Konu Başlığı: Kur'an'da Teşbih Ve İstiare Gönderen: Sümeyye üzerinde 28 Nisan 2011, 14:33:14 Kur'an'da Teşbih Ve İstiare es-Suyutî bu konuda teşbihin tarifini, edatlarını ve iki tarafı yönü itibariyle kısımlara ayırır. Hatta teşbih yönü itibariyle onu müfred ve mürekkeb olmak üzere ikiye ayırarak şöyle der: «Mürekkeb teşbihte, biribirine eklenmiş durumlardan çıkarılmasıdır.» «... Koça koca kitaplar taşıyan eşeğin hali gibi» [86] Burada teşbih eşeğin ahvalinin toplamıdır ki o da, kitaplarıtaşıma yorgunluğuyla birlikte en faydalı şey olan kitaplardan istifade hususunda eşeğin mahrum olmasıdır. Yine «Dünya yaşayışının hali gökten indirdiğimiz bir su gibidir....» sözünden tâ «sanki dün de yerinde yokmuş gibi onu ta kökünden koparılıp biçilmiş bir hale getirmişiz...» [87] sözüne kadardaki misalde olduğu gibi. Burada on cümle vardır ve terkip hepsinin toplamından meydana gelmektedir. Öyle ki bunlardan biri kaldırılacak olursa teşbih zarar görür. Çünkü burada maksat çabuk son bulma, nimetlerinin tükenmesi, insanların ona aldanması gibi yönlerden dünya hayatının ahvalini, gökten inerek çeşitli bitkileri yeşerten ve oniarın güzelliğiyle tıpkı kıymetli elbiseler giyinerek süslenen gelin gibi yeryüzünü süsleyen yağmurun ahvaline benzetmektedir. Nihayet onun sahipleri, onun âfetlerden korunmuş olduğunu sanırlar. Ama birden Allah onu kesip kavurur; sanki dün hiç yokmuşçasına.» [88] Dünya hayatının teşbihi üzerinde bir miktar duralım. Benzetme yönünü bulma hususunda es-Suyutî isabet etmiştir. Ama bu tablodaki - hemen zail olacak kısa dünya hayatı tablosu - gerçek güzellik konusuna gelince, es-Suyutî on cümlenin biribiriyle ilgileri ve her cümlenin ihtiva ettiği farklı zamanlarda çizilen haya! tablosunun eni ve boyu konusunu incelemiyor. Çünkü tasvir edilen genel tablodaki merhalelere uygun olarak hayalî tabloları bu arzedişteki farklılıklar mürekkeb teşbihin bir cüzü değildir. es-Suyutî sadece genel manayı zikretmiş ve bunda muvaffak da olmuştur. Bu arada bizim de tasvirin onda geciktiği ve yavaş davrandığı yahut hemen ona doğru kayıp süratli bir şekilde davrandığı merhalelere işaret etmemiz gerekiyor ki fırça ve renklerle tasvir edilemeyen bu mu'ciz Kur'an tablosu kuru ve cansız kefimelerle çizilip tamamlansın. Bu tabloda, bitki merhalelerinin arzedilîşinde kısaltıct ve sürati ifade eden vesileler kullanılmıştır. Hemen ardından gelmeyi bildiren «fe» tabloları büyük bir süratle gözler önüne seriyor: Yağmur yukarıdan iner inmez hemen yeryüzü biribjrine dolanan bitkilerle örtülüyor. Birden insanlar meyvelerini yemeye ve hayvanlar otlamaya koyuluyor. «Dünya hayatının hali, gökten indirdiğimiz bir su gibidir ki onunla yeryüzünü insan ve hayvanların yediği bitkileri hemen örtüveriyor.» Lâkin yeryüzünde yaşayıp onun bu can alıcı bitkilerinden faydalananları bir gurur .tutuveriyor ve devamlı yaşaya-caklarmış gibi eğlenceye dalıyorlar. Sanki yeryüzünü ve kendilerini onda ebedî kılma gücüne sahip imişlercesihe. Ondan faydalanmaya dalıyorlar. Nimetler içerisinde yüzüyor ve parlaklığından büyüleniyorlar. Burada şekillerin evveli bilinip nihayeti bilinmeyen tabloların uzayıp gidişini ifade