> Forum > ๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ > Mostar Aylık Kültür ve Aktüalite Dergisi > Kitap > Mustafa Kutlu’nun yeni paltosu
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Mustafa Kutlu’nun yeni paltosu  (Okunma Sayısı 705 defa)
23 Haziran 2012, 16:32:29
Safiye Gül

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 15.436


« : 23 Haziran 2012, 16:32:29 »



Mustafa Kutlu’nun yeni paltosu
Said YAVUZ • 67. Sayı / KİTAP


“Gecekondu denilen ve sürekli aşağılanan bu yapıların sıcak-samimi bir havası var. Nereden geliyor bu? Neredeyse hepsi hamarat kadınların süpürgeyle sıvadığı kireç badananın beyaz ve temiz yüzünü taşıyor. Katmerli ve kokulu güller, kiraz fidanları, asma çardakları, tavuk ve köpek sesleri, çocuk cıvıltıları... Bütün bunlardan oluşan, birbirine sokulan, birbirini seven, kollayan şeyler. Komşuluk, akrabalık, senlibenli oluşun rahatlığı. Saçları mısır püskülü bir kız çocuğunun sabah sabah ninesinin elinden tutarak, bahçenin ucundaki kümese kadar gidip, daha sıcağı soğumamış bir yumurtayı folluktan almasının üzerine ne söylenebilir?”

Yukarıdaki satırlar İstanbul’un uzak tepelerinden birinin, önce bir köy daha sonra belediyelik olan Tepeköy’ün tasvirini içeriyor. İnsani ilişkilerin giderek tuz buz olduğu çağımızda insan fıtratına böylesi uygun bir mekân betimlemesi eğer bir deneme içinde teşekkül etse idi aklımıza ilk gelen isim usta denemeci Ali Çolak olabilirdi. Lakin bu cümlelerin bir hikâyeden alındığı söylenirse Mustafa Kutlu adı zihnimizde bir çiçek gibi açacaktır. Çiçek gibi açacaktır diyorum çünkü onun hikâyeleri artık her eylülde açması özlemle beklenen çiçeklere dönüştü. Bu sene daha eylül gelmeden onun yeni bir hikâyesi çıkageldi: Zafer Yahut Hiç.

“Gide gide şehir bitti” cümlesiyle başlayan hikâye Doktor Ferit’in Tepeköy’de belediye başkanı olan dayısını ziyaret etmek için bindiği minibüs yolculuğu ile başlıyor. Kutlu, yolculuğu öyküsünün başına yerleştirirken geldiği yerde hiç ve hep arasında salınacak insanın bir seyyah oluşuna; gelip geçici, konup göçücü oluşuna bir göndermede mi bulunuyor? Neden olmasın! Çünkü onun anlatısı mesnevi geleneğine de yaslanıyor. İstanbul ya da başka şehirlerde günaha batmış, bunalıma düşmüş, şehrin dağdağası ve alâyişinde ruhlarını kirlenmiş hissedenler kendilerini Tepeköy’ün sakinliğine, kötü kokular yayan fabrika atıklarıyla zehirlenmiş derenin tam da kenarından geçtiği o beldeye atmışlar. Tam bir dünya tasviri. İstanbul, yasak meyvenin yendiği yer ve masumiyetini yitiriyor.

Doktor Ferit, onun ansızın karşılaştığı ve tedavi etmek zorunda kaldığı öğretmen Oya Garip, dayısı Samet Görmüş, onun kızı ve içinde Ferit’in sevdasını nice yeşertmiş olan Canan, Öğretmen Oya’nın zengin olmak duygusunun bir ejderha olup yuttuğu eski eşi Eşber, Oya’nın kader arkadaşı hemşire Neriman, kahveci Hamdi, kötü adam Kolsuz, Komiser Bulut, Ceneviz Mahmut, Optik Oğuz... Bütün bu isimler Tepeköy’ün kahramanları. Komiser Bulut’un yaralarını sarmak derdindeki Oya da Ferit’i seviyor. Fakat vicdanı Bulut’u terk etmesine izin vermiyor. Doktor, bir ziyaret için geldiği beldeden Oya’ya duyduğu derin aşk sebebiyle bir daha çıkamıyor. Hikâye de üç ana karakterin ayrı ayrı gördüğü rüyaların vuku bulmasıyla son buluyor. Kolsuz’un kaçırdığı Oya ve Kerem’i (Bulut’un oğlu) kurtarmaya çalışan Bulut, oyuna gelerek hem kendi canından oluyor hem de iki can daha yitiriliyor. Ferit, kanlar içindeki Oya’nın karşısında kalakalıyor. Böylesi bir şokla biten öykünün okura söylemek istediği ne olabilir? Kitabın arka kapağında yer alan Eşber isimli piyesin özeti bize ne söylerse bu öykünün bize söylediği de odur. İskender, yorucu bir savaştan sonra sevgilisi Sumru’nun, kendini seven Rukzan’ın ve Pencap hükümdarı sevgilisinin ağabeyi Eşber’in cesetlerine bakarak Aristo’dan bunun ne anlama geldiğini soruyor. Zafer Yahut Hiç, diyor Aristo.

Hikâyenin beklenmedik bir şekilde bitmesi yadırganabilir. Lakin Kutlu’nun hayatın apaçık gerçekliğini serdetmesi ve özellikle Bu Böyledir eserinde lunapark mazmunu ile ortaya koyduğu dünya hayatının faniliği ve hiçliğine bu öyküde de vurgu yapması boşuna değil. Zafer Yahut Hiç’in göndermelerini anlamak için yazarın Bu Böyledir adlı eserini eline alan okur, kitabın kapağında üç kez yan yana Arapça “hiç” yazısıyla karşılınca Tepeköy’ün dünya gibi bir hiçlik mekânı olduğunu anlayacak.

Selçuk Orhan bir yazısında Beyhude Ömrüm ve Uzun Hikâye’yi ele alırken her iki yapıtın da yitene ağıt şeklinde değerlendirilebileceğini söylemişti. Oysa bu eserinde yazar, daha ilk öykülerinden itibaren üzerinde durduğu insanın ahlâki anlamdaki kaybedişleri ya da tabiatın yitirilişi mevzularını işlemiş olsa da bunları öne çıkarmış değil. Aksine şehirden Tepeköy’e sığınan insanlar orada kendilerine ait bir dünya var etmişlerdir, devletin ve onun sevgisinin uzağında. Orada çiçeği sadece balkonda gören insanlar evlatlarına bir bahçe kurdular. Tepeköy, kaçakçıların, devlet malını deniz görenlerin uğrak yeri olduğu gibi, aynı zamanda Oya gibi hasbi, Neriman gibi yiğit, belediye başkanı Samet gibi baba insanların bir dünya kurdukları yerdi.

Bu hikâyeyi, Rüzgârlı Pazar’la kentin içine dalan bir yazarın can havliyle şehrin dışına kaçışı olarak da okumak mümkün. Elbette yine Türk toplumunun yaşadığı sosyal değişim, çarpık şehirleşme gibi konular hikâye içinde kendini oldukça hissettiriyor. Bu değişim içinde yazarın durduğu yer, yağmacıların, apartman severlerin, balkoncuların, ağaç düşmanlarının tam karşısı. “Edebiyatın sükûnete, tefekküre, hasbî ilişkilere, ruh iklimine ihtiyacı var” diyen Mustafa Kutlu’nun bu söylediklerinin hepsi bu hikâyede mevcut.

Kutlu hikâyesinin önemli bir özelliği de diyor İbrahim Tenekeci, okuyana ilham vermesi, okurun ufkunu açması. Hatta “Çocuklar büyüyor, rüzgârın etkisiyle” dizesini Kutlu’nun Menekşeli Mektup’unu okurken yazdığını açıkça söylüyor. Genç şair ve yazarları, nitelikten ödün vermeden yüreklendiren Kutlu’nun hem şahsiyeti hem sanatı hepimizi derinden etkiliyor. Dostoyevski’nin bir hikâyesinden yola çıkarak Gogol için söylediği, “Hepimiz Gogol’ün Palto’sundan çıktık”, sözünü Nazan Bekiroğlu’nun onun için söylemesi boşuna değil. Peki, Gogol’ün Paltosu yerine Mustafa Kutlu’nun hangi hikâyesini koymalıyız? Yoksulluk İçimizde, Sır, Uzun Hikâye… Öyle görülüyor ki onda Palto çok. Hepimize yeter.

[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Mustafa Kutlu’nun yeni paltosu
« Posted on: 20 Nisan 2024, 05:58:01 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Mustafa Kutlu’nun yeni paltosu rüya tabiri,Mustafa Kutlu’nun yeni paltosu mekke canlı, Mustafa Kutlu’nun yeni paltosu kabe canlı yayın, Mustafa Kutlu’nun yeni paltosu Üç boyutlu kuran oku Mustafa Kutlu’nun yeni paltosu kuran ı kerim, Mustafa Kutlu’nun yeni paltosu peygamber kıssaları,Mustafa Kutlu’nun yeni paltosu ilitam ders soruları, Mustafa Kutlu’nun yeni paltosuönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes