> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Kuranı Kerim > Kuran Ahlakı > Ahlaki Yükümlülüğün Kaynakları
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Ahlaki Yükümlülüğün Kaynakları  (Okunma Sayısı 1495 defa)
28 Aralık 2010, 11:02:49
ღAşkullahღ
Muhabbetullah
Admin
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 25.839


Site
« : 28 Aralık 2010, 11:02:49 »



I. Ahlâkî Yükümlülüğün Kaynakları

Ahlâkî yükümlülüğün derin analizinde, Fransız filozofu Henri Berg-son, iki ana kaynak keşfetmiş bulunmaktadır. Biri toplumsal baskı gücü, diğeri daha geniş olarak beşerî veya daha doğrusu ilâhî cazibe gücü.O, toplumun bize verdiği rolü oynamak, onun bize çizdiği yolu izle­mek; bal arısı veya karıncanın içgüdüsünü taklid eden, pek az düşünül­müş bir çeşit alışkanlıkla günlük olarak kendimizi ona vermek, işte alışıl­mış olarak ödevini yerine getirmek denilen şey budur, diye açıklamakta­dır. Bir an için ona mukavemet edilse ve onun yörüngesi değiştirilmeye çalışılsa bile, kollektif hayatın bu emredici gücü sayesinde, ister istemez oraya geri dönülecektir. İkinci görüş altında durum tamamen farklıdır.Kalabalığın ahlâkı kollektif bir baskının sonucu olduğu halde, imtiyazlı-larmki ideale doğru bir istektir. Sadece kişinin gidişatını mükemmel bir yöne doğru sevketmek değil, fakat aynı şekilde toplum tarafından yöne­tilmek yerine onunla birlikte toplumu sürüklemek ve onu yönetmek eği­liminde olan şey, yaratıcı bir aşk hezeyanıdır.[3]Tecrübe içerisinde belli bir olayın tasviri ve analizi gibi, denebilir ki Bergson'un açıklaması, pek çok temel hususları ortaya koymayı ihmal et­memiştir; fakat ahlâkî yükümlülük nazariyesi olarak bu analiz, Kur'ânî görüş açısına nisbetle bazı güçlükleri ve bazı sapmaları ibraz etmektedir. İlk önce tasvir bakımından —madem ki iradeye etkide bulunan tüm güçleri belirtmek söz konusudur— insan tabiatında daha eski ve daha derin bir şekilde kök salmış bir üçüncü faktörün yani ferdî olanın veya ha­yatî olanın neden işaret edilmediği sorulabilir. Zira, her vatandaş için önemli olan, sadece toplumun talimatlarına uymak ve bir organizma içe­risindeki bir hücre gibi davranmak değil, fakat aynı zamanda ve bilhas­sa, ait olduğu grubunkinin aleyhine olmazsa bile ondan bağımsız olarak bizzat kendinin muhafazasına çalışmaktır. Ötesini bir yana bırakalım.Daha tehlikeli olanı, bu analizdeki yükümlülük ve ahlâk terimleri bize sırıtıyor ve karşılıklı olarak birbirlerini nakzediyor gibi görünmektedir. Zira, bir yükümlülük aşağı yukarı içgüdüsel bir baskı haline geldiği za­man bu durumda o, ahlâkî Özelliğini kaybeder, tersine aşkın kendiliğin-denliği bizzat yükümlülüğün baskısıdır. Gerçeği söylemek gerekirse, gerçek ahlâklılık burada, ne bir durumda ne de başkasında, hiçbir şekil­de yerini bulamamaktadır. İnsan daima bize herhangi bir gücün oyunca­ğı gibi, bazan içgüdü tarafından itilmiş olarak, bazan bir heyecan tarafın­dan sürüklenmiş olarak takdim edilmekte, fakat asla karşılaştırmaya, de­ğerlendirmeye ve seçmeye yetenekli bağımsız bir şahsiyet olarak sunulma-maktadır. İmdi ahlâklılığın olabilmesi için, idealin bize ne yüceltimiş bir arzunun hedefi olarak ve ne de çevrenin emredici gücünün zalim bir yü­kümlülüğü olarak kendini sunması yeterli değildir. Her ikisinin de, ora­dan akıl tarafından desteklenmiş ve zorla kabul ettirilmiş, adalet yönün­den temellendirilmiş bir şekilde, yeni bir görünüşle çıkacağı gerçek bir ha­zırlıktan geçmesi gerekir. İdealin cazibesi bu emredici ve akla uygun ka­raktere bürünmediği müddetçe, bir serabın arkasına düşmek söz konusu olmasa bile yine de o, belli bir güzel duygusu tarafından belirlenmiş olarak kalmaktadır. Oysa ki, ne kadar asil olursa olsun, bu duygu, bu şekliy­le bir ahlâkî prensip değildir.Doğrulanmamış ve bir çeşit kollektif yıldırma