kullanılmıştır. Böylece insan gururunun vasıfları uzayıp gidiyor. Ondaki her vasıf ağır ve gecikici bir ifade taşıyor. Yere gelince, o, iki defa dehşete kapılıyor ve iki harekette bulunuyor: Bir arıda cilvesinin günündeki gelin gibi cicili-bicili oluyor. Süslenmenin ardına ardına koşuyor ve onu şevkie istiyor. Kendi süslenmiyor ama süslendiriyor. Yeryüzündeki insanlara gelince onlar da kabardıkça kabarıyor; kasıldıkça kasılıyorlar. Tekebbürlerinden yanakları kan patlayacakmış gibi kızıllaşıyor. Zan ve hayal mahsûlü olsa bile yeryüzünde herşeye güç yetinebileceklerine İnanıyorlar. Lâkin zan, haktan birşey ifade etmez ki. Bu uzun umutlar, hepsi ama hepsi bîr göz kirpisi kadar geçici ve hayal mahsulü. Hemen yok olup gidecekler. Gece veya gündüzün bir anında o yere Allah'ın emri gelir ve bu yalancı hayaller bir anda yok oluverir. «Onun emri, bir şeyi dilediği zaman, ona ancak «ol» demesinden ibarettir. O da oluverir.» [89] Bir bakarsın ne o şa'şaa ve ne o güzellik vardır. O gururlu insanlar, tahayyül edilemeyecek kadar za-vailıîaşmışlardir. O yerdeki ot ve nağmeler yok olmuş o yemyeşil otiar çer-çöpe dönüp rüzgarın önünde savunulmaktadır. «Yer zinet ve ihtişamını takınıp süslendiği, sahipleri de ona (biçmeye, yemişlerini, mahsûllerini toplamaya) herhalde kadir olduklarını sandıkları bir sırada geceleyin veya gündüzün ona {don gibi, kasırga gibi, sel gibi) bir âfetimiz gelivermiştir ki sanki dün de yerinde yokmuş gibi onu tâ kökünden koparılıp biçilmiş bir hale getirmişizdir. İşte biz düşünecek bir kavim için âyetleri böyle açıklarız.» [90] es-Suyuti bundan sonra aynı başlık altında istiareden bahseder ve rükünleri itibariyle onu beş kısma ayırır. Her kısım için de bol bol misai getirir. Nihayet «Nefeslendiği dem sabaha ki» âyetine gelince onu, duyularla algılanabileni, duyularla algılanabilen için yine duyularla algılanabilir bir vecihle istiare babına sokmuştur. Şu sözü bunu açıklamaktadır: «Nefesin azar azar çıkması, fecrin yavaş yavaş doğuşu için istiare olarak alınmıştır. Burada nefesin çıkışı ile fecrin doğuşu tedriç yoluyla aynı şekilde gelişmektedir ve bunun hepsi duyularla algılanabilir durumdadır.» [91] Ama es-Suyutî buradaki teşhis sanatının Kur'an'da apaçık olan alametine dikkat çekmeyi kaçırmıştır. Bu âyette sabaha hayat verilmiştir. Sanki o, nefes alıp veren bir canlıdır. Hatta duygu ve coşkuları olan bir insandır. Onun aralıklardan doğup parlayarak gülümsemesiyle ve yavaş yavaş nefes almaya başlamasıyla hayatta dirilmeye ve parlamaya başlar. es-Suyutî Yüee Allah'ın: «Hayır, Biz hakkı batılın tepesine (indirip) atarız da o, bunun beynini parçalar.» [92] sözünü okuduğunda bunda sadece akılla algılanabilen için aklî bir vecihle duyularla algılanabileni istiare olarak görür. Atmak ve beyni parçalamak istiare olarak alınmışlar ve her ikisi de duyularla algılanabilir şeylerdir. Hak ve bâtsl ise kendileri için istiare yapılan şeylerdir ve ikisi de aklîdir.» [93] Atmak ifadesinin söylemek istedikleri ve beyni parçalamak-ta ki parlaklık bu izah iie kapalı kalmaktadır. Lâkin nassın güzelliği, neredeyse kendi kendisini açıkça anlatacaktır. Âyette - mücerred bir mana olan - hakkın daha çok güçlü ve sert bir cisme benzetildiğini ve onun, zayıf ve güçsüz olan bâtılın tepesine bir darbe indirmesiyle bâtılın neredeyse yer bir olup ruhunun çıkacağın! tahayyül ettiğimiz zaman bu misalde hem tec-sim, hem teşhis ve hem de tahyîl bir araya gelmiştir. Tecsim, hakkın ağır darbe ile tasvir edilmesinde, teşhis, hakkın batılın beynine vurup onu parçalamasında, tahyîl ise, vurma hareketinin anlattığı ağırlık çeşidini, sonra beyne vurulması ve beynin parçalanmasının tasavvurunda mevcuttur. Bu şiddetli sesler, sanki kırılıp ufaltılan bâtılın kemiklerinin yankısıdır. es-Suyu-tî, cehennemin vasfı ile ilgili olarak Yüce Allah'ın şu sözlerini okuduğu zaman: «Onun içine atıldıkları zaman onun kaynar haldeki bed sesini işittiler. Öfkesinden hemen hemen çatlayacak gibi olur o.» [94] Bu parlak tabloda akılla algılanabileni duyularla algılanabilen için bir istiareden başka birşey görmez. Halbuki bu tabloya hayat ve hareket kazandıran âyette cehennemin teşhisidir. Cehennem kin ve öfke ile doludur, mücrimler kendisine atıldıkları zaman bu kinini boşaltmak istemektedir. Sanki onların o çirkin görünüşlerine tahammül edip sabred em emektedir. Onun için de homurdanıp sesler çıkararak ve fıkır fıkır kaynayarak alevlerinin diliyle onları yalamaktadır. Neredeyse o kararmış yüzlerine tahammül edememesinden dolayı öfkesinden göğsü çatlayacaktır. Bu tabloda sadece aklî olan birşey hissî olan birşey için istiare yoluyla kullanılmış değildir. Aksine cehenneme bir insan şahsiyeti istiare alınmıştır; cehennem vicdanî tepkiler göstermekte ve duygusal hareketlerde bulunmaktadır. Ağlayıp feryat edenler gibi sesler çıkarmaktadır. Öfkelenip hiddetlenmektedir. Keskin duygulara sahip bir cana sahiptir. Kur'an'ın edebî tabloları hususunda geçmiş âlimlerin yapmış oldukları tahsillerin, bu Yüce Kitabın güzelliğini duymalarına imkân vermediğini İddia ediyor değiliz. Bizim söylemek istediğimiz: Onların bu güzellği duymaları haliyle, belâğî kaideyi birinci planda tutan metodlarına göre idi. Lâkin kai-deleştirmenin pekçok zararı vardır. Bunlardan en önemlisi de duygu donukluğudur ki, böylece çizilen tablonun sanat değerini kaybetmesine sebeo oluyor. Onun için geçmiş âlimlerimizden Kur'anî suretin güzelliğini ortaya çıkaran bazı tahlillerini takdirle anmayı bir görev biliyoruz. es-Suyutî «Şimdi sen ne i!e emrolunuyorsan (kafalarını çat-latırçasma) apaçık bildir.» [95] âyetini açıklarken belagat ehlinin, «tebliğ et» yerine «(kafalarını catlatırcasına) apaçık bildir» kullanılarak bu husus-daki istiare konusuyla ilgili olarak görüşlerini özetler. Onun yaptığı yorum, burada istiarenin, hayallendirme ile birlikte mücerred manevî birşeyin bir nevi tescimi olduğunu idrak ettiğine işaret etmektedir. O şöyle demektedir: Camı kırma anlamı taşıyan ve dolayısıyla duyularla algılanabilen kelimesi, tamamen aklın algıladığı «tebliğ» için kullanılmıştır. Hiç şüphesiz kafalarını çatlatırcasma apaçık olarak bildir manasında olan «es-Sad'» her ne kadar tebliğ etme manasına ise de «tebliğ et» kelimesinden daha beliğdir. Çünkü kafalarını çatlatırcasma anlatmanın etkisi, tebliğ etmenin etkisinden daha güçlüdür. Bazen tebliğ etkili olmayabilir, ama kafalarını çat-latfrcasına apaçık anlatmak mutlaka etkili olacaktır.» [96] Sanki es-Su-yutî başka bir ifade ile şöyle demektedir: Rasûlullah (s.a.v.) in kendisiyle emrolunduğu tecsim edilmiş ve çabuk kırılan, yarılma ve kırılmaya kabil olan bir nesne olmuştur. O halde onu güçlü bir şekilde fırlatıp parçalasın. Bu ifadeyi okuyan okuyucuya da öyle tahayyül edilir ki, bu kırılıp dağılan nesnenin seslerini duyurmaktadır. Bu, onun tebliğinin, kalbleri etkileyip onla ra nufûz ettiğini gösteren en etkin ifadedir. Bu istiarenin zevkine varışını şu âyette de gözlemek mümkün: «Derken orada yıkılmak isteyen bir duvar buldular da o, bunu doğrultuverdi.» [97] es-Suyutî şöyle diyor: «Duvarın yıkılmak üzere meyletmesini o memleket halkının hak yoldan ayrılışlarına benzetmiş ve akıl sahiplerinin özelliklerinden olan «isteme» yi duvara nis-bet etmiştir. [98] Yine «Hepiniz, toptan sımsıkı Allah'ın ipine sanlın. Parçalanıp ayrılmayın.» [99] âyetini açıklarken şöyle diyor. Kulun Allah'tan yardım dilemesini, O'nun koruyuculuğuna olan güvenini ve kötülüklerden kurtulmayı, bir çukura yuvarlanan kişinin yüksekten sarkıtılan ve sağlamlığına güvendiği halata tutunmasına benzetmiştir.»\ es-Suyutî «O gün biz onları biribiri içinde dalgalanır bir halde bırakmışızdır.» [100] âyetini açıklarken de şöyle demektedir: «Aslında dalga suyun hareketidir. İsti öre yoluyla hareketleri için de dalga kullanılmıştır ki bu kelime şaşkınlıklarını ve bu şaşkınlığın çokluğunu en şümullü şekliyle içine almaktadır,» [101] Özet olarak tecsim, teşhis ve tahyîl'i geçmişlerin kullandığı «teşbih, istiare ve benzeri» ifadelerle değiştirmek istemiyoruz. Çünkü bu gibi değişik isimlendirmeler, konunun özünü ortaya çıkarmayan şekilciliklerdir. Oysa biz Kur'a-nî tablolardaki canlılık, hareket ve sanat uyumunu görmek istiyoruz. Bu, gizlenemeyecek kadar apaçıktır ve ihmal edilemiyecek kadar güçlüdür. O halde duygulara hitap eden yahut hayalî olan tabloyu ifade ederken tercih edeceğimiz ifade, ya eskilerin, canlılık ve ruh taşıyan ifadeleri olacak ya da kapalılıktan uzak ve kolay; hayatı, bizzat kendi fırçasıyla ve parlak renkleriyle çizen modern ifadeler olacaktır. [102] [86] el-Cum'a sûresi: 5. [87] Yûnus sûresi: 24. [88] el-lîkan, 2/70, [89] Yasin sûresi: 82. [90] Yûnus sûresi: 24. [91] ei-ltkan, 2/74. [92] el-Enbiyâ sûresi: 18 [93] el-ltkan, 2/74. [94] el-Mülk sûresi: 7- [95] el-Hİcr sûresi: 94. el-Hİcr sûresi: 94. [96] el-ltkan, 2/75. [97] el-Kehf sûresi: 77. [98] el-ltkan, 2/76; Kars. el-Burhan, 2/291: Ibnu Kuteybe, TeVtlu Müşkili'l-Kur'an, s. 10. [99] Âlu İrtıran sûresi: 103. Bk. el-ltkan, 2/76. [100] el-Kehf sûresi: 100. [101] el-ftkan, 2/74; Kars. Mecâzâtu'l-Kur'an, s. 217. [102] Dr. Subhi es-Salih, Kur’an İlimleri, Hibaş Yayınları: 256-260. Konu Başlığı: Ynt: Kur'an'da Teşbih Ve İstiare Gönderen: Ceren üzerinde 27 Haziran 2016, 18:39:47 Esselamu aleykum.Kur ani kerimde kulun anlamasi icin olaylari dunyadaki soyut kavramlara benzetilmis olaylar ve idraki saglanmaya calisilmistir.Rabbim kur ani kerimi okuyan ve hayatina rehber eden kullardan eylesin bizleri inşallah...
|