๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Kuran Öyküleri => Konuyu başlatan: ღAşkullahღ üzerinde 07 Aralık 2010, 10:20:28



Konu Başlığı: Ashabı Kefhin Sayıları Hakkında Üç Görüş
Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 07 Aralık 2010, 10:20:28
 

Ashabı Kefhin Sayıları Hakkında Üç Görüş

Kur'anı Kerim, Ashab-ı Kehfin sayısı hakkında insanların üç görüş ileri sümüğünü belirterek şöyle der: "Üçtürler ve dördüncüleri köpekleridir, diyecekler. Bilgileri olmadan beştirler, altıncıları köpekleridir, derler .Yedidirler ve sekizincileri köpekleridir, derler."

Birinci görüş: Sayıları üçtür, köpek dördüncüdür. İkinci görüş: Sayıları beştir, köpek altıncıdır. Üçüncü görüş:Sayıları yedidir, köpek sekizincidir.

Bu görüşlerli şöyle değerlendiriyoruz:

1- Kur'an, ilk iki görüşü red etmiştir. Çünkü ikisi de red edildilmesini gerektiren bir üslupla belirtilmiştir. Onun için bu görüşte olanlar hakkında "Bilmeden" demiştir.

2- Geçersiz ve doğru olmayan ilk iki görüşün Kur'anın bilgisizce söylenmiş görüşler olduğunu belirtmesi,düşünce ve görüşlerimizi sağlam delillere dayandırmaya, ancak hakkında bilgimiz olan şeyler konusunda hüküm ve karar vermeye çağrıdır. Bilgisizce iddia etmek ve görüş belirtmek, Kur'anın bizleri çağırdığı bilimsel ve objektif metotla bağdaşmaz.

3- Kur'anın üçüncü görüş hakkında bir şey söylememesi ve ilk iki görüşü yerdiği gibi yermemesi,  bu görüşün onaylanıp  kabul  edildiğini  gösterir. Nitekim  alimlerden araştırmacı bir grup bunu böyle anlamıştır. Bu konuya az sonra değineceğiz.

4- Ashab-ı Kehfin sayısı çift değil, tektir. Sayıları üç, beş, en makbul görüşe' göre yedidir.

5- Her üç görüşte de köpek onlarla beraber sayılmış, ancak ilk iki görüşte sayılan ile köpek isminin arası ayrılmamıştır.Ilk iki görüşte sayılarına köpek ismi bağlaçsız (atıfsız) getirilmiş iken, üçüncü görüşte arada bağlaç (atıf harfi) vav getirilmiştir.

Her üç  görüşte de sayılarıyla beraber  köpeğin de anılmasının sebebi, onlarla beraber olup onları korumayı tercih etmesidir.Onun için anıldıkları zaman onlarla beraber anılacak ve onlara izafe edilecek şekilde kavuştukları nimet ve bereket onu da kapsamıştır. Onlarla beraber anılması, sahiplerinin onlar olduğu, özelliği bulunduğu ve onurlandırdığını gösterir.[117]

 Sekiz'in Başındaki Vav:
 
"Yedidirler ve sekizincileri köpekleridir" ifadesinde sekiz keimesinin başındaki vav harfinden söz ediyoruz. Bu harf yedi kelimesinden sonra ve sekiz kelimesinin başında gelir. Onun için buna sekiz'in vav'ı denir. Bu harf, kendisinden sonra gelen ifadenin, kendisinden Önceki ifade kapsamında olmadığı zaman gelir. Kısaca matuf ile matufun aleyhinin anlam bakımından farklı olduğunu gösterir.

Burada da gelmesi, üçüncü görüşün, ilk iki görüşten farklı olduğunu göstermesi İçindir .İlk iki görüş geçersiz ve red edilen görüşler ise, bu vav üçüncü görüşün doğruluğunu ve Kur'anın onu benimsediğini gösterir.

Suheyli, bu vav harfi ile ilgili güzel bir nükteye yer vermekte ve şu sonucu çıkarmaktadır. "Bu vav, söyleyenlerin doğru söylediğini gösterir. Çünkü gizli bir "Evet, sekizincileri de köpekleridir" ifadesine bağlamaktadır. Mesela, bir insan "Zeyd şairdir" derse, sen de "Evet, bir de fakihtir" dersen, onu doğrulamış ve ona "Evet öyledir, bir de fakihtir" demiş olursun. Hadiste belirtildiğine göre Rasulullaha "Eşeklerin içtiği suyun artığıyla abdest alabilir miyiz? diye sorulmuş, Rasulullah "Ve yırtıcıların içtiği suyun artığıyla" demiştir.[118]

Kur'anda "İbrahim : Rabbim, burayı güvenli bir şehir yap, halkından. Allaha ve ahiret gününe iman edenleri ürünlerle rızıklandır, demişti. Allah da "Ve inkar edeni de, az geçindirir,  sonra onu ateş cezasıyla cezalandırırım, dedi"[119]

Buradaki "Ve inkar edeni de" ifadesi bu türdendir. Sanki Yüce Allah "Evet,inkar edeni de rızıklandınnm, sonra onu ateşin azabına uğratırım, ne kötü bir sonuç!" demiştir.

Yüce Allah  "Yedidirler,  diyecekler"  sözünün de bu türden olduğunu belirterek'Ve sekizincileri köpekleridir" buyurmuştur. Ama ilk iki görüşte"Ve altıncıları köpekleridir, ve yedincileri köpekleridir" denilmemiştir. Çünkü ikisinde de niteleme durumundadır. "[120]

"Sekiz" kelimesinin başına gelen vav harfi Kur'anda birkaç yerde daha geçmektedir. Mesela;

a- Canlarını ve mallarını Allaha satan müminlerden söz eden ayette: "Allaha tevbe eden, kullukta bulunan, Onu öven, onun uğrunda yol tepen, rüku ve secde eden, iyiliği emreden ve kötülüğü de yasaklayan, Allanın yasalarını gözeten müminlere de müjdele! "[121]

sekiz'in vavi, müminlerin sekizinci sıfatları olan "İyiliği emredenlerin başına gelmiş vav'dır. İyiliği emreden ile kötülüğü yasaklayan, yani vav harfinin öncesi ile sonrası arasındaki farkı görüyoruz. Sanki "İyiliği emredenlerden sonra, "Evet, bir de bununla kalmayıp kötülüğü de yasaklayanlar" denilmiş olmaktadır.

b- "Ey peygamberin eşleri! Eğer o sizi boşarsa, Rabbi ona, sizden daha iyi olan,kendini Allaha veren, inanan, boyun eğen,tevbe eden,kulluk eden, oruç tutan, dul ve de bakire eşler verebi!ir"[122]

Burada da sekiz vav'ı mümin kadınların sekizinci sıfatının başına gelmiştir. Bu harf, sonrası ile öncesinin farklı olduğunu ve iki sıfatın bir kadında birleşemiyeceğini belirtmektedir. Çünkü aynı anda bir kadının hem bekar , hem evli olması mümkün değildir.[123]

 Onları Az Kişiden Başkası Bilmez:
 
Tefsircilerden bir grup, insanların Ashab-ı Kehfin sayısını bilmesinin imkansız olduğunu söylemiş ve "Onların sayısını rabbim en iyi bilir" sözünü delil göstermişlerdir. Çünkü onları bilmek Allaha bırakılmış, haklarında tartışma yapmamız ve Öncekilerden soruşturmamız yasaklanmıştır, demişlerdir.

Ama sorgulayıcı (muhakkik) tefsirciler, onların sayısını bilebileceğimizi, Kuranın buna işaret ettiğini, bu konuda Kur'an ayetlerinin iyice düşünmeyi, işaret ve telkinlerini iyice anlamayı gerektirdiğini söylemişlerdir. Onun için sayılarının yedi ve köpeklerinin sekizincileri olduğunu belirtmişlerdir.Buna ayetten delilleri şöyledir:

1- Yüce Allah sayılarını insanların bilmesinin mümkün olmadığını söylemediği gibi, bilinemiyecekîerini de söylemiyor. Aksine insanların bunu bilebileceklerini belirterek "Onları ancak az kişi bilir" der.İnsanların bilemiyeceğini söylemek isteseydi, "Allahtan başkası onları bilmez" derdi.

Nitekim "Onlardan Önce olan Nuh, Ad, Semud milletleri ve onlardan sonra gelip Allahtan başkasının bilmediği kişilerin haberi onlara gelmedi mi?"[124] ayetinde insanların bu milletlerden sonra yaşamış olanları bilmelerinin mümkün olmadığını söylemektedir. "Allahtan başkası onları bilmez" sözü ile, " Deki, sayılarını rabbim en iyi bilir, onları az kişiden başkası bilmez" sözü arasında büyük fark vardır.

2- Üçüncü   görüş   olan   "Yedidirler   ve   sekizincileri köpekleridir" ifadesinde sekiz vav'ının gelmesidir.Bu harf, sonrasının Öncesinden farklı olduğunu belirtir.ilk iki görüş rededildiğine göre, üçüncü görüş doğru demektir. En iyi Allah bilir!

3- Kur'an, ilk iki görüşü "bilmeden söylemek" diye nitelemekle red etmiş olmaktadır. Halbuki üçüncü görüşü red etmemiş ve onun için bir şey söylememiştir.

4- Ashap ve sorgulayıcı tefsirciler ayetten onların sayısını insanların bilebileceğini anlamışlar ve üçüncü görüşü benimseyerek Kur'anın akılları çalıştırıp bu görüşü benimsemeye çağırdığını söylemişlerdir. Ibn Kesir, İbn Abbas'ın "Ben, Allanın istisna ettiği kişilerdenim, sayıları yedidir" dediğini belirtmektedir.[125]

İbn Abbas'ın ayete bakışına katılıyor ve onun gibi üçüncü görüşü benimsiyoruz. Onun için sayılarının yedi ve köpeklerinin sekizinci olduğunu söylüyoruz.[126]

 Sekiz Vav'ının Başka Bir Espirisi:
 
"Yedidirler ve sekizincileri köpekleridir"ayetine iyice baktığımızda başka bir espiri ve yeni bir nüans içerdiğini görürüz. Bu harf yedi olan Ashab-ı Kehf ile sekizincileri olan    köpeklerini   birbirinden   ayırmıştır.Bu    ayırma gereklidir.Çünkü    Ashab-ı    Kehf    mümin    ve    iyi kimselerdir.Köpekleri ise, necis bir hayvandır. Onlarla aynı kategoride tutulmaya layık değildir.

ilk iki görüşe baktığımızda ise, mümin gençlerle köpeğin birlikte anıldığını görüyoruz. Üçtürler, dördüncüleri köpekleridir, beştirler, altıncıları köpekleridir. Herhalde bu, her iki görüşün rededilmesinde başka bir etken olmalıdır. Üçüncü görüşün kabul edilmesinde de bu ayırma bir rol oynamıştır.

Üüçüncü görüşü savunanlar bu zarif ve hoş edebi anlamı farketmekte, insan olan müminler ile hayvan olan köpeği bir araya getirmemektedirler.Temiz olan adamlarla köpeğin beraberliği onun necis olmasını değiştirmediği için birlikte anmamaktadırlar. Onun için Kur'an, onu eşikte dirseklerini uzatmış olarak bırakmaktadır. En iyi bilen Allahtır.[127]

 Onlar Hakkında Onların Hiçbirinden Bir Şey Sorma:
 
Bu cümleden akla ilk ge!en,Ashab-ı Kehf hakkında özellikle kitap ehli yahudi ve hiristiyanlardan Peygamberin bir şey sormasının yasakSanmasıdır.

Onlara sormayacak ve kendilerinden görüş almayacak. Çünkü bu konuda bilgileri yoktur.Bu konuda doğru, güvenilir ve gerçek bilgi sahibi değildirler.

Ancak bu ayet, Ashab-ı Kehf konusunda inmiş olmakla beraber, onlarla sınırlı değildir. Çünkü özel sebebe değil, lafzın genel anlamına bakılır.Onun için bu yasak, kur'anın bütün öykülerini ve öncekilerin haberlerini kapsar. Aynı şekilde, hitap Rasulullaha olmakla beraber, onunla sınırlı değildir .Çünkü ona yapılan hitap, şahsına mahsus olduğunu gösteren bir delil olmadıkça,ümmetin tümüne yapılmış demektir.

Ayetteki    yasak,    kiyamet    saatine    kadar   bütün müslümanlar  için  geçerlidir.  Ashab-ı  Kehf  için  olsun, Kur'anın anlattığı öncekilerin öykü ve haberleri için olsun, kitap ehlinden her müsîümanın sorması yasaklanmıştır.

Bu ayet, Kur'anın öykülerini nasıl ele alacağımızı gösteren sağlam bir kural vermektedir. Bu öyküler hakkında  kitap  ehlinden  ve  başkalarından  sormamızı yasaklamaktadır. Onlardan almamızı, onlara başvurmamızı, haber,     rivayet    ve    görüşlerini    delil     getirmemizi yasaklamaktadır. Bu,metodu belirleyen bilimsel ve objektif bir   kuraldır,   kitap   ehlinden   sormayacağız,   onlardan almayacağız. Çünkü Allanın kitabını değiştirmişler, tarih, gerçekler ve haberler konusunda güvenilir değildirler.

Kitap     ehlinden     sor may cağız     ve     onlardan almayacağız.Çünkü öncekilerin öykü ve olayları geçmişin bilinmiyen   (ğayb)ındandır   ve   ğayb   olan   şeyleri   ve ayrıntılarını Allahtan başkası bilmez. Onun için bu bilgiler Allahtan başkasından alınmaz.

Kitap ehlinden sormayacağız ve almayacağız. Çünkü bilimsel, objektif ve metod sahibi olmak, verdiğimiz görüş ve haberleri kesinleştirmemizi ve kanıtlamamızı gerektirir. Bilmediğimiz şeyleri nakledip rivayet etmemizi yasaklar.

Ashab-ı Kehf ve başkaları konusunda hak, doğruluk ve gerçek çerçevesinde kalmaya mecburuz. Bu da ancak Kur'anda ve Rasullahın sahih hadislerinde geçen bilgilerle kesin ve doğru olur.

Kitap ehline başvuran, öncekilerin öykü ve haberleriyle ilgili  onların  rivayet  ve  haberlerini  nakleden,  böylece Kur'anın"Onlar  hakkında   onların   hiçbirisinden   görüş sorma" öğretisini çiğneyen kişileri Allah bağışlasın!

İbn Kesir, bu cümleyi açıklarken şöyle der: "Onlar hakkında onların hiçbirinden bir şey sorma. Kendilerinin uydurduğu ve bilgisizce söyledikleri dışında bu konuda onların bilgileri yoktur. Yani yanılmaz olanın sözünden delilleri yoktur. Ey Muhammed, Allah sana şüphe ve tartışma götürmeyen gerçek bilgiyi verdi.O, kendisinden önceki bütün bilgi ve kitaplardan öndedir ve hepsinin üstünde hakemdir. "[128]

 Rasulullahın Unutması:
 
Yüce Allah buyuruyor: İnşaallah, demedikçe, yarın her hangi bir işi yapacağım, deme. Unutacak olursan, rabbini

an

Bu ayet Rasulullaha ve her müslümana gelecekte yapacağı her işi Allahın dilemesine bağlamasını öğretmektedir.Yann şu işi Allahın izniyle yapacağım, demesini öğretmektedir. Allahın izniyle, demeyi unuttuğu taktirde rabbini anmasını söylemektedir. "Unutacak olursan, rabbini an"

Bu   ayet,   Ashab-ı   Kehf   öyküsünün   daha   önce değindiğimiz iniş sebebine işaret eder. Rasulullah, Kureyşin sorduğu sorulara yann cevap vereceğini söylemişti. Ama "Allahın izniyle" demeyi unutmuştu. Cebrail ona onbeş gün cevap getirmemiş, bu durum Rasulllahı üzmüş,  kafirler gülerek ve alay ederek "Arkadaşın seni unuttu ve terketti" demeye  başlamışlar.Yüce  Allahın  bize  böyle  bir  ders vermesi ve bu inanç kuralını öğretmesi için bu gecikme bilerek olmuştu.[129]

 Peygamber Unutur Mu?
 
Bu unutma, Rasulullahın ne peygamberliğine, ne yanlıştan korunmuşluğuna zarar verir. Unutmayacağını Yüce Allahın tekeffül ettiği doğrudur. "Sana okutacağız ve unutmayacaksın"[130] Ancak olmayacağı söylenen unutma, kendi isteğiyle olan unutmadır. Ama Allah unutmasını isterse, unutacaktır. Onun için unutmayacaksın, dedikten sonra "Allahın dilediği dışında. Şüphesiz o açık ve gizli olanı bilir" der.

Olmayacağı belirtilen unutma Kur'anı ezberleme ile ilgili olan unutmadır. Çünkü Kur'anın korunmasını Allah üzerine almış ve peygambere ezberlediği ayetleri unutmayacağı garantisini vermiştir.

Kur'anın dışındaki şeyleri unutması ise mümkündür. Hatta Peygaber namazda bile unutmuş, sonra selam vermeden önce unutma secdesi yapmıştır.

Müslim, Abdullah İbn Buhayne'nin şöyle dediğini rivayet eder: "Rasulullah bize namazlardan birinde iki rekat kıldırdı, sonra kalktı ve oturmadı, arkasındakiler de kalktılar, biz namazı bitirip selam vermesini beklerken, rasulullah tekbir getirdi ve selam vermeden Önce oturduğu yerde iki secde yaptı, sonra selam verdi."[131]

Rasulullah bir namazın ilk teşehhüdünü unutmuş ve üçüncü rekat için kalkmış, ancak unuttuğu için de selam vermeden Önce iki secde yapmıştır.

Yine Müslim, Abdullah İbn Mesud'un şöyle dediğini rivayet eder: "Rasullah namaz kıldı. Selam verince, ona: Ey Allahın Rasulu! Namazda bir değişiklik mi oldu? denildi. Ne oldu ki? deyince, namazı şöyle şöyle kıldınız, dediler. Ayaklarını açtı, kıbleye yöneldi, iki secde yaptı ve selam verdi, sonra yüzünü bize döndü ve şöyle dedi: Namazda bir değişiklik olursa, onu size söylerim. Fakat ben bir insanım, unuttuğunuz gibi unuturum, unutursam bana hatırlatınız, biriniz namazında şüpheye düşerse, doğrusunu araştırsın, üstünü tamamlasın, sonra iki secde yapsın. "[132]

Yine Müslim, Ebu Hureyre'den şöyle dediğini rivayet eder: "Rasulullah bize öğle veya ikindi namazlarından birini kıldırdı, iki rekatta selam verdi, sonra mescidin kıble tarafında bulunan bir kütüğe geldi ve kızgın bir şekilde ona dayandı. Aramızda Ebu Bekir ve Ömer vardı.İkisi konuşmaktan çekindiler. Halk çabucak dışarı çıktılar ve namaz kısaldı, dediler. Zulyedeyn ayağa kalktı ve "Ey Allanın rasulü, namaz mı kısaldı, yoksa siz mi unuttunuz?" dedi. Rasulllah sağına ve soluna baktı ve "Zulyedeyn ne diyor?" diye sordu. Doğru söylüyor, yalnız iki rekat kıdınız, dediler. İki rekat daha kıldı ve selam verdi."[133]

Rasulullah o namazda dalmış ve unutmuş, ikinci rekatta selam vermiştir. Ashap ona hatırlatınca iki rekat daha kılmış ve sehiv secdesi yapmıştır. Hadiste Rasulullahın insan olduğu, onun için başkaları unuttuğu gibi kendisinin de unuttuğu, unuttuğu taktirde kendisine hatırlatmalarını istediği açıkça belirtilmiştir.

Rasulullahın    unutması    onun    insan    olduğunu gösterir.Çünkü  insan  unutur.  Peygamber  olduğunu da gösterir. Çünkü vahiyden unuttuğunu Yüce Allah hatırlatır ve bildirir.

Rasulullah namazında nasıl unutur? O anda ne düşünüyordu? diye sorulabilir. Bu konuda şair şöyle demiştir:

"Unutmak gafil ve dalgın kalplerde olurken, Rasulullahın nasıl unuttuğunu soruyorsun-Kalbi yalnız Allahla meşgul olduğu için Onu yüceltemeye dalmıştır."

Sadece     Rasulullah     unutmuş     değildir.     Diğer peygamberler    de    unutmuşlardır.    Hz.    Peygamber Hz. Süleyman'in işaallah demeyi unuttuğunu bildirmiştir. Buhari, Ebu Hureyre'nin şöyle dediğini rivayet eder:

"Davud oğlu Süleyman bu gece doksan dokuz veya yüz kadının yanına varacağını ve herbirinin Allah yolunda cihad eden bir süvari olacak çocuk doğuracağını söylemiş. Arkadaşı ona Inşaallah, demesini hatırlatmış, ama inşaallah dememiş, bunun üzerine onlardan sadece bir kadın gebe kalmış ve yarım adam doğurmuş. Muhammed'in canını elinde tutan Allaha yemin ederim ki inşaallah deseydi, hepsi süvari olup Allah yolunda cihad ederlerdi."[134]

Kehf suresinde, Hz.Musa'nın arkadaşı salih kul'a bir şey sormamaya ve hiçbir şeyde kendisine itiraz etmemeye söz verdiğini, ama gemiyi deldiğini görünce ona "İçindekileri batırmak için mi deldin, kötü bir iş yaptın" dediğini, verdiği sözü arkadaşının hatırlatması üzerine, Musa'nın unuttuğunu itiraf etiğini ve "Unuttuğum için bana kızma ve işimi yokuşa sürme" dediğini öğreniyoruz.

Aynı şekilde Kur'an, insanlığın atası Hz.Adem'in unuttuğunu ve yemesi yasaklanan ağaçtan yediğini belirtmektedir. "Daha önce Adem'e bir şey söylemiştik, fakat unuttu ve kendisinde bir gayret de görmedik"[135]

Yüce Allah Adem'e ağaçtan yememesini söylemiş, ama Adem Yüce Allanın bu sözünü unutmuş ve yememek için gayret göstermeden ağaçtan yemiştir. Peygamber kasıtlı olarak Allaha muhalefet etmez.[136]

 Herşey Allahın İradesiyled Olur:
 
"İnşaallah, demedikçe yarın bir işi yapacağım, deme"Bu ayet, Rasulullahla beraber her müslümanm inşaallah demedikçe gelecekte her hangi bir işi yapmaya karar vermesini yasaklamaktadır, inşaallah demedikçe herhangi bir söz vermemesini söylemektedir, "inşaallah, demedikçe, yarın bir işi yapacağım, deme"

Neden inşaallah, demek gerekiyor? Neden yarın ve gelecek Aliahm iznine bağlanıyor? Gelecekte insan ne yapacağına karar vemekten aciz midir? Neden acizdir? gibi sorular sorulabilir.

Şüphesiz insan için gelecek, ğaybtir. Bu geleceği sadece Allah bilir ve sadece onun elindedir. Yüce Allah insanı, gelecekte karşılaşacağı veya yapacak şeyteri belirleme gücü ve yapabilme imkanlarıyla donatmamıştır.

Gelecek bilinmez olduğu için onu Allahtan başka kimse bilmez. Çünkü ğaybm anahtarları Allahın yanındadır. "Yerde ve göklerdeki ğaybı Allahtan başka kimse bilmez. Ne zaman dirilecekerini de bilmezler."[137]

İnsan, gelecekte başına neler geleceğini ve yarın ne yapacağını    bilmez. Onun    için    Yüce    Allah    şöyle buyuruyor:"Şüphesiz   kiyamet   saatinin   bilgisi   Aliahm yanındadır. Yağmuru yağdırır, rahimlerde olanı bilir. Hiçbir kimse yarın ne kazanacağını bilmez ve hiçbir kimse nerede öleceğini bilmez."[138]

İnsan için gelecek, sürprizler ve ihtimallerle doludur.Hesabma göre insan yarın şu veya şu olaylarla karşılaşır, ama hiç de hesapta olmayan bir işle karşılaşabilir.Gelecekte yapacağı bir işe karar verebilir, yarın yapacağı bir iş için planlama yapabilir, bunun için gerekli bütün hazırlıkları yapar, ebeplere sarılır ve hiçbir eksiklik bırakmaz ve sözkonusu iş beşer ölçülerine göre yüzde yüz garantili görünebilir. Ama bir sürpriz ortaya çıkıp herşeyi altüst edebilir, bütün plan ve hesapları siler süpürür. Bu sürpriz olay hesapta yoktur ve önleme gücüne de insan sahip değildir.insanın ölçüp biçmesi, bilgi ve çalışmasına oranla durum budur.

Ama Aİlahın kudreti işlemekte, iradesi yürürlükte olup dilemesi sınırsız bulunmaktadır. O dilediğini ve seçtiğini yapar, istediğini yapar, kararının önüne geçmek ve emrine karşı durmak yoktur. Olayları, haberleri, iş ve tasarrufları onun irade-ve kudreti kararlaştırır. Hiçbir şey bu irade ve kudretin dışında kalmaz. İnsan, cin, melek dahil, evrende bulunan bütün yaratıklar Aliahm irade ve kudretine boyun eğnıektedir. Bunlardan hiçbiri onun irade ve kudretine karşı koymaya, karşı durmaya, onunla savaşma ve işlevsiz kılma gücüne sahip değildir. Çünkü güçlü, kudretli,bilgili, herşeyi yaratan Aİlahın kendisidir.Onun için evrende ancak Allahm dediği ve dilediği olur.insanların dilemesi ve iradesi Aliahm irdesine bağlıdır.Allahın dediği olur ve istemediği olmaz. Allah dilemedikçe insanlar dileyemezler. Yüce Allah buyuruyor:"kim isterse, rabbine bir yol tutar. Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz. Şüphesiz Allah her şeyi bilir, her işi bilgi ile olup yerli yerindedir." [139] "Alemlerin rabbi Allah dilemedikçe, siz dileyemezsiniz"[140]

Yarın insanın başına gelecek olaylar, karşısına çıkmasını Allahın takdir ettiği şeyleri önlemekten ve Allahın kendisi için istemediği şeyleri kazanmaktan aciz olması sebebiyle, başına gelecek iyilik veya kötülük konusunda kesin karar vermekten, plan ve projelerini garantilemekten, tasarladığı gibi onların gerçekleşmesini garantilemekten aciz olduğunu görüyoruz.

Onun  için  ayet,   insanın  bu  konuda  uygun  olarak davranmasını,    gelecekle    ilgili    söz   ve    planlarının gerçekleşmesini     Allahın     iradesine     bağlamasını öğretmektedir. O zaman verdiği sözü gerçekleştirmekten âciz kalırsa, kınanma ve kötülenmeye maruz kalmaz.

Bu demek değildir ki müslüman sebeplere sarılmayı bırakır, plan, proje ve hesaplan siler. Çünkü sebeplere sarılmak, imanın gereklerinden ve ibadetin aianlanndandır. Bütün   yapacağı   iş,her   şeyde   sebeplere   sarılmakla yetinmemesi,   her  şeyi  plan  ve  programlardan  ibaret görmemesi,  belki ilahi iradeyi birinci derecede hesaba katmasıdır.[141]

 Unutacak Olursan, Rabbini An:
 
Rasulullahın unutması,müşriklere verdiği sözü Allanın iradesine bağlamaması, yarın size cevap veririm,derken, Allanın izniyle dememesidir. Bu da Kur'anın, Rasulullah ve yer yüzünde bulunan bütün İnsanlar için hayatta zorunlu temel bir kuralı belirlemesi için uygun fırsat olmuştur. Onun için Yüce Allah "Unutacak olursan, Rabbini an" buyurmuştur.

Bu yüce söz, İslamın gerçeklerinden bir gerçek, sapma, taksir etme, gaflet ve unutma hastalıkları için yararlı bir ilaçtır. Müslüman, bu hayatta ister istemez kaçınılmaz bir savaşa girmektedir. Şeytana, onun dost ve yardımcılarına, batıl ve askerlerine karşı savaş yapmaktadır. Rabbine sığındığı ve ona dayandığı taktirde Allah ona zafer vereceğini garantilemiştir.

Yüce Allah düşman olan şeytandan sakındırmış, kendi dostları ve askerleri üzerinde şeytanın etki, nüfuz ve gücünün bulunduğunu belirtmiş, ihmal, gaflet,taksir ve unutma kapısından insanın içine giydiğini açıklamıştır. Onun için insanı gaflet, taksir, ihmal ve unutmaktan sakındırarak şöyle buyurmuştur:

"Ey inananlar! Allahtan korkun ve herkes yarına ne hazırlık yaptığına baksın.Allahtan korkun. Şüphesiz Allah bütün yaptıklarınızı bilir. Allahı unutan ve kendilerini kendilerine unutturduğu kişiler gibi olmayın, işte onlar yoldan çıkanların kendileridir."[142]

insan gaflet edip unuttuğuna ve her zaman gaflet edip unutacağına göre, kendine gelip uyanmalı, rabbine sığınmalı, istiğfar etmeli ve yardımını istemelidîr.Onun için yüce Allah insana şöyle buyurmaktadır: "Şeytan seni dürtecek olursa, Allaha sığın. Şüphesiz O işitir ve bilir. Allaha karşı gelmekten sakınanlara şeytan bir vesvese verince, Allahı anarlar ve hemen gerçeği görürler. Şeytanın kardeşleri ise, onları azgınlığa sürüklerler ve bundan hiç geri durmazlar."[143] "Unutacak olursan,Rabbini an". .

Şeytana ve askerlerine galip gelmek için Allahı anmak en garantili silahtır, hükümleri çiğnemek ve yasaklan işlemekten kurtulmak, ihmal, taksir ve unutmaktan kurtulmak için Allahı anmak, Kur'anın kurtuluş reçetesidir. Allahı anmak, kalbin hayatı, ruhun mutluluğu, müminin rahatı, hayatın ışığı, Allanın sevgi ve hoşnutluğunun yolu, cennete girmenin ve azaptan kurtulmanın sebebidir.

Ayet, Allahın anılması gereken başka bir yeri bize hatırlatmaktadır. O da unutmaktır. Yani unutma durumunda Allahı anmak. "Unutacak olursan, Rabbini An". Burada unutma sınırsız ve belirsiz olup geneldir.AUahı anmaktan başka tedavisi olmayan unutmanın bütün çeşit ve şekillerini kapsaması için Yüce Allah onu genel olarak belirtmiştir. En iyisi, lafzı genel olarak anlamak ve sınırlandırıp daraltmamaktır. Çünkü Kur'anı anlamanın anahtarlarından biri budur.

Unutma kelimesinin içerdiği çeşit, şekil ve durumlardan bazıları:

1- Allahı unutmak: Unuttuğun zaman rabbini an. Çünkü bir an olsun müslümanm rabbini unutması caiz değildir.Allahı unutmak, ihmalkarlık ve günahtır. Mutlaka Allahı anmayı ve istiğfar etmeyi gerektirir.Allahı unutmak günahlara düşmenin sebebidir. Bunun çaresi de Allahı anmaktır.

2- lnşaallah, demeyi ve yapılacak işleri Allahın dilemesine bağlamayı unutmak: Allahın izniyle yarın şunu yapacağım, demeyi unuttuğun zaman Allahı an. Hatırlama anında inşaallah söyle ve işi Allahın iradesine havale et. Bu tür anmayı tefsircilerin çoğu sözkonusu ayeti açıklarken belirtmişlerdir.

3- En büyük düşman şeytan ve dostlarının düşmanlığını unutmak: Düşmanlıklarını unutmak, istediklerini yapmanın yoludur. Allahı anmak, sahibini bu düşmanların zarar ve tehlikelerinden korur.

4- Görevleri unutmak: AHahı anmak, görevlerin yerine getirilmesi, güzelce yapılması için etkendir.

5- Hayatta hedefi ve görevi unutmak ve bu görevi başarılı bir şekilde yerine getirmeyi sağlayacak plan ve projeyi unutmak.

6- Ölümü, bu dünyadan göçü ve bu dünyanın kalıcı olmadığını unutmak.

7- Ahireti, cehennem azabını, cenneti ve nimetlerini unutmak.

8- Bütün bu unutma şekilleri çok önemlidir.Müslümanm hayatına zararı büyük olan şeylerdir.Hepsinin ilacı, Allahı anmak ve Kitabını anlayarak okumaktır. "Unuttuğun zarnan Rabbini an".[144]


[117] Dr. Salâh Abdülfettah Hâlidî, (Çeviren: Ahmet Sarıkaya), Kur'an Öyküleri, Kitap Dünyası Yayınları,

(2.Baskı) Konya 2005: II/76-77.

[118] Darekutni,Şafii,Beyhaki rivayet etmişierdir.Beyhaki, senetleri birbirine eklenince, rivayel daha sağlam olur, demiştir. Bkz.Şevkani, Neyiu'l-Evtar,1/45

[119] Bakara, 126

[120] es-Suheyli, Ravdu'l-Unuf,3/170

[121] Tevbe.112

[122] Tahrim,5

[123] Dr. Salâh Abdülfettah Hâlidî, (Çeviren: Ahmet Sarıkaya), Kur'an Öyküleri, Kitap Dünyası Yayınları,

(2.Baskı) Konya 2005: II/78-80.

[124] ibrahim,9

[125] İbn  Kesir, Tefsir,3/78

[126] Dr. Salâh Abdülfettah Hâlidî, (Çeviren: Ahmet Sarıkaya), Kur'an Öyküleri, Kitap Dünyası Yayınları,

(2.Baskı) Konya 2005: II/80-81.

[127] Dr. Salâh Abdülfettah Hâlidî, (Çeviren: Ahmet Sarıkaya), Kur'an Öyküleri, Kitap Dünyası Yayınları,

(2.Baskı) Konya 2005: II/81-82.

[128] ibn  Kesir, tefsir.3/78 Dr. Salâh Abdülfettah Hâlidî, (Çeviren: Ahmet Sarıkaya), Kur'an Öyküleri, Kitap Dünyası Yayınları, (2.Baskı) Konya 2005: II/82-83.

[129] Dr. Salâh Abdülfettah Hâlidî, (Çeviren: Ahmet Sarıkaya), Kur'an Öyküleri, Kitap Dünyası Yayınları,

(2.Baskı) Konya 2005: II/84.

[130] A'ta,6

[131] Müslim,Babu's-Sehvi fi's-Salati ve's-Sucudi Lehu,19, hadis no,570

[132] Müslim, aynı yer, hadis no,572

[133] Müslim,aynı yer, hadis no,573

[134] Buhari,babu Men Talebe'l-Velede Ii'!-Cihadi,23, hadis no,2819

[135] taha, 115

[136] Dr. Salâh Abdülfettah Hâlidî, (Çeviren: Ahmet Sarıkaya), Kur'an Öyküleri, Kitap Dünyası Yayınları,

(2.Baskı) Konya 2005: II/84-87.

[137] Nahl, 65

[138] Lokman,34

[139] İnsan,29-30

[140] Tekvir,29

[141] Şüphesiz AÜahın iradesi ve gücü her şeyin üst ündedir. On un dilemesi ve onaylaması olmadıkça hiçbir şey meydana gelmez. İnsan I arın bir şey istemelerini yaratan da Yüce Allahtır. O dilemedikçe insanlar dilemeyi bile yapamazlar. Bütün bunlar Kur'anın açık seçik ortaya koyduğu kesin şeylerdir Elbette mümin insan bunları gözönünde bulundurarak kararlar verir ve hareket eder. Yüce Allahın genel irade ve yönetimi altında olduğunu kabul ederek işlerinde başarılı olmayı Yüce Allarım iradesine bağlar. Mümin bir insan için durum böyle iken, bütün çeşitleriyle kafir insanlar acaba başarılarını hangi iradeye bağlıyorlar? Günler, haftalar, aylar ve yıllar önce aldıkları kararları nasıl başarı ile uyguluyor ve istediklerini yapıyorlar? Müminlerin işleri için olduğu gibi onların da işlerinde başarıları için Allahın irade ve dilemesi sözkonusu değil midir''

Mümin veya kafir bir insan, örneğin "Yarın okula gideceğim, yarın ders çalışacağım, yarın yolculuğa çıkacağım, yarın Ali'nin borcunu vereceğim* vb.şeyler söyleyip bu işleri yerine getiremiyor mu? Bunları yerine getirdiği zaman Allanın irade ve dilemesinin sınırlarını mı aşmış oluyor?

Şüphesiz insan nasıl olacağını bilmediği gelecekle ilgili kararlar verirken, olumsuzluklarla da karşılaşabilir ve

yapmak istediği işlerde başarısız da olabilir, örneğin, akşam namazını kılacağım, deyip gücünü aşan bir

engelden dolayı kılamayabılır. Bu engelden dolayı namazı kılamadığı için sorumlu mudur?E!bette hayır!

Çünkü insan gücünü aşan şeylerden sorumlu değildir Üstelik İslam, unutma, yanılma ve baskı altında

yaptıklarından veya yapmadıklarından insanın sorumlu olmadığını kararlaştırır.

Her şeyin Allahın bilgisi, dilemesi , yaratması ve otoritesi altında meydana geldiği bir gerçektir Ancak

kişilerin başına gelen butun şeyler Allahın hayatta egemen kıldığı sosyal yasaları çerçevesinde onların

kendi irade ve kararlarıyla kararlaştırıp kenciı elleriyle yaptıkları şeylerdir, insanlar bu yasalar çerçevesinde

yaşar ve kendi iradeleriyle karar verip isteriklerini işlerler. Başlarına gelen şeyler de onların bu kararı ve

işlemesi sonucudur. Bu karar verme ve kendi iradeleriyle işleme özgürlüğüne sahip oldukları için de Allah

onları yaptıklarından sorumlu tutmakta, iyi işleri ıçm ödüllendirirken kötü işleri için cezalandırmaktadır

İnanıp inanmamakla özgür bırakması da bunun göstergesidir

Bütün bunlardan sonra "inşaallah demedikçe, yarın şu işi yapacağım, deme" ayetinin alışılagelen

anlamdan farklı bir anlamı olmalıdır, diye düşünüyoruz .Herhalde bu ayet, kesin ve haram ifade eden bir

yasaklama değil, Allahın iradesinin akılda tutulması, her zaman insanın iradesinin üstünde olduğunu,

insanın gücünün her şeye yeterli olmadığını, bülün işleri Yüce Allahın yarattığını ve bildiğini, evrene

egemen olup kulların her zaman onun denetiminde yaşadıklarını insanlara hatırlatmak içindir. Yahut bu

uyan sadece Hz Peygambere özel bir kararından dolayı yapılmıştır ve onunla sınırlıdır, iniş sebebi olarak

anlatılan olay da sanki bunu sezdirmektedir. En iyi Allah bilir! (çeviren ) Dr. Salâh Abdülfettah Hâlidî, (Çeviren: Ahmet Sarıkaya), Kur'an Öyküleri, Kitap Dünyası Yayınları, (2.Baskı) Konya 2005: II/87-90.

[142] Haşir,18-19

[143] Araf,200-202

[144] Dr. Salâh Abdülfettah Hâlidî, (Çeviren: Ahmet Sarıkaya), Kur'an Öyküleri, Kitap Dünyası Yayınları,

(2.Baskı) Konya 2005: II/90-93.