Konu Başlığı: Kıyas Kuvveti İtibariyle İkiye Ayrılır Gönderen: Ekvan üzerinde 29 Eylül 2011, 17:28:36 Kıyas, kuvveti itibariyle ikiye ayrılır: a) Celî (açık) kıyas. Bu türlü kıyastaki illet, feri'de asl'dakinden daha kuvvetli ve açık olduğu gibi asi ile feri' arasında bulunan farkın kaldırılmış olduğu kesinlikle bilinir. Sözgelimi; Kur'ân'da ceza bakımından zina eden cariye'ye, zina eden hür kadına verilen cezanın yarısı takdir edilmiştir. Yani, Kur'ân'a göre, zina eden bekâr ve hür kadının cezası yük değnek olduğuna göre, zina eden cariye'ye elli değnek ceza (hadd) tatbik edilecektir. [494] Buna kıyasen zina eden köleye de elli değnek ceza tertip edilmiş olup bunlar arasındaki erkeklik ve dişilik farkına bakılmamıştIr. Buna, “kiyas-i evlâ” adı da verilir; çünkü burada evleviyetle kıyas yapılabilir. Meselâ, Kur'ân'da, ana ve babaya “öf” denilmesi yasaklanmıştır. [495] Buna kıyasen ana ve babayı dövmek evleviyetle yasak edilmiş demektir. Bu türlü kıyasları, “nass'ın delâleti” adı altında kıyası tammıyanlar da kabul ederler. [496] b) Hafî (kapalı) kıyas. Bunda asi ile feri' arasındaki farkın kaldırıldığı zannî olarak bilinir. Buna, “kıyas-i edven” adı da verilir. Meselâ, demir cinsinden olan bir şeyle kasden adam öldürmenin cezası kısas'tır. [497] Katı bir cisimle kasden adam öldürmenin cezası da buna kıyas edilmiştir. Keza, Hz. Peygamber, hadîsiyle buğdayı buğday'la değiştirirken alınacak fazla miktarın faiz olduğunu bildirmiştir. [498] Elmanın elma ile mübadelesindede alınacak fazla miktarın faiz olduğuna hükmetmek, böyle bir kıyas neticesinden ibarettir. [499] Hanefîler ise, illetin açıklık ve tesirine göre kıyas'ı, celî ve hafî diye ikiye ayırıp hafî kıyas'a “istihsan” adını verirler. [500] 2) Kıyas, illeti bakımından üçe ayırılır: a) Kıyasü'1-ille: Bu, asl'ın illeti nass ile açıklanmış olan kıyastır, b) Kıyasü'd-delâle: Bu da, asl'ın illetinin ayrılmaz vasfı taşıyan kıyas'tır. Bir kişiye karşı cinayet işleyen bir topluluğun hepsinin cezalandırılması, böyle bir kıyas ile sabit olmuştur. Nitekim bir kişi, bir kaç kişinin dişini kırsa, hepsi için ayrı ayrı diyet vermek zorundadır, c) Asl'ın mânâsına göre kıyas Bunda asi ile feri' arasında bulunan bir kaç fark birden kaldırılır. Meselâ, Hz. Peygamber, Ramazan'da karısıyla cinsî münasebette bulunan bedevinin keffâretle mükellef olduğunu bildirmiştir. [501] Buna kıyasen, yalnız bedeviler değil, Hintli, zencî ve diğer ırklardan olan müslümanlar da, Ramazan'da, bir kadınla yapmış oldukları cinsî münasebet ve hattâ Hanefiler'e göre yiyip içmek suretiyle kasden orucu bozdukları takdirde, aynı keffâretle mükellef olurlar. [502] 3) İmam Şafiî, kıyas'ı şu şekilde ikiye ayırır: a) Kıyâs-i mâna: Bunda feri', mânâ bakımından asl'ın aynı, yanı asi ile ona kıyas edilen fer'in illeti eşit olur. Bu türlü kıyasda bütün âlimler birleşirler, b) Kıyas-i şebeh: Burada feri', bir kaç asla benzer. Müc-tehid, fer'i, bunlardan ona en çok benzeyen asl'a kıyas eder. Bu türlü kıyasda âlimler ihtilâfa düşebilirler. [503] 4) Kıyas, kıyas-i tard ve kıyas-i aks diye de ikiye ayrılır. Birincisi, asl'ın hükmünü feri'de de isbat etmek; ikincisi ise, illet bulunmadığı için asl'ın hükmünü feri'den nefyetmek üzere yapılan kı-yas'tır. [504] 5) Kıyas, öncülleri (mukaddimeleri) bakımından da ikiye ayrılır: a) Usûlî Kıyas: Şer'î delillerin dördüncüsünü teşkil eden bu çeşit kıyasa, “kıyas-i fukahâ” adı da verilir. Hakkında nass bulunan mesele ile hakkında nass bulunmayan meselenin illetleri aynı olduğu için bunların hükümlerinin de aynı olması gerektiği böyle kıyaslarla tesbit edilir, b) Furû'î Kıyas: Bu, “teslimi imkânsız olan bir malm satışı bâtıldır” kaidesi gibi şer'î delillerin neticesi olan külü kaidelere göre yapılan kıyas'tır. [505] [494] Nisa: 4/25; Nur: 24/2. [495] İsrâ: 17/22, [496] Bu bölümün “F” paragrafının 4 numaralı bendine bak. [497] Bakara: 2/178,179; Mâide: 5/45. M.ö. 451-4.49 yıllarında çıkarılmış olan Roma'nın ünlü Oniki Levha kanununun VIII. levhasının 2. maddesinde şöyle denilmektedir: Birisinin bir uzvunu kıran ve zararın tazmini hususunda onunla anlaşamıyan kimse hakkında kısas (talion) tatbik edilsin. (R. Honig, Roma Hukuku, s. 21). [498] Müslim el-Câmi'u's-Sahîh, c. in, s. 1211 (Müsâkaat: 81); Tirmizî, ei-Câmî'u's-Sahîh, e. III, s. 541 (Büyü: 23, Müsâkaat: 79,80). [499] T.H. en-Neccâr, Teysiru'l-Vüsûl, s. 109,110; M.E. Zehra, Usul, s. 227; İbn-i Hacîb, el-Muhtasar, c. II, s. 403. [500] T.H. en-Neccâr, a.g.e., s. 110. [501] Bu bölümün 169 numaralı dipnotuna bak. [502] T.H. en-Neccâr, s. 110; İbn-i Hacib a.g.e., c. II, s. 403,404; el-Amidî, el-İhkâm, c, IV, s. 4. [503] Risale, s. 479. [504] Ebu'l-Huseyn el-Basrî, el-Mutemed, yazma, c. II, v. 101/b; İbn-i Hacîb, a.g.e., c. II, s. 401. [505] Seyyid Nesîb, Fıkh'i Hanelinin Esâsâti, s. 12. Dr. Abdulkadir Şener, İslam Hukukunun Kaynaklarından Kıyas, Istıhsan Ve Istıslah, Diyanet İsleri Başkanliği Yayınları:108-109. |