> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Kuranı Kerim > Kuran-ı Kerim Ayetleri > Kastamonu Kazalarında Mev´iza
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Kastamonu Kazalarında Mev´iza  (Okunma Sayısı 858 defa)
15 Eylül 2010, 16:29:01
Safiye Gül

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 15.436


« : 15 Eylül 2010, 16:29:01 »



Kastamonu Kazalarında Mev´iza


Cuma günü 10 Aralık 1336 (1920) Hadisi şerif

Peygamberimiz buyuruyor ki:

“Benim ümmetim de diğer ümmetlerin uğramış oklukları hastalığa uğrayacaktır ki, bu hastalık nankörlük, şımarıklık, soysopla övünmek, dünya için birbiriyle boğuşmak, birbirinden; nefret etmek, birbirini kıskanmak belasıdır. Bu belâlara tutulduktan sonra haddi asacak ve bu taşkınlığın arkasında” sebebi meçhul bir kital zuhura gelecektir.” [19]


Tefsîri



Peygamber efendimizin bu hadisini irad ettikten sonra diğer bir hadisi şerifinin mealini nakledelim. Buyururlar ki:

“Hiç şüphe yok ki sizler de, sizlerden evvelki milletlerin tutmuş olduğu yolu tutacaksınız, bunların izini karış karış, arşın arşın takîb edeceksiniz. Bu uysallıkta o kadar ifrata varacaksınız ki, onlar bir kertenkele deliğine girmiş olsalar siz de arkalarından gireceksiniz.”

Şu naklettiğimiz iki hadisi şerif bir noktada birleşiyor ki bizler gerek ihtiyarımızla, yan bilerek, gerek gafletimiz yüzünden, yani bilmeyerek başka milletlerin uğradıkları felâkete uğrayacakmışız; onların bizi sürüklemek istedikleri uçuruma yuvarlanacakmışız,

Aleyhissalâtü Vesselam efendimiz bu ikinci hadisi buyurdukları zaman Ashabı Kiram (rıdvanullahi aleyhim ecmein) efendilerimiz:

“Ya resulalîah! günün birinde böyle arkalarına düşeceğimiz ümmetler yahudilerle hiristîyanlar mıdır? diye sormuşlar. Resulü Ekrem efendimiz de cevaben:

“Ya kimler olacak?., buyurmuşlar.

Ümmeti İslâmiyenin son zamanlarda takındığı tavrı, tuttuğu mesleği, uğradığı akıbeti düşünürsek, bizi izmihlal uçurumunun kenarına kadar getiren sebepleri gözümüz önünden geçirirsek görürüz kî Nebiyyî muazzam (Sallallahu aleyhi ve Sellem) efendimiz tarafından bin üç yüz şu kadar sene evvel başımıza geleceği haber verilen ahval tamamiyle zuhura gelmiştir. Fahri Âlem efendimizin namütenahi mucizelerinden biri de ahadisi sahiha kitaplarında senetleriyle, râvileriyle birlikte musarralı olan rivayet edilen şu iki haberi sadıktır. Evet, bu ümmeti merhume Allah´ın kitabma, Re-sulallahın sünnetine sarılmaktan vaz geceli basiret nimetinden mahrum kaldı. Hayrını, şerrini fark edemez hale geldi. Diyanet, kavmiyet, iklim, lisan, muhit, ahlâk, adat, an´anat itibariyle kendisine hiç benzemeyen, bilâkis büsbütün yabancı olan milletleri kö­rü körüne taklide başladı. Aleyhissalâtü Vesselam efendimizin buyurdukları gibi arkasına düştüğü mîlletler kertenkele deliğine, yılan inine sokulsalar o da arkalarından girmeğe yeltendi. Ara sıra:

“Yahu! Nereye gidiyorsunuz? Bu tuttuğunuz yolun sizi hangi akıbete doğru sürükleyeceğini biliyor musunuz? “İşte bu Benim yolumdur ki dos doğrudur, hiç şaşmak bilmez. Siz ancak bu yolu tutunuz; sağa sola sapan diğer yollara uymayınız. Sonra Cenabı Hakkın yolundan ayrılmış olursunuz.” arzındaki İhtarı ilâhiyi unuttunuz mu?

Diyenler oldu ise de hiç kulak asan olmadı. Arap şairinin dediği gibi “Canlı bir kimseyi çağırmış olsaydın, sesini muhakkak dinletirdin, fakat çağırdığın kimsede can yok ki” kimsede can kalmamış, kan kalmamış, idrak kalmamış ki söylenen sözü işitsin, dü­şünsün de hak ise kabul tarafına yanaşsın. Maari bu beytinde diyor ki: “Eğer karşındaki diri bir mahlûk olaydı feryadını duyurabilirdin. Va esefa ki haykırdığın adamda hayat denilen devletliden eser yok!”

Öyle ya, milleti İslâmîye histen, hareketten mahrum olmasaydı asırlardan beri almakta olduğu felâket derslerinden mütenebbih olmaz mı idi? Aklını başına toplayarak kendisini her taraftan kuşatan esaret, sefalet zincirlerini kırıp atmaz mı idi ? Atalarımızın ne kıymetli sözleri vardır: Kırk nasihatten bir musibet yeğdir, derler. Biz bir musibet değil, binlerce musibet gördük. Meğerse gerek fertler için, gerek milletler için dünyada en büyük musibet varsa o da uğradığı musibetlerden ibret alamayacak kadar duygusuz olmak imiş!

Ey cemaati müslimin! Hale bakınız, geçmişi şöyle bir gözünüzün önünden geçiriniz, gayet dünyanın diğer taraflarında, Afrikalarda, Asyanın içlerinde, Filipin adalarında, daha bilmem nerelerde yaşamakta olan müslümanların ne zelil, ne sefil, ne hakir bir Ömür geçirmekte olduklarını; bunların Sömürgeciler tarafından ne gibi mezalime maruz bulunduklarını bilmiyorsanız bari Anadolu´daki Rumeli´deki kardeşlerimizin başından mütemadiyen geçip durmakta olan felâketleri düşününüz. Evet, sizin uzakta yaşayan müslümanlara ait malûmatınız yoktur. Çünkü onlarla meşgul değilsiniz. Çünkü ilminiz yok. Çünkü sizler müslümanlığı bir iki farzı; o da yarım yamalak olmak suretle eda etmekten ibaret zannediyorsunuz. Zaten bütün dünya yüzündeki müslümanların felâketine belli başlı bir sebep varsa, o da İslâmiyetin bir kül olduğunu, yani bir çok evamir ve ahkâmdan müteşekkil bulunduğunu, binaenaleyh müslüman namı altında yaşayan bir adamın “ben müslümanım” diyebilmesi için İslâmin ne kadar şartları, farzları varsa hepsini birden eda etmesi lâzım geleceğini hiç hatırlarına getirmemeleridir. Evet, bir yere gidersiniz. Oradaki müslümanlarda yalnız namaz görürsünüz. Mükellefiyet çağına varan efradı ümmetin hepsini musalli bulursunuz. İçlerinde binamaz pek mahduttur. Lâkin bakarsınız ki namaz kadar ehemmiyeti bulunan farzı zekâtı hiç kimse eda etmiyor. Yine o memlekette camilerdeki cemaat kadar, meyhanelerde şenlik görürsünüz. Diğer bir müslüman yurduna uğrarsınız, orada bilfarz yalnız namazla oruca ehemmiyet verildiğini, halbuki cemaatı müslimin arasında hüküm sürmesi icab eden vahdetten, teavünden, şefkat, merhamet hislerinden eser olmadığını anlarsınız. Diyarı İslâmın başka bir köşesine giderseniz, ahalinin hemen kâffesini hac meraklısı bulursunuz. Aralarında tekrar Hicaza gitmemiş olanlara nadir’tesadüf edersiniz. Bununla beraber o hacılar memleketinde müslümanlikla hiç bir vakit birleşmeyecek yığın yığın bidatler, alay alay şenaatler, sürü sürü rezil âdetler görerek hayretler içinde, dehşetler içinde kalırsınız.

Ey cemaati müslimin! Belki işitmişsinizdir, Hazreti Ayişe (Radıyallahu anha) validemize, peygamberimiz (Sallallahü Aleyhi Vessellem) efendimizin ahlâkı seniyyelerini hulasaten beyan buyurmalarını rica etmişler. Ummümü´minin [20] efendimiz de:

“Kur´an okuduğunuz yok mu? işte o Nebiyyi muazzamın ahlâkı baştan başa Kur´an idi...

Buyurmuşlar. Yani peygamberimizin bütün harekâtı, sekenati, tamamiyle Kitabullaha uygundu. Ona zerre kadar aykırı düşecek hiç bir tavrı, hiç bir hali görülmemişti, yoktu. Ümmet için peygamberini mukteda [21] tanımak; onun siyretini, onun mesleğini kendisine örnek edinmek, lâzım değil midir? Elbette lâzımdır. O halde bizler “Yoksa sizler Kitabullahm bir kısmına iman ediyorsunuz da diğer kısmına inkâr mı ediyorsunuz?” tarzındaki itabı ilahiye hedef olmamak için aklımızı başımıza almalıyız. Demin dediğimiz gibi dinin bir bütün olduğunu ve bu bütünü dağıtıp iki üç cüz´üne sarılmakla tam müslüman olamayacağımızı kafalarımıza iyice yerleştirmeliyiz.

Namazlar, zekâtlar, oruçlar, haclar, teavünler, [22] vatanı İslâmı müdafaa için hazırlıklar, cihadlar; tefrikadan, şekavetten çekinmeler; vahdetler, uhuvvetler; birbirine karşı merhametler, şefkatler, fi sebilillah infaklar... hepsi ayrı ayrı farzdır, ayrı ayrı borçtur. Namaz kılmakla zekât sakıt olmaz. Hacca gitmekle cihad borcu ödenmez. Müslümanlar arasında tefrikalar, şikaklar çıkaran bir adam için verdiği zekât hiç bir vakit Allah´ın azabına karşı fidyei necat (kurtuluş bedeli) olamaz. Elhasıl biz takatimiz, yettiği kadar çalışacağız. Mamafih bu söz de fazladır. Çünkü İslâmın hiç bir teklifi yoktur ki, mala yutak olsun, yani güç getiremiyecek derecelerde ağır bulunsun. Evet, İslâm “yüsür” dinidir, kolaylık dinidir. Aleyhissalâtü Vesselam efendimiz “hiç şüphe yoktur ki, bu din sırf kolaylıktır.” buyuruyorlar. Ümmeti merhumenin mükellef ol­duğu gerek malî gerek bedenî, bütün ibadetler tetkik edilse görülür ki hep onun menfaatine, kendi hayrınadır. Yoksa Cenabı Hak ganiyyün anil âlemindir; [23] Senin, benim, şunun bunun ibadetimizde, taâtımızdan külliyen müstağnidir. Biz o ibadetlere, o taâtlara muhtacız. Her gün tekrar tekrar Surei İhlâsı okuruz, (Allahus-samed) deriz. “Samed” ne demektir, biliyor musunuz? Kendisi bütün kâinattan, müstağni; hiç bir hususta kimseye muhtaç değil; bütün kâinat her hususta ona muhtaç, ona müftekir.

İhtimal abdestler, gusuller, namazlar, oruçlar, haclar, zekâtlar, teavünler, saiyler, mücahecleler sana ağır geliyor, sana güç geliyor da “keşke din sırf vicdanî bir akideden ibaret olsaydı, hiç böyle bir takım teklifler bulunmasaydı!” diyorsun. Acaba bu emirlerin zımnındaki menfaatleri düşünüyor musun? Acaba kendi sıhhatini, kendi hayatını, kendi safveti vicdanını, kendi rahatını, kendi huzurunu, hülâsa kendi insanlığını ve dolayısıyla bütün cemaatin saadetini, selâmetini temin için bu ilâhi teklifleri yerine getirmekten müstağni kalabilecekmisin? îyice bilmelisin ki senin insan olman için, insanca ölüp gitmen için hakikî müslüman olmandan başka çare yoktur.

Veledetke ummuka yebne âdeme bâkiyen

Vennâsu havleke yadhakûne sürûrâ

Feched linefsike en tekune iza bekev

Fi yevmi mevtike dahîken mesrura

diyen şair, büyük bir hikmet söylemiştir. Henüz berhayat olan pek kıymetli bir üstadımız bu kıt´ayı şu suretle tercüme etmişti:

Yadında mı doğduğun zamanlar

Sen ağlar idin, gülerdi âlem?

Bir Öyle ömür geçir ki: olsun

Mevtin sana hande, halka matem.

Hakikat öyledir. Bir çocuk dünyaya geldiği zaman feryada bağlar. Evet, anası, babası, kardeşleri, amcaları, dayısı, konusu, komşusu ise sevinirler, gülerler. Şimdi büyüyüp aklı başına gelince o çocuk için nasıl yaşamak, nasıl ömür geçirmek lâzım imiş? Öldüğü zaman kendisi Allah´ına güle güle, se...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Kastamonu Kazalarında Mev´iza
« Posted on: 20 Nisan 2024, 04:05:50 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Kastamonu Kazalarında Mev´iza rüya tabiri,Kastamonu Kazalarında Mev´iza mekke canlı, Kastamonu Kazalarında Mev´iza kabe canlı yayın, Kastamonu Kazalarında Mev´iza Üç boyutlu kuran oku Kastamonu Kazalarında Mev´iza kuran ı kerim, Kastamonu Kazalarında Mev´iza peygamber kıssaları,Kastamonu Kazalarında Mev´iza ilitam ders soruları, Kastamonu Kazalarında Mev´izaönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes