๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Kuran Öyküleri => Konuyu başlatan: ღAşkullahღ üzerinde 10 Aralık 2010, 16:52:43



Konu Başlığı: Cumartesi Adamları Öyküsü
Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 10 Aralık 2010, 16:52:43
VI- CUMARTESİ ADAMLARI ÖYKÜSÜ

Kur'an'da Cumartesi Adamları Öyküsü:
 
"Onlara, deniz kıyısındaki kasabanın durumunu sor, cumartesi  yasaklarını  çiğniyorlardı.   Cumartesi  günleri balıklar sürü sürü geliyor, başka günler gelmiyordu. Yoldan çıktıkları için Biz onları böyle deniyorduk.

Aralarından bir topluluk: "Allanın yok edeceği veya şiddetlicezalandıracağı   bir   millete   ne   diye    öğüt veriyorsunuz?" dediler. Öğüt verenler: "Rabbiniz karşısında bir özür belirtmemiz içindir, belki Allaha karşı gelmekten de sakınırlar" dediler.

Kendilerine yapılan öğütleri unutunca, biz kötülüğü yasaklayanları kurtardık ve Allaha karşı geldikleri için zalimleri şiddetle cezalandırdık. Kendilerine konan yasakları çiğneyince, onlara: "Aşağılık maymunlar olun" dedik. Rabbin, kıyamet gününe kadar onları kötü azaba uğratacak kimseleri üzerlerine göndereceğini bildirmişti. Şüphesiz Rabbin, cezayı çabuk verir. Şüphesiz O, bağışlar ve merhamet eder.

Biz onları yer yüzünde iyiler ve aşağılıklar olarak bölük bölük ayırdık, iyiliğe dönerler diye onları iyilikler ve kötülüklerle sınadık. "[304]

 Öykünün Özeti:
 
Öykü, deniz sahilinde yaşayan bir kasabanın yahudi halkından sözetmektedir. Onlara cumartesi balık avlamaları yasaklanmış, diğer günlerde avlanmaları serbest bırakıl mıştır.

Allah bu teklifle onları sınamıştır.Çünkü avlanmanın serbest olduğu günlerde balıklar onlardan uzaklaşıyor, cumartesi günlerinde ise, sürülerle geliyordu.

Şeytan, kasaba halkından bazılarının kulağına birşeyler fısıldamış ve balıkları avlamayı onlara sevimli göstermiştir. Fakat Allanın emrine karşı nasıl hile yapacaklardı? Şeytan onlara sinsi olduğu kadar çirkin bir hile yolunu Öğretmiş ve cumartesi günü avlanacakları bir yolu göstermiştir. Yasaklan çiğneyen gruba karşı kasaba halkı ikiye bölünmüştür.

Birinci grup, davetçi salih kişilerden oluşmuştur. Bunlar davet görevlerini yapmış, Allahın emirlerine karşı hile yapanların   haksızlıklarını,   hileye   başvurmalarını   ve cumartasi günleri balık avlamalarını eleştirmişlerdir.

ikinci grup, bu hilelere karşı ses çıkarmamıştır. Helak olacak ve azap görecek bir millete öğüt vermenin ve nasihat etmenin bir yarar sağlamayacağını söyleyerek davet eden salih kişileri eleştirmiş ve yadırgamalardır.

Davetçi salih kişiler ise,yasağın çiğnenmesine ses çıkarmayan kişilere cevap vererek, Allahın emrini yerine getirerek karşısına çıkacak yüzlerinin olması ve kendilerini mazur görmesi için ödevlerini yaptıklarını söylediler ve yasağı   çiğneyenlerin   Allaha   karşı   gelmekten   sakına-bileceklerini de belirttiler.

Yasağı   çiğneyenleri   Allah   cezalandırıp   aşağılık maymunlar yapmıştır. Bu dönüştürme gerçekten olmuş ve maymun olanların soyu devam etmemiştir. Ondan sonra da ancak kısa bir zaman yaşamışlardır.

' Davetçi salih kişileri Allah kurtarmıştır. Yasağın çiğnenmesine ses çıkarmayanların sonucunun ne olduğunu Kur'an belirtmemiştir.Çünkü Allahın nazarında bunların bir değeri olmamıştır. Kurtulanlarla beraber anılmadıklarına göre, herhalde helak olanlarla beraber helak olmuşlardır. En iyi Allah bilir.[305]

 Öykü Hakkında İsrailiyat Haberler:
 
Israiliyyat haberleri rivayet ederek yayanlar, Kur'anın anlattıklarına başka şeyler eklemişlerdir. Kimileri kasabanın adını da vererek Akabe körfezi kıyısında Eyle veya Eylat yahut Akabe diye adlandırmışlardır. Başkaları ise, Taberiya gölü kıyısında bulunan Taberiya kasabası olduğunu söylemişlerdir.

Kasabada deniz kıyısında Lakil ve Lokman adında iki put varmış, Allah balıklara cumartesi günü bu iki puta gidip hac yapmasını söylemiş, yahudilerden de cumartesi günü hacca gelen balıkları avlamamalarını istemiş, balıklar cumartesi günleri suyun üstünde kuyruklar oluşturarak sürüler halinde geliyormuş, ama diğer günlerde sahilden uzaklaşıyormuş.

Bazı    yahudiler,    cumartesi    günü    avlanmamız yasaklanmış, balıkların içine düşmeleri için kıyıda havuzlar yapalım ve çukurlar açalım, onları toplayıp sonra yiyelim, demiş, zalimler de bu suçu işlemiş ve yasağı çiğnemişler.

Kasaba halkından bir grup, yasağı çiğneyenleri uyarmış ve kötülüğü Önlemeye çalışmış, ses çıkarmayanlar grubu ise, uyaranları kınamış.

Ama yasağı çiğneyenlere karşı çıkan ve uyaran grup, artık bir qqcq bile sizinle kasabada kalamayız, demişler ve kababadan   çıkarak  banliyoda  gecelemişler.Sabahleyin yasağı  çiğneyen  ve  onlara  karşı  ses  çıkarmayanlara bakmışlar, ama onlardan kimsenin çıkmadığını ve evini açmadığını görerek hayret etmişler, durumu öğrenmek için içlerinden bir adamı göndermişler, adam bir kişinin evine bakmış, ne görsün ev halkı maymunlara dönüşmüş, başka bir eve bakmış ve onların da maymunlara dönüştüğünü görmüş, sonunda kasabada kalanların tümünün maymuna dönüştüğünü görmüştür.

Topluluğuna dönmüş ve durumu kendilerine anlatmış, onlar da .gelmişler, kapıları açmışlar ve bütün kasaba halkının maymun olduğunu görmüşler, içlerinden kişiler maymuna "Sen falan kişi misin?" anlamında işaret edince, maymun ağlayarak "Evet" anlamında başıyla işaret etmiş, onlar da kendilerine "Biz sizi uyardık" demişler. Kapıları açmışlar, maymunlar çıkmış ve çöle giderek ölmüşler.[306]

 Deniz Kıyısındaki Kasaba:
 
"Onlara, deniz kıyısındaki kasabayı sor". Yüce Allah, Hz.Peygamberin, deniz kıyısında bulunan bir kasabada oturan yahudi atalarından bir topluluğun başından geçen bu olayla yahudilere karşılık vermesini emretmektedir.

Bundan anlaşılıyor ki bu âyetler Medine'de inmiş ve Araf suresine yerleştirilmiştir. Bilindiği gibi âyetlerin yeri ve sıraya  konulması,   ashabın   içtihadıyla  değil,   Allanın bildirmesiyle olmuştur.Onun için alimler Araf suresinin 163-170. âyetlerinin Medine'de indiğini söylemişlerdir. Çünkü cumartesi halkından sözetmekte, Hz.Peygamberin bunlarla yahudilere   karşı   koymasını,   bunu   onlara   sormasını istemektedir.    Yahudiler    Medine'de   bulunuyorlardı. Hicretten önce Mekke'de yahudilerle Hz.Peygamber karşı karşıya gelmemişlerdir.

Elbette Yahudilere zalim atalarının başından geçenleri sormaktan    maksat,    Rasulullahın    öyküyü    onlardan öğrenmesi veya yahudilerden birtakım tarihi bilgiler alması değildir.Zaten Hz.Peygamberin onlardan alması,onlardan bilgiler  öğrenmesi  veya  sorması  yasaklanmıştır. Çünkü yahudiler olayları değiştirmişler, tarihi bozmuşlardır. Onun için verecekleri bilgilere güven olmaz.

Rasulullahın kasaba halkını yahudilerden sorması onları kınama, suçlarını gösterme ve aşağılama içindir. Atalarından bir topluluğun maymun ve domuzlara dönüştüğünü öğrendikleri zaman utanacak, rezil olacak, alçaklık ve zillet içine düşeceklerdir.

Deniz kıyısında bulunan ve içinde öykünün olaylarının geçtiği kasaba hakkında Kur'an bilgi vermemektedir. Kasabanın adını ve yerini belirtmediği gibi, bu olayın ne zaman geçtiğini ve ayrıntılarını da belirtmemektedir.

Bu  kasabanın  Eyle,  Eylat,  Akabe  veya  Taberiya olabileceği gibi, başka bir yer de olabilir.Bu olay Hz.Musa, Hz.Davud, Hz.Süleyman veya Israiloğulları peygamber lerinden başka bir peygamber zamanında meydana gelmiş olabilir.

Mümkün olanlardan birini belirlemek veya muhtemel Şeylerden birini tercih etmek için elimizde kesin bilgiler ve deliller yoktur. Zaten bu belirleme ve tercih etmenin bir yararı da olmaz.Bunlar Kur'anm müphem (belirsiz) bıraktığı şeylerdendir. Belirsiz olan bu şeyler ancak Kur'an veya sahih sünnetten bilgilerle kesin olarak belirlenebilir.Bu iki kaynak belirtmemişse, belirsiz olarak olduğu gibi kalması gerekir. Kur'anda öncekilerin öyküleri konusundaki prensibimiz budur.[307]

 Yahudiler ve Cumartesi Günü:
 
Isfahanı, Müfredat kitabında cumartesi demek olan Sebt' in kesmek anlamında olduğunu belirtir. Yürümeyi kesmek, saçı kesmek gibi.

Yüce Allanın yeri ve gökleri pazar günü yaratmaya başlaması ve altı günde yaratıp cumartesi günü yaratmayı kesmesi nedeniyle bugüne sebt adının verildiği de söylenir .Uykuya da Subet denir. Çünkü uyuyan kişinin her türlü işleri kesilir.[308]

Cumartesi günü yahudilerle özdeşleşmiş gibidir. Adı ve anlamı açısından onlara da uygun düşmektedir.

Sebt kelimesi ve türevleri Kur'anda yedi defa geçmektedir.Yedisi de yahudilerden söz eden yerlerde geçmektedir.

Bu öyküde sebt ve türevleri üç defa geçmektedir. "Onlara deniz kıyısında olan kasabayı sor. Cumartesi yasağını çiğniyorlardı. Cumartesi günleri balıklar sürülerle geliyor, başka günler gelmiyordu."[309]

"Cumartesi ibadeti ancak o gün üzerinde çekişenlere farz  kılındı.  Rabbin,  anlaşmazlığa düştükleri  şeylerde kiyamet günü aralarında hüküm verecektir."[310]

"Ey kita. verilenler! Bazı yüzleri bozmadan ve arkalarına döndürmeden ya da cumartesi adamlarını lanetlediğimiz gibi lanetlemeden önce yamnızdakini doğrulayıcı olarak indirdiğimiz bu Kitaba inanın. "[311]

"Söz vermelerine ' arşılık üzerlerine Tur dağını kaldırdık ve onlara "Kapıdan secde ederek girin, cumartesi

yasağını çiğnemeyin"  dedik.  Onlardan sağlam bir söz aldık."[312]

"İçinizden  cumartesi  yasağını  çiğneyenleri  eıb tte biliyorsunuz.   Onlara  "Aşağılık  birer  maymun  olunuz" dedik.Bunu çağdaşlarına ve sonradan gelenlere bir ceza örneği ve Allaha karşı gelmekten sakınanlara Öğüt olması için yaptık. "[313]

Cumartesi yasağı, yahudiİer içindir. O gün Yüce Allah hiçbir iş yapmamalarını istemiş ve "Cumartesi yasağını çiğnemeyin" buyurmuştur.

Ama muhalefet etme ve yasaklan çiğneme alışkanlığına sahip olan yahudiİer Allaha isyan etmiş ve emrine karşı gelmişler, cumartesi yasağını çiğniyerek yasaklanan işleri yapmışlardır. Böylece Allahın lanetine müstehak olmuşlardır. "Veya cumartesi adamlarını lanetlediğimiz gibi onları lanetlemeden".

Allah, maymun ve domuzlara dönüştürerek onlan cezalandırmıştır. "Cumartesi yasağını çiğniyenleri elbette biliyorsunuz. Onlara aşağılık maymunlar olunuz, dedik".

Hz.Peygamber, Yüce Allanın yahudilere cuma gününü tayin ettiğini, ama onu bırakıp cumartesiye yöneldiklerini, bizlere de cuma gününü verdiğini belirtmiştir.

Müslim, Ebu Hureyre'den Hz.Peygamberin şöyle buyurduğunu rivayet etmektedir: "En son gelen bizler kiyamet günü önde olacağız. Şüphesiz her ümmete bizden önce kitabı verilmiş, bize de onlardan sonra verilmiştir.Bir de bu (cuma) günü Allah bize yazmıştır. Allah bize onu göstermiştir.İnsanlar gün konusunda bizi izlemektedirler; Yahudiler için yarın, hıristiyanlar için ertesi gün".

Başka bir rivayette Müslim, Ebu Hureyre'den Rasulullahın şöyle buyurduğunu rivayet etmektedir: "Biz sonra geldik, kiyamet günü önoe olacağız. Cennete gireceğiz.Gerçi onlara kitap bizden önce, bize ise sonra verildi.Ama onlar ihtilaf ettiler. Allah ihtilaf ettikleri şeyin doğrusunu bize gösterdi.İşte bugün konusunda ihtilaf ettiler. Allah cuma gününü bize gösterdi. Bugün bizimdir .Yarın yahudilerin, ertesi gün hıristiyanlarındır."[314]

Yine Müslim, Huzeyfe Ibn Yeman ve Ebu Hureyre'den Rasulullahın şöyle buyurduğunu rivayet etmektedir: "Yüce Allah      bizden      Öncekileri      cuma      gününden uzaklaştırdı.Yahudiler için cumartesi ve hıristiyanlar için pazar günü gösterildi. Allah bizi getirdi ve cuma gönünü gösterdi.Böylece   cuma,   cumartesi   ve   pazar   günleri belirlendi.Kiyamet gününde de onlar bu şekilde bizden sonra olacaklardır .Dünya halkı içinde bizler sonra geldik, kiyamet günü önde olacağız. Herkesten önce bizim hesap görülecektir"[315]

Yahudilerin cuma gününü bırakıp cumartesi gününü seçmeleri, Allahm emirlerini algılamada çirkin huylarını göstermektedir. Yahudilerin bu emirlere karşı tavrı ile, kabul etmek ve uygulamak üzere emirleri algılayan ashabın tavrı birbirinden ne kadar farklıdır![316]

 Yüce Allahın Kasabanın Yahudi Halkını Sınaması:
 
Yüce Allah, kasabanın yahudi halkını sınamış ve cumartesi günü balık avlamalarını yasaklamıştır. Bu konuda ' Yasaklan çiğnedikleri için onları bu şekilde sınıyoruz" demektedir.

Yükümlülük,  sınamak ve imtihan  etmektir.  Görev yükleme ve sınamakta yüce Allahın sonsuz hikmetleri vardır.   Rabbani  tekliflerle  yükümlü  tutulmayan  insan, mücahede   yolundan   gitmez,    kendisini   eğitme   ve denetlemede   başarıya   ulaşmaz.Allah,   insanın   kendi kötülüklerine karşı mücahede etmesini ister.Kendini eğitip denetlemesini,  taşkınlığını kortrol etmesini,  aldatıcı ve saptırıcı  şehvetlerini  dizginlemesini,   şehvetlerine   esir olmamasını, zaaflarına galip gelmesini, kendini her türlü iyiliğe alıştırmasını, böylece Allahın ikramına ve cennetine girmeye layık olmasını ister.

Yükümlülükler olmazsa, kimin mücahit, kimin gafil olduğu, kimin yararlı kimin hayırsız olduğu, kimin güçlü ve kimin zayıf, kimin ciddi ve kimin ciddiyetsiz, kimin başarılı ve kimin zararda olduğu anlaşılmaz. Yüce allah buyuruyor:

"Denemek için sizi iyilik ve kötülükle sınıyoruz. Bize döndürüleceksiniz"[317]

"Andolsun ki sizden kimlerin cihada çıktığını, kimlerin sabrettiğini bilmek için ve haberlerinizi denemek için sizi sınayacağız"[318]

"Hanginiz daha güzel amel edeceğini sınamak için hayatı ve ölümü yaratan odur"[319]

Yüce   Allahın   yahudileri   sınaması,    şehvetlerini yenmeleri  ve  zaaflarının  üstüne  çıkmalarını  sağlamak içindir. Şehvetlere ve zaaflara galip gelmek, düşmana galip gelmenin yoludur.Fakat ne gezer!  Yahudiler sınav mı kazanır![320]

 Yahudilerin Sınavı İle Müslümanların Sınavı:
 
Yahudilerin sınavında onlardan bir grubun nasıl hile yaptığını ve yasaklan nasıl çiğnediğini, diğer grubun da bunlara Öğüt vermediğini ve yaptıklarını eleştirmediğini gördük.    Islamdan    önce    yahudilerin    çoğu    sınavı kazanamamış   ve   denemelerde   başarılı   olamamıştır. Müslümanlar ise,  Allahın emirlerini tutmuş ve sınavda başarılı olmuştur.

Örneğin, Allah namazda Mescidi Aksa'dan Mesidi Haram'a dönmekle onları sınamış ve Kabe'yi yeni kıble yapmıştır.Kur'an bu kıble değişiminin hikmetini şöyle açıklamaktadır:

"Senin   yöneldiğin   yönü,    peygambere   uyanları uymayacaklardan ayırdetmek için kıble yaptık. Şüphesiz Allahın yola koyduğu kimselerden başkasına bu ağır bir şeydir. Allah, ibadetlerinizi boşa çıkaracak değildir"[321]

Müminler sınavda başarılı oldular ve Allahın emrini derhal uygulayarak yerine getirdiler.

Hac, av ve ihram konusunda da durum aynıdır. Yüce Allah   ihramlı   iken   müminlerin   Harem   bölgesinde avlanmalarını yasaklamış ve bu yasağın hikmetini onlara şöyle açıklamıştır :

"Ey müminler! Şüphesiz gıyabında kendisinden kimin korktuğunu ortaya çıkarmak için ihramlı iken elinizin ve mızraklarınızın   ulaştığı   avdan   bir   şeyle   Allah   sizi denemektedir.Bundan sonra kim haddi aşarsa, ona acıklı bir azap vardır"[322]

Hac veya umre için ihramlı olan müminlerin, elleri ve mızraklarıyla elde edebileek kadar av yakınlarında da olsa, avlanmaları caiz değildir. Peki, bu teklif ne içindir? Niçin bununla sınama yapılmaktadır? Yüce Allahın, gıyabında kendisinden kimin korktuğunu ve kimin korkmadığını ortaya koymak için! Şüphesiz Allahın bilgisi, meydana gelmeden önce külli ve cüzi her şeyi kapsamaktadır. Emir ve yasaklar bu bilgisini insanlara göstermek ve kendisinden kimin korktuğunu, kimin korkmadığını görmelerini sağlamak içindir, insanların Allahın bilmesine göre değil, kendilerinin yaptıklarına göre yargılanmaları içindir.

"Gıyabında ondan korkan" demek, Allahı gözeten, kalbi ona imanla dolu olan, onun cezasından sakınan ve mükafatını uman, insanların arasında olsun, onlardan ayrı tek başına olsun, Allahın emir ve tekliflerini tutan, Allahın bilgisinin her şeyi kuşattığı ve ona hiçbir şeyin gizli kalmadığını bilen kimse demektir.

Yüce Aİlah, cumartesi günü avlanmalarını yasaklayarak yahudileri sınamış, fakat yahudiler emre karşı hile yoluna gitmiş ve yasağı çiğnemişlerdir. Hac veya umre için ihramlı olan müminleri de avlanma yasağı ile sınamış, "İhramlı olduğunuz sürece karada avlanmak size haramdır"[323] demiş, müminler yasağa uymuşlar ve itaat etmişlerdir.

Yahudilerin  hile  yapması  ve  müminlerin yasağa uyması! İki tavır arasındaki fark ne büyüktür!

Yasağı çiğnemeyi teşvik edecek sebepler iki taraf için de mevcuttur. Yahudiler için "Cumartesi günleri balıkların sürülerle gelmesi, ama diğer günler gelmemesi" bir teşvik iken, müminler için de "Ellerinizin ve mızraklarınızın ulaştığı avdan bir şey" olması bir teşviktir. Fakat yahudiler sınavı kaybetmiş, müslümanlar ise başarılı olmuşlardır.

Yahudilerin sınavı kaybetmelerinin sebebi, Allahın emirlerine karşı isyanları ve sapıklıklarıdır."Fasık oldukları için onlan bu şekilde deniyoruz".

Müminlerin    sınavı   kazanmalarının    sebebi   ise, gıyabında Allahtan korkmalarıdır. "Gıyabında kendisinden kimin korktuğunu ortaya koymak için".[324]

 Büyük Balıklar Yahudileri Baştan Çıkarıyor:
 
Yüce Allah buyuruyor:  "Cumartesi günleri balıkları sürülerle geliyor, ama diğer günler gelmiyor". Bu âyette üç tane sınav bulunmaktadır:

a- Cumartesi günü avlanmalarının yasaklanması.

b- Suyun üstünde kuyruklar oluşturup onları teşvik ve tahrik edecek şekilde balıkların cumartesi günü yahudilere sürülerle gelmesi.

c- Diğer günlerde balıkların gelmemesi ve avlanmak için gittiklerinde balıkların gizlenmesi.

Av günlerinde balıkların gizlenmesi ve saklanması doğal ve mantıklı bir şeydir.Çünkü balıklar kendilerini avcılara nasıl teslim eder ve onlara nasıl yem olur?

Ama cumartesi günleri kuyruklar halinde sürülerle gelmesi asıl İmtihanın kendisidir. Başka günlerde balıkları

arıyorlar, fakat bulamıyorlar. Ama avlanmalarını tahrik etmek ve ele geçirmelerini teşvik etmek için cumartesi günleri sürülerle geliyor. Cumartesi günleri onlara gliyor ve avlamalarını teşvik ediyor, önlerine geliyor, neredeyse kucaklarına atılıyor, arzularını kışkırtarak baştan çıkarmaya çalışıyor.

Fakat bu teşvik ve tahrik karşısında şehvetperestler dayanabilecekler mi? iradeleri bu şidetli arzulara karşı direnebilecek midir? Allahın emrini tutmak,sabır ve sebat göstermeye güçleri yetecek midir? içlerinde doğan hile yapma, muhalefet etme ve yasağı çiğneme arzularını dizginleyebilecekler mi?

Herhalde balıkların onları teşvik ve tahrik etmesinin, baştan çıkarmak için önlerine sürülerle gelmesinin hikmeti budur. Ama onlardan şehveîperest olanlar bu tahriklere karşı dayanamamış, bu teşviklere karşı sabredememiş, sebat ederek zafer kazanamamış, aksine hile yaparak kaybetmişerdir.[325]

 Yahudilerin, Allahın Yasağına Karşı Hile Yapması:
 
Büyük balıkların sürülerle gelip kışkırtması karşısında kasaba halkından bir grup yahudi dayanamamış, Allahın yasağına karşı hile yapmış ve avlanmaları yasaklanan günde balıkları avlamışlardır.

Kimi tefsirciler, israiliyattan alınan ve yahudilerin bu hilelerinin ayrıntılarını anlatan bilgiler vererek şöyle der: "Yahudilerden hile yapanlar deniz kıyısında havuzlar ve çukurlar kazmışlar, deniz kıyılara vurduğunda (med) havuzlan ve çukurları su doldurmuş, böylece balıklar bunlara düşmüş, içe çekildiği (cezir) zaman da su ve balıklar  havuzlarda ve  çukurlarda  kalmış,   pazar günü olunca gelip havuzlara ve çukurlara dolan balıkları toplamışlar, böylece Allahm yasağına uyup cumartesi günü avlanmadıklarını, onları sadece pazar günü avladıklarını söylemişler."

Bu ayrıntılar sahih bir hadiste geçmemektedir. Onun için ne onlara, ne başkasına itibar ediyoruz. Böyle yapmış olmaları muhtemel olduğu gibi,başka şeyler yapmış olmaları da muhtemeldir. Nasıl hile yaparak avlandıklarını bilmiyoruz. Bilmemiz de önemli olmadığı gibi, bilmemenin bir zararı da olmaz. Çünkü bunu bilmek bize ne bir bilgi, ne de bir yarar sağlar.

Israiliyyata dalıp vakitlerimizi yarar getirmeyen şeylerle kaybetmek  yerine,   yaptıklarını  görüp   "Zalimler  niçin Allahm yasağına karşı hile yaptılar?  "  diye sormamız gerekir.

Allaha bağlı, ona imanla dolu, onu yücelten ve nimetlerini arzulayan hiçbir kalp onun yasaklarına karşı hile yapmaz. Mümin kalp, Allanın dosdoğru yolunda durur, onun emirlerini tutar ve gece gündüz bu durumda devam eder.

Bu hileyi ancak Allahtan uzak kalmış kalpler yapar. Şüphesiz kalp Aîlahın yolundan ve nizamından saparsa, onun yasaklama karşı hile, savsaklama ve kaçma yollarına başvururur.

Dinin emir ve yasaklarını ancak mümin, takva sahibi bir kalp korur ve gözetir.Başka türlü kalpler ise, Allahm emirlerine karşı yahudilerin yaptığı gibi,her zaman hile ve kaçamak yollavına başvurur.

Islamın koyduğu hükümlerde ve eğitimde başarılı olmasının sebebi budur. Çünkü müminlerin kalplerine hayat vermiş, onları Allaha bağlamıştır. Böylece kalpler yasalara ve ilkelere bağlı kalmıştır.

Beşeri sistem ve rejimlerin çıkmazlara girmesinin sebebi de budur. Çünkü kalplere nasıl davranması gerektiğini gözardı etmekte ve onları Allaha bağlamayı aklına getirmemektedir. O zaman ortada kanun maddeleri, yargıçlar, polis ve bekçilerden başka birşey olmaz.İnsanın bunların elinden kurtulması, hile ve sapmalara, aldatma ve kanundan kaçmaya çalışmasının ardı arkası kesilmez.[326]

 Kasaba Halkı Üç Grup Olmuştur:
 
Cumartesi yasağını çiğneyenler karşısında kasaba halkı üç gruba veya Kur'anın deyimiyle üç ümmete ayrılmıştır:

1- Cumartesi günü yasağa rağmen balıkları avlayan haksız ve azgın grup.

2- Yasağa uymayanlara öğüt veren salih ve iyi kimseler grubu.

3- Yasağı   çiğneyenleri   eleştireceği   yerde,   onları uyararak öğüt verenleri kınayan ve haksızlık karşısında susan, "Onlardan bir ümmet "Allanın yok edeceği veya cezalandıracağı bir topluluğa ne diye öğüt veriyorsunuz?" diyenler grubu.

âyette geçen "Ümmet" kelimesi üzerinde biraz durmak istiyoruz. Belirttiğimiz gibi kasaba halkı üç ümmete ayrılmıştır.

Bunlar aynı soydan, aynı cinsten oldukları, aynı kasabada oturdukları, aralarında milli, sosyal, etnik ve hayati bağlar olduğu halde nasıl üç ümmete bölünmüşler?

Bu durum, Kur'an ve islam anlayışında ümmet kavramının cahiliyye anlayışında taşıdığı anlamdan farklı bir anlamı olduğunu bize göstermektedir.

Beşeri cahiliyye anlayışında ümmet, aynı bölgede yaşıyan, dili ve tarihi ortak olan insan topluluğudur.

Kuran anlayışında ümmeti ise, Rağıb Isfahani şöyle açıklamaktadır:"Bir din, bir zaman veya bir yerin zorlayarak veya kendi istekleriyle bir araya getirdiği insan topluluğuna ümmet denir."[327]

İslam anlayışında ümmetin anlamı için Seyyid Kutup da şöyle demektedir: "Aynı inanca, aynı anlayışa sahip ve bir yönetim tarafından yönetilen insan topluluğudur. Eski veya yeni cahiliyye anlayışındaki gibi, bir bölgede oturan ve bir devletin yönettiği insan topluluğu değildir."

Kasaba halkının üç ümmete (topluluğa) bölünmesi hakkında da Kutup şöyle demektedir:

Bir kasabanın halkı üç ümmete bölünmüştür. Biri, isyankar ve hileci olan ümmet. Diğeri isyana ve hileye öğüt ve yönlendirme ile karşı çıkıp aktif olarak önlemeye çalışan ümmet. Üçüncüsü ise, haksızlığa ve haksızlara karşı çıkmayıp bizzat Önlemeye çalışmayan ümmet. Değişik anlayış ve bakış açıları. Bu anlayışlar sonucu üç ayrı ümmet ortaya çıkmaktadır."[328]

Bu da gösteriyor ki islam, ümmeti iki kısma ve iki ümmete ayırmaktadır. Bu ayırma cahiliyyenin ayırma ve bölme temeline göre değil, islarnın anlayışına göre olmaktadır.

İçinde mümin ve kafirlerin bulunduğu her toplum iki ümmetten oluşur:

a- Mümin müslümanlar ümmeti. Bunlar Islamın birleştirdiği, kalplerini birleştirip bütünleştirdiği kimselerdir.

b- Kafirler ümmeti. Bunlar da Islamı kabul etmeyen ve müslümanlardan farklı olan kimselerdir.[329]

 Bir Millete Niçin Öğüt Veriyorsunuz?
 
"Onlardan bir topluluk,  "Allahın yok edeceği veya çetin bir ceza vereceği bir millete niçin öğüt veriyorsunuz?" dediler"

Haksızlık ve kötülük karşısında ses çıkarmayan milletin mantığı budur. Bu da her zaman ve her yerde haksızlık ve kötülük karşısında susan, nasihat ve öğütle değiştirmeye çalışmayan bütün kişilerin mantığıdır. Böylelerin mantığı şöyle özetlenebilir:

a- Kötülüğün yayılmasına ve haksızlığın çoğalmasına ses çıkarmamak, haksızlık ve kötülük sahiplerine ilişmemek, haksızlık ve kötülük yapan toplumdan uzak durmak.

b- Iyiliği emrederek ve kötülüğü yasaklayarak pozitif iş yapmamak.

c- Kalple nefret etmekten ibaret kalan negatif yadırgama ile yetinmek.

d- Düzeltmek isteyen ve öğüt veren ıslahatçı kişileri kınamak ve karalamak.

e- Kötülük ve haksızlık yapanları Allahın mahvedeceğini veya çetin azaba çarptıracağını söylemekle yetinmek. Bunun için verilen öğüt ve yapılan nasihatin hiçbir yararının olmayacağını düşünmek.[330]

 Rabbinize Karşı Görevimizi Yapmak İçin, Dediler:
 
Öğüt vererek düzeltmek isteyenler, yasağın çiğnenmesine karşı susan ve öğüt verenleri kınayan kişilere "Rabbinize karşı görevimizi yapmak için öğüt veriyoruz, belki Aüaha karşı gelmekten de sakınırlar" diyerek cevap verdiler. Öğüt vermek ve yasağı çiğneyenleri yola getirmek için çalışmanın iki sebebe dayandığını belirtmiş oldular.

Birincisi, Rabinize karşı görevimizi yapmak. Sanki onlara şöyle dediler: Rabbimizin yanında çetin hesap ve cezadan kurtulmak için görevimizi yapmak istiyoruz. Böylece Rabbimizin yanında özrümüz oiur.Kötülüğe karşı çıkmakla şunları gerçekleştirmiş oluyoruz:

1- Yüce Allanın pek çok âyette ve Hz.Peygamberin çok sayıda hadiste bize yüklediği iyiliği emretme ve kötülüğü yasaklama   görevini  yerine   getirmek.   Çünkü   görevi yapmazsak ceza görürüz.

2- Allaha karşı kendimiz için mazeret hazırlamak ve kendimizi mazur göstermek. Elimizden gelen çabayı götermiş ve istenen görevi yapmış oluruz.

Yüce Allanın sonuçlardan bizi sorumlu tutmaması, sadece çaba göstermek ve çalışmakla yükümlü tutması, sonuçtan da hesaba çekmemesi onun bir rahmetidir.Öğüt verdiğimiz,   nasihat  ettiğimiz,   uyarıp  kötülüğe  karşı çıktığımız zaman,  insanlar söylediklerimizi kabul edip yapmasa bile, biz görevimizi yapmış oluyoruz.Nitekim Yüce Allah Hz.Peygambere şöyle buyurmaktadır:

"Uyar. Sen ancak bir uyarıcısın. Onlara egemen değilsin. Ancak küfreden ve yüz çevirenlere Allah en büyük azabı verecektir."[331]

Görevimizi yapmış olmak ve Allaha karşı mazeret hazırlamak, kötülük yapanlara Allanın cezası gelip çattığı zaman bizi dünya azabından kurtarır. Yüce Allah buyuruyor : "Halkı ıslah edici olduğu halde Rabbin haksız yere kasabaları helak etmez"[332]

3- Kötülük sahiplerine karşı delil göstermiş oluruz. Çünkü onların bizim üzerimizde uyarma ve öğüt verme hakkı vardır. Bu hak Kur'an ve sünnetle sabittir, iyi olanlar, kötülük yapanlara öğüt vermek, uyarmak ve kötülükten alıkoymaya çalışmak zorundadır.

Uyan yarar sağlayabilir. Öğüt vermek yarar sağlayabilir. Kötülüğü eleştirmek ve karşı çıkmak yarar sağlayabilir ve kötülük yapanlar böylece kötülüklerinden vazgeçebilirler. Onlara Öğüt verme, uyarma ve eleştirme yarar vermeyecek ve kendileri düzelip yola gelmeyecek olsalar bile, kendilerine karşı delil göstermiş, onların " kimse bizi uyarmadı" diye itiraz etmelerine imkan bırakmamış ve kendilerini kendilerinin aleyhine şahit yapmış oluruz.[333]

 Belki Allaha Karşı Gelmekten Sakınırlar:
 
ikinci sebep de, Allaha karşı gelmekten sakınmaları ihtimalidir. Belki öğüt verme, uyarma ve eleştirme onlarda Allaha itaat etme, emirlerine uyma ve karşı gelmekten sakınmaya yolaçabilir.Islahatçı davetçilerin öğüt verme, anlatma, iyiliği emretme ve kötülüğü yasaklama görevini yapmaları insanların Allahtan korkmasını, ona kulluk etmesini, inanıp dinine bağlı yaşamasını sağlayabilir.

Bazıları ıslahatçı davetçilere itiraz edip öğüt verme ve uyarma çabalarının boşuna olduğunu ve hiçbir meyve vermeyeceğini söyleyebilir. Davetçi ıslahatçılar soyut olarak konuşuyorlar,  konuşma ise yarar sağlamaz ve meyve vermez, insanlar konuşmaları tutmazlar, laflara karınları toktur,   ıslahatçı  davetçilerin  çabalayarak  yorulmasına ,anlatacağız diye gırtlaklarını yırtmasına gerek yoktur, diyerek kimileri itiraz edebilirler.

Şüphesiz bu sözler geçerli olamaz.Bu tür itirazlar makbul olmadığı gibi birtakım yanlışlar ve demagojiler de içermektedir. Böyle sözleri söyleyenler ya ıslahatçı davetçilere kin besleyen bir düşmandır, veya çağrı olayından habersiz, sözün etki ve meyvesi konusunda bilgisizdirler.

Düşünceler, prensipler ve çağrılar alanında sözün gözle görülen ve yaşanan etkisi olur.Çünkü bütün çağrılar ve prensipler sözle gerçekleşmiş ve ayakta durmuştur.

Milletlerini   dine   çağırırken   peygamberlerin   silahı söz,uyarma, hatırlatma ve öğüt verme olmuştur. Hepsi de milletlerinden belirli ve temel bir istekte bulunmuştur " Allaha   ibadet   ediniz.   Ondan   başka   hiçbir   tanrınız olamaz"[334]

Dinimiz söze dayalıdır. Hz.Peygambere inen ilk söz de "Yaratan rabbinin adıyla oku"[335] sözüdür.

Kur'an, müminlerin kafirlere Kur'anı duyurmalarım ve Allahm  kelamını onlara bildirmelerini emretmektedir: "Müşriklerden biri senden güvence isteyecek olursa, Allanın sözünü duyması için, ona güvence ver, sonra onu güvenlik içinde olacağı yere ulaştır"[336]   Bu da sözün gücünü kavrama   ve   davet   edilen   dinleyicinin   üzerinde   etki yaptığına inanmayı gösterir.

Şüphesiz söz söyleme ve öğüt verme, ancak davetçinin söylediğine   ciddi   olarak   inanması,   söylediği   şeyleri kendisinin  yaşaması  ve  uygulaması,   insanlara  şevkle, cesaretle,   güzel  üslupla  ve   içten  gelerek  seslenmesi durumunda etkili olabilir, etkisini gösterip meyve vereilir. Dinleyici bu sözlerin kalpten çıktığına, söyleyenin kalbinde yaşayıp onun kanıyla beslendiğine, aklını, hayatını ve tüm Varlığını kuşattığına inanmalı ve kanaat getirmelidir. Çünkü rol yaparak ağlayan ile çocuğunu yitirip ağlayan aynı değildir.

Bu ölçüler içinde öğüt verme ve uyarma gerçekleşirse, söz canlı ve diri,  etkili ve meyveli olur.  Dinleyicilerin kalplerine   girer,   onları   etkiler,   düzelip   doğru   yola gelmelerini, Allanın dinine sarılıp müslümanca yaşamalarını sağlar. "Belki Allaha karşı gelmekten sakınırlar"[337]

 Hükümlerin Unutulması Azabın Sebebidir:
 
Yüce Allah buyuruyor: "Kendilerine yapılan öğütleri unutunca, kötülüğü yasaklayanları kurtardık".

Görüldüğü gibi âyet, hükümleri unutmanın azabın sebebi olduğunu belirtmektedir. "Kendilerine yapılan öğütleri unutunca, kötülüğü yasaklayanları kurtardık ve zalimleri Allaha karşı gelmelerinden ötürü çetin bir azaba uğrattık"

Bu sıralamada Önemli bir ölçüyü yakalıyoruz. O da Allahm emir ve yasaklarını hatırlatmayı, ümmetin fertlerini bu konuda uyarmayı, emir ve yasakları kimsenin hiçbir zaman   aklından   çıkarmaması   gerektiğidir.   Bunları

ümmetin fertlerine sürekli hatırlatma ve uyarı görevini yerine   getirme   zorunluluğudur.   Çünkü  bu  hatırlatma kişilerin  belirlenen  sınırlar  içinde  kalmasını,   emir  ve yasaklara bağlı yaşamasını, emir ve yasaklan çiğnemekten kaçınmasını sağlayacaktır.

Bu sıralamadan, ümmet fertlerinin ernir ve yasaklan unutmasının ne kadar tehlikeli olduğu gerçeğini de öğreniyoruz.Çünkü bunların unutulması ve gözardı edilmesi, onların küçümsenmesine ve kulakardı edilmesine yolaçar. Bu da hükümleri çiğnemeye ve onlara muhalefet etmeye götürür.

Fertler hükümleri unutur ve gaflete dalarsa, dinin gerçeklerini, rabbani sosyal yasaları ve şeriatın hükümlerini unuturlar.   Böylece   hatırlama,öğüt   alma,   sarılma   ve uygulama çerçevesinin dışına çıkardıktan sonra, onları akıl, düşünce ve anlayışlarının dışına da çıkarırlar. Ümmetin fertleri gaflet ve unutmanın bu derecesine vardığı zaman Allahla ve dinle olan bütün bağlarını da yitirirler, O zaman Allanın cezasına uğrarlar.

Bütün   bunları,   emir  ve   yasaklan   çiğneyen   ve kendilerine yapılan öğütleri unutan kişilerin başına azabın gelmesinden   anlıyoruz.   "Kendilerine   yapılan   Öğütleri unutunca, kötülüğü yasaklayanları kurtardık ve zalimleri, Allaha karşı gelmekten ötürü çetin bir azaba uğrattık"

Bu gerçeği belirten ve rabbani sosyal yasalara işaret eden başka âyetler de vardır. Mesela;

"Şüphesiz senden önceki ümmetlere peygamberler gönderdik. Onları yalvarsınlar diye, darlık ve sıkıntıya soktuk. Hiç değilse, onlara sıkıntı verdiğimiz zaman yalvarıp yakarmaları gerekmez miydi? Ama kalpleri katılaştı, şeytan da yaptıklarını kendilerine güzel gösterdi. Kendilerine hatırlatılanı unuttuklarında, onlara herşeyin kapısını açtık, kendilerine verilenlere sevinince, ansızın onları yakaladık da umutsuz kahverdiler. Alemlerin rabbi Allaha hamdolsun ki zulmeden milletin kökü böylece kesildi."[338]

"Biz hangi kasabaya bir peygamber gönderdikse, yalvarıp yakarsınlar diye oranın halkını mutlaka darlık ve sıkıntıya uğrattık. Sonra kötülüğün yerine iyiliği verdik. Öyle ki, çoğalıp "Babalarımız da darlığa düşmüş, bolluğa kavuşmuşlardı" dediler. Sonra onları, haberleri olmadan ansızın yakalayıverdik"[339]

Kur'anı Kerim, can kulağıyla dinlemenin ve sürekli uyanıklığın hükümlere bağlı kalmanın yolu olduğunu kararlaştırmaktadır.Şeytanın saptırma fısıltılarını yenme yolunun da bu olduğunu belirtmektedir. "Şeytan seni dürtecek olursa, Allaha sığın. Şüphesiz o işitir ve bilir. Allaha karşı gelmekten sakınanlar, şeytan tarafından bir fısıltıya maruz kalınca, Allahı anarlar ve hemen gerçeği görürler. "[340]

Allanın hükümlerini hatırlamak, onlara bağlı yaşamanın ve azaptan kurtulmanın yoludur. Allanın hükümlerini unutmak da, onları çiğnemenin ve dolayısıyla azaba uğramanın yoludur.

Ama ne yazık ki ümmetin içinde Allahın hükümlerini unutmaya ve başkalarına da unutturmaya çok hevesli ve gayretli insanlar bulunmaktadır. Pratikten, uygulamadan ve yaşamdan uzaklaştırdıktan sonra bu hükümleri belleklerden de uzaklaştırmak ve akıllardan çıkarmak için insanları sürekli gaflete düşürürler.Onun için ümmetin belleğinde bu hükümlerin yaşaması ve etkisini sürdürmesi için ıslahatçı davetçilerin ümmeti sürekli uyarmaları, öğüt vermeleri ve hatırlatmaya devam etmeleri gerekir. Ümmetin bilincinde helal ve haramı, yasak ve serbest olanı düşünmenin diri kalması için uyarma ve öğüt vermenin devam etmesi lazımdır. Rabbani öğretileri unutmanın tehlikesini ümmetin kavraması gerekir. Çünkü Alfanın hükümlerini unutmak, emir ve yasaklarını hayattan uzaklaştırmak azaba uğramanın ve yok olmanın sebebidir.

Rabbani hükümleri ümmetin her zaman hatırlaması için ıslahatçı davetçilerin daima uyarması, öğüt vermesi, emir ve yasaklan çiğnemekten sakındırması gerekir. Çünkü ümmetin bu hükümlere bağlı yaşaması ve kurtulması ancak bu şekilde mümkündür.[341]

 Davetçilerin Kurtulması:
 
"Kendilerine   yapılan   Öğütleri  unutunca,   kötülüğü yasaklayanları kurtardırk". Kasabanın halkına azap gelince Yüce Allah, kötülüğü yasaklayanları kurtarmıştır. Bunlar da öğüt veren ıslahatçı ve davetçi gruptur.

Bu da Allaha davet etmenin, ümmeti uyarıp öğüt vermenin gerekliliğini göstermektedir. Allahın emir ve yasaklarına isyan edenlerin başına azap indiği zaman davetçileri kurtaracak tek yol uyarma ve Öğüt vermeleridir.Yüce Afahın şu buyruğu söylenenleri doğrulamaktadır.

"Sizden önce kalan nesiller yer yüzünde bozgunculuğu yasaklamalıydılar. Ama onların içinden bunu yapan ancak çok az kişidir. Zalimler kendilerine verilen bolluğa daldılar ve suçlu oldular. Rabbin, kasabaların halkını, ıslah edici oldukları halde, helak edecek değildir"[342]

Ümmette kötülükler ve Allanın emir ve yasaklarını çiğnemeler   çoğaldığı   zaman   davetçilerin,    azaptan kurtulabilmeleri  için  öğüt verme ve hatırlatma,  iyiliği emretme, kötülüğü ve bozgunculuğu önleme görevlerini yapmaları   gerekir.   Çünkü   kurtulmanın   ve   Allanın mükafatını kazanmanın tek yolu budur.[343]

 Yasağı Çiğneyenler Niçin Maymuna Dönüştüler?
 
Yüce Allah buyuruyor:  "Kendilerine yapılan yasağı çiğeyince, onlara "aşağılık maymunlar olun" dedik.

Hükümleri çiğneyenler kendilerine haksızlık ettiler, yasağı çiğnediler, Allanın dinine karşı başkaldırdılar, hükümlerine bağlı kalmayı red ettiler, bozgunculuk yaptılar, azgınlaştılar ve hükümleri çiğnemeye devam ettiler. Böylece Allanın azabını hak ettiler, cezasına davetiye çıkardılar ve gazabına uğradılar.

Allahın sosyal yasası onlar için geçekleşmiş ve azabına uğramışlardır. Allahın bu zalimlere azabı çok çetin, acıklı ve alçaltıcı olmuştur." Zalimleri Allaha karşı gelmelerinden dolayı çetin bir azaba uğrattık"

Allahın   onlara   verdiği   ceza,   benzeri   olmayan bambaşka bir ceza olmuştur. Onları aşağılık birer maymun yapmış,  insan  suretinden  gerçekten  hayvan  suretine dönüştürmüştür. Aşağılık birer maymun olmuşladır.

Yüce Allah onları aşağılık ve zelil birer maymun yaparken elbette adaletle muamele etmiştir. Çünkü onlar maymun iştahı ile hareket ederek maddi çıkarları için Allahın hükümlerini çiğnediler, emirlerine başkaldırdılar. iyilik yapanı iyilikle ödüllendirmesi, kötülük yapanı da kötü bir ceza ile cezalandırması ve haksızlık yapana ceza vermesi rabbani adalettir. Şüphesiz Allah onları bilerek ve yerinde bir hükümle maymun yapmıştır.

Herhalde maymun yapmasının hikmetlerinden biri şudur: Allah onların birer insan olmalarını, gerçekten birer insan olarak yaşamalarını ve insanlıklarını en güzel şekilde göstermelerini istedi. Fakat onlar Allahın hükümlerine karşı başkaldırıp Allahın verdiği bu değeri red edince, insanlıklarından ve değerlerinden vazgeçtiler ve manevi hayvanlık suretine hüründüler. Böylece Allah onları aşağılık birer maymun yaptı ve gerçekten hayvan şekline çevirdi.Bu da maddi ile manevi şekil arasında bir bakıma uyum ve ahenk sağlamaktır.

Yüce Allah, insanların değerli birer insan olmalarını, insanca yaşamalarını, hayvanlardan farklı ve onların üstünde birer varlık olmalarını istemektedir.Onun için beşeri yükümlülükler yüklemiş ve bu yükümlülük emanetini gözetmelerini istemiştir." Biz emaneti göklere, yere ve dağlara teklif ettik. Hepsi onu taşımayı red ettiler ve ondan korktular. Ama insan onu taşıdı. Şüphesiz o çok zalirn, çok cahildir"[344]

Yüce Allahın şeriatı, onun insanoğluna ikram etme, değer verme ve İnsanlığını yüceltme şekillerinden biridir, Bu şeriata sarılmak da insanın insanlığını ve sahip olduğu üstün değerleri gerçekleştirme şekillerinden biridir.

Allanın şeriatını tanımamak, emir ve yasaklarını Çiğnemek ise, insanın sahip olduğu üstün değerleri köreltmek  ve  yok  etmektir.   Burada   insan   kendisine yakışmayan aşağılık bir duruma düşer ve Yüce Allahın yükselmesini    istediği    üstün    makamdan    kendisine yakışmayan aşağı hayvanlık makamına iner.

Allahın hükümlerini çiğneyen, ona başkaldıran fasık ve zalim bir insan gördüğümüz zaman, bilelim ki o, insanlık seviyesinden hayvanlık seviyesine düşmüştür. Bu insan nefis, bilinç ve ahlak bakımından,  anlayış, düşünce ve inancın ürünü olan ameller bakımından hayvanlaşmışür. Müslim'in Ebu Hureyre'den rivayetinde Hz.Peygamber bu durumu   şöyle   ortaya   koymaktadır:"   Şüphesiz   Allah şeklinize ve malınıza bakmaz, kalplerinize ve amellerinize bakar"[345]

Yasağı    çiğneyen   ve    Allahın    emirlerine   karşı başkaldıran kasaba halkı Önce ruhsal ve bilinç yönünden maymunlaşmıştır*  Nefis,  anlayış ve ahlak bakımından maymunlaşmıştır. İnsanlık özelliklerinden sadece dışarıda görünen vücut, duyular ve sesler kalmıştır. Hakikat ile suret arasında uyum sağlamak üzere   de Allah onları maymun yapmıştır.Şüphesiz en iyi bilen Allahtır![346]


Maymuna Dönüşme Gerçekten Olmuştur;

 
Kur'anın   açık  ifadesine   göre   cumartesi  yasağını çiğneyenleri    Allah    gerçekten    maymun   yapmıştır, "Kendilerine yapılan yasağı çiğneyince, onlara aşağılık birer maymun olunuz, dedik".

Gerçekten maymuna dönüştürmeyi engelleyecek hiçbir şey yoktur.Çünkü Yüce Allahın bir insanı insan şeklinden maymun şekline dönüştürmesi ve o kişinin gerçekten maymun olması Allah açısından imkansız değildir. Zira Yüce Allah dilediğini yapar ve Onun gücü her şeye yeter. İnsanı bu surette yaratan Allah, onu bu suretten bir hayvan suretine dönüştürmeye de güç yetirir.

Kimi tefsircüer maymuna dönüştürmenin şekil olarak değil, ruhları, akılları ve kalpleriyle maymunlaştıklarını söylemişlerdir.

Mucahid şöyle demektedir: "Kendileri maymun olmamış, sadece kalpleri maymunlaşmıştır. Bu, Yüce Allahın kitap ciltleri taşıyan eşek örneklemesini yaptığı gibi,bir örneklemeden başka birşey değildir."[347]

Seyyid Kutup "Sizden cumartesi yasağını çiğneyenleri elbette biliyorsunuz. Onlara aşağılık maymunlar olunuz, dedik"[348] âyetinin tefsirinde şöyle demekedir: "Vucutlarıyla maymuna dönüşmeleri zorunlu değildir. Ruhları ve düşünceleriyle maymun olmuşlardır. Düşünce ve bilinç yansımaları, yüzde derin izler bırakan ve görüntüyü etkileyen etkiler bırakır. "[349]

Ne varki Seyyid Kutup, Araf suresinde Cumartesi adamları öyküsünü açıklarken bu görüşünü değiştirmiş ve bu insanların maymuna dönüşmesi konusunda şöyle demiştir:" O alçaltıcı azap, insan suretinden maymun suretine dönüşme şeklinde olmuştur. "Onlara aşağılık maymunlar olunuz, dedik". Onlar da Yüce Allahın emriyle aşağılık maymunlar olmuşlardır. Bu emri veren Yüce Allah, hiçbir şeyden aciz değildir[350]

Yukarıda  belirtigimiz  Mucahid'in  görüşü  ile  ilgili Taberi'nin yaptığı değerlendirmeyi çok yerinde buluyorum. Şöyle diyor: "Mucahid'in belirttiği görüş, Kur'anın zahirine (açık ifadesine) aykırıdır. Çünkü Yüce Allah kitabında onlardan   maymunlar,   domuzlar   ve   tağuta   tapanlar meydana getirdiğini bildirmiştir. Bunlardan kim bir şey inkar eder ve aksini söylerse, delilini göstermesi gerekir. İnkar ettiği şeye kabul ettiği şeyle karşılık verilir ve sahih bir hadis yahut meşhur bir habere dayanıp dayanmadığı sorulur.

Kaldı ki Mucahid'in bu görüşü, yalan veya yanlış üzerinde ittifak etmesi imkansız olan büyük çoğunluğun icmaına da aykırıdır. Büyük çoğunluğun bir görüşe yanlış demesi, onun yanlış olduğunu göstermesi için yeterli delildir."[351]

Herhalde Mucahid'in bu tavrı ve Taberi'nin ona verdiği cevap, Kur'an anlatımının lafzına bağlı kalmamızı ve bu sınırı aşmadan bize söylediklerini anlamamızı gerektirmektedir.

Maymun yapma konusunda bazıları bunların nasıl maymun yapıldığını sorabilir ve aklın kavrama gücüne sahip olmadığı bu ğaybi konuya aklıyla dalmaya çalışabilir. Kimileri de öykünün ayrıntılarını öğrenmek için israiliyyat haberlere başvurur.

Bu sakıncalardan ve yanlışlardan kurtulmak için ve sabit olmayan birtakım ayrıntıları öğrenmenin yararı olmadığına inandığımız için, biz üzerinde durmuyoruz ve Seyyid Kutub'un şu sözlerine katılıyoruz:

"Nasıl maymun olmuşlar? Maymun olduktan sonra durumları ne olmuş? Türünün dışına çıkan ve başka bir varlığa dönüşen her varlık yok olduğu gibi, onlar da yok mu olmuşlardır? Yoksa maymun olarak nesilleri mi çoğaldı? gibi hakkında sayısız söylentiler bulunan bu meselelerin tümü hakkında Kur'an bir şey söylememiştir. Rasulullahtan da bir bilgi gelmemiştir. Onun için bizim de bu konuya dalmamıza gerek yoktur."[352]

 Yasağın Çiğnenmesine Ses Çıkarmayanlar Ne Oldu?
 
Kur'anı Kerim, kasaba halkından yasağın çiğnenmesine karşı çıkan ıslahatçıların bir ikram olarak kurtarıldığını   belirttiği gibi, yasağı çiğneyenlerin de cezalandırıldığını belirtmektedir.  Fakat kasaba halkının yçüncü     grubu    veya üçüncü ümmetine  değer vermediğinden akıbetlerinin ne olduğunu belirtmemiştir.

Bunların sonucu hakkında tefsirciler değişik şeyler söylemişlerdir. Bazıları ceza görenlerle beraber ceza gördüklerini ve kötülüğe karşı ses çıkarmadıkları için aşağıhk maymun yapılanlarla beraber maymun olduklarını söylemektedir. Bazıları ise, kurtulanlarla beraber kurtulduklarını söylemektedir.

Sonuçlarının ne olduğu ve başlarına ne geldiği konusundaki ihtilaflar bizi ilgilendirmez.Ceza görenlerle beraber ceza mı gördüler, yoksa kurtulanlarla beraber kurtuldular mı? bilmiyoruz. Bilmediğimiz bir şeye dalmamak akla saygının gereği olduğu gibi, bilmediğimiz birşey hakkında ileri geri konuşmamak da ilme saygıdır. Bilmediğiz şeylerle Allanın kelamını tefsir etmemek de Kur'ana saygıdır. Bilmediğimiz şeyler hakkında konuşmak yerine, birtakım ipuçları çıkarmak için Kur'anın bu insanlar hakkında birşey söylememesinin sebepleri üzerinde durmak daha yararlı olur.Seyyid Kutup şöyle demektedir:

"Üçüncü grup veya üçüncü ümmet hakkında, cezalandırıldıkları belirtilmemiş olmakla beraber Kur'an, belki de anmaya değer görmediğinden, bir şey söylememiştir.Anmağa değer görmemiştir, diyoruz. Çünkü bu grup kötülüğe karşı tepki göstermemiş, aksine tepki gösterenlere karşı olumsuz bir tavır içine girmiştir.Bunun için cezayı hak etmemişse bile, anılmaya değmemeyi hak etmiştir. "[353]

Kötülüğe karşı sessiz kalanların akıbeti hakkında Kur'anın susması, kötülüğe karşı ses çıkarmayan, haksızlığa karşı tepki göstermeyen, öğüt vermek ve uyarmaktan korkan, zulme ve baskıya karşı çıkmaktan ürken kişilerin horlanmaya, unutulmaya ve terkedilmeye layık olduklarını gösterir.

Anılmaya, övülmeye ve hatırlanmaya layık olanlar, adı tarihe geççnler, yaşayanların hafızasında ve hayatın defterinde adını yazdıranlar, ancak cesur, atılgan ve gözü pek kişilerdir. Herhalde Kur'anı Kerim, bu örnekle tanınmak, anılmak ve unutulmamak isteyenlere bunun yolunu göstermektedir. O da davet, öğüt, uyan, cihad ve mücadele yoludur.

Sayısız insanlar! Her biri hayatın bir köşesinde sessiz sedasız, terkedilmiş ve adı bile anılmadan yaşadığı gibi, kimse de onları farketmeden sessiz sedasız ve başkalarından habersiz bir köşede ölür gider. Yaşarken insanlar onun farkında olmadığı gibi, öldükten sonra da kimse farkında olmaz ve unutulur gider. Tarih, hayatın bir köşesinde ömür tüketip ölenlerin adını hiç anmaz. Çünkü tarih, basit ve boş insanların oluşturduğu bir şey değildir.

Ama büyük olarak yaşayan ve büyük olarak ölen insanlar  var.  Herkes  onları  görür ve  duyar,   insanlar arasında   yaşarken   onların   hayatlarını  ve  dünyalarını doldururlar. Öldükten sonra da akıllarından, hafızalarından, kalplerinden ve tarihlerinden çıkmazlar.  Bunlar direnç gösteren, cihad eden ve tarihe adlarını yazan müminlerdir. Çünkü tarih ancak çalışanları ve cihad edenleri tanır. Tarihe adını yazdırmanın ve unutulmamanın yolu budur. Var mı bu yolda yürüyecek olanlar?[354]

 Öyküden Çıkarılacak Dersler:
 
1- Allahın emirleri karşısında takınılacak tavır bakımından bu kasaba, her kasaba ve şehir için bir örnektir. Allahın emirleri karşısında insanlar gruplara bölünürler. Bir grup o yasakları çiğner, bir grup emirleri çiğneyenlere karşı çıkar, bir grup da emirlerin çiğnenmesine ses çıkarmaz.

2- Yüce Allah yükümlülüklerle insanları sınamaktadır. Kimileri emre isyan etme ve yasağı çiğneme heveslerine karşı mücadele ederek kazanır. Kimileri de itaatsizlik ve kötülük heveslerine uyarak sınavda başarısız olur.

3- AUahın emirlerini tutmayan yahudilerin ruh yapısıyla şehvetlerini yenen ve heveslerine karşı mücadele eden Rasulullahın ashabı arasındaki fark ortadadır.

4- Kasaba halkını teşvik ve tahrik etmek için gelen balıklar Ailahın erleriydi.Allah, cumartesi günü onlara yakın olmasını, diğer günler ise uzak durmasını emretmiş, balıklar da Allahın emrini tutmuş ve yerine getirmiştir. Rabbinin erlerini ondan başkası bilmez.

5- Kasaba halkı üç ümmete bölünmüştür. Yasağı çiğneyerek haksızlık yapanlar, yasağın çiğnenmesine karşı çıkarak yola getirmeye çalışanlar ve ses çıkarmayanlar.

En doğru anlatım olan Kur'an anlatımında bu tasnif,ümmetin bir din, bir nizam ve bir bağlılığın birleştirdiği insan topluluğu olduğunu göstermektedir.

6- Islahatçi iyi insanların kötülüklere karşı çıkması, başkaların özel işlerine müdahale etmek veya hürriyet ve tercihlerine saldırmak değil, Allahın emrettiği bir görevi yerine getirmektir.

7- Kamu yararıyla çatıştığı taktirde kişisel hürriyet ve bireysel hevesler itibara alınmaz. Kamu yararının başladığı yerde kişisel hürriyet biter. Onun için hiçbir birey, topluma zarar verecek ve   ceza görmesine sebep olacak bir şey yapma hakkına sahip değüdir. Toplum ile bireyin özgürlüğü açısından durum bu şekilde olduğu gibi, toplum ile Allah açısından da böyledir. Toplum, Allahın öğretilerini çiğneme ve cezasına davetiye çıkarma hak ve özgürlüğüne sahip değildir.

8- Yasakları işlemek ve kötülüğü yapmak kötülüğün habercisidir, Allahı kızdırmanın yoludur, azap ve cezasının biran önce gelmesi için davetiyedir.

9- Davetçiler, öğüt ve nasihat edenler iki gerekçe ile hareket ederler:

Biri, görevi yaparak Allaha karşı sorumluluktan kurtulmakk, diğeri de, belki Allaha karşı gelmekten sakınırlar, diye başkalarını uyarmak ve nasihat etmek,

10- Davet edilenler, öğüt ve ders alabilir, Allaha karşı gelmekten sakınabilirler. Bu da davet eden ıslahatçıların davet ve nasihatlarında Kur'anın yolunu izledikleri zaman gerçekleşir.

11- Davetçi,    öğüt    vermek    ve    davet    etmekle yükümlüdür.Bunu yapmayacak olursa, sorumlu olur ve cezayı hak eder.  Ancak başkalarını hidâyete erdirme, kabul    ve    itaat    etmelerini    sağlamakla    mükellef değildir.Çünkü bu, Allanın elindedir.

12- Sözün gücü, değeri ve etkisi vardır.Sözü esirgememiz veya terketmemiz caiz değildir. Şüphesiz davetler ancak sözlerle gerçekleşmiş ve başarıya ulaşmıştır.Önemli olan, sözün kalbe ulaşması için kalpten çıkmasıdır.

13- Davetçilerin kötülüğe karşı çıkmaları kalplerindeki imanın   büyüklüğü   ve   Allanın   hükümleri   üzerinde titremelerinin delilidir. Başkalarının iyiliği için çalışmanın ve onlar  için  titremenin  ifadesidir.   Bu  niteliklere  sahip oldukları ölçüde davet, nasihat, uyarma ve yol gösterme çabaları da artar.

14- Ümmetin içinde sadece negatif tavır sergilemekle yetinenler, pasifliği ve uzleti tercih edenler, davet, öğüt ve uyarı meydanından kaçanlar var.

15- Negatif tavır sergileyerek pasif kalanlar kötülüğe karşı ses çıkarmamakla kalmayıp onun yanında başka bir suç daha işliyorlar. Kötülük yapanları uyarmak, engel olmak ve tepki göstermek yerine, onları uyaran ve engel olmaya çalışan ıslahatçıları da bu görevlerini yaptıklarından dolayı kınayıp kötülerler.

16- Toplumda kötülükler yayıldığı taktirde, insanların şeriatın gerçeklerini unutmaması ve helal ile haramın karışmaması için ıslahatçıların uyarma ve Öğüt verme görevlerini gevşemeden sürdürmeleri gerekir.

17- Şeriatın hükümlerini unutmak, onlara muhalefet etmekten de büyük sayılabilecek bir isyandır. Bu unutma azabın habercisidir.

18- Azabın gelip çatması halinde ancak Allaha çağrı görevini yapanlar kurtulurlar. Çünkü azaptan kurtaracak tek gemi, Allaha çağrıdır. Bu da Yüce Allanın iyilik yapanlan iyilikle ödüllendirme yasasıdır.

19- ltaatsizlikler musibetleri doğurur. Yasakları ve haramları işlemek azabın habercisi, helak ve yok olmanın müjdecisidir.

20- Kasaba  halkından  yasağı  çiğneyenler  maymun olmuşlar ve maymuna dönüşmeleri de gerçekten olmuştur. Maymun olduktan sonra yaşamamış ve nesilleri tükenmiştir. Bu da isyan edenlerin öğüt almaları için verdiği bir derstir.

21- Mayrnun olanlar olayında olduğu gibi, zorunlu olmadıkça Kur'an anlatımının lafzına bağlı kalmak, onun dışına çıkmamak veya değiştirmemek gerekir.

22- Insanın insanlığı ancak Allaha itaat etmekle gerçekleşir. Allanın yanında insanın değerli olmasının ve ikram görmesinin sebebi budur, isyan edip azgınlık ve bozgunculuk yapacak olursa, insanlık makamından düşer' ve aşağılık bir hayvanlık seviyesine iner.

23- Hakkı söylemeyenler, hem Allanın yanında hem insanların nazarında değersiz oldukları için unutulma, ihmale ve terkidelmeye layık olurlar.

24- Anılma, meşhur olma ve tarihe adını yazdırmanın yolu çalışmak, çabalamak ve cihad etmektir.İnsanlar ancak samimi olarak çalışan ve cihad edenleri hatırlarlar. Tarih de ancak bunları anar.

Gözlerden ırak yaşayıp kulaklardan habersiz ölenler ile hem hayatta hem öldükten sonra gözlerden ırak olmayan, dillerden düşmeyen ve hafızalardan silinmeyenler arasında fark çok büyüktür![355]


[304] Araf, 163-168 Dr.Salah Abdulfettah Halidi, (Çeviren: Prof.Dr.İbrahim Sarmış), Kur'an Öyküleri, Kitap Dünyası Yayınları,  (2.Baskı) Konya 2005: I/269-270.

[305] Dr.Salah Abdulfettah Halidi, (Çeviren: Prof.Dr.İbrahim Sarmış), Kur'an Öyküleri, Kitap Dünyası Yayınları,  (2.Baskı) Konya 2005: I/270-271.

[306] Bakanız, Suyuti, ed-Durru'l-Mensur, 3/587-592 Dr.Salah Abdulfettah Halidi, (Çeviren: Prof.Dr.İbrahim Sarmış), Kur'an Öyküleri, Kitap Dünyası Yayınları,  (2.Baskı) Konya 2005: I/271-272.

[307] Dr.Salah Abdulfettah Halidi, (Çeviren: Prof.Dr.İbrahim Sarmış), Kur'an Öyküleri, Kitap Dünyası Yayınları,  (2.Baskı) Konya 2005: I/272-274.

[308] Rağıb Isfahanı, el-Mufredat,220, özet olarak.

[309] Arai, 163

[310] Nahl, 124

[311] Nisa, 47.

[312] Nisa, 154

[313] Bakara,65

[314] Müslim, Kitabu'-Cumua, 7, Bu Ümmete cuma gününün gösterilmesi babı,6, hadis no,855

[315] Musüm, Aynı bap ve aynı bölüm, hadis no,856

[316] Dr.Salah Abdulfettah Halidi, (Çeviren: Prof.Dr.İbrahim Sarmış), Kur'an Öyküleri, Kitap Dünyası Yayınları,  (2.Baskı) Konya 2005: I/274-277.

[317] Enbiya,35

[318] Muhammed, 31

[319] Mülk, 2

[320] Dr.Salah Abdulfettah Halidi, (Çeviren: Prof.Dr.İbrahim Sarmış), Kur'an Öyküleri, Kitap Dünyası Yayınları,  (2.Baskı) Konya 2005: I/277-278.

[321] Bakara.143

[322] Maide, 94

[323] Maide, 96

[324] Dr.Salah Abdulfettah Halidi, (Çeviren: Prof.Dr.İbrahim Sarmış), Kur'an Öyküleri, Kitap Dünyası Yayınları,  (2.Baskı) Konya 2005: I/278-280.

[325] Dr.Salah Abdulfettah Halidi, (Çeviren: Prof.Dr.İbrahim Sarmış), Kur'an Öyküleri, Kitap Dünyası Yayınları,  (2.Baskı) Konya 2005: I/280-281.

[326] Dr.Salah Abdulfettah Halidi, (Çeviren: Prof.Dr.İbrahim Sarmış), Kur'an Öyküleri, Kitap Dünyası Yayınları,  (2.Baskı) Konya 2005: I/281-283.

[327] Isfahani, Mufredat,23

[328] R Zilali'l-Kur'an.3/1385

[329] Dr.Salah Abdulfettah Halidi, (Çeviren: Prof.Dr.İbrahim Sarmış), Kur'an Öyküleri, Kitap Dünyası Yayınları,  (2.Baskı) Konya 2005: I/283-285.

[330] Dr.Salah Abdulfettah Halidi, (Çeviren: Prof.Dr.İbrahim Sarmış), Kur'an Öyküleri, Kitap Dünyası Yayınları,  (2.Baskı) Konya 2005: I/285.

[331] Ğaşiye, 21-24

[332] Hud, 117

[333] Dr.Salah Abdulfettah Halidi, (Çeviren: Prof.Dr.İbrahim Sarmış), Kur'an Öyküleri, Kitap Dünyası Yayınları,  (2.Baskı) Konya 2005: I/286-287.

[334] Hud, 50

[335] Alak,1

[336] Tevbe, 6

[337] Sözün etkileme gücü konusunda şehici Seyyid Kutup şöyle demektedir: "Kendi kendime sordum; Kelimenin gücü nereden geliyor? Şüphesiz kelimenin müthiş gücü, yaldızında veya musikisinde değilir. Bu güç, sadece ve sadece kelimelerin dile getirdiği iman ve anlamlarda saklıdır. Bu güç, yazılı kelimeyi canlı bir harekete dönüştürme, anlamı elle tutulur bir realite yapma azim ve kararlılığında yatmaktadır.

Kelimenin etkili olmasının sırrs burada saklı olduğu gibi, halkın vicdanından, insanın duygularından,  insanlığın feryatlarından ve özgürlük  savaşçılarının kanlarından beslenmesinde de saklıdır.

Şüphesiz her ketime, başkaların kalplerine ulaşıp onu canlandırmaz ve harekete geçirmez,  Bunu ancak kanla beslenen kelimeler yapabilir.  Çünkü yaşayan insanın kalbinden beslenmektedir. Yaşayan her kelime, mutlaka bir insanın kalbinden beslenmiştir. Ama ağızlarda doğan, dillerde söylenen ve o canlı ilahi kaynaktan kaynamayan kelimeler,  ölü doğar ve insanlığı bir adım bile ileri götüremez.O kelimeleri hiçbir kimse almaz. Çünkü ölü doğmuştur ve insanlar ölüleri almazlar.

Kalem sahipleri bir şartla çok şeyler yapabilirler. Düşüncelerinin yaşaması için gerekirse   kendilerinin   ölmesi   şartıyla!   Düşüncelerini   kanlan   ve  etieriyle beslemeleri şartıyla! Hak olduğuna inandıklarını haykırmaları ve haklı söze kanlarını teda etmeleri şartıyla!  Düşüncelerimiz ve. sözlerimiz ölüdür,  ama yolunda ölürsek ve kanlarımıza beslersek, canlanır ve canlılar arasında yaşar. Masalarının başında oturup yaldızlı kelimeleri seçmek için, parlak sözleri bulmak için, süslü hayalleri kurmak için kafalarını çatlatanlara sesleniyorum. Bu kadar kendinizi yormayınız. Nabzın atması ve düşünceye inanmanın kutsal ateşiyle kalbin parlaması, kelimelerin ve sözlerin hayat bulup yaşamasının tek sebebidir, Görevlerini sözle yerine getirmeyi umanlar, çalışmaya da güçleri varsa, mutlaka çalışmalıdırlar. Kelimenin gücüne inanıyorumve hayatta elle tutulur etkilerine tanık  oluyorum.  Onun   için  başkalarını   sözlerle  yetinmekten   sakındırmak İstiyorum"   Seyyid   Kutup,   Dırâsâtun   İslâmiyye   (İslami   Etüdler-   İslam  ve Emperyalizm),! 28-129, 3- baskı, Dr.Salah Abdulfettah Halidi, (Çeviren: Prof.Dr.İbrahim Sarmış), Kur'an Öyküleri, Kitap Dünyası Yayınları,  (2.Baskı) Konya 2005: I/287-290.

[338] Enam,42-45

[339] Araf,94-95

[340] Araf. 200-201

[341] Dr.Salah Abdulfettah Halidi, (Çeviren: Prof.Dr.İbrahim Sarmış), Kur'an Öyküleri, Kitap Dünyası Yayınları,  (2.Baskı) Konya 2005: I/290-293.

[342] Hud,116-117

[343] Dr.Salah Abdulfettah Halidi, (Çeviren: Prof.Dr.İbrahim Sarmış), Kur'an Öyküleri, Kitap Dünyası Yayınları,  (2.Baskı) Konya 2005: I/293-294.

[344] Ahzab.72

[345] Müslim, Birr, sıla ve Adab babı.45, Müslümanm zulmetmesinin haramlığı bolümü,no,10,hadis no,2564

[346] Dr.Salah Abdulfettah Halidi, (Çeviren: Prof.Dr.İbrahim Sarmış), Kur'an Öyküleri, Kitap Dünyası Yayınları,  (2.Baskı) Konya 2005: I/294-296.

[347] Taberi Tefsiri, 2/172, Tah. Mahmud Şakir.

[348] Bakara, 65

[349] fi Zilali'l-Kur'an.1/77

[350] Fi Zi1ain-Kur'an,3/1385

[351] Taberi Tefsiri, 2/173

[352] fi Zilaii'l-Kur'an.3/1385 Dr.Salah Abdulfettah Halidi, (Çeviren: Prof.Dr.İbrahim Sarmış), Kur'an Öyküleri, Kitap Dünyası Yayınları,  (2.Baskı) Konya 2005: I/296-298.

[353] Fi Zilali'l-Kur'an,3/1385

[354] Dr.Salah Abdulfettah Halidi, (Çeviren: Prof.Dr.İbrahim Sarmış), Kur'an Öyküleri, Kitap Dünyası Yayınları,  (2.Baskı) Konya 2005: I/299-301.

[355] Dr.Salah Abdulfettah Halidi, (Çeviren: Prof.Dr.İbrahim Sarmış), Kur'an Öyküleri, Kitap Dünyası Yayınları,  (2.Baskı) Konya 2005: I/302-305.




Konu Başlığı: Ynt: Cumartesi Adamları Öyküsü
Gönderen: Ruhane üzerinde 04 Ocak 2017, 18:10:43
Ümmetin içinde sadece negatif tavır sergilemekle yetinenler, pasifliği ve uzleti tercih edenler, davet, öğüt ve uyarı meydanından kaçanlar var.

Rabbım boyle olanlardan etme bızlerı