> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Kuranı Kerim > Kuran-ı Kerim Belagat İlmi > Tefsir ve İcaz
Sayfa: [1] 2   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Tefsir ve İcaz  (Okunma Sayısı 3393 defa)
25 Eylül 2010, 15:44:43
Safiye Gül

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 15.436


« : 25 Eylül 2010, 15:44:43 »



Tefsir ve İ´caz

Tefsir Doğuşu Ve Gelişmesi
Kur´anın Kur´anla Tefsiri
Kur´an´ın Mantük Ve Mefhumu.
Nass Ve Zahir
Kur´an´da Teşbih Ve İstiare
Mecaz Ve Kinaye
Kur´an´ın Ahenginde İ´caz



Tefsir Doğuşu Ve Gelişmesi


Hiç şüphesiz bugün elyazması ve´basma kitaplarda müşahede ettiğimiz tefsir birçok merhalelerden geçmiştir. Tefsir hareketi, çok erken sıralarda; Allah Kitabının ilk şârihi Peygamber (s.a.v.) in döneminde ortaya çıkmıştır. Rasulullah (s.a.v,) kalbine indirileni insanlara açıklıyordu. Saha-: be-i Kiram, Rasuluilah (s.a.v.) aralarında bulunduğu halde Kur´an tefsirine cur´et edemiyorlardı. Çünkü büyük yükü o yükleniyor ve onu hakkıyla yerine getiriyordu. Ama Rasuluilah vefat edince Allah´ın Kitabını bilen, sırlarına vakıf olan ve onun irşadı ile hidayeti bulan sahabenin, bildiklerini açıklama hususunda kendilerine düşen payı yerine getirmekten ve anladıklarını izah etmekten başka alternatifleri yoktu. Onlardan müfessir olanlar pek çoktur. Ancak meşhurları on kişi olup şunlardır: «Dört halife, İbnu Mesud, İbnu Abbas, Übeyy b. Ka´b, Zeyd b. Sabit, Ebu Musa el-Eş´arî ve Abdullah b. Ez-Zübeyr. Dört halife arasında en çok Hz. Ali (r.a.) dan rivayette bulunulmuştur. Diğer üç halifeden yapılan rivayetler ise, azdır. Bunun sebebi, vefatlarının daha önce olmasıdır.» [1]

Bu on kişi arasında «müfessir» lakabını almaya en layık olan, ilmine Rasulullah (s.a.v.) in şehadet ettiği ve onun için «Allah´ım onu dinde fakîh kıl ve ona te´vili öğret.» [2] sözüyle dua ettiği, onu «Tercümanu´l-Kur´-an» diye isimlendirdiği Abdullah b. Abbas´tır. Lâkin insanlar, İbnu Ab-bas´tan olduğundan fazla rivayette bulunmuşlar ve bazıları ona yalan isnat etme ve sözlerinin arasına kendi sözlerini katma cüretinde bulunmuştur. Hatta İmam Şafiî: «İbnu Abbas´tan tefsirle ilgili olarak rivayet edilenler­den ancak yüz civarında rivayet sahihtir» demiştir. [3]

Bu on kişi dışında sahabeden tefsir konusunda kendisinden bir miktar rivayette bulunanlardan bir kısmı da şunlardır: Ebu Hüreyre, Enes b. Malik, Abdullah b. Ömer, Câbir b. Abdillah ve mü´minlerin anası Hz. Aişe´dir, Ancak ilk on kişiye nazaran bunlardan yapılan rivayetler azdır.

Sahabe kavillerini İslâm âleminin çeşitli şehirlerinde bulunan tabiînden değerli bir topluluk alıp nakletti. Böylece Mekke´de müfessirierden bir tabaka, Medine´de ikinci bir tabaka ve Irak´da bir tabaka doğdu. İbnu Teymiyye şöyle demektedir: «Tefsir konusunda insanların en bilgilileri, Mekke ehlidir. Çünkü aralarında İbnu Abbas´ın ashabından olan Atâ b. Ebi Rabah, İbnu Abbas´ın mevlâsı İkrime, Said b. Cübeyr, Tavus vs. gibi değerli zatlar vardır. Kûfe´de de İbnu Mesud´un ashabı vardı. Medine´deki tefsir ehli ise, oğlu Abdurrahman b. Zeyd´in kendisinden rivayette bulunduğu Zeyd b. Eslern ve Maiik b. Enfes gibi zatlar vardı.» [4]

Etbauttabiîn de, tabiînden ilgili rivayetleri alarak, kendilerinden önceki kavilleri toplayıp tefsirle ilgili eserler tasnif ettiler: Süfyan b. Uyeyne, Vaki´ b. el-Cerrah, Şu´be b. el-Haccâc, Yezîd b. Harun ve Abd b. Humeyd gibi.[5] Böylece bunlar, daha sonra hemen hemen bütün müfessirlere kaynak olan İbnu Cerîr et-Taberî´ye [6] zemin hazırladılar. Daha sonra âlimler tefsirlerinde değişik eğilimlere yöneldiler. Böylece rivayet ve dirayet diye iki gurupta toplanacak tefsirler ortaya çıktı. Rivayet tefsiri, Sahabe, Tabiîn ve Etbauttabiîne dayanan ve onları kaynak edinen tefsirdir. Dirayet tefsirinde ise çeşitli metodlar takip edilmiş ve farklı görüşler ortaya çıkmıştır. Bu tefsir nev´i, Kur´an hidayetine yakınlık ve uzaklığına göre övülmüş veya Verilmiştir.

a- Rivayet tefsirlerinin en önemlisi, İbnu Cerîr et-Taberînin «Camiu´i-Beyân fî Tefsiri´l Kur´an» isimli eseridir. Bu tefsirin özellikleri: Senedlerini bir kritiğe tabi tutmakla birlikte sahabe ve tabiînin kavillerini alarak aralarında tercihler yapması. Hükümlerin bir çoğunu istinbat etmesi. Manaya açıklık kazandıran i´rab vecihleri üzerinde durması. Ancak, -senedlerin durumu bilinir düşüncesiyle - bazen senedleri zikretmemekte, hatta bazen dikkatleri çekmeden sahih olmayan rivayetleri zikretmektedir.

et-Taberi´nin değerine yakın hatta bazı hususlarda ondan daha üstün olan diğer bir rivayet tefsiri, İbnu Kesîr (Imadu´d-Dîn Ebu´l-Fidâ İsmail b. Umar el-Kureşî ed-Dımeşkî1) in tefsiridir. İsnadda titizlik, ifade kolaylığı ve düşüncede açıklık bu tefsirin meziyetlerindendir.

es-Suyûtî (öl. H. 911), «ed-Durru´l-Mensûr fî Tefsîri´l-Me´sûr» isimli değerli tefsirini aynı metodla yazmıştır. Eserin isminden de anlaşılacağı gibi es-Suyûtî, İslâmî düşünceye beşerî açıklamalardan daha yakın olan me´sur sahih haberlere dayanarak bu eseri yazmıştır.

Lâkin rivayet tefsirleri genellikle şiddetli tenkidlere maruz kalmışlardır. Çünkü bu tefsirlerde sahih rivayetler sahih olmayan rivayetlere karıştığı gibi, İslâmı ve talimatını yozlaştırmak isteyen zındıklarla yahudi ve mecûsîle-rin gayretleri de karışmıştır. Ayrıca mezhep taraftarlarıyla çeşitli fırka ehlinin Kur´an manalarını toplama ve onları kendi hevâları doğrultusunda sun-

ma düşkünlüklerini de unutmamalıyız. Onun için rivayet tefsirlerini seçen kişi ifadesinde ihtiyatlı olmalı, rivayetlerde hassas davranmalı ve çokça sened zikretmek hususunda itinalı olmalıdır.

b- Re´y ile tefsire gelinoe bu konuda âlimler ihtilâfa düşmüş; kimi onu haram saymış, kimi de oaiz olduğunu söylemiştir. Lâkin ihtilafları hakikatte, şuna racidir: Kesin bir deli! olmaksızın, Allah´ın muradının o şekilde olduğuna katı karar vermek veya Allah´ın Kitabını tefsir etmeye çalışan kişinin, dil kurallarını ve şer´î üslûbu bilmemesi, yahut yalan ve iftiraya dayanarak kendi nefsi arzularından bazısını Kur´an âyetleriyle desteklemesi-dir. Ama kişi, gerekli şartları taşıyorsa re´yi ile Kur´an´ı tefsir etmeye çalışmasında bir sakınea yoktur. Hatta Kur´an´ın kendisi âyetlerinin düşünülmesi ve talimatının anlaşılması için böyle bir içtihada davet ettiğini söylersek hakikattan uzaklaşmış olmayız. Nitekim Yüee Allah şöyle buyurmaktadır: « (Öyle olmasa) Kur´an´ı iyiden iyi an!a(yıp hakkı tanıjmazlar mı? Daha doğrusu onların kalbleri üzerinde (kat kat) kilitler vardır.» [7] « (Bu Kur´an) âyetlerini iyiden iyi düşünsünler, temiz akıl sahipleri ibret alsınlar diye sana indirdiğimiz feyz kaynağı bir Kitaptır.» [8] es-Suyutî, ez-Zerkeşı´nin re´y ile tefsirin oaiz olabilmesi için kaçınılmaz şartlarla ilgili olarak «el-Burhan» da anlattıklarını özetler ve bu şartların dört noktada toplanabileceğini söyler-.

Birincisi: Zayıf ve mevzu rivayetlerden sakınmakla birlikte Rasûlullah´tan nakilde bulunmak.

İkincisi: Sahabînin sözünü almak. Sahabe sözünün mutlak olarak merfu hükümde olduğunu söyleyenler olmuştur. Bazıları da bundan maksadın, nuzûl sebepleri gibi hakkında ictihad mümkün olmayan hususlar olmalıdır, der.

Üçüncüsü: Dil kurallarına uymak ve âyetleri, Arap dilinin müsait olmadığı şekilde açıklamaktan sakınmak.

Dördüncüsü: Sözün gerekli kıldığını ve şer´î kanunun kendisine delâlet ettiğini almak.

Peygamber (s.a.v.) in İbnu Abbas için söylediği: «Allah´ım onu dinde fakih kıl ve ona te´vili öğret.» duası bu dördüncü nevidir.

Bu şartları haiz tefsirlerin en meşhurları, er-Râzî´nin [9] «Mefatîhu´l -Gayb», el-Beyzavî´nin «Envaru´t-Tenzîi ve Esraru´t-Te´vîl» Ebu´s-Suûd´un[10] «İrşadu´l-Akli´s-Selîm ilâ Mezâya´l-Kur´ani´l-Kerîm», en-Nesefî´nin[11] «Medariku´t-Te´nzîl ve Hakaiku´t-Te´vîl» isimli tefsirleri iie el-Hâzin´in[12] «Lubabu´t-Te´vîl fî Maâni´t-Tenzîl» isimli tefsiridir.

er-Razî tefsirinde kelâma dair mantıkî deliller getirme hususunda ilahiyatçı filozofların metodunu takibeder. Kevnî konularla özellikle ilgilenir. Tefsiri üzerinde durduğu âyet veya âyetler topluluğunu birkaç meseleye ayırır. Sonra Ehl-i Sünnet ve´l-Cemâatin akidesini savunarak uzun uzadtya izahat verir.

el-Beyzâvî tefsirinde Ehl-i Sünnetin metodu üzere deliller zikretmeye önem verir. Di! kurallarına dikkat çekmeyi kaçırmaz. Ancak sûre sonlarında o sûrenin faziletiyle ilgili olarak rivayet ettiği hadislerde dikkatli olmayıp bu husustaki rivayetlerinin çoğu sahih değildir. eİ-Beyzâvî´nin birçok haşiyesi vardır. Bu haşiyelerin en üstünü Şihab e!-Hafâcî´nin haşiyesidir.

Ebu´s-Suûd´a gelince, Ehl-i Sünnet akaidine uygun olarak delilleri zikretmekle birlikte Kur´an i´cazı ile ilgili konulan ortaya koymaya da önem verir. Bu konuda usiûbu parlak ve Kur´an´tn belâğî yönünün zevkine varması sağlıklıdır.

Nesefî ise, ilk planda Ehl-i Sünnetin bakış açısını savunma ve bid´atla hevâ ehline cevap verme yolunu takibeder. Tefsiri, i´rab ve kıraat vecihleri-ni muhtevidir. Kısa, hatta çok veciz bir şekilde Kur´ahî belagatın parlaklığına daima işaret eder.

el.-Hâzin´e gelince, me´sûre önem vermekle birlikte senedierini zikretmez. Eseri, ihtiva ettiği kıssa ve israiliyat sebebiyle avam tabakasının pek çok hayran olduğu bir kitaptır.

Re´y ile tefsir, bütün iyi şartları haiz olsa bile kat´î nasla sabit me´sûre ters düştüğü takdirde eaiz değildir. Çünkü re´y ictihaddır ve nasstn bulunduğu yerde içtihada yer yoktur. Ama re´y ile tefsir ve rne´sûr ile tefsir arasında bir çelişki yoksa onlardan her biri diğerini destekler mahiyettedir. Bu, tefsir kitaplarında müşahade ettiğimizin çoğunluğunu teşkil eder. Buna misal olarak hakkında birçok kavi! bulunan «... İşte onlardan kimi nefsine zulmedendir, onların bazısı mutedildir, onlardan bir kısmı da. Allah´ın izniyle hayrat (ve hasenat yarışlarında öncü ol(up kazan)andır,» [13] âyetinin tefsirini vermek mümkündür. Öncü olup kazanan, iyilikleri daha fazla olandır....
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Tefsir ve İcaz
« Posted on: 29 Mart 2024, 17:25:51 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Tefsir ve İcaz rüya tabiri,Tefsir ve İcaz mekke canlı, Tefsir ve İcaz kabe canlı yayın, Tefsir ve İcaz Üç boyutlu kuran oku Tefsir ve İcaz kuran ı kerim, Tefsir ve İcaz peygamber kıssaları,Tefsir ve İcaz ilitam ders soruları, Tefsir ve İcazönlisans arapça,
Logged
25 Eylül 2010, 16:29:56
Safiye Gül

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 15.436


« Yanıtla #1 : 25 Eylül 2010, 16:29:56 »

el-Hakka sûresinin fasılalarının çoğunda tekerrür eden sessiz «he» yi tekrar okuduğunda içinde bir huzursuzluk duyarak okursun [139] sözlerine gelir bunları da okur ve saltanatı kaybolan kişinin, solundan kitabım alan kişi olduğunu unutursun. Ne sen ve ne de saltanatın! Âyetleri böyle bir huzursuzluk ortamında okursun.[140] sözlerini okuduğun zaman irinli suyu yudumlamaya çalışan kâfirin bu çirkin durumundan dudaklarının çekildiğini ve bir tiksinti duyduğunu hissediyorum. kelimesinde tiksinme ve nefrete sebep olan bir ağır davranış ve gecikme duyarsın.[141] âyetinde geçen kelimesinin katılığını hissettiğini duyuyorum. Neredeyse, o kötülerin yüzükoyun yere serilmiş ve o halde bırakılmış olduklarını, kimsenin onlara aldırış edip değer vermediğini gözünün önünde canlandıracaksın,

720. et-Tekvîr sûresi: 15-18. Âyetlerin mealleri: «Andederim o (geceleri} geri dönüp (aydınlık saçan) ekip akıp yuvalarına giden (yıldız)lara..Karanlığa yoneidiği zaman ge­ceye, nefeslendiği dem sabaha..,»

Bütün bunlar, tam bir tabloyu ifade eden tek kelimede verilebiliyorsa, acaba kelimelerin bir uyum içerisinde olan âyetin yahut bütün âyetleri belli bir düşünce etrafında kenetlenen sûrenin durumu nasıldır?

Kim Allah Teâlâ´nın: «Üzerinize ateşten (dumansız) bir yalınla (kara) bir duman salıverilecek. Öyleki birbirinizi kurtaramayacak, yardımlaşama-yacaksmız.»[142] âyetini okur da sonra bu tek âyetin atmosferinde ateş kıvılcımlarının uçuştuğunu ve kötü kimselerin buradan oradan kaçışmaya çalışırken başlarının üzerinde alevlerin uçuştuğunu tahayyül etmez. Kim Kur´an-ı Kerimden - Uzun olsun kısa olsun, Mekkî olsun Medenî olsun - bir sûre okusun da onun o parlak üslûbu kalbini uyarmasın, onun o hayret verici ahenk ve ölçülülüğü duygularını sarsmasın,

Meselâ kişi bir «er~Rahman» sûresini okursa hayretler içerisinde sorar: O uyum içerisinde devam eden ahenk ölçülülüğü nereden başlıyor; başından mı, ortasından mı yoksa sonlarından mı? Sonra bir bakıyor ki musikî ahenk hepsini kaplamış: Fasılalarında, makta´lannda, lafızlarında, harflerinde", anlatım akışında velhasıl en küçük parçasında; harfinde bile bir ölçülülük ahenk vardır.

Bu temele göre Kur´an´ın - gerek her sûre bir bütün olarak ve gerekse rastgele ineeleneeek cüzler - arasında tam bir ahenk ölçülülüğüne sahip oluşu ona eşsiz bir makam kazandırmıştır. Bu temel üzere Kur´an´dan çeşitli dualardan bazı tavırlar aktarmak istiyoruz. Böylece ondaki o oezbedici âhenkte büyüleyici noktaları kendi kulağımızla duymuş olacağız.

Dua - tabiatı tibariyîe - Allah´a yükselen hitabın bir çeşitidir. Yakara-rak dua eden kişinin yaptığı duanın gönlüne hoş gelmesi ancak sözlerinin seçilmiş olmasıyla gerçekleşir. Hiç şüphesiz Peygamber (S.A.V.) Me´sûr dualarında duaya başladığı zaman sözlerini kesik kesik söylemeye, latif secilere yahut parlak tıbaka ya da şifa verici âhenge önem verdiği görülür. Kur´an-ı Kerim ise, Peygamberin, sıddîkların ve salih kimselerin dili üzere bir dua irâd etti mi mutlaka en tatlı nağmeler ve parlak büyüleyici bir uslûbla irad eaer! Rağbet yahut korku olarak, bir şeyi arzu ederek veya. ondan irkilerek, İyiliğe bir an önce kavuşma yahut bir kötülüğün giderilmesini istiyerek salih kimselerin Kur´an´da yakarışlarının pek çok olduğunu hatırladığımız zaman, Allah´ın Kitabînin her bölümünde mevcud olan ahengin sırlarını idrak etmiş oluruz.

Dua arasında yükselen nağme her kelimesinde bir tablo çizmesi ve her seda da haya! için geniş bir alan açması Kur´an´ın büyüleyiciliğinden-dir. Meselâ - Hz. Zekeriyya´nın duasını okuduğumuz zaman - her kelimede irkilen, ağızdan her çıkan kelimede korkusunun bir cüzünü ve nurun bir parıltısını dile getiren saygı değer bir yaşlı kişi tasavvur ediyoruz. Bu saygı değer yaşlı zat - vakarına rağmen - coşkulu duyguları olan, kesik ve titrek

sesli, uzun nefesli biri olarak karşımıza çıkıyor ve kelimelerinin yarlkısı kalblerimizde derin etkilere sebep oluyor. Hatta Zekeriya (a.s.) in kederini, elemini ve neslinin kopukluğa uğraması korkusunu dile getiren, mihrabta ayakta durmuş namaz kıldığı bir sırada aczini ifade ederek Rabbının adını gizli bir sesle anması ve sabah - akşam Rabbının adını tekrar etmesi şeklinde yapılan bu samimi duası taşlaşmış kaibleri bile harekete geçirecek durumdadır. O, bu duasında samimi ve pâk bir inançla yanmış kişinin durumunu dile getirerek şöyle diyor.

«Ey Rabbim, hakikat ben... Benim kemiğim yıprandı. Başımın saçı tutuştu. Ey Rabbim, ben sana dua etmem (neticesinde) etmişsem bedbaht {ve mahrum) olmadım. Gerçekten ben, akramdan (yerime gelecek) akrabamdan endişeye düştüm. Karım da kısırdır. Onun için bana bir çocuk ihsan buyur. Ki bana da mirasçı olsun. Rabbim Sen onu çok rızâ sahibi kıl.» [143] . .

Kalem, her âyetin fasılasının şeddeli «ye» ile bitmesindeki ve dururken tenvinin elife dönüşmesindeki tatlılığı ifade etmekten âcizdir. Şiirdeki ıtlak elifi gibi telaffuz edilen bu yumuşak ve sesi salıveren elif, Rabbını gizli sesle çağırıp dua eden Zekeriyya´nın duası kelimeleriyle tam bir uyum içerisindedir.

Bu müzikal ortamın tamamını, kimsenin bulunmadığı bir yerde yalnız başına Allah´a yakaran bir Peygamber tasavvur ederek duyduk. Neredeyse göklere yükselen bu gizli seslere kulak kabartacak ve onları dinieyece-ğiz. Ya bir de, Allah´ın kendilerini «göklerin ve yerin yaartılışında düşünen» akıl sahipleri dîye nitelediği sıddîk ve salihier topluluğunu tasavvur edersek, evet erkek-kadın, genç ve yaşlılardan müteşekkil olan bu cemaat, beraber yükselen bir koro halinde ve yumuşak seslerle Allah´a yakarışlarını tasavvur edelim. Hep birden şöyle diyorlar:

«Ey Rabbimiz. Sen bunları boşuna yaratmadın. Sen (bundan) pâk ve münezzehsin. Bizi ateşin azabından koru. Ey Rabbimiz, gerçekten sen kimi o ateşe sokarkan şüphesiz onu hor ve hakir edersin. (Orada) zalimlerin hiç bir yardımcıları da yoktur. Ey Rabbimiz, doğrusu biz, «Rabbinize inanın» diye imana çağıran bir davetçiyi işitip hemen imana geldik. Ey Rabbimiz, artık bizim günahiaımızı yarlığa. Kusurlarımız: ört, canımızı da iyilerle beraber al. Ey Rabbimiz, Senin peygamberlerine karşı bize vd´dettiklerini ver bize. Kıyamet günü yüzümüzü kara çfkarma. Şüphe yok ki sen asla sözünden dönmezsin.» [144]

´(Rabbimiz» kelimesinin tekrar edilmesi kalbleri yumuşatmakta ve onlarda imana tazelik kazandırmakadir. Kendisinden önce «elif» bulunan «râ» harfinin üzerinde durulması, sesin yumuşak ve terennümle çıkmasına sebep olmakta ve kulaklara saz tellerinin en tatlısından daha tatlı gelmek tedir!

Bu iki duanın tavrında yumuşaklık ve tazelik var ise, Kur´anî diğer bazı dualarda bir heybet ve korku vardır: İşte Hz. Nuh (a.s.), gece-gündüz demeden kavmini hakka davet ediyor. Gizli açık onlara öğüt vermekte ısrar ediyor. Onlarsa küfür ve inatlarında ısrar ediyorlar. Hidayetten âdeta kaçıyorlar. Kendisi anlattıkça onların sapıklık ve inatları artıyordu. Hz. Nuh ne yapsın! Artık onlardan ümit kesmişti. Haliyle öfke ile ve hınç dolu söz-lerie dolup taşacak ve bu sözler, o heybetli musikîsi ve sert ölçüleriyle yüzlere çarpacaktır. Kavminin helakini içeren bu duasını okurken öyle sanı­yorum ki, dağların un ufak olduğunu, göğün bir hınçta yüzünü ekşittiğini, denizlerin coşan dalgalara sahne olduğunu tahayyül ediyorsun. Şöyle diyor:

«Ey Rabbimiz, yeryüzünde kâfirlerden yurt tutan hiçbir kimse bırakma! Çünkü eğer Sen onları bırakırsan kullarını yoldan çıkarırlar. Kötüden, öz kâfirden başka da evlat doğurmaz(lar). Ey Rabbimiz, beni, anamı, babamı, iman etmiş olarak evime giren kimseleri, (kıyamete kadar gelecek) erkek mü´minleri ve kadın rnü´minleri Sen yariığa. Zalimlerin helakinden başka bir şeyini de arttırma.» [145]

Kur´an´ın bazı tablolarında öfkeli ve kızgın hançereleri bütün hınç, sıkıntı, kısıklık ve boğukluğuyla mahbus seslerini çıkarmalarına müsaade eder. Bu hançereler pişman olmuş kâfirlerindir ve hesap günü durumları budur. Şimdi de alevlerin yüzlerini yaladığı o mücrimlerden bir topluluğun sözlerini dinleyelim. Pişmanlıklarını dile getirerek kesik ve boğuk seslerle İçlerindeki sıkıntıyı boşaltmaya gayret ediyorlar. Sanki bununla bellerini çökerten yükü hafifletecek ve çektikleri şiddetli azabı azaltacaklar: Kiyamet günü artık yaptıklarına pişman olmuşlar ve şöyle yalvarıyorlar :

«Ey Rabbimiz, hakikat biz reislerimize ve büyüklerimize uyduk. Onlar da bizi yoldan saptırdılar, demişlerdir (diyeceklerdir). Ey Rabbimiz, onlara azaptan iki katını ver. Onları büyük bir lanetle rahmetinden kov.» [146] Kur´an-i Kerim´deki ahengi ortaya koymak için, yukarıda anlatılanların dışında dua «örneklerine» yer verecek olursak sözü uzatmış olacağız. Burada meseleye kısaca dokunmak istedik. Zaten bu kitabımız da bundan daha fazlasına müsait değildir. Çünkü bu kitapta hedefimiz, ilk plânda Kur´an ilimlerine yönelmektir. Bu hedefimize uygun olarak Kur´an ilimlerinin birçoğuna temas ettik. Tarihî devirlerini nazar-ı itibara alarak onları incelemeye çalıştık. Sonra sözü uzatmadan tasvir, ifade ve akıllan hayrete düşüren sanat uyumu hususlarında Kur´anİ i´câzdan sözettik.

Bundan sonra... Ahengin durumu Kur´an´da işte bu: Onda fasıla, şiirdeki kafiye gibi tefîlâîla ve vezinlerle kıyaslanıp hareke ve sükûnierte kurallara bağlanmıyor. Onda nazım, boş sözlerle uzatmalara yahut fazlalık ve tekrarlara, ya da hazıf ve eksikliklere dayalı değildir. Onda lafızlar uydurmaca olarak oraya getirilmiyor ve kapalılık ile garabet düşünülmeden yan yana istif edilmiyor. Aksine onda fasıla-her türlü kayıttan bağımsızdır. Nazım, hiç bir sanata esir değildir. Sözler, her türlü kapalılıktan uzaktır.: O, maksadını eksiksiz ve tam olarak yerine getiren bir uslûbtur. Yumuşaklık yahut sertlik, serinkanlılık yahut coşkululuk bu görevini ifâ etmesini engellemez. Fidanlıkları sulayan suyun akışı gibidir o. Yahut kaîbleri etkisine alan şiddetli rüzgar gibi .engel tanımadan eser de eser...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

16 Kasım 2018, 08:19:47
Ayşegül Yıldırım koü
Dost Üye
*****
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 149


« Yanıtla #2 : 16 Kasım 2018, 08:19:47 »

Rabbım sizlerden razı olsun ilminizi ziyadelestirsin.
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı
16 Kasım 2018, 12:38:10
Mehmed.
Görevli Sorumlusu
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 18.662


Site
« Yanıtla #3 : 16 Kasım 2018, 12:38:10 »

Rabbim bizlerin ilmini artırsın Rabbim paylaşım için razı olsun
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

16 Kasım 2018, 17:25:46
Ceren

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 26.620


« Yanıtla #4 : 16 Kasım 2018, 17:25:46 »

Esselamu aleykum. Rabbim razı olsun bilgilerden kardeşim. ....
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Sayfa: [1] 2   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes