Konu Başlığı: İstihsanı Tanımayanların Görüşleri Gönderen: Ekvan üzerinde 25 Eylül 2011, 12:46:02 İstihsanı Tanımayanların Görüşleri Kıyası kabul etmeyen Zahirîlerle Şiîler, elbette istihsâna da sistemlerinde olumlu bir yer vermezler. [610] Kıyasın hararetli bir savunucusu olan İmam Şafiî ve ona bağlı olan fakîhler de istihsân karşısında olumsuz (bir durum almışlardır. [611] İmam Şafiî, el-Umm'de “Kitabü îbtali'l-îstihsân” [612] adıyla bir bölüm ayırarak istihsâm red ve ibtal etmeye çalışmıştır. Burada biz, istihsân konusunda önce İmam Şafiî'nin görüşlerini, sonra Gazzalî, el-Âmidî ve İbn-i Hazm gibi bilginlerin görüşlerini belirtmeye çalışacağız. 1) İmam Şafiî, re'y ve istihsâm aynı anlamda kullanır. [613] Ona göre müftülük veya hâkimlik mevkiini işgal eden kişi, fetva veya hüküm verirken ancak lâzım bir haber (haber-i lâzım)'e dayanmak zorundadır. Bu haber de Kitab, sonra Sünnet veya üzerinde İlam sahihlerinin ihtilâf etmediği görüş (icmâ’), yahut da bunlar üzerine yapılan kıyas'tır. Müftü veya hâkim, istihsân ile fetva veya hüküm veremez; çünkü Allah, Kur'ân'da, “însan, kendisinin başıboş bırakıldığını mı sanır?” [614] buyurmuştur. Şafiî'ye göre, istihsân, başıboş ve keyfî bir şekilde hüküm vermektir. [615] Kişinin kendi kanaatine dayanan istihsâm, Allah ve Rasûlü'nün hükmü olamaz. [616] Şafiî, er-Risâle'sinde, muarızı ile şöyle konuşur: Muarızı, “Bir kimse, ancak ictihâd yoluyla söz söyleyebilir. İctihâd da, anlattığınız gibi, gerçeği aramak (hakkı taleb etmek)'tır. Buna göre sen, bir kimsenin kıyasa başvurmaksızın “istihsân yapıyorum” demesine cevaz veriyormusun? Şafiî, “Bana göre, Allah bilir ya, bu, hiç kimse için caiz olmaz. İlim sahihleri için ancak “haber”'e uymak, hakkında “haber” olmayan şeylerde de habere kıyas yapmayı kabul etmek gerekir. Kıyası bırakmak caiz olsaydı, bilginlerin dışında kalan akıl sahibi herkes için, hakkında haber bulunmayan şeylerde istihsâna başvurmak caiz olurdu; oysa haber veya kıyasa dayanmaksızın hüküm vermek, hiç kimse için caiz değildir. [617] İmam Şafiî'ye göre bilenler de, bilmeyenler de istihsân ile hüküm veremezler. Hattâ âlim kimsenin istihsâna kail olması, bilmeyen kimseye nisbetle daha günahtır. Zira bilmeyen kimse mazurdur; bilen ise mazur sayılamaz. Bu konuda Şafiî şöyle der: “Hz. Peygamber'in vefatından sonra Allah, hiç kimsenin ilme dayanmaksızın söz söylemesine izin vermemiştir. Bu ilim de Kitap, Sünnet, İcmâ, eserler (âsâr) ve anlattığımız gibi bunlar üzerine yapılan kıyastan hasıl olan ilimdir.” [618] Şafiî, istihsânın ihdas edilmiş yeni bir şey (bid'at )ve nefsî arzulara uymak (kendi deyişiyle, telezzüz) olduğunu söyler. [619] O, böyle bir istihsân karşılığında kıyasın terkedilmesine asla tahammül edemez ve şöyle der: “Kıyas hak ise, siz, bilerek hakka muhalefet ediyorsunuz. Bunda öyle bir günah vardır ki, eğer onu bilmiyorsanız, sizin ilim konusunda söz söylemeye yetkiniz yok demektir. Eğer kıyası bırakarak, vehimlerinizin müsaadesine, zihinlerinize gelen şeylere ve duyularınızın istihsân ettiğine göre hüküm vermek için bir imkâna sahip olduğunuzu sanıyorsanız, biliniz ki; Kitab, Sünnet ve bunların delâletine göre, kimsenin ilme dayanmaksızın hüküm vermeye hakkı yoktur.” [620] İmam Şafiî, istihsân aleyhindeki görüşlerini açıklamaya şöyle devam eder: “Bir hâkim veya müftü, hakkında nass, haber veya kıyas bulunmayan bir konuda, “Ben istihsâna göre hareket ediyorum” dediği zaman, elbette başkasının da, kendisine aykırı olarak istihsân ile hüküm istinbat etmesinin mümkün olduğunu kabullenmesi gerekir. Dolayısıyla her memleketin müftü veya hâkimi kendi istihsâmna göre hareket edecektir. Böylece bir mesele hakkında çeşitli hüküm ve fetvalar verilmiş olacaktır. Onlar, bunu caiz görüyorlarsa, kendilerini başıboşluk içinde bırakıp keyiflerine göre hüküm veriyorlar demektir; bunu caiz görmüyorlarsa böyle bir şeye başvurmamaları gerekir.” [621] Şâfi'înin bu konudaki görüşlerini şöylece özetliyebiliriz: a) Şerîatin hükümleri, ya nass'lara dayanır veya kıyas yoluyla nass'lara hamledilir. İstihsân ile hüküm verilemez. b) Kur'ân'da, Allah'a ve Peygamber'e itaat etmemiz ve herhangi bir ihtilâf vukuunda onlara başvurmamız emredilmiştir [622] istihsân ile hareket etmemiz emredilmemiş tir. c) Hz. Peygamber bile istihsân ile hareket etmemiş ve kendisine sorulan meseleler için vahiy beklemiştir. d) İstihsân nefsin isteklerine göre hüküm vermektir. Buna İslâm Dîni müsaade etmez ve böyle bir şeye istinad etmek günahtır; bilginlere yaraşmaz. Nitekim Hz. Peygamber, sahâbîlerin böyle keyfî hüküm ve davranışlarını tasvip etmemiştir. e) İstihsân belli bir kurala dayanmamaktadır. f) Herkes istihsân yapmaya kalkışırsa keşmekeş ve karışıklık meydana gelir. Üstelik müctehidlerin yanı sıra akıllı ve zekî olan herkes istihsân yapmağa yeltenirse, iş, büsbütün çığırından çıkarılmış olur. [623] 2) Gazzâlî ve el-Âmidî gibi Şafiî bilginlerine göre istihsân, eğer nass, icmâ' ve zaruret gibi bir esasa dayanıyorsa, bu bir ihtilâf konusu olamaz ve böyle bir şeye istihsân adı verilmesi lüzumsuzluktur. Böyle bir îstihsân üzerindeki tartışmalar da, sadece isim etrafında ve lafzî bir şey olmaktan öte gidemez. Eğer istihsân, nefsî arzulara uyularak verilen hükümden ibaretse, bunun üzerinde de ihtilâfa yer yoktur; çünkü şer'î bir delile dayanmaksızın ileri sürülen bu gibi hükümlerden sakınılmasında ümmetin ittifakı vardır. İstihsân kelimesinin sözlük anlamında kullanılması da tartışma konusu olacak bir şey değildir. O halde bu konudaki çekişmeler, kuru kuruya tartışmalardan başka bir şey değildir. Sonuç itibariyle el-Amidî şöyle der: “Aasıl tartışma konusu olan istihsân, delile dayanan bir hükmü bırakıp, âdeti kabul etmektir. Âdet (örf) ile ümmet'ten “hail ve akd ehli” nin ittifak ettiği şeyi kasdediyorlarsa bu, doğrudur ve icmâ'a dâhil sayılır. Onunla câhil halkın (avam'ın) âdetini kasdediyorlarsa, böyle bir şey hüccet olamaz.” (el-îhkâm, c. IV, s. 213.) Gazzalî de, istihsân'ın bâtıl olduğunu ve vehme dayandığını söyler. [624] Kıyası ve dolayısıyla istihsânı tanımayan Zahirîlerden İbn-i Hazm, istihsân aleyhinde çok sert bir dil kullanır. Onun bu konudaki görüşlerini şu şekilde özetlemek mümkündür: İsîihsânın ifade ettiği hüküm gerçek olamaz; çünkü bilginlerin istihsâna dayanan bir görüş üzerinde birleşmeleri imkânsızdır. Herkesin anlayış ve düşünce biçimi ayrı ayrıdır. Nitekim istihsânı kabul edenlerin dahi kendi aralarında bir kısım ayrılıklara düştüğünü görüyoruz. Birisinin güzel gördüğünü (istihsân ettiğini), ötekisi çirkin görmekte (istikbâh etmekte)'dir. Gerçek ise, her zaman aynı gerçektir ve kişilere göre değişmez. Kısacası istihsân, nefsî arzuların bir neticesi ve sapıklıktır; başka bir şey değildir. [625] [610] İbn-i Hazm, el-İhkâm, c. VI, s. 17; M.E. Zehra, el-İmam es-Sâdık, s, 527, 528. Şeyh M.B. el-Muzaffer, Usûlü'1-Fıkh, VC. III, S. 205. [611] Gazzalî, el-Mustasfâ, c. I, s. 274 vd; el-Amidî, el-İhkâm, c. IV, s. 209 vd. [612] el-Umm, c. VII, s. 267-277 [613] J, Schacht, An İntroduction to Islamic Law, s. 46. [614] Kıyame: 75/36. [615] el-Umm, c. VII,, s. 270. [616] el-Umm, c. VII, s. 272. [617] Risale, s. 503,504,505. [618] Risale, s. 508. [619] Risale' S. 25,507. [620] el-Umm, c. VII, s. 273. [621] el-Umm, c. VII, S. 273. [622] Şafiî'nin bu görüşü, Nisa: 4/59. âyete dayanmaktadır. [623] M.Y. Musa Târihul-Fıkhi'l-İsiâmî, s. 264; M.E. Zehra, Usûlü'I-Fikli,, s. 258,259. [624] Gazzalî, el-Mustafâ, c. I, s. 274-283; el-Amidî, el-İhkâm, c. IV, s.210,211 vd. [625] İbn-i Hazm, el-İhkâm, c. VI, s. 17. Dr. Abdulkadir Şener, İslam Hukukunun Kaynaklarından Kıyas, Istıhsan Ve Istıslah, Diyanet İsleri Başkanliği Yayınları: 131-134. |