Konu Başlığı: Gayri müslimlerin Kuran çalışmaları Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 11 Mayıs 2011, 17:00:06 GAYRI MÜSLÜMLERÎN KUR'ÂN ÇALIŞMALARI İslam fetihlerinin yayılmasından, özellikle Kudüs'ün alınmasından ve Bizans İmparatorluğunun Şam topraklarından çıkarılmasından sonra Hıristiyanlar Müslümanlarla ardı arkası kesilmeyen bir mücadeleye girdiler. Bu mücadele tarih boyunca çeşitli formlarda ve çeşitli alanlarda görülmüştür. Her iki din mensubunun arasında yüzlerce yıl devam eden bu sıcak çatışma büyük ölçüde silahlı mücadele şeklinde devam etmiştir. Neticede İslam orduları bazen İspanya'yı kendi topraklarına katarlarken bazen de Viyana kapılarına dayanıyorlardı. Böylece bu mücadelenin galibi ekseriyetle Müslümanlar olmuştur. Sıkça tekerrür eden bu mağlubiyet neticesinde Orta Doğu'dan Avrupa ortalarına çekilmek durumunda kalmış, çoğu topraklarını ve nüfuz bölgelerinin büyük bir kısmını yitirmiş olan Hristiyanlık artık Avrupalı olmuştu. Öyle ki, Hıristiyanlık ile Batılılık nerde ise eş anlamlı olmuştu. Hıristiyanlık denince Batıyı, Batı denince Hıristiyanlığı çağrıştırır olmuştu. (Batı dünyası içerisinde yahudiler olsa bile çoğunluğu hıristiyanlar oluşturduğu için bu hüküm yerindedir.) İşte mağlubiyet psikolojisi içerisinde toplumsal kinin ve İslam'a olan husumetin esiri olmuş olan Batılılar İslam'a ve Müslümanlara karşı yeni ve değişik mücadele yöntemlerini geliştirmeye yöneldiler. Fizikî mücadele sonuç vermeyince fikri mücadele yöntemlerini geliştirdiler. Bu cümleden olarak Batılı bilimciler İslam'a, temel kaynakları olan Kitap ve Sünnet'e, İslam tarihine, mezhep ve fırkaların oluşumuna çok yoğun bir ilgi gösterdiler. Bu ve benzeri konularda yoğun çabalar harcadılar. Yukarıda sözünü ettiğim dini kin ve husumetin yanısıra birtakım ekonomik, politik ve emperyalist emeller de onları bu hususta motive eden faktörlerin başında gelir.[584] Batılı bilimciler büyük bir önyargı, İslam'ın ve müslümanların aleyhinde çok olumsuz yönde şartlandırılmış bir psikoloji ile bu çalışmalarını yürüttüler. 19. yy.'ın ilk yarısıyla 20. yy.'in ilk yıllarında zirveye ulaşan oryantalizmin Belçikalı, Fransalı, İngiltereli, Hollandalı, Ispanyalı ve Amerikalı yani hemen bütün Batılı ülkelerin misyonerleri tarafından başlatılmış olması,[585] oryantalizmin ne kadar yaygınlık kazandığını; dolayısıyla İslamiyet ve müslümanlar hakkında ne kadar toplumsal bir kin, nefret ve kötü niyet taşıdıklarını ve ne derece önyargılı olduklarını açıkça gösterir kanaatindeyiz. Bu cümleden olarak S. Zvemer, H. Lamnens, D.B. Mac Donald, M.A. Palacious, C. De Faucault, M. Watt, K. Cragg gibi isimler genelde İslamiyet; özelde de Peygamber (a.s.v.), Kur'ân ve Hadis hakkında yapmış oldukları çalışmalarını yayınladılar ve bu hususlarla ilgili şüpheler ortaya atıp, onu ikincil bir konuma düşürmeye çalıştılar.[586] Son iki asırda Batılıların fen ve sosyal bilimler alanında kaydettikleri başdöndürücü gelişmeler karşısında güçsüzlük ve kendine güvensizlik psikozu, Müslüman milletlerin sosyal hastalığı haline geldi. Özellikle Müslüman halka rağmen başlarına geçirilen ve Müslüman ülkelerin yönetiminin kilit noktalarına yerleştirilen sözde Müslüman; fikirde, kültürde ve düşüncede Batılı olan bir kısım aydın, bürokrat, teknokrat, siyasetçi v.b etkin kimseler; maddeten gelişen ve birçok ilimde büyük mesafeler kateden Batı karşısında çok değişik komplekslere kapıldılar. Kendilerine, kültürlerine, tarihlerine ve Müslüman toplumun güç kaynağını oluşturan dinamiklere karşı büyük bir güvensizlik hatta inkar sürecine girdiler. Bunun farkında olan Batılılar fırsatı çok iyi değerlendirmeye koyuldular. Batılılar ateistiyle, hristiyanıyla ve yahudisiyle gerek geçmiş mağlubiyetlerin biriktirdiği kinle, gerekse de galibiyetin oluşturduğu gurur ve hırsla İslam'ın kitap ve sünnet gibi temel kaynaklarından, Müslüman ülkelerin beşeri coğrafyasına, siyasî ve iktisadî yapısına kadar hemen her yönünü ciddi manada incelemeye çalıştılar. Bu çalışmalarının mu'cem (kelime ve benzerini bulmaya yönelik çalışma) gibi bir kısmı vasıtadır; yani diğer çalışmaların düzenli ve verimli sürdürülmesi için yapılmıştır. Bu tür çalışmalar politik olamazlar. Diğer bir kısım çalışmalar vardır ki tamamen politik ve garazkardır. Batılılar bu kabil çalışmalarını bilimsellik ve objektiflik gibi cazip nosyonlarla süsleyerek İslam alemine sundular. Bu çalışmalar gerek yukarıda sözünü ettiğim Batı meftunu kişiler gerekse de geri kalmışlığın ve ekonomik sıkıntıların deprasyonunu yaşayan diğer Müslüman halklar tarafından büyük bir güven ve teslimiyetle kabul edilir oldular. Oysa bu çalışmaları yapan Batılıların her fırsatta İslam'ı ve Müslümanları karalama, İslam hakkında şüpheler geliştirme ve küfrün tohumlarını İslam aleminin sathında ekmek suretiyle Müslümanların inançlarını zayıflatıp karşı koyma dirençlerini azaltarak Batılıların sömürüsüne müsahhar kılmaktan başka bir gayeleri yoktu. Dolayısıyla onların İslam merkezli çalışmalarının büyük bir çoğunluğu gerçeği saptamaktan ziyade saptırmaya yönelikti. Öte taraftan onların yaptığı bu çalışmalar tamamen Batı kültürünün ve çoğu kez de pozitivist düşüncenin, materyalist mantığın ürünü idi. Dolayısı ile bu yönden de görülüyor ki, Batılılar tarafından yapılan çalışmalar büyük ölçüde objektiviteden uzak, kısmı a'zamı indî, keyfi ve emperyalist mülahazalarla husule gelmiştir. İşte bu tür ideolojik ve emperyalist emellere bürünmüş olan Batılı oryantalistler, İslamî ilimlere ve hatta İslam dünyasıyla ilgili tüm bilgi alanlarına el uzattılar. Nöldeke gibi bazıları da fazlaca Kur'ân ve Kur'ân ilimleriyle uğraştılar. Kendi akıllarınca güya Kur'ân'a ve ilimlerine yeni bakış açıları kazandıracaklar. Bundan hareketle bazı gafil, cahil, dünya konjöktüründen habersiz ve dünyanın sosyal realitesini ve aktüalitesini yakalamaktan uzak kişileri aldatıp zihinlerinde İslam kitab'ına ve dolayısıyla da İslam'ın kendisine karşı kuşku, şüphe ve güvensizlik halini meydana getirmeye çalıştılar. Bunun için vahiy, Kur'ân'ın kaynağı, Kur'ân'ın cem'i, kıraat, ahrufu seb'a, Kur'ân'da konu birliği, sahabenin farklı mushafları, Kur'ân'ın imlası v.b. şüphe uyandırabilecekleri alanlara ilgi duydular. O tür konularda çokça kalem oynattılar. Ama ne acıdır ki, o kalemler ilmi ciddiyetten, bilimsel objektiflikten, bilim adamında bulunması gereken tarafsızlık ve ağırbaşlılıktan uzak bir şekilde hep kin, husumet, fitne ve ilhad kustular. Zaman zaman dünyanın en terbiyesiz insanının bile kullanamadığı edepsiz ifadeleri Hz. Peygamber, sahabileri ve Kur'ân için kullanmaktan hiç çekinmediler. Bu tür alenî iftira ve hakaretamiz eleştirilerin ana tema olduğu çalışmalar, oryantalizmin İslam'a karşı başlattığı mücadelenin birinci raundunun belirgin özelliğidir. İkinci rauntta oryantalizm, taktik değiştirdi. Güya sadece gerçeği araştıran, aleyhinde de olsa haktan ayrılmayan, dürüstlükten şaşmayan bir mantık ile çalışmalarını sürdüren ve görünürde gayet masumane bir yapıya büründü. Oryantalistler bunu ispatlayabilmek için de zaman zaman İslam'ın, Peygamber'in ve Kur'ân'ın hakkında övücü ifadeler kullandılar. Ne var ki, madalyonun diğer yüzü hiç de göründüğü gibi değildi. Çünkü İslam'ı kendileri için hedef seçen bu oryantalistler her fırsatta zehirlerini zerk etmekten 'ama sinsice' geri kalmadılar. Kendi emellerine ulaşmak için çok kurnazca, kuşku verici değişik üslup ve yöntemler kullandılar. Hedeflerine ulaştılar mı? Kısmen evet; fakat külli manada hayır. Çünkü Batılı hükümetlerin İslam ülkelerine karşı uyguladıkları sömürücü, çıkarcı, çifte standartlı ve şovenist politikalar Müslüman halkların gözünden kaçmadı. Batılıların İslam dünyasına karşı uyguladıkları acımasız emperyalist siyasetten iyice haberdar olan Müslüman halkların yetiştirdikleri nesil fazla geçmeden toplumda etkin konumlara geldiler. Btılıların ne yapmak istediklerini bilen, ilimcilik perdesi altında ne planlar kurduklarını anlayan ve halkı bu konuda bilinçlendiren bu nesil İslam dünyasının şurasına burasına yayıldı; halkı Batı kaynaklı bilgilere karşı uyardı. Bu nesil Batılıların ilimcilik adına ne denli sahtekârlıklar yaptıklarını, ilmi ne kadar istismar ettiklerini, kendi sömürücü, siyasi ve ideolojik emellerine kavuşmak için ilimcilik adına ne dehşet verici seneryolar düzenlediklerini ortaya çıkardı. Dolayısıyla artık onlardan gelen herşey mutlak bir güven ve teslimiyetle kabul edilemiyordu. Bir kısmı müstesna olmak kaydıyla Müslüman aydınlar, artık oryantalist kaynaklı bilgi ve malumatı Batı markajlı olmayan bir mihenge vurmadan kabul etmemektedir. Biz oryantalist çalışmaların eleştirel yanı üzerinde şimdilik duramayacağız. Zira o tamamen ayrı bir çalışma ile yapılması gereken çok ciddi bir konudur. Bu nedenle biz bu çalışmamızda kendi prensibimiz doğrultusunda hareket ederek türkçeye çevrilmiş birkaç tane eserin tanıtımıyla yetineceğiz. Batılıların Kur'ân ve Kur'ân ilimlerinin çok muhtelif yönlerini ele alan gerek müstakil eser gerekse de makale şeklinde hayli çalışmaları vardır. Bunlardan türkçeye çevrilmiş örnek bazı eserleri tanıtıp diğerlerinin isim listesini konun sonunda sunacağız.[587] [584] Gorden E. Pruett, İslam ve Oryantalizm, Oryantalistler ve İslamiyatçılar. Oryantalist ideolojinin Eleştirisi adıyla yayınlanan makaleler tere. Bedirhan Muhib, İst. 1989, s. 61. [585] Yazarın bu başlatmadan amacı oryantalizmin düzenli ve organizeli çalışmayı başlatmasıdır. Yoksa oryantalizm ta 1312'de, Viyana Kilise konseyinin Paris, Oxford, Bolonya, Avinyon ve Salamanka'da, Arapça,Yunanca İbranice ve Süryanice hakkındaki bir dizi kürsü kurulmasına ilişkin kararı ile ortaya çıkmış olduğu kabul edilmektedir. Bkz.Edvard Said, Oryantalizm Sömürgeciliğin Keşif kolu, Türkç.Selaheddin Ayaz, İst- 1991,s.85. [586] Asaf Hüseyin, Oryantalizmin ideolojisi, a.g. makaleler içerisinde yayınlanmış,s. 15-16. Bu söylediklerimizde kuşkulu olanlar Mısır'ın meşhur el-Ahram gazetesinin baş muharriri Haseneyn Heykel'in Muhammed adlı eserine başvursunlar. Göreceklerdir ki bu kitap serapa oryantalistlerin Hz. Peygamber (s.a.v.) için kullandıkları en terbiyesiz ve hayasız ifadelerle doludur. H. Çiçek. [587] Doç. Dr. Halil Çiçek, 20. Asırda Kur’an İlimleri Çalışmaları, Timaş Yayınları: 235-239. |