> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Kuranı Kerim > Kuran Ahlakı > Kant
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Kant  (Okunma Sayısı 1131 defa)
28 Aralık 2010, 10:45:58
ღAşkullahღ
Muhabbetullah
Admin
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 25.839


Site
« : 28 Aralık 2010, 10:45:58 »



Kant

Dünyevî hayatın mecburiyetlerine boyun eğdirmek suretiyle ahlâkı fazlasıyla yumuşatmış bulunan bazı doktrinlere karşı tepki göstermek için, Alman filozofunun ahlâklılıkla duyarlılık arasında bir sınır çizgisi çizmekle yetinmediği bilinmektedir. O daha da ileriye, çok ileriye gitmiş­tir. O'na göre, ödev kavramı, sadece her çeşit hissî tecrübeden, uygulana­bileceği her çeşit somut gerçekten tecrid edilmiş olunmamakta, fakat kendine has özelliğinden ancak formel karekterini tüm iradeler için ge­çerli evrensel bir kanun olmak özelliğini muhafaza etmek üzere falan ya da filan kuralın inşa edici maddesinden de temizlenmiş bulunmaktadır. Ödevin şu tarifini o, buradan çıkarmaktadır: düsturu saçmalık olmaksızın evrenselieştirilebilen bir eylem. Ve son derece mücerred olan bu kuraldan hareketle Kant, Bentham'm dediği gibi bir ahlâkî "deontoloji" yani sade­ce evrenselleştirilebilir olup olmamasına bakarak her pratik kavramın ah­lâkî mi yoksa ahlâk dışı mı olduğunu özel surette belirleyen somut bir ödevler bilimi ortaya koyduğunu sanmıştır.Bu tür bir teşebbüs, hakikaten gerçekleştirilebilir mi? Bizzat bu yapı­nın temeli, onu ayakta tutmak için, yeterli ölçüde sağlam mıdır?İşte, bizi meşgul eden görüş noktasından, Kant düşüncesinin şeması. Genel hatları ile onun üç zamanda oluştuğu söylenebilir:

a) Temel bir olayın tesisi,

b) En genel prensibe kadar çıkmaya izin veren analiz,

c) Beşerî ahlâkın temel kaidelerini koymak için yeniden inmek.

a) Kant doktirinin temel noktası, dolaysız vicdan tarafından sağlanan şu müşahhas olaydan, yani fiilleri hoşa giden veya gitmeyen neticelerine göre değil, fakat herkese uygulanabilen ve bütün neticelerden bağımsız olan genel bir kaide gereğince değerlendirdiğimiz ahlâkî hükümlerimiz­den ibarefe. Bu olay tartışma götürmez. Zevki arayış ve acıdan kaçışı, ahlâkî takdir prensibine göre tesis etmek şöyle dursun, bize mal oldukla­rı ölçüde faziletli eylemleri kabul ve tasdik etmekteyiz. Her çeşit baştan çıkarmalara dayanabilen ve bütün engelleri aşabilen mizaçların gücüne, en yüksek derecede hayranlık duymaktayız. Kendimize kendi öz davra­nışımızı sübjektif durumlarımıza tabi kılmak hakkını atfetmek bir yana, biz onu başkalarını mecburi ettiğimiz şeyle ölçmek gerektiğini kabul ediyoruz. "İnsanların size yapmasını istediğiniz her şeyle aynıyla onlara ya­pınız". Mukaddes kitaplar bize böyle tavsiye ediyorlar[164] Kur'ân-ı Ke-rim'de "Kendinizin gözlerinizi yummadıkça kabul edemiyeceğiniz adî şeyleri, başkalarına vermeye kalkışmayın"[165] diye vurgulanmaktadır. İslâm pey­gamberi, bu eşitlikçi sevgiyi imanın bile şartı kılmaya kadar gitmiştir. O, "Hiçbiriniz, kendisi için sevmediğini kardeşi için de sevmedikçe iman etmiş sa­yılmaz"[166] diye buyurmaktadır. Bütün şekilleri altmda egoizmin bu genel tatbikinden, müşterek vicdan, daha önce ödevin karşılıklı olma ve evren­selliği prensibini çıkarmıştır.Şu halde Kant, başlangıçta sadece bu kanunu tesbit ve kaydetmiş, onu vicdanın bir olayı olarak müşahede etmiştir. Her ne kadar O, bu eski ve­cizelerin kâmil ahlâkî kanunu sağlamaktaki yetersizliğini gösterdiyse de[167]bununla birlikte biz onun onlar tarafından ilham olunan düşünce­den hareketle bütün sistemini kurduğunu görüyoruz. Gerçekten de o, sırf pratik aklın kanunlarına tabi hükmün temel kaidesini koymak için "en olağan sağduyuya" başvurmuştur. Kuralı şöyle formüle etmektedir: "Biz­zat kendin iştirak edeceğin, tabiatın bir kanununa göre vukubulmak zo­runda olduğunu düşünerek tasarladığın fiili kendi kendine sor, sen ona yine de iraden için mümkün olarak bakabilirsin". Meselâ diye devam edi­yor o, "herkes, gayet iyi bilmektedir ki eğer o, kendi kendinin gizlice al­danmasına izin verirse bu, herkesin aynı şekilde yapması için bir sebep teşkil etmez; şayet o başkalarının sefaletine tam bir ilgisizlikle bakarsa, buradan onun için herkesin aynı eğilimde olduğu sonucu çıkmaz"[168]

b) Fakat, tecrübeler içerisinde modeli bulunmayan, ideal bir eylemin bu amansız zarureti nereden gelmektedir? Bu —pratik formalizmin ku­rucusu açıklıyor— ahlâkî kanunun bizi tecrübî kanununkinden tamamen başka bir alan içerisine ideal bir tarzda götürmesidir. O, bizi orada irâde­nin bağımsızlığının sadece hissî tabiatın kanunu karşısındaki bir bağım­sızlık değil —ki bu hürriyetin yalnızca olumsuz bir görünümüdür— ay­nı zamanda bizzat kendi kendisinin kanununu koyduğu olgusundan iba­ret olduğu katıksız akılla idrak edilebilen bir âleme iştirak ettirir. Bu kanun, saf bir aklın kanunu olmaktadır, yani, o her çeşit tecrübî şarttan, her sevgiden ve her muameleden sıyrılmış değil, aynı zamanda iradeyi apri­ori (tecrübe öncesi) belirlemeye muktedir de olmak zorundadır; zira saf akıl, pratik kullanımında olduğu gibi teorik kullanımında da "apriori prensiplerine göre hüküm veren bir ve aynı akıl"[169] şeklinde yaratılmış­tır. Oysa ki, iradeyi apriori olarak belirlemeye muktedir olan evrensel bir yasamanın ancak saf Şekli mevcuttur. Bundan dolayı her davranış kura­lı, ahlaken imkânsız olma tehdidi altında bu şekle kendini uydurmak zo­rundadır.Böylece, sadece tabiatın bir kanunununkine benzer ve onun üzerinde alelade bir hükmün saf akim tipik bir şekli gibi kendini yönetmesi gere­ken evrensellik değil, fakat sonlu ve sonsuz tüm aklî varlıklara uygulana­bilir olan ve temelini saf aklının apodiktik yani zorunlu ve apriori bir yar­gısında bulan mutlak evrensellik (mevcuttur). Pratik saf akim bu temel kanununu Kant şöyle anlatmaktadır: "İradenin düsturu aynı zamanda evrensel bir yasamanın prensibi olarak kıymet taşıyacak şekilde hareket et"[170]Orada da yine, Kant'ın aşmak istediği alelade aklın işleyişi teşhis olunmaktadır.

c) îdrak olunabilecek en genel formülle birlikte, böylece bir kere so­yutlamanın tepesine eri sildiğinde, bu genel kanunun insan tabiatına uy­gulanışlarını bulmak için, aradan inilmesi gereken meyle işaret etmekten kendimizi muaf tutabiliriz.Şimdi doğruluğunu incelemek üzere, üç devresi içerisinde bu gidişi yeniden ele alalım.

a) Önce, evrensellik ve ahlâklılık arasında zorunlu bir bağın gerçekten bulunup bulunmadığını kendi kendimize soralım. Bir davranış kuralı için evrensel kanuna dönüşmek imkânını, ona ahlâkî özellik atfetmede zorun­lu ve yeterli şartı meydana getirdiği doğru mudur? Aynı şekilde "eğer davranış kuralı umumiyetle tabiî bir kanunun şeklinin denemesini destek­lemiyorsa, onun ahlâkî bakımdan imkânsız olduğu" doğru mudur?[171] Ya­zarımıza inanmak gerekirse, bu çift yönlü kriter içerisinde "genel olarak bizim eylemimizin değerlendirilmesine izin veren kural[172]"tamamen yamlmaz olmak üzere, en çabuk şekilde[173] bilgi edinme aracı mevcuttur. Keza o, "elde bu pusula oldukça, arız olan bütün durumlarda, kötüyü ve iyiyi, ödeve uygun olanı ve aykırı olanı ayırdetmek için gerekli tam yetki­ye sahibiz" demektedir[174].Bu kriteryumun ilk bölümünün hangi ölçüde, aynı kavram altında, ödevden itibaren, ilgisiz ve şüpheli fiillerden geçerek, ona tamamen zıd olana kadar, son derecede çeşitli değerleri gruplandırdığmı görmek için, gayet keskin zekâlı olmak gerekmemektedir. Gerçekten de, eğer insanın onların kendi bakımından karşılığını kabul etmeyeceği davranış biçimle­ri bir yana konulursa, geri kalan hepsi onun gözünde, düsturları evren­sel bir kanuri şekline dönüştürülebilecek olan, kusursuz bir davranışı meydana getirmek zorundadır. Namuslu insanın günlük hayatının bir bölümünde bizzat kendisi için edindiği şu genel kuraldan başlıyalım: masum, yani tatminine açıkça izin verilmiş olan eğilimlerini izlemekten. Böylece ahlâkî bakımdan iyi fiil ve çıkarsız fiil, yalnızca bu "mümkün ev­rensel yasama" kavramı içerisinde birbirinden ayırt edilmez hale sokulma-makta, fakat ödev basit caiz derecesine düşürülmektedir; zira, bu yasama evrenselleştirilmek zorundadır demek başka şeydir, o öyle olabilir demek başka şeydir. Oysa ki, zorunlu eylem ve yanlızca yasaklanmamış olan eyle­min onun vasıtası ile ayırdedildikleri bu farklılığı onun takip ettiği "halk" formülü gibi Kant formülü de temin etmekten tamamen acizdir. Öte yandan  Kant'ın konusu bir ödev olan davranış kuralları içerisinde hangi itina ile iki kategori ayırdettiği bilinmektedir (meselâ: başkasına iyilik etmek): ödeve uygunluğu tam olarak emreden kategori (hangi ne­denle olursa olsun: iyiliksever, kendini beğenmiş veya menfaatperest mi­zaç...) ve aynı zamanda ödev düşüncesi tarafından belirlenmeyi gerekti­ren kategori. Halbuki aşikârdır ki, "mümkün" ve hatta "zorunlu" evren­sellik kriteri, bu son derece önemli nüansı hiçbir şekilde hesaba katma­maktadır. Bir ikinci karışıklık oradan kaynaklanmaktadır: ahlâklılık ve meşruluhık arasında. Fakat en üzücü karışıklık, sözde "mihenk taşının" müşterek vicdan tarafından değilse bile hiç olmazsa bizzat Kantçı hikmet tarafından en çok takbih edilenlerden de asla, gönüllü olarak evrenselliğe götüreceği her eylemi ahlâkî iyi diye adlandırma hakkını bahşetmek suretiyle ferdî vicdan içerisine sokabileceği karışıklıktır. Gerçekten de, ahlâkî kanuna az veya çok ağır bir şekilde aykırı davrananların duygusuna danı­şalım, (tedavisi hususunda hastasını aldatan doktor, bir hayatı kurtar­mak için zarurete binaen iyi niyetle yalan söyleyen insan sever, bir şeref­sizliğe katlanmaktansa intihar etmeyi tercih eden duygulu insan...): dav­ranışlarının kurallarına kendileri ile aynı şartlar içerisinde bulunan bütün insanlara uygulanması gereken evrensel bir kanun değeri vermiyorlar mı? Ve şu da ne? En kaba sefihliğe kendini veren hayasız insan, herkesin kendi örneğini izlemesinde herhangi bir mahzur bulmakta mıdır? Bazıla­rı çıplaklığı ve onun ahlâk dışı bütün sonuçlarını evrensel kanun halinde yükseltmek istemiyorlar mı?Fakat tersine olarak, kendi kendini nakzetmeksizin veya insan tabiatını teh­likeye almaksızın ve bu arada ahlâksızlık şeklinde itham edemiyeceğimi...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Kant
« Posted on: 19 Nisan 2024, 04:39:12 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Kant rüya tabiri,Kant mekke canlı, Kant kabe canlı yayın, Kant Üç boyutlu kuran oku Kant kuran ı kerim, Kant peygamber kıssaları,Kant ilitam ders soruları, Kantönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes