> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Kuranı Kerim > Kuran Ahlakı > Gayret Ve Kendiliğindenlik
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Gayret Ve Kendiliğindenlik  (Okunma Sayısı 844 defa)
21 Aralık 2010, 10:37:21
ღAşkullahღ
Muhabbetullah
Admin
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 25.839


Site
« : 21 Aralık 2010, 10:37:21 »



I- Gayret Ve Kendiliğindenlik

Segur, "insan, gayret olan her şeyden gurur duyar" demektedir[12]/1Mücadele ve fedakârlık ruhunu coşturucu bu fıtrî eğilim —bazı şart­larda ve belli bir derecede meşru eğilim bazen bu ruhtan nihaî bir ga-ye ve bizatihi bir değer hâsıl edinceye kadar gider. Böyle bir görüş tarzı­nı çürütmek için ısrara ihtiyaç var mıdır? Sadece sarfedilmiş olmak için sarfedilen faaliyet, tam anlamıyle eğlenceden ibaret bir oyundur. Her ciddî gayret, ona belli bir kıymet tahsis ettiği ve verileni bizzat bu kıymet sebebiyle ele geçirmeye çalışmak istediği, kendisinden farklı bir mev­zuu farz ettirir. Gayret, aranan mevzu ile münasebetinden, aracının de­ğeri olan kıymetini elde eder.

Daha da özel olarak gayret, ancak ahlaken hayır olan bir şeyi meyda­na getirme vasıtası olarak ahlâkî değere sahiptir. Hem faide, hem de za­rar vermeye elverişli hayatî dinamizmin ifadesi olarak kısacası gayreti oluşturan parola, şairin:dediği gibi, aydınlanmış şuurun değil, kor içgüdünün bir parolasıdır. Eğer herhangi bir zamanda günahkârın gayreti, ahlaken yaratma kayna­ğı olarak takdir edilebilirse, bu sadece fiilde onun gayret ettiği mevzuun bir yana bırakılması ve onda mevcut imkân nedeniyle başka bir mevzu-ya kendini vermesi, yani faziletin hizmetine koyulması suretiyledir.İki felsefî tutum, bu ahlâkî gayrete fazla değer biçmede kendi temayül­lerini göstermişlerdir. Onlar, şimdi reddettiğimiz prensipten, yani bizati­hi değer olan vasfiyle gayret prensibinden etkilenmeseler bile, bunu pra­tik bir eşdeğer olarak ileri sürerler.Var oluş alanına yerleşen birinci tutum, beşerî ruhun kendi rızasiyle ve bir sevgi hareketiyle ahlâkî kanuna itaate elverişsiz olmasını savunmak­tan ibarettir. Şer üzerine başarı, daima bir fedâkârlığa mal olmak ve biz­zat kendi üzerinde bir baskıyı zorunlu kılmak mecburiyetinde olduğun­dan, mücadele her yerde ve her zaman faziletin bir şartı, iyi davranışı ka­zanmanın vasıtası olacaktır.Kant, "Aklın Sınırlarında Din" adlı kitabında, Aziz Pavlos'un şu sözü­nü tekrarlamaktan hoşlanmaktadır: "Yazıldığına göre, hakkaniyetli adamlar yoktur; hatta tek kişi bile yok"[13] ve "Pratik Aklın Tenkidi" ad­lı kitabındaki bazı ifadeler, bizzat bu karamsarlığı açığa vurmaktadır. O, bu konuda şöyle diyor: "insanın yerleştirildiği ahlâkî derece..., ahlâkî ka­nuna hürmettir..., ve daima içinde olabildiği durum ahlâkî fazilettir, ya­ni sahip olmadaki kudsiyet değil, mücadele içerisindeki ahlâkî niyettir". Bu,"üvendereye de firene de ihtiyacı olmayan, kendiliğinden olan bir iyili­ğin ruha isnâd edilmesinden ibaret havaî, sathî, hayalî bir düşünme tar­zı olacaktır"[14] Bununla beraber onda başka tabirler, daha az köklü ve da­ha makul bir şüpheyi açığa vurmaktadır. O, sadece bir yaratığın "bütün kanunları" ondan inhiraf etmeye teşvik eden bir arzunun imkânını onda bir tek bile olsun bulamayacak surette isteyerek yapabileceğini inkâr edecektir[15]. Hatta, "hürmetkar korkunun temayül ve hürmetin sevgi ha­line dönüşmesinin imkânını" kabul ediyor gibi görünüyor: "Eğer bir gün bir yaratığa, ona erişmek nasip edilmiş olsaydı, bu en azından kanuna tahsis edilmiş bir niyetin kemâli olacaktı"[16].İkinci felsefî tutum ise, insan kudretinin teveccüh ve ihtimam ile mu­ayyen bir ödevi, mutlak olarak yerine getirmesini inkâra kadar gitmez. Fakat bu şartlar içinde edâ edilmiş amel, onun gözünde daha az değer ve sevaba sahip olacaktır. Şu halde gayret ile ahlâkî değere ait iki terim ara­sında o kadar sabit bir alâka olacak ki onlardan herbirinin aynı ölçü ile ölçülebilirliğinin kesinliği bir denklem şekli altında ifade edilebilecektir. Onlardan birinin varlığı veya yokluğu, artması veya azalması, kaçınıl­maz bir şekilde ve aynı nisbette diğerininkini ardından sürükleyecektir.Kurala uygunluğun, ancak iradenin az-çok büyük bir gerilimi pahası­na elde edilmesi ölçüsünde, biriktirilmiş her cehdin aynı ölçüde bir de­ğer kaybına denk olduğunda hiç şüphe yoktur. Yükümlülüklerini zah­metsizce yerine getirmesine izin veren kişinin ahlâkî gücünün bulundu­ğu, tersine durum için de bu böyle midir?Bu mesele, müslüman ahlâkçılar arasında ihtilaflıdır. Basra ulemâsı tamamen zıt tezi savunduğu halde, müsbet cevap lehinde karar verenler arasında Ebû Süleyman ed-Dârânî'nin taraftarlarının ismi zikredilmek­tedir[17]. Eğer biz kamu vicdanına göz atarsak, aynı ihtilâfı ve aynı tered­düdü müşahededen geri kalmıyoruz.Bu kararsızlığın temelinde bizzat ahlâkî düşüncedeki tenakuz, her iki­sinin de görüşüne göre meşru olabileceği iki takdir ölçüsü arasında bir çe­lişki bulunmamakta mıdır? Ehliyet, karakterinin asaleti, büyüklük ve ru­hun temizliği herkes için takdir ve hayranlık mevzuu değil midir? Doğuş­tan olan bu sıfatlan, çalışarak kazanılanlarla karşılaştırırken, sağlamı da­yanıksız ile, sürekliyi geçici ile karşı karşıya getirmekten başka bir şey ya­pıyor muyuz? Kim, itimat edilmesi gereken tarafı söylemekten çekinir? Biri, hareketlerini zerafetle ve kendiliğinden yerine getiren, diğeri aym ha­reketi ancak güçlük çekerek ve terleyerek gerçekleştirebilen iki sanatçı arasında, biz açıkça yetkinliği karakter yetersizliğinden ayırıyor ve daima tabiî olanı, yapmacık olana tercih ediyoruz. Fakat diğer taraftan, yalnız âdil olarak değil, aynı zamanda bizzat adaletin tarih' olarak "herkese işine göre" diyen meşhur formülü göz önünde tutuyoruz. Oysa ki tabiatın bize bağışladığı, doğuştan vasıfların bizim amelimiz olmadığını kim bilemez? Bu ölçüye göre vakaları hesapladığımızda, bütün değeri gayrete tahsis et­mek ve kendiliğinden olan her şeyi değerden çıkarmak zorunda değil mi­yiz? O takdirde velînin nefsi, değer ıskalasında en aşağı dereceyi işgal et­mek zorunda değil midir ? Ancak, bunu kabule kim yanaşır?Böyle bir tenakuz karşısında, bir tarafı tutmak mı, yoksa orta bir yol aramak mı gerekir?Doğrusunu söylemek gerekirse, ahlâkî hayatın hiçbir merhalesinde fazilet ne saf bir tabiatın, ne de mutlak bir müktesebâtm neticesidir. En kötü yürekli adamda kötü karakterine karşı mücadele ederken kullanabi­leceği bir iyilik tohumu vardır; tıpkı en saf ruhun, kadr ve kıymet safla­rında yükselmesi için belli bir gayretten asla müstağni olmadığı gibi. Fransız dili, takdire lâyık olan fıtrî veya kesbî her sıfata kadr ve kıymet (merite) adını verirken, bu güzellik veya zenginlik bile olsa, değerin bu çift yönlü ölçüsünü ortaya koymuştur.Ancak insanlarda, faziletin iki unsuru arasındaki farklı bir dozajı çok iyi tanımak gerekir; aynı zamanda ne insanların mücadelelerinin mevzu-unun ne ahlâkî gayretlerinin ortaya çıkmak zorunda olduğu şeklin, in­sanların hepsinde daima aynı olmadığını dikkate almak icap eder. Bura­da ahlâkî hükümlerimiz arasında uzlaştırma formülünü keşfetmek için daha fazla üzerinde düşünmek yerinde olur.Ve biz, onlardan birine "bertaraf edici gayret" ve diğerine "yaratıcı gayret" adı verilebilen iki çeşit gayret arasında Kur'ân-ı Kerim'in tesis et-

miş gibi göründüğü bir farklılık içinde çözüm anahtarını bulabildiğimizi sanıyoruz.



[12] Segur, Hist. Nap.,Vlll, II, Littre tarafından iktibas edilmiştir. Effort maddesi.

[13] Epitre de Paul aux Romains, III, 10.

[14] Kant, Crif.de la R. Pratique, s.89.

[15] Aynı eser, s. 88.

[16] Aynı eser, s. 88.

[17] Bak. Gazali, îhyâ, c. IV, s. 36-7- Gazali burada şöyle der: "Eğer, tevbe eden İki kişi düşünmüş olsak, biri hiç mücadele etmeksizin günahtan vazgeçmiş, diğeri ise mücâdele ederek ondan vazgeçmiş, bunların hangisi üstündür? dersin: Bil ki bu konu ulemânın ihtilaf ettiği bir ko­nudur. Ahmed b. Ebu'l- Havari ile Süleyman ed-Darânî'nin taraftarları mücadele eden daha üstündür, derler. Çünkü o, tevbe ile beraber, mücadele üstünlüğüne de sahiptir. Basra ule­mâsı da, diğeri daha üstündür, derler. Çünkü o, tevbesinde biraz kusurlu ise de, mücâhede edenden selâmete daha yakındır. îki gruptan her birinin sözleri, gerçek olmakla beraber, ger­çeği tam manasiyle aksettirmekte eksiktirler...".


[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Gayret Ve Kendiliğindenlik
« Posted on: 20 Nisan 2024, 10:36:25 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Gayret Ve Kendiliğindenlik rüya tabiri,Gayret Ve Kendiliğindenlik mekke canlı, Gayret Ve Kendiliğindenlik kabe canlı yayın, Gayret Ve Kendiliğindenlik Üç boyutlu kuran oku Gayret Ve Kendiliğindenlik kuran ı kerim, Gayret Ve Kendiliğindenlik peygamber kıssaları,Gayret Ve Kendiliğindenlik ilitam ders soruları, Gayret Ve Kendiliğindenlikönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes