Konu Başlığı: Kıyas ın Rükünleri Dörttür Gönderen: Ekvan üzerinde 29 Eylül 2011, 17:42:32 Kıyas'ın Rükünleri Dörttür: a) Bu, müstakil bir hüküm ifade eden fıkhı kaynaktır. Yani Kur'ân ve Sünnet ile sabit olan hüküm ve kaideler, hkhî kıyas için asi (makîs-i aleyh) teşkil ederler. Kıyas için esas olan hükmün illeti de, nass'ın'delâlet veya işaretiyle anlaşılır. İcmâ'da kıyas için bir asi teşkil eder; zira icmâ'ın senedi, yani mesnedi, hukukî temel dayanağı, genel olarak yine nass'dır. Meselâ, bâliğ ve reşîd bir kızın kendi malı üzerinde tam olarak velayet hakkına sahip bulunduğu icmâ' ile sabittir. Buna kıyasen böyle bir kız, evlenme akdi konusunda da tamamen serbest olup kimse onu rızâsı dışında şu veya bu kişiyle evlendiremez. [467] Kıyasla sabit olan bir hükmün yeni bir kıyas için asi olup olamıyacağı İslâm hukukçuları arasında tartışmalara sebep olmuştur. Çoğunluğa göre kıyas, başka bir kıyas için asi olamaz; çünkü ikinci kıyas'da, fer'i asl'a bağlayan illet aynen birinci kıyas'ın illetiyse, ikincisi, birinci kıyas'a göre değil, ilk asl'a göre kıyas yapılmış olur. Eğer bu illet, değişik ise ikinci kıyas bâtıl olur. Mâlikîlere göre, kıyas, başka bir kıyas için asi olabilir. Bu konuda büyük İbn-i Rüşd [468] şöyle der: “Fer'î meseleler birbirine kıyas yapılamaz; ancak Kitab, Sünnet ve İcmâ' üzerine kıyas yapılır görüşü çok yanlıştır; çünkü Kitab, Sünnet ve İcmâ', bu şerîatin asıl delilleridir. Kıyas da önce bunlara dayanır. Bu delillerden birine kıyas yapmak imkânsız olursa, bunlardan istinbat edilmiş olan kıyas üzerine de kıyas yapılabilir... Bu konuda İmam Mâlik ve arkadaşları ittifak etmişlerdir.” [469] Mâlikîler'in kabul ettiği bu metod, yani fer'î meseleyi, yine aslında fer'î olan başka bir meseleye kıyas metodu, beşerî hukukta da geçerlidir. Sözgelimi; günümüzde yargıtay'ın kararları esas kabul edilerek, mahkemelerde bunlara kıyas yoluyla hükümler verilmekte ve çoğu zaman bu yargıtay kararlarının dayandığı asıl kanun maddeleri araştırılmamaktadır. [470] b) Feri': Kıyas konusu olabilmesi için fer/in (ma-kîs'in) önemli iki şartı vardır. Birisi, feri' hakkında nass ve icmâ' bulunmamalıdır; Ötekisi de, asl'm illeti, feri'de de gerçekleşmiş olmalıdır; çünkü fer'i, asl'a bağlayan bu illet'tir. c) Hüküm: Fer'i bir asl'a kıyas yapabilmek için, asl'ın ifade ettiği hükmün amelî ve anlamı akıl ile idrak edilebilir cinsten olması gerekir. Bu itibarla İslâm hukukçuları, hükümleri iki kısma ayırırlar. Birinci kısma girenler taabbüdî hükümler, yani îmân ve ibâdetlerle ilgili olan hükümlerdir ki bunlar, vicdanî şeyler olup illetleri akıl ile bilinemiyeceğinden kıyas konusu olmazlar. İkinci kısma girenler ise, mânâları akıl tarafından kavranılabilen hükümlerdir ki bunlar da, muamelâtla ilgilidirler. Esasen kıyas da bunlarda cereyan eder. [471] Hükmün şartları, hemen hemen kıyas'ın şartlarının aynı olduğundan burada onları tekrara lüzum görmedik. d) İllet = Ratio legis): Sözlükte illet diye mevcut hali değiştiren şeye denir. Dolayısıyla hastalığa da illet adı verilir; çünkü hastalanan kişinin hali, eskisine göre değişmektedir. İslâm hukuku terimi olarak illeti, nass'larda bulunan ve hal-i hazırdaki hükmü değiştiren bir mânâdır, diye tarif mümkündür. [472] İllet, mevcut durum veya hükmü değiştirmeye, mubah olan bir şeyi yasaklamaya veya yasak bir şeyi mubah kılmaya, ya da bir görev yüklemeye sebep olan şeydir. İllet olmazsa hüküm de olmaz. Aynı zamanda illet, hukukî normların (İslâm hukukunda nass'ların) mânâ ve gayesi demektir. Meselâ; birbirine yabancı olan bir erkekle kadının birlikte karı - koca hayatı yaşayabilmesi için aralarında nikâh akdi bulunmalıdır, diye bir kanun maddesi olduğunu düşünelim. Burada onların karı-koca hayatı yaşamalarının meşru oluşunun illeti, aralarındaki nikâh akdidir. Nikâh akdi ile birbirine haram olan erkekle kadının durumu değişmekte ve onlar birbirine helâl olmaktadırlar. Keza, alım satım (bey') akdi, bir mala sahip olmanın illetini teşkil eder ve kişiye o mal üzerinde tasarruf hakkı verir. Fıkıh usûlünde şer'î illetlere “nazar”, “kıyas” ve “delîl” adı da verilir. [473] Burada illet, sebeb ve hikmet arasındaki farkla illetin şartları, kısımları, tahsisi ve tesbit yollarını ele almak istiyoruz. i) İllet, sebeb ve hikmet arasındaki fark: Bir hükmün illeti, hükmün bağlı olduğu ve üzerine bina edildiği şeydir. Hikmeti (münâsib vasfı) ise, hükmün meşru kılmışında gözetilmiş olan maslahattır. Sözgelimi, Ramazan'da yolcu veya hasta olan kişiye oruç tutmamak için ruhsat verilmiştir. Bu ruhsatın hikmeti, güçlüğü kaldırmak; illeti ise, yolculuk veya hastalıktır. Keza, müşterek veya civarda bulunan bir gayrimenkulde ortak veya komşulara tanınan şuf'a hakkının hikmeti, onları zarara uğratmamak; illeti de, ortaklık veya komşuluktur.[474] Usulcülerin çoğu, kıyas'da esas olarak illeti alır. Bir kısım Mâlikî ve ekseri Hanbelî usulcüleri, özellikle İbn-i Teymiyye ve öğrencisi İbn-i Kayyim el-Cevziyye, illet yerine “münâsib vasf”ı (hikmeti) esas olarak kabul ederler. Bu görüşü savunan Hanbelîler'e göre, birbirine benzeyen meseleler arasındaki asıl bağ, şer'î hikmettir. [475] İllet ile sebeb arasındaki farka gelince; bir kısım fıkıh usulcülerine göre, hükmün bağlı olduğu şey akıl ile kavranılıyorsa illet, akıl tarafından kavranılmıyorsa sebeb adım alır. Meselâ; vaktin girmesi, namaz kılmanın sebebidir; illeti değildir; çünkü namaz'ın niçin o vakitte farz kılınmış olduğunu akıl idrak edemez. Buna göre her illet, sebeb olabilir; fakat her sebeb, illet olamaz. Yani illet ile sebeb arasında bir bakımdan genellik ve özellik, eski deyimiyle: umum ve husus min vecih farkı vardır. [476] Şafülerin ekserisi sebebe göre kıyas yapılacağını kabul ederler. Ebu Zeyd ed-Debûsî (Ö. 430 H.) başta olmak üzere Hanefîler ile Malikîler sebeblere göre kıyas yapılamıyacağını, kıyas'ın ancak illet'e göre yapılabileceğini ileri sürerler ki tercihe lâyık olan (muhtar) görüş de budur. [477] ü) İlletin Şartları: İlletin önemli şartlan şunlardır: 1) İllet zahir bir vasıf olmalıdır. Sözgelimi; nesebin sübutu için aranan illet, karı-kocalık bağının bulunması veya ikrardır. Eğer illet, zahir bir vasıf olmayıp bâtını bir şey olursa, ona delâlet eden zahirî bir alâmet bulunmalıdır. Meselâ; alım satım akdinde rızâ şarttır; fakat rızâ bâtını bir şey olduğu için ona delâlet eden lafızlar, aldım verdim gibi beyanlar rızâyı bildiren alâmetlerdir. 2) İllet sabit olmalı, şahıslara göre değişmemelidir. Söz gelimi; şuf'a hakkına sahip olabilmek için ortaklık veya komşuluk illet olarak alınır. Şuf'a hakkına sahip olmanın hikmeti bulunan zararı önleme, yeni müşterinin durumuna göre değişebilir. Dolayısıyla bu müşterinin zararsız bir kimse olduğu iddia edilerek şuf'a hakkı ıskat edilemez. 3) İlletle hüküm arasında münâsebet (bağıntı) bulunmalıdır. Meselâ; miras birakan'ı (mûris'i), bir an önce onun mirasına konmak maksadıyla öldürmek, bu fiili işleyen kaatili mîras'dan mahrum etmek için münâsip bir illet'tir. 4) Kıyas için elverişli bir illet olacak vasıf müteaddî (geçişli) olmalı, hükmün konusuna hasredilmiş olmamalıdır. 5) İllet olarak ileri sürülen vasfa itibar edilmemesi gerektiğini gösteren bir delîl bulunmamalıdır. Bu da, illetin tamamen nass'lara aykırı olmasıyla anlaşılır. [478] iii) İlletin kısımları: İllet, çeşitli açılardan taksime tâbi tutulmuştur: 1) Sâri' tarafından itibar edilmiş olup olmaması bakımından, 2) Maslahatı gözetmiş olması bakımından, 3) Maksada vâsıta olması bakımından. [479] [467] M.E. Zehra, Usûlü"'1-Fıkh, s. 218,219. [468] Bu zat, Ebu'l-Velîd İbn-i Rüşd el-Kebîr (Ö. 520 H.) olup ünlü İslâm filozofu İbn-i Büşd el-Haftd (ö. 595 H.)'in dedesidir. [469] İbni Büşd el-Kebir, el-Mukaddemât ve'1-Mümehhedât, c I, s 22, 23'den M.E. Zehra a.g.e., s. 220,221. [470] M.E. Zehra, a.g.e., s. 222. [471] M.E. Zehra, a.g.e., s, 223." [472] Serahsî, Usûl, c. II, s. 301. [473] Serahsî, a.g.e., c. II, s. 302. [474] A Hallâf, Masâdir, s. 49. [475] M.E. Zehra, Usûlü'1-Fikh, s. 227,238; İbn-i Hanbel, Kahire, 1387,s. 277.27S. [476] A Hallâi, a.g.e., s. 50. [477] el-Amidi, el-İhkâm, c. IV, 86; İbn-i Hâcip, el-Muhtasar, c. IV, s. 417. [478] A. Hallâf, a.g.e.,, s. 50,51,52; M.E. Zehra, Usûl, s. 238 vd. [479] Dr. Abdulkadir Şener, İslam Hukukunun Kaynaklarından Kıyas, Istıhsan Ve Istıslah, Diyanet İsleri Başkanliği Yayınları: 101-104. |