suretiyle icraatta bulu­nan her boyun eğme için de durum aynıdır.Bu nedenle Kur'ân-ı Kerim'in ahlâk düşüncesinin şu iki düşmanına karşı daima muhalefet ettiğini görmekteyiz: düşüncesiz arzunun izlen­mesi[4] ve körükörüne bağlılık[5]. Hiçbir ayırım gözetmeksizin geleneği sür­dürmek isteyenler bunu, "babalan cehalet ve hata içerisinde yürümüş idiyseler dahi"[6] yapacaklar mıdır?Böylece, failin içerisinde aklî bir unsur, sırf ahlâkî bir unsur, emrin içe­risinde bir başkası bulunmaktadır: Zekâ, hürriyet, meşruluk, işte Berg-son'un analizinde ihmali büyük bir boşluk bırakan temel faktörler bun­lardır. "Tarih itibariyle sonuncusu" olan zihin melekesinin temsilî rolüne az değer verilmesine ve ihtisasa karşı mücadelede onun sunduğu az bir miktardır ki müessiriyet üzerinde ısrar edilmesine rağmen, hiç şüphe yoktur ki, bizzat ahlâklılığın özü, bizim benimizin bu düşünülmüş faaliyetinde yatmaktadır.Doktrini sunuş tarzındaki birtakım eksikliklere rağmen Kant, ahlâkî yükümlülüğün kaynağını, hem eğilimden ve hem de dış dünyadan ba­ğımsız olan insan ruhunun bu en yüksek melekesi içerisinde keşfettiğini tasdik ederken daha isabetli bir görüş ortaya koymuştur: "Ödev, diye haykırıyor o, yüce ve büyük isim, sana hayat veren kaynak nedir, senin asil kaynağının kökü nerede bulunmaktadır?... Belki de o, insanı bizzat kendisinin üstüne yükselten şeyden başkası değildir... Onu eşyanın bir düzenine bağlayan şeyi sadece sağduyu kavrayabilir[7] Aynı zamanda hem idrak edilebilir dünyaya ve hem de duyular dünyasına ait olan in­san, en asilinin (akıl) en bayağısına (gayrı meşru izzetinefs) kumanda et­tiği çift yönlü bir tabiata sahiptir. Akim bu sesi, gayet berrak, "nüfuz ka­biliyeti oldukça derin ve en alelade insanlar için bile algılanması gayet kolaydır... Ahlâk düşüncesi ve kendine saygının sınırlan, birine veya di­ğerine ait olan bir şeyi en olağan görüşlerin bile ayırt etmekten aciz kala­mayacakları büyük bir bedahat ve özenle belirlenmiştir.[8]Böylece en basit anlatıma indirgenmiş, her çeşit formalist ve tratisan-daiUalist: incelikten sıynlmış ve aynı zamanda radikal bir peşimizin ve belli bir duygusal soğukluktan temizlenmiş bulunan Kant'in doktlrini, sa­dece tartışmasız değildir. Fakat sanıyoruz ki o, Kur'ân'dan çıkan doktrin­le de Özdeşleşmektedir.Bu Kitab'm bize öğrettiklerine göre insan ruhu, ilkel yapısı içerisinde iyi ve kötü duygusunu kabul etmiş bulunmaktadır.[9] Dil yeteneği ve dış duyular hassası ile birlikte insan, ahlâkî bir görüş keskinliği ile de müceh­hezdir[10]; fazilet ve kusurun iki yolu onun tarafından daha önceden bilin­mektedir[11]. Şüphesiz, eğilim kötülüğe teşvik etmektedir,[12] ancak insan eği­limlerine hakim olacak kabiliyettedir "melekelerine kumanda eden ve ihtiras­larım susuturan kimsenin makamı cennet olacaktır[13]. Şayet herkes bu tesiri bizzat kendi üzerinde icra etmese bile, yine de Allah'ın yardımı ile bunu yapanlar mevcuttur. "Allah bir kul için iyilik istediği zaman, onun nefsi­ne, birşeyi yapması veya ondan sakınması gerektiği hususunda kuman­da eden bir teşvikçi koyar"[14] demektedir, Hz. Peygamber.Şu halde, insanda sadece ona tavsiyelerde bulunmak ve seçimini ay­dınlatmakla kalmayan, fakat aynı zamanda kelimenin tam anlamıyla söylemek gerekirse yapmak veya yapmamak hususunda ona emirler ve­ren bir iç güç bulunmaktadır.Bizim bu aşağı melekelerimize kumanda ettiğini Öne süren bu içten otorite, ruhun aydınlanmış bölümü olan akıl değilse nedir? Şu alterna­tifi formüle ettiği zaman, kendisine has terimlerle bunu söyleyen yine Kur'ân'dır: "(Kâfirler) bu hususta akılllarının buyruklarına mı uymaktadır­lar, yoksa onlar zalim bir kavim midirler?"[15]. îşte ahlâkta üçüncü haddin imkânsızlığı prensibi bu şekilde ifade edilmiştir. Aklın emri dışında, doğrulanmış başka bir davranış kuralı yoktur. O halde o, yegane meşru otoritedir.Bu şartlarda, Kant ile birlikte denebilir ki, biz aynı zamanda hem ka­nun koyucular ve hem de uyruklarız. Zaten, vicdan azabı tecrübesijbu ikiligi doğrulamaktadır. Ödevimizi yerine getirmediğimiz zaman, bizim ol­mayan bir derekeye düştüğümüzü hissetmekteyiz; suskun bir şekilde iti­raf ediyoruz ki biz, süflî bir asil yaratığız. Ve Kur'ân-ı Kerim bizde, dur­madan bizim bu menşei öz saygımızın duygusunu uyandırmaya ve kök­leştirmeye çalışmaktadır. Allah sadece insanları şereflendirmekle, onla­rın gücünü yeryüzü ve denizlere yaymakla, "onları gerçekten pek çok yara­tıkların üstüne yükseltmekle[16] ve onların babası önünde meleklerin secde etmelerini emretmekle[17]ki bu Kur'ân'ın bize gayet sık olarak hatırlat­tığı ziyade bir şeref unvanıdır[18] kalmamıştır. Fakat, beşerî liyakatin ha­ricî alametlerini bir kenara itmek ve bizi ahlâkî değer açısına yerleştirmek suretiyle Kur'ân-ı Kerim bize, insan tabiatını ne tamamen kötü ne de onulmaz bir şekilde bozulmuş olarak kabul etmiş gibi görünmemektedir. Tersine insan "en güzel bir biçimde"[19] yaratılmıştır. Bununla beraber yal­nızca inanmayanlar ve güzel ameller işlemeyenler, hafif ve kararsız bir karaktere sahiptirler[20] ve onlar[21] yaratıkların en aşağı derekesine[22] düşer­ler; onların "kalbleri vardır ama hiç düşünmezler, gözleri vardır ama hiç gör­mezler, kulakları vardır ama hiç işitmezler" ve işte onlar "hayvanlar gibi hatta daha sapıktırlar". Şu halde aşkın değil, cismanî bir hür seçim söz konu­sudur. Herşey onun üstün yeteneklerinin iyi veya kötü kullanılmasında yatmaktadır. İşlenmesi ruhu "asilleştirdiği" ve terkinin "onu kararttığı" ye­teneklerdir[23].Şüphesiz Kur'ân, sadece zihnî melekelerle yetinmez. O, aynı zamanda bizim en asil ve en meşru duygularımızı uyandırmaya büyük bir özen gösterir. Fakat o, onları sadece aklımızın kontrolü altında işletir. Onun hi­tabı daima bizedir, yani ruhumuzun şu parlak kısmına, bizim anlamak, bütün şeylerin lehinde ve aleyhinde onları tartmak ve farklı değerleri tak­dir etmek yeteneğimizedir.Kur'ân'ın bizde canlandırdığı yüksek duygular arasında Örnek ola­rak[24] "toplum" kelimesinin en geniş anlamında tüm sosyal ödevlerimizi destekleyen duyguya, yani insanî kardeşlik duygusuna[25] işaret edelim. îşte bu şekildedir ki bir kimsenin arkasından ona iftira atmamıza mani ol­ması gereken nefreti, bize duygusal bir biçimde sunmak için Kur'ân-ı Ke­rim müfteriyi "ölü kardeşinin etini yiyen" bir kimseye kıyaslamakta ve şu­nu ilâve etmektedir: "Oysa ki, bu hepinizi iğrendirir[26].Fakat böyle olunca müsbet her Öğretimin yokluğu halinde insanın yapması veya sakınması gerekeni ayırt etmek iç...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Ahlaki Yükümlülüğün Kaynakları
« Posted on: 19 Nisan 2024, 19:00:27 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Ahlaki Yükümlülüğün Kaynakları rüya tabiri,Ahlaki Yükümlülüğün Kaynakları mekke canlı, Ahlaki Yükümlülüğün Kaynakları kabe canlı yayın, Ahlaki Yükümlülüğün Kaynakları Üç boyutlu kuran oku Ahlaki Yükümlülüğün Kaynakları kuran ı kerim, Ahlaki Yükümlülüğün Kaynakları peygamber kıssaları,Ahlaki Yükümlülüğün Kaynakları ilitam ders soruları, Ahlaki Yükümlülüğün Kaynaklarıönlisans arapça,
Logged
14 Mart 2014, 02:21:51
Ceren

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 26.620


« Yanıtla #1 : 14 Mart 2014, 02:21:51 »

Allah razı olsun bilmediğim yeni bilgiler öğrendim gene.
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

13 Mart 2021, 01:38:35
Sevgi.
Bölüm Görevlisi
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 17.957


« Yanıtla #2 : 13 Mart 2021, 01:38:35 »

Esselamü Aleyküm. Bu bilgileri bizlerle paylaşan kardeşlerimizden Allah razı olsun
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes