Konu Başlığı: İstihsân Üzerindeki İhtilaf Noktası Gönderen: Ekvan üzerinde 25 Eylül 2011, 12:44:30 İstihsân Üzerindeki İhtilaf Noktası: Yukarıda istihsâlim çeşitli tariflerini verdik. Gördük ki, bunların hiçbirisinde istihsân, keyfî ve nefsî arzuların sonucu olarak tanımlanmamış tır. İmam Şafiî başta olmak üzere istihsâna hücum edenler ise, hep onu, nefsî ve keyfî arzulara uymanın bir sonucu sekimde ele almış ve bu yüzden ona kail olanları yermişlerdir. Gerçekte ise ona hücum edenler de, istihsâna göre verilen hüküm ve fetvaları, başka adlar verdikleri delillere dayanarak kabul etmişlerdir. İşte İmam Şafiî'nin, istihsâna o derecede hücum edişi, şu veya bu delile dayanmaksızın ileri sürülen ve nefsin isteklerinin bir sonucu olan istihsândır veya Serahsî tarafından el-Mebsut'da verilen tariflercten öncedir. [626] Bir çok İslâm Hukukçularının kabul ettiği istihsân ise, ya bir delile dayanmakta veya kolaylık temini ve güçlüğü kaldırma gibi maslahat icabı başvurulan bir prensiptir. İmam Şafiî'nin böyle bir istihsâna karşı vaziyet alacağını sanmak çok güçtür. [627] İmam Şafiî, bu prensipe “istihsân” adının verilmesine de tahammül edememiş olabilir; oysa kendisinin de istihsân sözünü'kullanmış olduğunu görüyoruz. Şöyle ki: a) Rabî' b. Süleyman el-Muradî (Ö. 270 H.) şöyle demiştir: Şafiî'den Hacc aylarında yapılan “umre” hakkında sordum. O da,”iyidir, ben onu istihsân ediyorum.” (Bunundedi. [628] b) İmam Şafiî, İmam Mâlik ve Nâfi' [629] isnadiyla Abdullah b. Ömer’in fitrelerini ilgili memurlara, bayramdan önce gönderdiğini naklettikten sonra, “bu güzeldir ve ben onu böyle yapan kimse için istihsân ediyorum bunun delili de, Hz. Peygamber'in, vaktinden önce Abbas'ınm fitir sadakasını kabul etmiş olması ve İbn-i Ömer'in sözüdür.” demiştir. [630] c) Şafiî, mutanın [631] otuz dirhem olmasını; şüf'a hakkının satıştan sonra üç gün devam ettiğini, mükâtebe akdinde [632] taksitlerin bir kısmından vazgeçilmesini; kıyasa göre hırsızın sağ elinin kesilmiyeceğini, fakat hırsız, sol elinin yerine sağ elini uzattığı takdirde, sağ elinin kesilebileceğini istihsân ettiğini söylemiştir. [633] O halde Sünnîler arasındaki istihsân konusu ile ilgili ihtilaf noktasını, islâm'ın ruhuna aykırı ve keyfî arzulara bağlı olan görüşlerin, “istihsân” adı altında ileri sürülmesi teşkil etmektedir, imam Şafiî'den nakledilen “istihsân yapan kendisinden hüküm koymaktadır.” [634] sözünün bu türlü görüşleri reddetmek için söylendiğini düşünmek gerekmektedir. Burada şunu da ilave etmek icabeder: Bir kısım fakîhler, mezhep taassubuyla kendi imamlarının söz ve görüşlerini desteklemek, muhalif oldukları imamların söz ve görüşlerini tenkit konusunda fazla gayret göstermişlerdir. [635] Böyle sert ve mutaassıpça bir tenkit karşısında kalan Kanefi fakîhleri de, istihsâna “hafî kıyas” adını vermekle kendilerine bir dayanak bulmak istemişlerdir. Oysa istihsân, her zaman hafî kıyas olmadığı gibi, istihsânı en çok kullanan Ebû Hanîfe ve talebelerinin ona böyle bir ad verdiklerini tahmin etmiyoruz. Ca'ferî ve Zahirî fakîhieriyle kıyası tanımayan diğer bilginlerin istihsânı da tanımamaları normal bir şeydir. Onlara göre istihsân da, kıyas da keyfî bir re'y olup din'de böyle keyfî ve indî görüşlere şer'î bir delîl gözüyle bakılamaz. Sonuç olarak diyebiliriz ki istihsân; halin icabına göre kıyas ve prensipin sertliğini yumuşatmak ve islâm Hukuku'na bir seyyaliyet kazandırmak için istisna yollarına başvurarak, beşerî akim seziş ve kavrayışlarına değer vererek yapılan hukukî bir istidlal şeklidir. Ne var ki, ictihâd devirleri sona erdikten ve İslâm Hukuku'nda taklitçilik çağları başladıktan sonra, bazı hukukî kaynak ve prensipler gibi istihsân da, teorik bir tartışma konusu olmaktan öte gidememiş ve ona göre, aşağı yukarı, yeni bir hukuk problemi çözümlenme şansına kavuşamamıştır. [636] [626] Serahsî'nin sözü edilen tarifleri için bu bölümün “B” Paragrafına bak. [627] M.Y. MusaTârihü'l-Fıkhi'I-îslâmî s. 265,266; M.E. Zehra, Usûl, s. 260. [628] el-Umm, c. VII, s. 235. [629] Ebû Abdullah el-Medenî (ö. 117 H.) olup tabiîlerin fakîh ve imamlarından idi. [630] el-Umm, c, VII, s. 239. [631] Mut'a, mehir kesilmeden nikâh yapılan ve herhangi bir cinsî temas olmadan önce boşanan kadına kocası tarafından verilmesi gereken bir haktır. Bak. Bakara: 2/236. [632] Mükâtebe akdi, hürriyetine kavuşması için kölenin, efendisiyle belli bir meblağ üzerinde anlaşıp, kazanarak bu meblağı ödemesidir, [633] el-Amidî, el-İhkâm, c, IV, s. 210; Abdulazîz el-Buhârî, Keşfü'1-Esrâr, C. IV, S. 1233. [634] el-Amidî, el-İhkâm, c. IV, s. 209. [635] A. Hallâf, Masâdir, s. 82,83. [636] Dr. Abdulkadir Şener, İslam Hukukunun Kaynaklarından Kıyas, Istıhsan Ve Istıslah, Diyanet İsleri Başkanliği Yayınları: 134-136. |