๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Kıyas Istıhsan ve Istıslah => Konuyu başlatan: Ekvan üzerinde 25 Eylül 2011, 12:33:15



Konu Başlığı: Zannî Nasslar Karşısında Mesâlihi Mürsele
Gönderen: Ekvan üzerinde 25 Eylül 2011, 12:33:15
2) Zannî Nass'lar Karşısında Mesâlih-i Mürsele:


İmam Mâlik'e göre delalet veya sened bakımından zannî olan nass'lar, mürsel maslahatlarla tahsis edilir; ancak bu maslahatla­rın, şerîatçe kabul edilen maslahatlar cinsinden ve onun ruhuna uy­gun olduğu kesinlikle bilinmelidir. Böyle bir maslahat, Kur'ân'ın ânlamını tahsis eder ve ona aykırı düşen âhâd haberler reddedilir; çünkü bu gibi haberler, şaz ve İslâm'ın genel prensiplerine uymu­yor demektir. [723]

İslâm hukuku'nun en büyük uygulayıcısı Hz. Ömer başta ol­mak üzere bir kısım sahâbîlerle tabiîlerin kamu maslahatları kar­şısındaki tutumları ve gerek kat'î ve gerekse zannî olsun, onların, nass'ları bu maslahatlara göre yorumlayışları örnek olarak alın­maya devam edilseydi, fıkıh, statik (duruk) bir hale getirilmiş olmazdı. Elbette her zaman sahâbî, tâbîî, teba-i tabiîn ve müctehid imamlar devrinde olduğu gibi, İslâm Hukuku'nu işlemek, yeni şart ve îcablara göre beslemek gerekirdi. Ne yazık ki islâm dünyasında böyle yapılmamış, zamanla taklitçilik başlamış, hukukî çalışma ve ictihâdlar fazla bir itibar görmemiştir.

Zamanların değişmesiyle hükümler de değişir [724] prensipi, hakkında nass bulunan konularda ictihâd'a cevaz yoktur [725] kaidesiyle sınırlanırken, bir nass'la hükmü belirtilmemiş olan konularda bile ictihâd yapmak için hemen hemen kimsenin yetkili görülme­mesi gibi çok garip bir anlayış, son zamanlarda islâm dünyasına tamamen hâkim olmuştur. Hattâ, “ilk müctehidler, ictihâd konusun­da sonrakilere esaslı bir şey bırakmamıştır” [726] “Kısa beyin; mut­lak hakkı, mutlak adaleti kavrayamaz ve kamu maslahatlarını bile­mez” [727] diyerek nasları anlamak ve zamanın îcap ve ihtiyaçlarına göre yeni hükümler çıkarmak veya koymak şöyle dursun, dâima ictihadlarını tartışmalara açık bırakan ilk müctehid ve imamların taklitçisi durumunda olan müelliflerin görüşleri üzerindeki münâ­kaşalara dahi müsamaha göstermeyen ve hukukî konularda kendi düşüncelerini açıklayan ilim adamlarını, büyük imam ve müctehidlere karşı saygısızlıkla suçlayan zihniyet, İslâm hukukunu tam bir boğuntuya getirmiştir. Mezhebler arası ilmî ve karşılaştırmalı ça­lışmalar yaparak, hiç olmazsa ictihâdî meselelerin tevhidine ve ye­niden değerlendirilmesine “bid'at” diye karşı koyan aynı zihniyet, bu davranışının bizzat “bid'at” ve İslâm'ın ruh ve geleneğine aykırı olduğunu görememiştir.

Burada bazıları tarafından haklı olarak, “herkes ictîhad yap­maya kalkışırsa dînin esasları alt-üst olur ve İslâmî hükümler durmadan değişen bir şey haline gelir; çünkü herkesin aklî sevi­yesi, maslahat ve mefsedet anlayışı ayrı biçimlerde olacağı gibi, nefsî arzu ve eğilimleri de işe karışabilir” endişesi ileri sürülmüş­tür. Ancak, bu gibi neden ve endişelerle şahıslara fazla güven du­yulmayan çağlarda, ictihâd ve teşri' yetkisini üzerine alacak ku­rullar (şûralar) teşkil etme yoluna gidilseydi,, hem bu türlü endi­şe ve nedenler ortadan kaldırılmış olurdu; hem de İslâm hukuku çağdaş ilerlemelerine devam ederdi. [728]



[723] M.E. Zehra, Usûl, s. 2,74

[724] “Ezmânın tagayyürü ile ahkâmın tagayyürü inkâr olunamaz.” (Me­celle, Mad. 39).

[725] “Mevrid-i nass'da ictihâd'a mesağ yoktur.” (Mecelle, Mâd. 14).

[726] Seyyid Nesîb, Fıkh-ı Hanefînin Esâsatı, s. 16

[727] Seyyid Nesîb, a.g.e., s. 23.

[728] A.  Hallaf, Masâdir, s.  103. Dr. Abdulkadir Şener, İslam Hukukunun Kaynaklarından Kıyas, Istıhsan Ve Istıslah, Diyanet İsleri Başkanliği Yayınları: 155-156.