> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Kuranı Kerim > Kuran Ahlakı > Sorumluluğun Toplumsal Yönü
Sayfa: [1] 2   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Sorumluluğun Toplumsal Yönü  (Okunma Sayısı 2122 defa)
28 Aralık 2010, 10:28:24
ღAşkullahღ
Muhabbetullah
Admin
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 25.839


Site
« : 28 Aralık 2010, 10:28:24 »



III. Sorumluluğun Toplumsal Yönü

Şahsî, iradî, tamamen şuurlu ve kanunu bilerek, hür bir biçimde yerine geti­rilmiş (baskı olmadan anlamında) fiil; şu hale göre, bizim Allah'a ve bizzat kendimize karşı sorumluluğumuzun zorunlu ve yeterli şartları işte bunlardır.Bu şartlar, Kur'ân-ı Kerim'in tesis ettiği şekliyle, islâm toplumuna karşı sorumluluğumuz için geçerli kalmakta mıdırlar?nsanlar karşısında sorumluluğumuz söz konusu olduğu andan itiba­ren, Kur'ân-ı Kerim'in pozisyonunun nasıl değişme eğiliminde olduğunu göreceğiz. Kim olursa olsun herkes şüphesiz her şeyden sorumlu olabile­cek değildir, fakat yargılanabilir olay ve sorumlu kimse arasındaki ilişki hemen bu tanım sertliğini kaybetmekte ve artık bu şartlar beraberliğini taleb etmemektedir.Bununla birlikte biz, hukukî alanda (medenî diye adlandırılan) ıslah edici sorumluluk ve (cezaî denilen) karşılık verici sorumluluk arasında ayı­rım yapmak zorunda olacağız, bu (son sorumluluk tipi), niyete bağlı ola­rak hareket ettiğinde yetişkin ve normal insanla sınırlanması itibarıyla, ahlâkî sorumluluğa gayet sıkı bir şekilde bağlı kalmaktadır, Sorumluluk üzerine olan sosyolojik incelemesinde Paul Fauconnet, çağdaş Avrupalı toplumlarda bulunan bu sıkı sınırlamanın başlangıcı­nın, tarihen yakın dönemlerde olduğunu göstermeye çalışmıştır.

İlkin bir sujenin bilkuvve mesul olarak seçilebileceği şartlan inceleyen yazar (sadece "ilkel" denilen halklardan değil, fakat teşkilat itibarıyla ga­yet yüksek ve çağımıza oldukça yakın bir zamana kadarki toplumlardan da alınmış bulunan) olaylar vasıtasıyla, çocukların, delilerin, hatta hay­vanların ve eşyanın ekseriya cezaî bakımdan sorumlu olarak düşünül­düklerini ve bu şekilde mahkum edildiklerini göstermiş bulunmaktadır. O "Hayvanın cezaî mesuliyeti, medeniyet önünde silinip kaybolacak il­kel bir olay değildir. Doğru olanı, hemen hemen tersidir. Biz ona, mede­niyetimizin çıktığı üç toplum olan İsrail, Yunan ve Roma'da rastlıyo­ruz"[160] diye yazmaktadır. İşte bu şekildedir ki, Kitab-ı Mukaddes hü­kümlerine göre insan öldüren öküz recmedümekte ve eti yenilmemekte-dir. Bu ceza, sahibi suçlu bulunsa ve ölümle cezalandırılsa bile, uygulanmaktadır[161]. Eflatun kanunlarında bize şöyle diyor: Şayet bir hayvan bir insanı katlederse, o da öldürülecek ve sınırların dışarısına atılacaktır, eğer cansız birşey insanı öldürürse, o da sınırların dışına atılacaktır[162]. Aynı şekilde, tarih öncesi Roma'da, tarlaların sınırlarının yerinin değişti­rilmesi için öngörülen müeyyide, aynı zamanda hem insana hem de ökü­ze uygulanmak zorundaydı[163] Ancak, bilhassa hıristiyan Avrupa'dadır ki, hayvanın cezaî müeyyidesi en yüksek gelişmesine erişmiştir, ilkin XI-II. yüzyılda Fransa'da görünen, hayvanlara karşı davalar, Avrupa içeri­sinde sürekli artan bir şekilde yaygınlaşmış ve orada XVIII. yüzyıla kadar ve hatta Güney Slavlarında XIX. yüzyıla kadar tutunmuştur[164]. Çocuk­lar[165] ve delilerle[166] ilgili olarak, beşerî vicdan onları, bilhassa bütün bir aileyi hedef alan katil veya özel intikam hallerinde, az veya çok ağır bir müeyyideye tabi tutmayı, bir haksızlık olarak mülahaza etmemiştir. Oni-ki levha kanunlarında, buluğ çağma ermemiş çocuğun sorumluluğu, ba­zı suçlar için hafifletilmiş, ancak hükümsüz addedilmemiş tir[167]. Bütün buluğa ermemiş çocuklar burada aynı seviyede tutulmuşlardır. Sonra­dan, oniki levhalarda bir tekâmül, çok küçük çocuğu muaf tutmuştur. Ancak bu tekâmül geç döneme aittir, belki de Hadrianus'a çağdaştır[168]. XVIII. yüzyılda ingiltere'de yine de sekiz yaşında bir erkek çocuğu cina­yetten veya yangından dolayı idam edilmiştir[169] ve Fransa'da hakimler deliye karşı mutad cezayı vermek zorunda olup, Parlemento bu cezayı hafifletme veya ortadan kaldırma yetkisini kendine ayırmış bulunmak­taydı. Hatta krala karşı işlenen cürüm için hiçbir hafifletme yoktur[170] İlk sonuç oradan kaynaklanıyor: Cezanın yetişkin ve normal insanla tahdidi devamı boyunca sorumluluğun gittikçe daha az geniş bir durum aldığı bir tekâmülün nihayeti olarak görünmektedir[171].Daha sonra, muhtelif toplumlarda, fiilde cezaî bir sorumluluk doğu­ran şartların incelenmesine geçen yazar bize, başlangıçta objektif türden olup, giderek sübjektif hale gelen bu sorumluluk düşüncesinin ikinci bir tarihî tekâmülünü sunuyor. Ve gözlenmiş olaylar vasıtasıyla zorunlu kı­lman bazı kayıtlar ifade ederek o, şöyle neticelendiriyor: Müeyyidenin, kısasın yani had cezasının veya bir diyetin (Wergeld)[172] yahut dinî bir ke­faretin özelliklerini muhafaza etmesi ölçüsünde, sadece ihmal veya hattâ tesadüfün getirdiği sırf arızî, hatalı bedenî fiil, onu yüklenen müttehemin sorumluluğunu doğurmak için yeterlidir. Şüphesiz, bu genel sonuca erişmek için sosyologumuz, Çin, Brahma-nik Hindistan, İran, İsrail, Yunan-Cermenler-Romalılar ve Hristiyan-hk'tan geçmek suretiyle Avusturalyalı kabilelerden ve Kabullerden mo­dern Avrupa'ya kadar, son derece çeşitli yapıdaki toplumları kucaklaya­rak, cezaî kurumu, tarihin oldukça geniş bir dönemi içerisinde ve yeryü­zünün gayet vâsî bir bölümü üzerinde incelemek zorunda kalmıştır[173] İşte bu şekildedir ki, diyor bize yazar, Atina'da Roma fethine kadar mu­hafaza olunan Drakon sisteminde istemeksizin adam öldüren, geçici sür­güne mahkûm edilmekteydi[174]. Çok eski Roma hukukunda (Oniki Levha Kanunları), kasıtsız cürümü müteakip bir azası kesilen kimse, eğer diye­ti kabul etmezse kısas hakkını kullanabilir[175] Çin kanununda dikkatsiz­lik yüzünden veya kazaen ebeveynini öldüren kişi, yüz kamçı darbesi ve sürgün cezasına uğramaktadır[176] Tevratın ilk beş kitabında kasıtsız adam öldüren kimse bir çeşit sürgünle cezalandırılmakta ve şayet o sığı­nak yerini belli bir müddetten önce terk ederse intikam sahibi kişi onu meşru olarak Öldürebilmektedir[177]. Kilise hukukunda, bilgisizlik sebebiy­le işlenen gayrı iradî hataların kefareti olarak uzun yıllar boyunca ağır ce­zalar empoze olunmuştur[178], İngiltere'de, XIX. yüzyılın başlangıcına ka­dar, mallarının müsaderesinden başka, istemeyerek adam öldüren kişi, ancak Prens'in affı sayesinde mahkûmiyetten kurtulabiliyordu. Bu so­nuncu hüküm aynı şekilde eski Fransız hukukunda da yer almaktadır[179]. Fakat, ne "kronolojik, ne coğrafî" ne de etnolojik bir sınırlaması bu­lunmayan, böylesine geniş bir incelemeye göz gezdirirken, bir işaret bize kendini zorla kabul ettiriyor. Belgelerin bu seçiminin altında yatan dü­şünce nedir? Neden belli bir bölgenin falan toplumu, falan çağı ve filan ülkesi de, filan ve filan başkası değil? Meselâ, Mısır ve Arabistan'ın değil de İran'ın seçilmiş olması bir tesadüfün eseri midir? Niçin Brahmanik Hindistan da, ötekisi değil?Yazar önsözünde, gözlem alanını, sadece olayları emin belgelere isti­nat ettirebildiği toplumları içine alarak sınırladığı şeklinde cevap veriyor. Ancak Kabullerin örfî kaideleri hakkında, onların hemşehrilerinin yazılı müesseseleri üzerine olandan, Avustralyalı kabileler konusunda onların komşuları olan Doğu Hind Adaları ahalisi hususunda olandan, Avesta veya Vedalar yahut Hamurabî kanunu hakkında Kur'ân-ı Kerim üzerine olandan daha mı iyi belgelenmiş durumdayız? Şu vakıa sebebiyle haki­katen hayrete düşülmektedir ki, Çin'den Fas'a, yedinci yüzyıldan günü­müze kadar seyahatinin tamamı boyunca yazar, aralıksız olarak müslü-man toplumların yanından geçmekte, ancak daima o, onların çevresini dolanmaya ve ileriye geçmeye itina etmektedir. Bununla birlikte, dünya yüzünde ihmal edilmeyecek bir sayıyı temsil eden bu toplumların ince­lenmesi, büyük güçlükler veya karışıklıklar arzetmemektedir. Bunlar, te­mel kanunları itibariyle belli bir tesanüde sahip bulunan, gözümüzün önünde yaşayan ve onlarla Avrupa'nın istikrarlı iktisadî ve siyasî müna­sebetleri sürdürdüğü yüz milyonlarca insanlardır. Acaba Fauconnet, her ne kadar ona dolaylı imada bulunmakla birlikte, bu konuda müslüman hukukun buyruğunu şahsen bilmemekte miydi?[180]Bu sistemli ihmali belirleyen sebeb pek önemli değildir. Sadece şunu müşahade edelim ki, bu ihmal tarafından bırakılan mühim boşluk bize, yazarın evrensel bir kanun şekli altında sunmak istediği iki sonucu eksik istintaç şeklinde sunmaktadır.Bir yandan, gerçekten de, cezaî müeyyidenin yetişkin ve normal in­sanla sınırlanması, İslâm Dünyasında yakın tarihlerdeki bir menşe'e hiç­bir şekilde sahip değildir; o, onüç asırdan daha yaşlıdır ve tesisinden bu yana kımıldamamıştır. "Çocuklar evlenme yaşına kadar, deliler de akıllanınca-ya kadar tam anlamıyla gayrı mesuldür" diyor İslâm'ın kurucusu[181]. Çok da­ha haklı nedenlerle hayvanlar da böyledir[182]. Hatta Zahiriyye mezhebi bu naslarm yorumunda daha da ileriye gidiyor. O, sadece bu varlıkları ter-hibi cezadan kurtarmakla kalmamakta, üstelik hayvanın sahibini ve ço­cukların ve delilerin sorumluluğunu üstünde tutanları da her çeşit tazmi­nattan muaf tutmayı anlamaktadır[183].Öte yandan, getirilmiş tüm kısıtlamalara rağmen Fauconnet'nin ikin­ci formülünün genelleştirmesi de aynı şekilde Kur'ânî kanun tarafından cerh ve reddolunmuş bulunmaktadır. Zira, yanlışlıkla adam öldürme ha­linde bir tazminat ve kefareti kesinlikle emretmesinin yanısıra Kur'ân-ı Kerim, kasıtsız adam öldüren kişiyi de her çeşit bedenî cezaya karşı hi­maye etmektedir.Tekâmülü bu yönde gerçekleşmiş gibi görünen Roma hukukundan bahsetmeksizin, hiç olmazsa, cezaî sorumluluk hususunda işaret olu­nan bütün sapmaları tereddütsüz ve dolambaçsız bir şekilde bir ham­lede bertaraf etmiş bulunan bu İslâmî kurum için bir istisna yapmak gerekmez miydi? Fauconnet'nin evrenselleştirilmiş sonuçları hakkında bu ihtiyatı ifade etmek, aynı zamanda, tarihî öncüller tarafından tabiî olarak açıklanmaya kendini bırakmayan müslüman hukukun devrim­ci özelliğini kabul etmek olacaktır. Hakkında esasen iyi bilgi sahibi ol­madığımız Arap eski zamanlan içerisinde, nihayeti İslâm olacak olan belli bir tekâmülü bedavadan var saymadığımız müdde...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Sorumluluğun Toplumsal Yönü
« Posted on: 20 Nisan 2024, 04:44:52 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Sorumluluğun Toplumsal Yönü rüya tabiri,Sorumluluğun Toplumsal Yönü mekke canlı, Sorumluluğun Toplumsal Yönü kabe canlı yayın, Sorumluluğun Toplumsal Yönü Üç boyutlu kuran oku Sorumluluğun Toplumsal Yönü kuran ı kerim, Sorumluluğun Toplumsal Yönü peygamber kıssaları,Sorumluluğun Toplumsal Yönü ilitam ders soruları, Sorumluluğun Toplumsal Yönüönlisans arapça,
Logged
14 Mart 2014, 02:33:30
Ceren

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 26.620


« Yanıtla #1 : 14 Mart 2014, 02:33:30 »

Evet insan toplumsal bir varlıktır.Ve sorumluluklarını yerine getirmelidir.Çünkü hem kendine hemde çevresindekilere yaralı olamalıdır.
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

14 Mart 2014, 19:34:47
✿ Yağmur ✿

Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 6.684


Site
« Yanıtla #2 : 14 Mart 2014, 19:34:47 »

   SELAMÜNLAEYKÜM KARDEŞLERİM VE İLİM DÜNYASI;
ALLAH IN RAHMETİ VE ESENLİĞİ ÜZERİNİZE OLSUN...
Ne kadar güzel bir paylaşım olmuş..Allah sizden razı olsun...

'[184] Yalnızca, işaret edelim ki, ilâhî müeyyide plânında, Islâmî ahlâk burada iyi ve kötü eylemi tefrik ediyor gibi görünmektedir. İyi iradenin icrası, onun değerini artırır ve mükâfatını ço­ğaltırken, hatanın iki anı, ilâhî İnayetin nazarında bir tek ve aynı fiilin iki veçhesi şeklînde ad­dolunmaktadır (el-En'âm 6/160) Krş.  '

Yukarıdaki paylaşımı çok beğendim... Allah yukarıda da dediği gibi sevapllarımızı en güzel şekilde mükafatlandırsın...Allah bizleri o kadar büyük bir
nimet olaarak belirtmiş ama biz Mevlam dan üstün olamayız. Rabbim bizlerden razı olsun... Cümlemizi bu güzel sevap seline dahil buyursun..

[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

14 Mart 2014, 20:02:43
Gülbahar Aktay
Öğrenci Grubu
***
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 581



« Yanıtla #3 : 14 Mart 2014, 20:02:43 »

insanın çevresine yararlı ve faydalı olabilmesi için yerine getirmesi sorumlulukları vardır. ancak bunları yaptığında yararlı ve faydalı olur.paylaşım için teşekküler.
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Kainatta en yüksek hakikat imandır, imandan sonra namazdır.
13 Mart 2021, 01:35:15
Sevgi.
Bölüm Görevlisi
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 17.957


« Yanıtla #4 : 13 Mart 2021, 01:35:15 »

Esselamü Aleyküm. İnsan çevresine herzaman yararlı ve faydalı olmalıdır. Bunların olabilmesi için de yerine getirilmesi gereken sorumlulukları vardır.
Bilgiler için Allah razı olsun kardeşim
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Sayfa: [1] 2   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes