Konu Başlığı: Ashabı Kehf Öyküsünde Şehre Gönderdikleri Kişiye Yaptıkları Tavsiyeler Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 07 Aralık 2010, 10:28:57 Ashabı Kehf Öyküsünde Şehre Gönderdikleri Kişiye Yaptıkları Tavsiyeler "Ne kadar kaldığınızı rabbiniz daha İyi bilir, paranızla birinizi şehre gönderin, en iyi yiyeceklere baksın ve size getirsin.Orada nazik davransın, sakın sizi kimseye duyurmasın, dediler. Çünkü onların sizden haberi olacak olursa, ya taşlayarak öldürürler veya dinlerine döndürürler, o zaman da asla kurtulamazsınız." İçlerinden şehre gönderdikleri kişiye yaptıkları bu uyarılar birtakım işaretler ve anlamlar içermektedir. Bazılarına değinelim.[98] a- Vekil Tayin Etmek Caizdir: Bazı alimler "Paranızla birinizi şehre gönderin" sözüne bakarak başkasını vekil yapmanın caiz olduğu sonucunu çıkarmıştır. Şehirden ihtiyaç duydukları şeyleri satın alması için birini vekil yapmış ve bunun için mallarını ona vermişlerdir. Advau'l-Beyan kitabında İmam Şınkiti şöyle der: "Bu, vekil tayin etmenin caizliği ve doğruluğuna delildir. Çünkü paranızla birinizi şehre gönderin, demeleri, gönerdikleri adamı yiyecek almak için vekil yaptıklarını gösterir. Başka alimler ise, bu ayetin mutlak olarak vekil tayin etmenin caiz olduğuna değil, ancak korku ve sakınma anında tayin etmenin caiz olduğunu gösterir, çünkü ihtiyaçlarını almak için hepsi birden çıktıkları taktirde düşmanlarının kendilerini göreceğini samışlardır, onun için onların özrü vardır, bu sebepten ayet, ancak özrü olan kişinin vekalet verebileceğini gösterir, demişlerdir. Duruşmalarda vekil tayin etme konusunda Ebu Hanife ve Maliki mezhebinin alimlerinden Sahnun bu görüştedir. "[99] Şınkiti,vekaiet ve ortaklık konusunda söyleyeceklerini söylemek, bunların konularını, problem ve delillerini anlatmak için bu olayı bir fırsat bilmiş ve otuz sayfa ayırmıştır.[100] Ama bize göre dinimizde vekaletin doğruluğuna bu olayı delil gestermek biraz tartışma götürür.Çünkü en makbul olan görüşe göre bizden öncekilerin şeriatı bizim için geçerli değildir. Nitekim, Şınkiti'nin şirket ve vekalet konularını burada enine boyuna anlatmasını da konunun dışına çıkmak olarak görüyoruz.[101] b- Ortaklık Caizdir: Şınkiti,"Paranızla birinizi gönderin " sözünü Maliki mezhebi menuplarından birinin ortaklığın caiz olduğuna delil gördüğünü belirtmekte ve şöyle der: " Malikilerden bazıları bu ayetin ortaklığın caiz olduğuna delil olduğunu, çünkü kendilerine yiyecek satın almak için gönderdikleri kişiye verdikleri gümüş parada hepsinin ortak bulunduğunu söyler. Maliki olan Ebu Bekr İbn Arabi ise,bu ayette ortaklığın caiz olduğunu gösteren bir delil bulunmadığını, çünkü her birinin ayrı ayrı kendi parasından verip kendisine ayrı yiyecek almasını istemiş olması ihtimalinin de bulunduğunu söyler. Şınkiti, Ibn Arabi'nin söylediği şeylerin de tutarlı olabileceğini söylemektedir. "[102] Hemen belirtelim ki bu tartışma ve ihtilafa hiç gerek yoktur. Çünkü bözden öncekilerin şeiratı bizim için delil değildir.Üstelik ortaklığın (şirketin) caiz olouğunu göstermeye yetecek kadar çok hükümlerimiz vardır.[103] c- Temiz ve Helal Yiyecek Aramak: Gönderdikleri adamı temiz ve helal yiyecek bulmakla görevlendirmişler ve hangi yiyeceğin daha güzel olduğuna baksın" demişlerdir. "Baksın"sözü, araştırma, yoklama ve iyi seçim yapmanın gerekliliğini belirtir. Haramın yayıldığı, helalin azaldığı ve cahiliyyenin egemen olduğu yerlerde bu iş çok daha gerekli ve Önemlidir. Bu durumda müslüman araştırmak, helal olanı aramak ve haramdan sakınmakla yükümlüdür. "Daha güzel yiyecek" sözü de yemekle ilgili Kur'anın çok güzel ve zarif bir nüktesini vermektedir. Çünkü bu sözün anlamı, Ibn Abbas'ın dediği gibi, en helal olan yiyecek, demektir. En hoş, en ucuz, en bol yemek anlamında olduğunu söyleyenler de vardır. Ibn Kesir ise, en helal anlamında olup bunun doğru olduğunu söyler. Çünkü amaçları, az olsun çok olsun, temiz ve helal olan yiyecektir.[104] d- Kur'an ve Yemek Zevki: "Hangi yemek daha güzeldir" sözünde bir işaret daha vardır.Çünkü bu güzellikten maksat, daha temiz ve helal olanıdır. Burada güzellik, temizlik, gelişme ve bereketi ifade eder. Kur'an yiyecek ve giyeceklerimizde zevk ve mizaçlarımızın İslamın öğretilerine, helal ve haram ölçülerine uygun olmasını ister. Bu konuyu cahiliyye çarpıtmakta ve cahiliyye mensupları bulandırmaktadır. Çünkü zevk ve mizaçları hasta, çarpık ve bozuktur. Onlara göre en güel ve en temiz yemek, modern hazırlanış, pişirme ve yeme tekniklerine en uygun olandır.Bütün bunlarda din faktörünü gözardı eder, helal ve haram ölçüsünü gözetmezler. Cahiliyyenin en güzel yemek konusundaki bu anlayışının birtakım müslümanlar tarafından benimsenmesi ise üzücüdür. Bunlar yemekte helal ve haram diye bir şeyin olamıyacağım ve en güzel yemeği seçme konusunda alim zevk ve isabetli mizaçla bağdaşmadığını söylerler. Şüphesiz hayatta en güzel ve en hoş yemek, heîal ve temiz olandır. En güzel ve en uygun giyim de, Isiamın öğretilerine uygun olan giyimdir. En çirkin ve en kötü yemek ve giyim, haram olanıdır. Kur'anı Kerimin süslediği ve yücelttiği müslümanm zevki ve mizacı, haram yemeği ve haram giyimi red eder. Çünkü bunu haram ve çirkin şeyler arasında sayar. Helal olan her yiyecek, temiz ve hoş olandır. Haram olan her yiyecek ise, kötü ve çirkin olandır. Helal olan her giyim de helal olandır ve haram olan her giyim de kötü ve çirkin olandır. Kur'anın bu işareti, bizi onun işaretlerine ve telkinlerine kulak vermeye, ondan isabetli kararlar çıkarmaya çağırmaktadır. Şüphesiz Kur'an hayatın değişik alanlarında türlü işaretler ve kapsamlı telkinlerle doludur. Önemli olan, onlara nasıl bakacağımız, onları nasıl çıkaracağımız ve nasıl kullanacağımızda.[105] e- Zarif ol: Ashab-ı Kehf, şehre gönderdikleri akadaşlarına görüştüğü ve alışveriş yaptığı kişilere zarif davranmasını, yumuşak sözlü, hoşgörülü olmasını ve sertlikten kaçınmasını öğütlediler. Bu da alışverişte ve insanlarla ilişkilerde zarif, hoşgörülü ve yumuşak davranışlı olmanın önemini vurgulamaktadır. Her müslüman için önemli bir tavsiye ve kaçınılmaz şeyler bunlar. Çünkü müslümanm hayatı ancak zarif ve nazik olmakla doğru olabilir. Başkalarıyla ilişkileri ancak zarafetle güzelleşir. Hayatın değişik alanlarında ve muhtelif işlerde insanlarla ilişkilerinde ancak bu zarafet ve hoşgörü ile başarıya ulaşabilir .İnsanlara karşı zarif ve nazik olan insan ile başkalarına karşı kaba, sert ve hırçın olan insan arasında dağlar kadar büyük fark vardır. Nezaket, zarafet, yumuşak huyluluk, hoşgörü ve kolaylık, güzel ahlak, sakin mizaç ve hoşnut bir karakter sahibi olmak demektir. Bütün bunlar deneme ve çabalama ile kazanılabilecek şeylerdir. Yumuşak huyluluk yumuşaklıkla, zerafet de nezaketle sağlanır. Ku'anı Kerim insanlara yumuşaklıkla, kolaylık ve zarafetle davranmanın önemine işaret ederek Hz.Peygambere bu güzel huyu hatırlatmakta ve şöyle buyurmaktadır: "Allanın verdiği bir rahmetle onlara karşı yumuşak oldun. Eğer sert ve katı kalpli olsaydın, hepsi etrafından dağılırlardı. Onları bağışla, onlar için bağışlanma dile ve yönetim işlerinde onlara danış"[106] Rasulullah birçok hadislerinde başkalarıyla ilişkilerimizde bizleri yumuşak, nazik ve zarif olmaya teşvik etmiştir. Mesela, Müslim, Hz.Peygamberin şöyle buyurduğunu rivayet eder: "Yumuşak davranmaktan yoksun olan kimse, hayrın tümünden yoksun olur"[107] "Ey Ayşe! Şüphesiz Aİlah yumuşak huyludur, yumuşak davranmayı sever, sertlikle vermediğini yumuşak davranışla verir. "[108] Hayatımızda zarif olmamız, söz ve davranışlarımızda zarif olmamız, başkalarıyla ilişkilerimizde zarif olmamız için Kur'anın, Ashab-ı Kehfin ve rasulullahm bizlere bir çağrısıdır. Ancak o zaman hayatın rahat, huzur, mutluluk, bereket ve afiyet olduğunu, başkalarıyla ilişkilerin iyilik, kolaylık ve yumuşaklıkla güzel olduğunu görürüz. Yüce Allah ne güzel buyuruyor:" İnsanlara güzel söyleyiniz"[109] "İyilikle kötülük bir değildir. Sen fenalığı en güzel şekilde sav .O zaman seninle arasında düşmanlık olan kişinin yakın bir dost olacağını görürsün. Bunu ancak sabredenler görür ve ancak büyük şans sahibi olanlar bulur"[110] f- Durumlarım Halktan Gizlemek: Ashab-ı Kehfin şehre gönderdikleri kişiye tavsiye ettiği şeylerden biri de durumlarını halktan gizlemesidir. "sakın sizi kimseye duyurmasın.Çünkü onların sizden haberi olacak olursa, ya taşlayarak öldürürler veya dinlerine döndürürler, o zamam da asla kurtulamazsınız" Daha önce zarif ve nazik davranmasını istediler. Hareketlerinde, şehre girişinde, alışverişinde, davranışlarında, dönüşünde onlardan kendini gizlemesini, kendisinden şüphe ettirmemesini ve peşine düşüp izlemelerine meydan vermemesini söylediler. Çünkü halkın kendilerini bilmesi, durumlarını öğrenmesi, kendilerine ulaşıp ele geçirmesi durumunda kendilerini taşlayacaklarını veya öldüreceklerini yahut batıl dinlerine döndürüp Ailaha karşı küfretmeye ve şirk koşmaya mecbur edeceklerini, sonunda asla kurtulamayacaklarını söylediler. Bütün bunladan anlıyoruz ki Ashab-ı Kehf durumlarını gizlemeye ve durumlarını halktan kimsenin öğrenmemesine özen gösterirlerdi. Onun için insanların gözünden uzak kalmak istemişlerdir. Bu da davetçilerin örgüt veya teşkilatlarını başkalarından gizlemelerinin, hareketlerini başkalarından saklamanın, ilişki ve bağlantılarını açığa vurmamanın caiz ve meşru olduğunu gösterir. İhtiyaç ve zaruret halinde Islami çalışma ve örgütlenme çalışmalarının gizli olması caiz, hatta yerine göre vaciptir.Çünkü Islamın düşmaları onu yoketmek, mensuplarıyla savaşmak ve her türlü islami çalışma şeklini önlemek isterler. İslam davetçileri Ashab-ı Kehfin yaşadığı toplum gibi bir toplumda yaşıyorsa, zayıf ve ezilebilir bir aşamada bulunuyorsa, cemaat veya örgütlerini gizleyebilir ve düşmanlarına karşı durumlarını saklı tutabilirler. Bununla beraber İslami anlatmaları, başkalarına çağrı yapmaları, dinlerini savunma lan ve halklarına öğüt vermeleri gerekir. Gizlenme ve saklanmanın kendilerini bu görevi yerine getirmekten alıkoymaması gerekir. Hareketi ve örgütlenmeyi gizleme İle daveti açıklama ve çağrısını yapmayı uzlaştırmak, dengeli, bilgili,feraset sahibi olmaya ve Allanın başarı vermesine ihtiyaç gösterir. Kur'anı Kerim gizlenme ve saklanmanın ve kişinin içinde bulunduğu durumu başkalarına çaktırmamanın örneklerini vermektedir. Annesinin tavsiyesi üzerine Hz.Musa'nın durumunu ablasının uzaktan izlemesi ve düşmanlarına çaktırmadan onu uzaktan gözetlemesi gibi. islam davetinin başında ve hem Mekkede hem Medinede davetin seyri esnasında Hz.Peygamberin islam cemaatini gizli tutmasına ait Örnekler çoktur. Hz. Ebu Zer Gıfari'nin müslüman olması olayı, Hz. Peygamberin durumunu sormaya gelen Hz.Ebu Bekr'in annesine karşı Hattab'ın kızı Fatma'nın tavrı, müşriklerin haberlerini müslümanlara iletmesi için Hz.Peygamberin amcası Abbas'ı Mekkede kalmakla görevlendirmesi, bunların açık örnekleridir.[111] ğ- Diriltme ve Durumlarının Açığa Vurulmasının Amacı: Yüce Allah buyuruyor:" Allanın sözünün gerçek ve kıyametin kopmasının şüphesiz olduğunu bilmeleri için insanların onları bu şekilde bulmalarını sağladık". Ashab-ı Kehf öyküsünde teknik bir boşluk vadır. Gençlerin yiyecek getirmek için içlerinden birini şehre göndermeleri ile mağaraya döndüğünde durumlarının açığa çıkmış olduğunu görmesi arasında sanatsal bir boşluk bulunmaktadır.Bu adamın şehre varıncaya kadar yürümesi ile şehirde karşılaştığı şeyler, kendisi ile şehir halkı arasında geçenler, arkadaşlarına döndüğünde karşılaştığı dehşet ve hayret veren durum arasındaki boşluk! Sahih rivayetlerde bu boşlukla ilgili bir bilgi bulamıyoruz.Sahih olmayan rivayetlerden de bilgi almadığımız bilinmektedir. Kur'an bu boşluk konusunda bir şey söylememiştir.Sanki okuyucunun bu arada olup bitenleri ve meydana gelen sürprizleri hayalinde canlandırmasını istemektedir. Önemli olan, şehre gönderilen kişinin bilmediğimiz bir şekilde durumunun ortaya çıkması, bunun üzerine mağaradaki arkadaşlarına dönmesi ve şehir halkının peşinden yetişmesidir. İnsanlar mağaranın kapısına vardıklarında mümin gençlerin bu kez gerçek bir ölümle öldüklerini görürler. Yüce Allah Ashab-ı Kehfin insanlar tarafından bulunmasını sağlamış,şehir halkı onları bulmuş ve durumlarına vakıf olmuşlardır. Kur'an bunun hikmetine işaret ederek " Allahm sözünün gerçek ve kiyametin kopmasının kesin olduğunu bilmeleri için onları insanların bu şekilde bulmalarını sağladık" der. Bulunmaları, şehir halkının Allanın sözünün gerçek olduğunu bilmeleri ve kiyametin mutlaka kopacağını öğrenmeleri içindir. Şüphesiz Allahm müminlere verdiği sözü gerçektir. Koruyarak, gözeterek, pekiştirerek ve yardım ederek müminlerle beraberdir, istenen şartları gerçekleştiren herkes, Allahm verdiği sözün gerçek olduğuna kesin olarak inanmalıdır. İşte Ashab-ı Kehf! Allaha sığındılar, Allah onlarla beraber oldu, onları koruyup gözetti, yüzlerce yıl uyutarak vücutlarının bozulmadan kalmasını sağladı. Şehir halkının ve başka insanların kiyametin kesin olduğunu bilmeleri için insanların onları bulunmasını sağladı. Ashab-ı Kehf öyküsünün kiyametin kesin olacağını gösterir.Yüzlerce yıl uyuyup bu uzun süre boyunca ruhları vücutlarından ayrıldıktan sonra vücutlarına Allahm tekrar ruhlarını getirmesi ve uykularından uyanmaları, öldükten sonra dirilişin kesin olduğunun bir kanıtıdır. Yüce Allah bunu yapabildiğine ve uzun uykularından uyandırabildiğine göre,kiyamet günü insanları diriltmeye de gücü yeter demektir. Çürümüş vücutlarına ruhlarını geri getirmek suretiyle onları diriltmeye kadirdir. Şüphesiz Ashab-ı Kehf öyküsü, Kur'anm öldükten sonra dirilişi ispat eden en güçlü delillerdendir.Bu delil kiyamet gününe kadar bu gerçeği kanıtlamaya devam edecektir.[112] [98] Dr. Salâh Abdülfettah Hâlidî, (Çeviren: Ahmet Sarıkaya), Kur'an Öyküleri, Kitap Dünyası Yayınları, (2.Baskı) Konya 2005: II/64-65. [99] Advau'l-Beyan,4/45 [100] Advau'I-Beyan,4/45-75 [101] Dr. Salâh Abdülfettah Hâlidî, (Çeviren: Ahmet Sarıkaya), Kur'an Öyküleri, Kitap Dünyası Yayınları, (2.Baskı) Konya 2005: II/65. [102] Advau'l-Beyan,4/45. (Koyun can derdinde, kasap ise et derdinde, demişler. Adamlar korku içinde bir yiyecek bulma derdinde iken, bizimkiler de bu davranışlarının şirkete mi, vekalete mi delil olduğunun tartışmasını yapmaktadır! (çeviren.) [103] Dr. Salâh Abdülfettah Hâlidî, (Çeviren: Ahmet Sarıkaya), Kur'an Öyküleri, Kitap Dünyası Yayınları, (2.Baskı) Konya 2005: II/66. [104] İbn kesir, tefsir, 3/77 Dr. Salâh Abdülfettah Hâlidî, (Çeviren: Ahmet Sarıkaya), Kur'an Öyküleri, Kitap Dünyası Yayınları, (2.Baskı) Konya 2005: II/66-67. [105] Dr. Salâh Abdülfettah Hâlidî, (Çeviren: Ahmet Sarıkaya), Kur'an Öyküleri, Kitap Dünyası Yayınları, (2.Baskı) Konya 2005: II/67-68. [106] Ali imran,159 [107] Muslim,Babu fazli'r-Rıfki,23, hadis no,2592 [108] Müslim, Babu'r-Rıfki, hadis no,2593 [109] Bakara,83 [110] Fussilet.34-35 Dr. Salâh Abdülfettah Hâlidî, (Çeviren: Ahmet Sarıkaya), Kur'an Öyküleri, Kitap Dünyası Yayınları, (2.Baskı) Konya 2005: II/68-70. [111] Dr. Salâh Abdülfettah Hâlidî, (Çeviren: Ahmet Sarıkaya), Kur'an Öyküleri, Kitap Dünyası Yayınları, (2.Baskı) Konya 2005: II/70-71. [112] Dr. Salâh Abdülfettah Hâlidî, (Çeviren: Ahmet Sarıkaya), Kur'an Öyküleri, Kitap Dünyası Yayınları, (2.Baskı) Konya 2005: II/72-73. |