelir konarlar. Allah onlara bir defa baktı ve "Bir isteğiniz var mı?"dedi. "Ne isteyelim ki?! cennette istediğimiz gibi dolaşıyoruz. Aynı şeyi üç defa sordu. Sormaya devam edileceğini görünce, "Ey rabbimiz, senin yolunda bir daha öldürülmek için ruhlarımızı cesetlerimize geri getirmeni istiyoruz, dediler. Bir ihtiyaçlarının olmadığını görünce, bırakıldılar"[85]

Yüce Allah'ın yüz yıl ölü bıraktığı, sonra dirilttiği bu adamın ölümü, gerçek ve son ölüm değil, özel bir ölümdür. Kendi şahsı, eşeği ve yiyeceği üzerinde kendisine canlı bir örnek  göstermek  ve   başkalarına   ibret   yapmak   için düzenlenen bir ölümdür. "Seni insanlara bir ibret yapmak için".

Yüce Allah onu diriltikten sonra geri kalan hayatını yaşamış ve Allah'ın kendisine biçtiği ömrü tamamlamış, sonra herkesin öldüğü gibi gerçek ölümle ölmüştür.

Kaldıki bu şekilde ölen ve geri kalan ömrünü tamamlamak için diriltilen ilk kişi de bu adam değildir. Kur'anı Kerim bu türden ölümle ölen üç gruptan söz etmektedir.

Birincisi: Hz.Musa zamanında Israiloğullarından bir topluluk, ondan Allahı kendilerine açıkça göstermesini isteyince, Allah onları öldürmüş, sonra diriltmiştir.Şöyle buyuruyor: "Ey Musa! Allahı açıkça görmedikçe sana inanmayacağız, demiştiniz de gözleriniz göre göre sizi yıldırım çarpmıştı. Ölümden sonra şükredersiniz diye sizi tekrar diriltmiştik?"[86]

İkincisi: Sayıları binlerce olup yurtlarından çıkanları da Allah   öldürmüş,   sonra   diriltmiştir."Binlerce   kişinin yurtlarından ölüm korkusuyla çıktıklarını görmedin mi? Allah onlara "Ölün" dedi, sonra onları diriltti."[87]

Üçüncüsü: Ashabı kehf. Allah onları üçyüz dokuz yıl ölü bıraktıktan sonra diriltmiştir. "Mağaralarında üçyüz dokuz yıl kaldılar"[88]

 Kur'an’da Ölümden Sonra Dirilişin Delilleri:
 
Kafirlerin en çok yadırgayıp kabul etmedikleri konuların başında kiyamet koptuktan sonra dirilme ve hesap verme gelmektedir. Çürüyüp toprak olduktan sonra vücutlarına tekrar ruhlarının nasıl geleceğini bir türlü  kabullenemezler. Kur'an onların şüphelerini belirtmiş ve birçok âyette cevaplandırmıştır. Mesela şöyle buyuruyor:

"İnkar edenier, insanlara:"siz parça parça dağılıp yok olduktan sonra yeniden dirileceğinizi söyleyen bir adamı size gösterelim mi? Allah'a karşı yalan mı uyduruyor, yoksa kendisinde delilik mi vardır?" .dediler. Hayır, ahirete inanmayanlar azapta ve derin bir sapıklık içmedirler."[89]

Kur'an, ölümden sonra dirilişin olduğunu çok sayıda delille kanıtlamaktadır. Hepsi de kesin ve tartışmasız delillerdir. Hayatın ve eşyanın gerçeklerinden çıkarılmıştır, insanlar onları görmekte, yaşamakta ve hakkında hiçbir şüphe taşımamaktadırlar. Bunların bazıları şunlardır:

1- Bu kadar büyük gökleri ve bu kadar geniş yer yüzünü yaratması. Gökleri yaratmaya güç yetiren Allah, bu küçük insanı da yaratmaya güç yetirir. Şöyle buyuruyor: "Gökleri ve yeri yaratan ve onları yaratmaktan yorulmayan Allah'ın ölüleri diriltmeye k adir olduğunu görmezler mi? Evet, Onun gücü her şeye yeter"[90]

2- Üzerine su inmeden önceki toprağın durumu. Su değmeden önce kuru ve verimsiz olan toprak, üzerine su geldikten sonra dirilir ve bitkileri bitirir, ölü olan toprağı dirilten Allah, ölüleri de kabirlerinden diriltmeye kadirdir, "âyetlerinden biri de, gördüğün kupkuru yer yüzüdür. Üzer ine su indirdiğimiz zaman harekete geçer ve kabarır. Ona can veren Allah, şüphesiz ölüleri de diriltir. Şüphesiz O, her şeye k adirdir."[91]

3- însanın kendisi! Allah onu yoktan var etmiş, bir damla su aşamasından anne rahminde geçirdiği aşamalar ve yeryüzünde yaş adığı hayatın aşamalarına kadar geçirdiği evreler dirilişe bir delildir. Onu yaratan ve hayatının tüm aşamalarında koruyan Allah, şüphesiz kıyamet günü diriltmeye de kadirdir. Şöyle buyuruyor:

"Ey   insanlar! Öldükten   sonra   tekrar   dirilmekten şüpheniz varsa, bilin ki ne olduğunuzu size açıklayalım: Biz sizi topraktan, sonra nutfeden, sonra pıhtılaşmış kandan, sonra   da    yapısı   belli   belirsiz   bir   çiğnem   etten yaratrnışızdır.Dilediğimizi belli bir süreye kadar rahimlerde tutarız, sonra sizi çocuk olarak çıkartırız, böylece yetişip erginlik çağma varırsınız. Kiminiz öldürülür, kiminiz de ömrünün en kötü zamanına kadar ulaştırılır ki bilirken artık birşey bilmez olur.

Yer yüzünü görürsün ki kupkurudur.Fakat biz ona su indirdiğimiz zaman harekete geçer kabarır ve her güzel bitkiden çift çift yetiştirir. Bunlar ancak Allah'ın gerçek olduğunu, ölüleri dirilttiğini, gücünün her şeye yettiğini, şüphe götürmeyen kıyamet saatinin geleceğini, Allah'ın kabirlerde olanı dirilteceğini gösterir. "[92]

4- Yüce Allah'ın zıt ve çelişkili şeyleri yaratabilmesi. Allah, gece ve gündüzü, aydınlık ve karanlığı, ateşi ve suyu, yaş ve kuruyu, ölümü ve hayatı yaratmaya kadir olduğu gibi Ölümden sonra insanı da canlandırıp diriltmeye kadirdir. Şöyle buyuruyor.

"insan, kendisini bir damla sudan yarattığımızı görmez mi ki hemen apaçık bir düşman kesilir ve kendi yaratılışını Unuturarak "Çürümüş kemikleri kim diriltecek?" deyip bize örnek getirmeye kalkar. De ki,onları ilk defa yaratan diriltecektir. O her türlü yaratmayı bilendir.Yaş ağaçtan size ateş çıkarandır. Ondan ateş yakarsınız. Gökleri ve yeri yaratan, kendilerinin benzerini yaratmaya k adir olmaz mı? Çünkü o, yaratan ve bilendir. Bir şeyin olmasını istediği zaman, ona sadece "ol" der, o da hemen oluverir."[93]

5- Herkes biliyor ki bir şeyi ikinci kez var etmek, ilk kez var etmekten daha kolaydır. Kur'an, herkesin kabul ettiği bu gerçeği, dirilişin olacağını kanıtlamak için kullanmak! adır. Allah, insanı ilk kez yaratmış ve yoktan var etmiştir. İkinci kez var etmeye ve yeniden diriltmeye de k adirdir. Çünkü tekrar varetmek, ilk defa var etmekten daha kolay dır. İnsan için durum böyledir.

Halbuki Allah için zorluk diye bir şey sözkonusu değildir. Onun açısından her şey basittir. Çünkü o dilediğini yapar, yerde ve gölerde güç yetiremediği hiçbir şey yoktur, bir şeyin olmasını istediği zaman, ona sadece ol der ve o da derhal oluverir."İlk defa yaratan ve ölümden sonra tekrar dirilten O'dur.Bu, onun için daha kolaydır. Göklerde ve yerde olanlar, yer ve gökler bunun en güzel öneğidir. O güçlüdür, hakimdir."[94]

6- Kur'an, günlük canlı bir olayı delil getirir. Bu olayı hepimiz her gün yaşıyoruz.  O da uyuma ve  uyanma olayıdır. Herkes gece gündüz çalışır, geceleyin uykusu gelir ve uyur.Uyurken ölü gibi olur, ruhu vücudundan çıkar. Uyandığında   Allah   ona   ruhunu   tekrar   getirir   ve utkusundan diriltir. Evet uyku, Ölümdür, uyanmak da diriliştir. Allah, her birimiz için bu olayı günlük olarak gerçekleştirdiğine göre, kıyamet günü ölüleri diriltmeye de kadirdir. Şöyle buyuruyor:

"Geceleyin sizi Öldüren, gündüzün yaptıklarınızı bilen, belirlenmiş hayat süreniz doluncaya kadar gündüzleri sizi tekrar kaldıran Odur. Sonra dönüşünüz on adır. İşlediklerinizi size bildirecektir."[95]

"Allah, öleceklerin ölümleri anında, ölmeyeceklerin de uykuları anında ruhlarını alır. Ölmelerine karar verdiği kimselerinkini tutar, diğerlerini bir süreye kadar salıverir. Şüphesiz bunda düşünen kimseler için dersler vardır."[96]

7- Kur'an,   dirilişi   kanıtlayan   rabbani   mucizeler göstermektedir. Mesela; "Binlerce kişinin ölüm korkusuyla memleketlerinden çıktıklarını görmedin mi? Allah onlara "Ölün" dedi.Sonra onları diriltti."[97]

Hz.lbrahim olayını da şöyle anlatır:"Öyleyse dört çeşit kuş al, onları kendine alıştır, sonra onları parçalayıp her dağın üzerine bir parça koy, sonra onları çağır, koşarak

sana gelirler.O halde Allah'ın güçlü ve hakim olduğunu ki."[98]

Bir kasabaya uğrayan mümin adamın olayı. "Allah bunu ölümünden sonra nasıl diriltir? dedi. Allah onu yüz yıl ölü bıraktı, sonra diriltti"[99]

Ashabı kehf olayı da böyledir. Allah onları üçyüz dokuz yıl öldürdü, sonra diriltti. "Sonra, iki taraftan hangisinin ne kadar kaldıklarını daha iyi hesapl adığını gömek için onları dirilttik"[100]

 Hangi Kemiklere Bakacaktır?
 
Yüce Allah o adama emrederek "Kemiklere bak, onları   nasıl   birleştiriyoruz,    sonra   et   giydiriyoruz" buyurmuştur.

Tefsirciler, adamın hangi kemiklere bakacağı konusunda ihtilaf etmişlerdir. Acaba bakacağı kemikler kendi kemikleri mi, yoksa eşeğinin kemikleri mi?

Kimileri kendi kemiklerine bakacağını söylemektedir. Yüce Allah'ın onu aşamalı olarak dirilttiği, ruhun önce kalbine, sonra gözlerine geldiğini söylerler. Kemik iskeletinden ibaret ve etten soyut iken gözleriyle kendi kemiklerine bakmış, sonra yine yavaş yavaş kemiklerine et giydirildiğini görmüştür.

Bu görüş doğru değildir. Çünkü adamın başından birtakım işlerin geçtiğini var saymaktadır. Halbuki bunlar israiliyattan kaynakanmış olup sahih hiçbir hadise dayanmamaktadır.

Araştırmacı   tefsirciler   ise,   eşeğinin   kemiklerine baktığını söylerler. Ölüleri diriltme gücüne sahip olduğunu gösteren Allah'ın mucizelerini görmesi için ona etrafındaki şeylere  ve  onlardan  biri  olarak  eşeğinin  kemiklerine bakmasını söylemiştir.

Seyyid Kutup şöyle der:" Hangi kemikler? Kendi kemikleri mi? Kimi tefsircilerin söylediği gibi, durum böyle olup kemiklerinin eti soyulmuş olsaydı, dirildiğinde ve bilinci yerine geldiğinde ilk önce onlara bakar ve "Bir gün yahut günün bir kısmı kaldım" cevabanı vermezdi.

Onun için eşeğinin kemiklerine baktığını söyleyen görüşü tercih ediyoruz. Zaten mucize olan da, bu kemiklerin birbirine eklenmesi, et giydirilmesi ve vücudu çürümemiş, yiyeceği bozulmamış ve içeceği kokuşmamış olan bu adamın gözünün önünde onlara can verilmesidir. Hepsi aynı ortamda ve aynı hava ve çevre şartlan altında bulunan bu şeyierin sonuçlarının farklı olması, hiçbir şey karşısında aciz olmayan ve kayıtsız şartsız tasarruf eden ilahi gücü gösteren başka bir mucizedir, adam bunlara bakarak Yüce Allah'ın ölüyü nasıl dirilttiğini anlayacaktır"[101]

Biraz da "Kemiklere bak, onları nasıl birleştirip sonra et giydiriyoruz" âyetinde geçen"nasıl" anlamındaki "Keyfe" kelimesi üzerinde duralım, adam bu işin nasıl yapılacağı, kemiklerin nasıl kaldırılacağı, nasıl dizileceği ve tam bir iskelet olması için nasıl uyumlu bir şekilde birbirine ekleneceği, sonra nasıl et giydirileceğini görmeye çağrılmakt adır.

Bu dikkatli bakma ve nasılhğı kavrama çağrısı, bizi kuşatan olayların ve gerçeklerin nasılhğını bilmenin, onları derinden gözlemleyip bilimsel ve maddi yönden analiz etmenin önemini öğretmektedir. Herhalde maddi olayların nasılhğını kavramaya çağıran Kur'anın çok sayıdaki bu yönlendirmeleri, müslüman bilginlerin pozitif bilimlerin nasılhğını anlamaya yönelmelerinde, ayrıntılarına varıncaya kadar kavramaya çalışmalarında, bilimlerin uygulamalı yönlerini teorik soyut yöne tercih etmelerinde, bilimler için deneysel pozitif araştırma metodunu kurmalarında ve bu alanda büyük adımlar atmalarında en büyük etken olmuştur. Şüphesiz bunlar,müslümanların bilimsel deneyci metodunu alan ve onu bilimsel çağdaş batı kalkınmasının temeli yapan batı dünyası üzerinde doğmak üzere müslümanlarda bilimsel ilerleme güneşinin batmasından önce gerçekleşmiştir.

Kur'an, bizi bilimin uygulamalı deneysel yönüne teşvik etmekte, uzayda ve evrenin başka yerlerinde olan olayların nasillığını  kavramaya  çağırmakt  adır.Şöyle buyuruyor: "Onlar, üstlerindeki göğü nasıl yapmışız, nasıl süslemişiz bir bakmazlar  mı?  Onda hiçbir çatlak da yoktur"[102]  "Bu insanlar,    devenin   nasıl   yaratıldığına,   göğün   nasıl yükseltildiğine,   dağların  nasıl  dikildiğine,  yerin  nasıl yayıldığına bakmazlar mı?"[103]

 Araştırmadan Sonra Öğrenmek:
 
Adam, gözleriyle Allah'ın mucizelerini gördükten ve yüzyıl ölü bıraktıktan sonra Allah'ın kendisini dirilttiğini anlayıp gerçeği kavrayınca, "Allah'ın her şeye gücünün yettiğini biliyorum" demiştir. Bize vermek istediği şeyleri kavramak için bu cümlenin üzerinde buraz duralım.

adam, Yüce Allah'ın mutlak gücüne inanmakta ve ondan şüphe etmemektedir. "Allah bunu ölümünden sonra nasıl  diriltir"   derken,   zaten  Allah'ın  gücünden  şüphe etmemiş,   sadece  uygulamalı   olarak  bu  dirilişin  nasıl yapıldığını   görmek  istemiştir.   Deney  kendi  üzerinde gerçekleşmiş ve bu işin nasıl olduğunu görmüştür.

Ancak bu deneyimi yaş adıktan ve gözleriyle olayı gördükten   sonra   imanı   artmış   ve   Önceki   durumu değişmiştir. Bu canlı örnek, kendisinde kesin ve şüphe taşımayan bilgi meydana getirmiştir.Bu etkiyi kendisi "Bu ona apaçık belli olunca, artık Allah'ın her şeye k    adir olduğuna inanmış bulunuyorum, dedi" sözleriyle belirtmiştir. Bu deneyden kesin bilgiye sahip olmuştur. Bunlar imanı güçlendiren ve artıran şeylerdir. Herhalde bu olay, bizi,   soyut   gerçekleri   yerleştirmede,   onları   oturtup kabullenmede somut ve deneysel pratik delilin ne kadar etkin olduğunu görmeye teşvik etmektedir, insanlar bunu görüyorlar.Örneğin,  doktor  Iaborutuvara  ve  uygulama yerine gidip bizzat kendisi deney  yapmadıkça ve bilgilerini uygulayıp kendi gözleriyle bunları görmedikçe tıp bilgileri spyut zihinsel olarak kalır. Aynı şey mühendis, sürücü, öğretmen ve başkaları için de geçerlidir.

Bu adamın öyküsünden sonra gelen ve Hz.İbrahim'in kuşlarla olan Öyküsünü anlatan olayda da bilimsel deneyin önemine ve bunun bilme, inanma ve kesin bilgi sahibi olm adaki etkisine işaret vardır. "Öyleyse, dört çeşit kuş al, onları kendine alıştır, sonra onları parçalayıp her dağın üzerine birer parça koy, sonra onları çağır, koşarak sana gelirler.O halde Allah'ın güçlü ve hakim olduğunu bil."

Mümin adam, mucizeleri gördükten sonra "Allah'ın her şeye kadir olduğunu biliyorum" demiştir. Hz.İbrahim'e de yaş adığı deneyimden sonra "O halde, Allah'ın güçlü ve hakim olduğunu bil"meyi emretmektedir.

Kur'anın verdiği bu örnekler sanki soyut zihinsel teorileri doğrulayıp yerleştiren bilimsel deney ve örneklere yönelmeye, onları dinin gerçeklerini ve meselelerini ortaya koyarken kullanmaya bizleri çağırmakt adır.[104]

 Seyyid Kutup, Materyalist Düşünceyi Tartışıyor:

Seyyid Kutup, kasabaya uğrayan adamın öyküsünü ve bu öykünün belirttiği Yüce Allah'ın öldürme ve diriltme gücünü gösteren rabbani mucizeleri, materyalist düşünceleri eleştirmek için yerinde bir fırsat bilmiştir. Allah'ın varlığını inkar eden, onun ölümden sonra diriltme gücünü   kabul   etmeyen   materyalistlerin   düşüncelerini eleştirerek şöyle der:

"Mucize olay nasıl meydana gelmiştir? Elbette mucize her olayın meydana geldiği gibi! Allah'ın istediği ve onun tarafından meydana getirildiği şekilde pek çoğumuzun nasıl meydana geldiğini unuttuğumuz birinci hayat mucizesi meydana geldiği gibi!

İşte Biyoloji bilginlerinin en büyüğü Darwin! Teorisinde derece derece geriye giderek ilk hücreyi bulmak için aşama sşama derinleşmektedir.Sonra Orada durmakt adır.

Bu ilk hücrede hayatın kaynağını bilmemektedir. Ne varki insan düşüncesinin kabul etmesi gereken gerçeği kabul etmemekte ve bozulmamış doğal mantığın ısrarla istediği şeyi bir türlü itirafa yanaşmamakt adır. O da, bu ilk hücreye hayatı veren bir şeyin kaçınılmazlığı gerçeğidir.

Bu    gerçeği    kabul    etmek    istemeyişi,    bilimsel sebeplerden değil, kilise ile olan tarihi müc   adelesinden dolayıdır.   Hayat   olaylarını  bir  yaratıcının   varlığı   ile açıklamak, salt mekanik olan bir yapının içine tabiatüstü bir faktörü sokmak demek olur"der.

Hangi mekanik yapı? Şüphesiz mekanıkiik, gözlerin ve basiretlerin önünde duran bu sırrın kaynağını araştırmayı zorunlu kılan bu olayda en uzak olan şeydir.

Darwin'in kendisi, ilk hücrenin arkasındaki gerçeği itiraf etmeye insan anlayışını ister istemez mecbur eden bozulmamış mantığın baskısı karşısında ürkmekte ve her şeyi ilk sebebe bağlamaktadır. Ama bu ilk sebebin ne olduğunu söylememektedir. Acaba hayatı iîk defa vareden ve çok tartışma götüren teorisine göre bu ilk hücreye yolunda ilerleme gücünü veren ilk sebep nedir? Darwin kendisi, hücrenin başka herhangi bir yolda değil, bu yolda adım adım ilerlediğini var saymaktadır. Fakat ilk sebebin ne olduğunu itiraf etmemesi, kaçak güreşmek, hile yapmak ve gerçeği gizlemekten başka bir şey değildir.

Bir daha kasaba mucizesine dönelim. Acaba aynı yerde ve aynı şartlar altında bulunan şeylerden biri neden bozulup çürüyor, diğeri neden bozulup çürümüyor? Hayatı ilk defa yaratma veya aynı şekilde geri getirme mucizesi de aynı şartlar altında buiunan eşy adaki bu farklı sonucu açıklamamakt adır.

Bu olayı açıklayan tek şey, Yüce Allah'ın sınırsız iradesidir. Muhalefet etmenin veya dışında kalmanın mümkün olmadığını sandığımız bağlayıcı ve kaçınılmaz genel yasanın üstünde oluştur.

Mutlak irade konusunda bu bile, yanılgı olarak bize yeter.Bu yanılgının kaynağı şudur: Biz akli veya bilimsel kabullerimizi Yüce Allah'a kabul ettirmeye çalışıyoruz. Bu da birçok yanlışı barındıran bir yanlıştır. Şöyleki:

a- Bizler kim oluyoruz ki sınırlı olan kavrayışımızla belirlediğimiz sınırlı araçlarla yapılan deneylerden ve bu deneyleri yorumlamamızdan kaynaklanan sınırlı bir yasa ile Yüce Allah'ın mutlak gücünü yargılamaya kalkışıyoruz?

b- Bu yasanın, evrenin kavr adığımız yasalarından biri olduğunu varsayalım. Acaba bunun genel, nihai ve mutlak bir yasa olduğunu, bunun ötesinde bir yasanın buiunm adığını kim söyledi bize?

c- Bunun mutlak ve nihai bir yasa olduğunu varsayalım. Hemen belirtelim ki mutlak   irade o yasayı yapar, ama

onunla  bağımlı  ve  sınırlı  değildir.  Aksine  her zaman mutlak/sınırsız  iradedir."[105]


[81] Fi ;ilali'l-Kur4an,1/300

[82] Dr. Salâh Abdülfettah Hâlidî, (Çeviren: Ahmet Sarıkaya), Kur'an Öyküleri, Kitap Dünyası Yayınları,

(2.Baskı) Konya 2005: III/61-63.

[83] Muminun,99-100

[84] Yasin,49-50

[85] Müslim, Kitabu'l-İmara,33, Şehitlerin ruhlarının cennette olduğu babı, hadis no, 1887.

[86] Bakara, 55-56

[87] Bakara,243

[88] Kehf,25 Dr. Salâh Abdülfettah Hâlidî, (Çeviren: Ahmet Sarıkaya), Kur'an Öyküleri, Kitap Dünyası Yayınları, (2.Baskı) Konya 2005: III/63-65.

[89] Sebe',7-8

[90] Ahkaf,33

[91] Fussulet,3S

[92] Hac,5-7

[93] Yasin,78-82

[94] Rum.27

[95] Enam,60

[96] Zumer.42

[97] Bakara,243

[98] Bakara,260

[99] Bakara, 259

[100] Kehf,12. (Bundan sonra âyetin değişik okunuşları ile ilgili dil açıklamalarını içeren dört sayfalık bir bölüm, anlatım akışının bozulmaması için çevrilmemiştir, (çeviren) Dr. Salâh Abdülfettah Hâlidî, (Çeviren: Ahmet Sarıkaya), Kur'an Öyküleri, Kitap Dünyası Yayınları, (2.Baskı) Konya 2005: III/65-69.

[101] Fi Zilain-Kur'an.1/300

[102] Kât. 6

[103] Ğaşiye,17-20 Dr. Salâh Abdülfettah Hâlidî, (Çeviren: Ahmet Sarıkaya), Kur'an Öyküleri, Kitap Dünyası Yayınları, (2.Baskı) Konya 2005: III/69-72.

[104] Dr. Salâh Abdülfettah Hâlidî, (Çeviren: Ahmet Sarıkaya), Kur'an Öyküleri, Kitap Dünyası Yayınları,

(2.Baskı) Konya 2005: III/72-73.

[105] Fi Zilatil-Kur'an,1/300-301 Dr. Salâh Abdülfettah Hâlidî, (Çeviren: Ahmet Sarıkaya), Kur'an Öyküleri, Kitap Dünyası Yayınları, (2.Baskı) Konya 2005: III/73-76.