๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Kıyas Istıhsan ve Istıslah => Konuyu başlatan: Ekvan üzerinde 04 Ekim 2011, 17:15:05



Konu Başlığı: Kıyası Tanımayanların Delilleri
Gönderen: Ekvan üzerinde 04 Ekim 2011, 17:15:05
Kıyası Tanımayanların Delilleri


a) Kitab: Kur'ân'da:

“Ey iman edenler, Allah ve O'nun elçisinin önüne geçmeyin...” [435]

“Ve Allah'm indirdiği (Kitab) ile aralarında hükm et...” [436]

 “Biz, Kitab'ta hiçbir şeyi eksik bırakmadık.” [437]

iv) “Her şeyi açıklamak için  sana Kitab'i indirdik...” [438]

v) “Hakkında bilgi sahibi olmadığın şeyin ardına düşme!.” [439] ve benzeri âyetlerin kıyas'a yer vermediğini söylerler. [440]

Fakat, bu âyetlerin anlamları üzerinde, kıyas taraftarları açı­sından düşündüğümüz zaman görürüz ki bunların hiçbirisi, kıyas aleyhinde delîl teşkil etmemektedir; çünkü birinci âyet'te, Allah ve Beygamber'in önüne geçmek nehyedilirken, onlara itaatsizlik yasak­lanmaktadır. Kıyas, Allah ve Peygamber'e itaatsizlik değil, aksine onların bildirmiş oldukları esasların ışığı altında, onlar tarafından açıklnmamış bulunn hükümleri ortaya koymak ve dolayısıyla on­lara uymaktır.

İkinci âyet'te, Allah'ın indirdiği Kitab ile hükmedilmesi bildi­rilmiştir. Elbette kıyasçılar da, Kur'ân'da açıklanmış olan hüküm­lere uyulmasını isterler; fakat Kur'ân'da açıklanmamış olan mese­lelerin ictihâd yollarından birine göre çözümlenmesi gerekir, işte kıyas da bu ictihad yollarından birisidir.

Üçüncü âyet'te geçen “Kitab” sözü, aynı âyetin baş ve son ta­rafları incelenince görüleceği gibi, Kur'ân'a değil, “İlâhî İlm” e işa­ret etmektedir.

Dördüncü âyet'te, Allah'ın, Kur'ân'ı her şeyi açıklamak için indirişi, küllî kaideler, prensipler koymuş olması bakımındandır; her şey, için bir nass ihtiva etmesi yönünden değildir. Bunun aksi­ni düşünüp savunmak gerçeğe uymaz.

Beşinci âyette ise, Allah, bilinmeyen şeyin ardına düşülmesini, yani zann ile hüküm verilmesini yasaklamaktadır. Kıyas'ı redde­denlere göre, zannî bir hüküm bildiren kıyas da, bu yasak uyarın­ca, kaçınılması icabeden bir şeydir. Kıyas taraftarlarına göre ise, bu âyet, i'tikâdî konularda zanmn yeri olmadığını bildirmektedir.

Nitekim Kur'ân'da, “zan, gerçek karşısında hiç bir şey ifade etmez.”  [441] ve

“Zanmn bir kısmı günahtır.” (Hucurât, 12)

buyurulmuştur. Buna karşılık amelî meselelerde galip zan ile hü­küm verilebilir; çünkü günlük hayatın gerektirdiği hususlarda ke­sin bilgi ve delîl aranacak olursa, bir çok işler yürümez; zira şer'ı nass'ların çoğunun delâleti zannî olup bunlardan çıkarılan hüküm­ler ictihâd'a dayanmaktadır. [442]

b) Sünnet: Hz. Peygamber,

“Bu ümmet, bir süre Allah'ın Kitab'ı ile amel eder, bir süre O'nun elçisinin sünnetiyle amel eder, bir süre de re'y ile amel eder. Re'y ile amel ettiği zaman onlar hem kendileri sapar, hem de başkalarını saptırırlar.”  [443] buyurmuştur.

Kıyas taraftarlarına gör bu hadîs, kıyası reddetmek için yeter­li bir delîl değildir; çünkü İbn-i Sübkî, râvîlerinden bazısının İbn-i Maîn tarafından tekzip edildiğini ileri sürerek, bu hadîsin hüccet olamıyacağını söylemiştir. [444]  Ebû Zür'a da, bu hadîsin zaîf oldu­ğunu ileri sürmüştür. [445] Öte yandan, bu hadîs'in sıhhati kabul edilse bile, buna göre, Kitâb ve Sünnet'i gözönüne almaksızın sırf re'y [446] ile amel etmenin, insanları sapıklığa düşüreceği anlaşılmış olur ki, o zaman bu hadîs, kıyas'ı tanımayanların değil, kı­yas taraftarlarının lehine bir delîl teşkil eder.[447]

Kıyas'ı kınamak üzere ileri sürülen diğer hadîsleri de îzâh-ve te'vîl etmek; onlarla, keyfî olarak nassları bırakıp, kıyasa yönel­menin kınanmış olduğunu düşünmek mümkün ve hattâ gereklidir.

c) Sahâbî ve Tabiî Sözleri:

Hz. Ömer, “Konuşurken kıyastan sakınınız.” [448] demiştir. Fakat, Ebu Musa el-Eş'arî gibi bir çok kadılarına, Kitab ve Sünnet'te bir hüküm bulamadıkları zaman kı­yas ve ictihâdla karar vermelerini bildiren ve re'y ekolünün ilk temsilcisi sayılan Hz. Ömer'in bu sözünü, yine O'nun, “Re'y sahihlerinden sakınınız; çünkü onlar, sünnetlerin düşmanıdırlar; hadîs­leri öğrenip hıfzetmekten âciz oldukları için re'y ile söz söylerler ve böylece hem kendileri saparlar, hem de başkalarını saptırır­lar” [449] sözüyle açıklamak gerekir. Buna göre gerek Hz. Ömer ve gerekse Hz. Ali ve İbn-i Abbas gibi diğer sahâbîlerin kıyas aleyhin­de rivayet edilen sözlerini, meselelerin hükümlerini Kitab ve Sün­net'te araştırmaksızın yapılan kıyas ve ictihâd'larla ilgili görmek yerinde olur.

Şüreyh ve Şa'bî gibi bir kısım tabiîlerin kıyas aleyhinde olduk­ları bilinmektedir. Ebu Bekr el-Hüzelî şöyle rivayet etmiştir:

“Bir gün Murad kabilesinden bir kişi gelip Şüreyh'a, parmakların diye­tini sordu. O da, herparmak için on deve diyet verileceğini söy­ledi. O kişi de, küçük parmakla başparmak için aynı diyet mi verilecek, dedi. Şüreyh da, görmez misin, kulak ile el birbirine eşit olmadığı halde diyetleri aynıdır. İşte Sünnet, sizin kıyasınızdan ön­ce gelmektedir. O halde Sünnet'e uyun, bid'at çıkarmayın, Sünnet'e uyarsanız sapmazsınız.” demiştir. Yine Ebu Bekr el-Hüzelî, kendi­sine Şa'bî'nin de, beşikteki çocukla yetişkin bir adam arasında diyet bakımından bir fark olmadığına göre, sizin kıyas nerede kal­mıştır, diye sorduğunu rivayet etmiştir. [450]

Bu bölümün “K” paragrafında ele alacağımız gibi bütün ceza hukuklarında kıyas'a fazla yer verilmemektedir. Bu itibarla, ge­rek Şüreyh ve gerekse Şa'bî'nin ileri sürdüğü misallerdeki cezalar kryas'la değil, Sünnetle sabit olmuştur. Bunlar, kıyas'ın her zaman geçerli olmadığını göstermez.

d) Aklî Delilleri: Kıyas'ı tanımayanlar, bir kısım aklî delille­re dayanarak da muarızlarını reddetmişlerdir. Bu delilleri şöyle özetlemek mümkündür:

1) Kıyas'ın dayandığı vasıf (illet) zannîdir, şüphelidir; çünkü bu, re'y ve ictihâd ile tesbit edilmekte olup nass'a dayanmamakta­dır. Eğer bu vasıf hakkında nass varsa, o zaman çıkarılan hüküm kıyas'la değil, nass vasıtasıyla elde edilmiş olur. Sözgelimi; Hz. Peygamber, “kedi pis değildir; çünkü o, evlerde sizinle birlikte dolaşan hayvanlardandır.” [451] buyurmuştur. Bu hükmü, benzeri evcil hayvanlara da uygulamak, kıyas'la değil, nass'ın umûmu (şümulü) ile sabit olmuş demektir. [452]

2) Şer'î hükümler Allah'a itaatten ibarettir. Re'yin ise, Al­lah'a itaatte bir rolü yoktur. Nitekim ibâdetlerle cezalardaki mik­tarlardı rev ile bilinmesi imkânsızdır. O halde dinde kıyas ile amel, ilme değil, cehl'e dayanmaktadır. [453]

3) Aklî seviyeler ayrı ayrı olduğundan kıyas, herkesi değişik sonuçlara götürmekte, bu da, müslümanlar arasında hayli anlaşmazlıklara sebep olmaktadır. Bu yüzden bir mezheb (ekol)'e göre he­lâl olan şey, ötekisine göre    haram sayılmaktadır. Oysa Alla “Dini dosdoğru tatbik edin ve onda ajanlığa düşmeyin...” [454] buyurmuştur. [455]

Bu delilleri kıyas taraftarlarının açısından ele alacak olursak görürüz ki, kıyas'taki illetin ve kıyas ile amelin zannî oluşu önemli değildir; çünkü haber-i âhâd gibi bir kısım nass'ların sübûtu ve bir kısım nass'ların da delâleti zannî olduğu halde, bütün müctehidler bunları delîl olarak almışlardır. Öte yandan îmân ve i'tikadla ilgili hükümlerde zannın yeri olmadığı halde, ibâdet, muamelât ve kazâî hükümlerde galip zan ile yetinilebilmektedir. Kıyas'ın ihtilâfa yol açmasına gelince, bu ihtilâf (anlaşmazlık) dînin esasına (usûlü'd-dîne) dokunmadığı ve tevhidi bozmadığı için zararlı değildir. Hat­tâ müctehidlerin amelî ve fer'î hükümlerdeki ihtilâfı, maslahat ve ihtiyaçları bakımından insanlar için rahmettir. Dahası var;  insanların aklî seviye ve anlayışları birbirine eşit olmadığı için delâlet bakımından zannî olan bir kısım nass'lardan hüküm istinbatı da ihtilâflara sebep olmaktadır; Öyleyse, ihtilâfa sebep oluyor diye bu gibi naas'lardan vazgeçmek mi icabeder? [456]

Kıyas'ı tanımıyanlar, asi ile feri' (makîs-i aleyh ile makîs) ara­sında fark olmadığı bilinirse veya asl'ın illeti hakkında nass bulun­duğu tesbit edilirse, asl'ın hükmünün fer'a nakledileceğini kabul ederler; fakat buna kıyas adını vermezler; bu gibi hükümlerin nass'ın delâlet ve şümulüne girdiğini söylerler. Böylece onların bü­yütmüş oldukları dâva, kendiliğinden küçülmüş olur. Zira bu türlü kıyas üzerindeki ihtilâf sözden ibaret kalmış olup mânâ bakımın­dan ise, kıyas'a göre amel konusunda birleşilmiş olur. Sonra akıl sahibleri için açıktır ki Kitab ve Sünnet'in umum, mutlak ve husus'ları (özel ifadeleri), ortaya çıkmış ve çıkacak bütün olayları kapsamaz. [457]

Amel bakımından Zahirî mezhebine mensup olan [458] büyük mutasavvif ve filozof Muhyiddin b. el-Arabî (Ö. 638 H.), Fütûhât-i Mekkiyye'sinin “Şer'î Hükümlerin Sırlarını Bilme” hakkındaki 88. babında, kıyas'ın hüccet olarak kabul edilmesinde bir sakınca gör­mez. Bu konuda o, özet olarak, şöyle der:

Kıyas, hüküm bakımından kat'îlik ifade etmemekle birlikte, haber-i âhâd'a benzer. Haber-i âhâd da kat'î ilim ifade etmediği halde, onunla amel hususunda ittifak vardır. Biz hafî kıyas'ı tanı­mıyorsak da, celî kıyas'a göre hükmeden müctehidin bu hükmünü tecviz ediyoruz. Belki çok kere nazarî olarak celî kıyas'ın hükme delâleti, sahih haber-i vâhid'in hükme delâletinden daha kuvvetli olur. Biz, haber-i vâhid'i, râvîsine olan iyi zannımızdan ötürü kabul ediyoruz. Halbuki Allah'a karşı kimseyi ilmen tezkiye edemeyiz. Celî kıyas hakkındaki bu görüşümüzde, akıl da bize katılmaktadır. Öte yandan,

“Düşünmüyorlar mı ki, onların arkadaşında (Peygamber'de) bir de­lilik eseri yoktur. O, açıkça uyaran bir kimsedir. Göklerin ve yerin hükümranlığına da bakmadılar mı?...” [459] âyetleriyle Allah, kendisinin yüce varlığını isbat ve tevhîd konusunda aklî is­tidlalin hükmünü muteber saymamızı bildirdiğine ve Peygamber'in nübüvvetini tasdik gibi îmân esasına dayanan konularda aklı­mıza hitab ettiğine göre Kitab'da, Sünnet ve îcmâ'da hükmü sa­bit olmayan fer'î meselelerde aklımızı kullanmamızı nasıl men'eder? O'nun bizi bundan men'ettiğini nasıl düşünürüz? Elbette bu gibi fer'î meselelerin hükümleri vardır ve bunları bilmenin yolu da, ak­lî istidlaldir. Buna göre kıyası bağımsız bir asıl ve şer'î hükümle­rin delili olarak kabul etmekteyiz. Dolayısıyla, kıyası kabul eden müctehidin yanıldığını iddia etmek, bence, bizzat Şâri'a karşı sû-i edeb de bulunmaktır. [460]

Kıyas'ın leh ve aleyhindeki delîl ve görüşlerin incelenmesinden çıkardığımız sonuç şudur:

Son derecede kıyas'a güvenmek ve nass'ları incelemeden kıyas yoluyla hüküm vermeye kalkışmak saçmalıktır. Nitekim, “akıl ile şeriat olmaz” sözü de bu türlü key­fî davranışları hedef tutmaktadır. Öte yandan büsbütün kıyas'ı ta­nımamak da, hem İslâm'ın ruhunu anlamamak, hem de işi çıkma­za ve taassuba götürmektir. Bu iki aşırı anlayışı bırakıp orta yolu tutmak gerekir. İslâm bilginlerinin büyük çoğunluğu da bu yolu benimsemiştir. Zira kıyas, bir bakıma ictihad demektir. İctihad'ın tanınmadığı yerde ise ne ilim ve ne de hukuk için gelişme söz konusu olur. [461]




[435] Hucurat: 49/1.

[436] Maide: 5/49.

[437] En'am:  5/38.

[438] Nahl: 16/89.

[439] İsrâ: 17/36

[440] Serahsî, Usûl, c. II, s. 120; İbn-i Hazm,, el-İhkâm, c. VII, s. 64.

[441] Yunus: 10/36

[442] A. Hallâf, Masâdir, s. 35 vd.

[443] Ebû Ya'lâ, Müsned'den Süyûtî, el-Câmi'u's-Sağir,  Feyzu'l-Kadir şerhli tabı, Mısır, 1938, c. III, s'. 256.

[444] A. Hallâf, a.g.e., s. 38.

[445] M. Abdurrauf el-Münâvî, Feyzu'l-Kadîr Şerhul-Cami'l's-Sağır III, s. 256.

[446] Hadisçiler, kıyas taraftarlarını “re'y ashabı” diye adlandırırlar. (Bak. M. Abdurrauf el-Mtinâvî, Feyzu'l-Kadîr, c. III, s. 256)

[447] Serahsî, Usûl, c. II, s. 121; A. Hallâf, a.g.e., s. 38.

[448] Dârimî, Sünen, c. I, s. 66.

[449] I. Kayyim, Hânı, F. Zeki tabı, c. I, s. 63,

[450] Dârimî, Sünen, c. I, s. 66.

[451] Tirmizî, el-Câmi'u's-Sahîh, c. I, s. 154 (Taharet: 69").

[452] 'Serahsî, Usûl, c. II, s. 121,122; H.M. el-Hasenî     Târihu'l-Fıkhi'I-Ca'ferî, s. 192.

[453] Serahsî, a.g.e., c. II, s. 122,124.

[454] Şûra: 42/13

[455] M. el-Hudarî, Usûlü'1-Fıkıh, s. 248,249; A. Hallâf, Masâdir, s. 40.

[456] A. Hallâf, a.g.e., s. 41.

[457] Şevkânî, Îrşâdu'l-Fuhûl, s.189,190'dan  M.Y. Musa, Târihu'1-Fık-hi'1-İslâmî, s. 253,254.

[458] El-Makkarî,  Nefhu't-Tib, Rifâî  tabı,  c. I, s. 100'den  M.E. Zehra, Târüvu'l-Mezâhib,  s. 416.

[459] A'raf: 7/184, 185

[460] Muhyiddîn b. el-Arabî,  el-Fetühâtül-Mekkiye, Kahire 1293  H  c H, S. 214,215.                                             

[461] Dr. Abdulkadir Şener, İslam Hukukunun Kaynaklarından Kıyas, Istıhsan Ve Istıslah, Diyanet İsleri Başkanliği Yayınları: 95-99.