๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Kitabüz-Zühd => Konuyu başlatan: ღAşkullahღ üzerinde 07 Haziran 2011, 16:08:17



Konu Başlığı: Muhammed B. Sîrînin zühdü ile ilgili haberler
Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 07 Haziran 2011, 16:08:17
Muhammed B. Sîrîn'in Zühdü İle İlgili Haberler


1771. Hişâm, Muhammed b. Sîrîn'in: "Bir koyun sağımlığı kadar da olsa muhakkak gece namazına kalkmak lâzımdır" dediği­ni nakleder.

 

1772. Hafsa binti Şîrîn der ki: "Muhammed, annesinin yanı­na girdiği zaman onun huzurunda konuşmazdı. Her konuda saygılı davranırdı."

 

1773. Hubeyb, İbn Sîrîn'in şöyle dediğini haber verir; "Allah bir kulunun hayır murad ettiği zaman kalbinde ona iyiliği emre­den ve kötülükten sakındıran bir vaiz yaratır,"

 

1774. İbn Avn der ki: "Muhammed b. Şîrîn, annesinin huzu­runda iken yanına bir adam girer. Onun garip bir halde suskun ol­duğunu görünce etrafındakilere: 'İbn Sîrîn'e ne olmuş, bir hastalığı mı var?' diye sorar. Onlar da: 'Hayır, annesinin yanında iken hep böyle olur' derler."

 

1775. Hişâm'm bildirdiğine göre, Hind binti Muhelleb, Hasan Basrî ve İbn Sîrîn'i yemeğe davet eder; Hasan icabet ederken İbn Şîrîn icabet etmezmiş."

 

1776. Eyyûb [es-Sahtiyânî], Muhammed b. Sîrîn'in "Kardeşi­ne hoşlanmadığı birşeyi ikram etme" dediğini nakleder.

 

1777. İbn Avn Muhammed'in şöyle dediğini haber verir: "Ar­kadaşına zor gelecek birşeyi ikram etme!"

 

1778. İbn Uyeyne'nin azadhsı Vâsıl der ki: "İbn Şîrîn bana, 'Hangi ticâretle uğraşıyorsun?' diye sordu. Ben de, 'Yiyecek şeyler satıyorum" dedim. Bana: 'Tozu çok olur' dedi."  Ebû Ca'fer der ki: "Mahled'e sordum: Yâni günah mı demek istemiş?' 'Evet' dedi."

 

1779. Ebû Yahya'nın haberine göre İbn Şîrîn kırkbin dirhem para bırakmıştır. Süleyman et-Teymî der ki: "Öyle bir şey için va­siyet etmişti ki hiç bir âlim o konuda ihtilaf etmemiştir."

 

1780. Abdullah b. Avn'm bildirdiğine göre İbn Sîrîn'e dost olan ve araları bozulan iki adamın durumu sorulmuş. O da: "İşte bu şerrin ta kendisidir" demiştir.

 

1781. Hişâm, îbn Sîrîn'in Ramazanın tüm gecelerini ihya et­tiğini haber verir.

 

1782.  Recâ b. Ebî Seleme der ki: "Yunus b. Ubeyd'in Hasan Basrî ve İbn Sîrîn'i şöyle tavsif ettiğini işittim: 'Ben Hasan Basrî gibi sözü, davranışıyla uyuşan bir adam görmedim. İbn Şîrîn ise dini konusunda kendisine iki yol gösterilince en güvenilir ve şüp­heden uzak olanı seçerdi.'"

 

1783. Abdullah b. Avn'm rivayetine göre İbn Şîrîn vefat ede­ceği zaman oğluna: "Yavrum, borçlarımı öde ki sözümü yerine ge­tirmiş olayım" der. Oğlu: "Senin için bir köle azad edeyim mi?" der. İbn Şîrîn: "Allah bana ecir vermeye kadirdir. Hayır işleyeceksen kendine yap" der.

 

1784. Mûsâ b. Mugîre der ki: "İbn Sîrîn'in günün ortasında Allah'ı tekbir ve teşbih ederek pazara girdiğini gördüm. Bir adam kendisine 'Kıyamet ne zaman?' diye sordu. O da: 'İnsanın gaflet ânı kıyametidir' cevabını verdi."

 

1785. İbn Şevzeb'in haberine göre İbn Şîrîn bir gün oruç tu­tar; bir günde yermiş. Fakat oruçlu olmadığı günde sabah yemeği­ni yer, akşamı yemez; sahura kalkar ve oruç tutarmış.

 

1786. İbn Avn, îbn Sîrîn'in şöyle dediğini haber verir: "Uya­nık olduğun zaman Allah'tan kork, rüyada gördüklerine de aldır­ma."

 

1787. Hişâm b. Hassân'ın hanımı Ümmü Abbâd der ki: "Biz İbn Sîrîn'lerîe komşu idik. Gündüz gülmesini, gece ağlamasını du­yardık."

 

1788. İbn Avn rivayet eder, der ki: "Biz bir cemaatte bulunu­yorduk. Namaz vakti geldi. İbn Şîrîn: 'Kur'ân'm tamamını ezberle­yenler öne geçsin. Zira burada çok hafız vardır' dedi. Namazdan sonra kendisine: 'Bize neden imam olmadın' dediğimizde: 'İnsanla­rın İbn Şîrîn bize imam oldu diye ayrılmalarından korktuğum için' diye cevap verdi."

 

1789. Sabit el-Bünânî şöyle bir kıssa anlatır: "Bir delikanlı vardı. Baliğ olduğunda annesi ona nasihat ederek: 'Yavrum, bir gün [ölüm günü] var ki onu hiç unutma!' der. Allah'ın emri gelip çatar ve delikanlı ölüm döşeğinde yatarken annesi üzerine sarıla­rak: 'Yavrum, işte sana bu günü hatırlatıyordum ve bu günden sa­kındırıyordum' der. Genç ise annesine şöyle der: 'Anneciğim, be­nim iyilik sever bir Rabbim var. Bu iyiliğini bugünden sonra da benden esirgemeyeceğini ve beni affedeceğini ümid ediyorum.' Rabbi konusunda beslediği hüsn-ü zan ile gider ve o iyiliği de gö­rür."

 

1790. Hişâm b. Hassân'in haber verdiğine göre İbn Şîrîn bir ziyafete davet edildiği zaman davet edildiği eve girdiğinde: "Bana bir içimlik çorba getirin' derdi. Kendisine: "Sen düğün ziyafetinde sadece çorba mı içeceksin?" dediklerinde, "Ben açlığımı başkaları­nın yemekleriyle kıramam" derdi.

 

1791. İbn Zuheyr'in bildirdiğine göre İbn Şîrîn, ölümü hatır­ladığı zaman bütün organları ölü kesilirdi.

 

1792. Gâlib el-Kattân, Bekr b. Abdullah [el-MuzenîJ m şöyle dediğini nakleder: "Her kim yetiştiğimiz en âlim kimseyi görmek istiyorsa Hasan Basrf ye baksın. Zira biz ondan daha âlim kimseye rastlamadık. Her kim yetiştiğimiz en muttaki insanı görmek isti­yorsa İbn Sîrîn'e baksın, zira o şüphelendiği bazı halleri de terke-derdi. Her kim yetiştiğimiz en âbid kimseyi görmek isterse Sabit el-Bünânî'ye baksın. Zira biz ondan daha âbid kimse görmedik. Sı­cak ve uzun günlerde sürekli oruç tutardı. Her kim de yetiştiğimiz en hafız kimseyi ve işittiği hadisleri en güzel şekilde nakleden kimseyi görmek isterse Katâde'ye baksın."

 

1793.  Hişâm'm naklettiğine göre Enes b. Mâlik, Ömer'den önce İbn Sîrîn'in kendisini yıkamasını vasiyet etmiş. Öldüğünde kendisine gidilmiş ve bu vasiyet haber verilmiş. Ancak o: "Hapiste olduğum için gelemem" demiştir. "Biz emirden izin aldık, o da ver­di" dediklerinde: "Beni hapseden emir değil üzerimde hakkı bulu­nan kimsedir" der. Kendisinde hakkı olan kimse gelir, izin verir, o da gelip Enes b. Mâlik'i yıkar ve birisi sarığı olmak üzere beş parça elbiseyi baştan ayağa miske batırarak onu kefenler.

 

1794. İbn Avn, îbn Sîrîn'in şöyle dediğini nakleder: "Allah bi­rine hayır murad ettiği zaman ona mârufu emreden ve kötülükten sakındıran [bir duygu] verir."

 

1795. Mehdî, İbn Sîrîn'den naklen şöyle der : "Bir kız karde­şimizin oğlu evleniyordu. Bir ziyafet verdi ve bizi de çağırdı. İbn Şîrîn bu yemekte şöyle dedi: 'Resûlullah'm (sav) ashabı bazen gün­lerce yemek bulamazlardı. Bir deri parçası gördüklerinde onunla iktifa ederlerdi. Onu da bulamadıklarında karınlarına taş bağlar­lardı."'

 

1796. el-Cerîrî der ki: "Biz İbn Sîrîn'in yanına giderdik. Kalk­mak istediğimiz zaman 'Bir dua et de kalkalım' derdik. O da şöyle dua ederdi: "Allahım, amellerimizi en güzel bir şekilde kabul et. Bizi cennet ehlinden eyle ve onlara va'dedileni bize de ver.'"

 

1797. Hişâm der ki: "İbn Şîrîn yolda yürüdüğü zaman arkası­na dönüp bakmazdı. Bir bayram günü çıkmasını bekledim yolda ve camide ne yaptığını görmek istiyordum. Sanki durumu anladı ve yavaş yavaş hareket etmeye başladı. Ben de ağır davrandım ki çık­sın. Sonra benim daha yavaş davrandığımı görünce çıktı. Ben de tâkib etmeye başladım. Arkasına döndü ve beni gördü. 'Hırsız ol­saydın kötü biri olurdun' dedi ve 'Bunun benim ve senin için hayır­lı olduğunu bilseydim, aldırmazdım' diye çıkıştı."

 

1798. Sehl b. Eşlem el-Adevî der ki: "Babam öldüğünde Avf el-A'râbî taziyeye gelmişti. Bana şöyle dedi: 'Bil ki, bu ayrılıktan sonra tekrar bir araya geleceksiniz. Babanla karşılaşmaktan utan­mazsan karşılaşırsın. Öyleyse, eğer bir vasiyeti varsa yerine getir, eğer bir emaneti varsa yerine ulaştır, eğer bir borcu varsa öde. Onun akrabasını gözet. Yine bil ki, bir araya geldikten sonra tek­rar ayrılık olacaktır. Sonra ya ayrılık olmayacak şekilde biraraya gelinir ya buluşmamak üzere ayrılırsınız."'

 

1799.  Saîd b. Âmir'in rivayetine göre Avf el-A'râbî yanında oturanlara: "Allah'a andolsun ki bilmediğiniz birşeyi size öğretecek değilim. Fakat bildiğiniz bir şeyi hatırlatmak isterim. Belki size faydası olur" derdi.

 

1800. Salih el-Murrî der ki:: "Annem vefat etmişti. Abdullah b. Hasan taziyeye gelmişti. Bana şöyle dedi: 'Eğer bu musibet sana bir ibret olarak meydana gelmişse senin için nimettir. Yoksa bil ki, nefsindeki musibet daha büyüktür.'"

 

1801. Kays b. Abes babasından Hz Âişe'nin şöyle dediğini nakleder: "Dünyada buğz ettiğim bütün insanlardan âhirette de uzak kalacağım."

 

1802. Ubeydullah b. Abd'm bildirdiğine göre Hz. Âişe'nin ve­fatından sonra bir adam gelmiş ve Ubeyd b. Umeyr ona: "insanlar onun ölümünü nasıl karşıladılar?" diye sormuş. O da : "Fazla hü-zünlendüer; ama herkes değil" deyince, Ubeyd: "Âişe'nin ölümüne kimin annesi ise o hüzünlenir" demiş.

 

1803.  Fadl b. Atiyye der ki: "Salim b. Abdullah'ın yanında oturdum ve elbiselerine ve ayakkabılarına on üç veya on beş dir­hem değer biçtim."

 

1804. Ömer b. Abdülaziz babasından şöyle bir rivayette bu­lunmuştur: "Resûlullah'a (sav): 'Hangi din daha efdaldir?' diye so­ruldu. O da: 'Müsamahakar tevhid dini' diye karşılık verdi."[2]

 

1805. Kasım b. Muhammed, Ebû Hureyre'nin şöyle dediğini nakleder: "Allah sadakaları kabul eder, fakat iyi olanları kabul eder. Sadaka miras ve mihrin malı artırdığı gibi artırır. Hatta öyle ki, sadaka sayesinde bir lokma, Uhud Dağı kadar büyür."[3]

(Abbâd b. Mansûr) dedi ki: "Bu hususu Abdurrahman b. el-Kâsını'a sordum. Bana, babası Kâsım'ın bu konuda bir bilgisi ol­madığını söyledi."

 

1806. Ebû'l-Ahves, Abdullah'dan naklen Hz. Peygamberin (sav) şöyle dediğini bildirir; "Bilir misiniz hangi sadaka daha efdal-dır?" "Allah ve Resulü daha iyi bilir" dediklerinde: 'Kardeşine pa­ra getiren bir kazanç, binek veya koyun yahut inek sütü [4]  diye kar­şılık verir.

 

1807. Ebû'l Buhterî, Abdullah b. Mes'ûd'un şöyle dediğini nakleder: "Kur'ân'ı öğrenin ve okuyun. Her kelime için on sevap alırsınız. Elif için on, lam için on, mim için de on sevap alırsınız."

 

1808. Sabit [el-Bünânî], Ukbe b. Abdülğafîr'in şöyle dediğini rivayet eder: "Gizli bir dua, aşikâr duadan yetmiş kat daha efdal-dır. Aşikâre bir amelin aynısını gizli olarak yapan bir kul için Al­lah, 'îşte bu Benim gerçek kulumdur' der."

 

1809. Sabit yine Ukbe b. Abdülğafîr'in "Yatsı namasını cema­atle kılmak, bir hac gibi; sabah namazını cemaatle kılmak da bir umre gibidir" dediğim haber verir.

 

1810. Süfyân der ki: "Komşularım görür de kıskanıp gıybet ederek günaha girerler diye yeni elbise giymeyen bir zâhid vardı"

 

1811.  Süfyân, Ebû Ca'fer'in, "Ölüm tehlikelerle doludur. İman kalpte sabit olandır" dediğini nakleder.

 

1812. Âmir el-Ahvel'in rivayetine göre Nevf [el-Bekâlî'ye][5] '....Biz onların arasına tehlikeli bir uçurum koyduk [6]   âyeti sorul­muş. O da: "Yâni iman ehli ile dalalet ehli arasına bir vadi koydu" diye tefsir etmiştir.

 

1813. Ebûl-Mu'allâ el-Attâr, Saîd b. Cubeyr'in 'Biz cehenne­mi kâfirler için hasîr kıldık'"[7]âyetindeki "hasîr"i hapis diye tefsir ettiğini haber verir.

 

1814. Ebû'1-Alâ'nın anlattığına göre, Enes b. Mâlik'e, 'Biz aralarına uçurum koyduk' âyeti sorulmuş. O da bu uçurumdaki vadinin kan ve irinle dolu olduğunu söylemiştir.

 

1815. Ebû İmrân el-Cevnî ve Ebû Hârûn el Abdî, Nevf [el Bekâlî] nin şöyle dediğini naklederler: "Dünya bir kuşa benzer. İki kanadı koptuğu zaman düşer. Yeryüzünün de iki kanadı vardır. Biri Mısır, diğeri Basra. Bunlar harab olursa dünya da batar."

 

1816. İbn Uyeyne'nin azadlısı Vâsıl der ki: "Seleften bâzıları: 'Bir ödünç vesilesi olmasaydı size nefsimi kmardım' derlerdi.5'

 

1817. Ebû İmrân el-Cevnî der ki: "Bize gelen haberlere göre cehennemin bekçilerinden bir melek var ki, iki omuzunun arası bir mevsimlik yoldur. Cehennem ehlinden birine vurduğu zaman un gibi Öğütür."

 

1818. Mâlik b. Dinar'ın haber verdiğine göre bir âbid bir âbide mektup yazar ve mektubunda, "Nasılsın iyi misin?" diye so­rar. Öbür âbid cevaben: "Benim hâlimle meşgul olacak kadar hâlin iyi demek ki" der.

 

1819. Abdullah şöyle demiştir: "Bu haberlerin tamamını ba­bama (Ahmed b. Hanbel'e) okudum. O da onayladı."

 

1820.  Sabit el-Bünânî, As'as'm, "Gelin bugün bir şey yemeye­lim ve içmeyelim" diye teklif ettiğini söyler.

 

1821. İbn Avn, İbn Sîrm'in: "Müttekilerden olmayı reddetme; muhsinlerden olmayı reddetme " dediğini nakleder ve der ki: "Bu­nu Eyyub les-SahtiyânîJ'ye sordum, bana Saîd b. Cubeyr'in şu iki âyeti okuyarak şerh ettiğini anlattı: Boşanmış kadınların iyilikle faydalandırılmak haklarıdır. Bu mûttaküer için bir vazifedir.[8] ...Mühsinler için de bir vazifedir.[9]

 

1822. Ebû Muâviye el-Gallâbî, Kureyşli birisinin şöyle dediği­ni nakleder: "Yunus b. Ubeyd bir cenazeden dönüyordu, Hasan Basrî arkasından seslenerek: *Yâ Ebâ Abdullah' dedi. Kendisine dönünce: 'Sen hem bizim evi seviyorsun; hâne halkı da seni sever; hem de biraz orada konaklamıyorsun.'"

 

1823. Ebû Muâviye Basralı bir adamdan naklen anlatır: "Ha­san Basrî'nin bir evi vardı. Kapısının açık olması girmek için izin sayılırdı. Arkadaşlarından kim gelir, kapısını açık görürse girerdi. Bir gün bir adam geldi. Kapıyı açık gördü ve girdi. Fakat Hasan'ı göremedi. Divanın altına baktı orda yemek buldu ve önüne alıp ye­meye başladı. Derken Hasan çıkıp geldi. Adamın yemek yediğini görünce epeyce kendisine baktı ve gözlerinden yaşlar aktı. Adam: 'Sen neden ağlıyorsun?' dediğinde Hasan: 'Sen bana geçen kavmin (ashabın) ahlakını hatırlattın' diye karşılık verdi."

 

1824. Ebû Osman, Selmân'm şöyle dediğini haber verir: "Bir adam bolluk anında dua eder, sonra başına bir musibet gelir, tek­rar dua ederse melekler: 'Bu ses tanıdık bir sestir, onun için istiğ­far dileyin' derler. Fakat bir adam bolluk anında hiç dua etmez ba­şına bir felaket geldiğinde dua ederse melekler: 'Bu ses tanıdık de­ğil' der ve ona şefaatçi olmazlar."

 

1825. Sabit el-Bünânî der ki: "Ebû Osman en-Nehdî'nin ya­nında oturuyorduk. Bize nasihat edip dua ediyordu. Sonra: 'Elbet bir gün duamız kabul olur ve affolunuruz' dedi. Biraz durduktan sonra da: 'Eğer biz sâdık isek' diye tamamladı."

 

1826. Ebû İmrân el-Cevnî der ki: "Mescidde oturuyorduk. Bir ihtiyar gelip şöyle seslendi: 'Ey mescidin halkı! Allah'a andolsun ki, Allah cenneti de cehennemi de sizinle dolduracak.' Biz bu söz üzerine ağladık."

 

1827. Ubeydullah b. Ebû Şumayt, babasından naklen der ki: "Ebû Müslim el-Havlânî diyar diyar dolaşıp İslâm'ı tebliğ ediyor­du. Bir gün Muâviye'ye geldi. Onu yanma çağırarak: 'Senin ismin nedir?' diye sordu. O da: 'Muâviye'dir' deyince, 'Sen daha babası yeni ölen birisisin. Bil ki, eğer hayır ya da şer işlersen karşılığını görürsün. Ey Muâviye, bütün dünyaya âdil davransan, fakat bir kişiye zulmetsen zulmün adaletine galebe çalar' dedi."

 

1828. Ca'fer b. Süleyman Muhammed b. Vâsfın, "Dünyada cemaatle namaz kılmak ve dostlarla buluşmaktan başka lezzetli bir şey kalmadı" dediğini anlatır.

 

1829. Ca'fer b. Süleyman bâzı arkadaşlarının şu haberini nakleder: "Muverrik el-İclî ticâretle uğraşır ve kazanırdı da. Her cuma yanına para alır, karşılaştığı müslüman kardeşlerine üçyüz, dörtyüz hatta beşyüz dirhem verir ve 'Bunlar sizin yanınızda kal­sın. İhtiyacımız oluncaya kadar' derdi. Sonra da onlarla karşılaşır, *O paraları ne yaparsanız yapın' derdi. Onlar: 'Bizim ihtiyacımız yok' derler, fakat o yemin ederek almayacağını belirtir ve yine 'Ne yaparsanız yapın' derdi."

 

1830. Yezîd es-Sünnî [veya es-Sinnî]'nin rivayetine göre bir adam Muverrik el-İclî'ye: "Ben çokça (nafile] namaz kılamıyor ve oruç tutamıyorum" diye nefsini şikayet eder. Muverrik de ona: "Nefsini ne kötü övüyorsun.Nefsin hayrı yapamıyorsa onu serden alıkoy. Ben biraz uyku ile ferahlık bulurum" diye cevap verir.

 

1831. Katâde, Muverrik el-Iclî'nin ticaretle uğraşıp kazandığı paraları da fakir ve miskinlere dağıttığını, "Eğer bunlar olmasa ti­caretle uğraşmam" dediğini haber verir.

 

1832. Zuheyr el-Bünânî de Muverrik'in hep oruç tuttuğunu, iki parça ekmekle iftar ettiğini, ayrıca zengin olup malım fakirlere dağıttığını, onunla akrabaya yardım ettiğini ve "Şayet fakirler ol­masa ticarete bulaşmam" dediğini nakleder.

 

1833. Yunus b. Ubeyd, Bekr b. Abdullah el-Müzenî'nin şöyle dediğini rivayet eder: "Siz çok günah işliyorsunuz, öyleyse çok is­tiğfar edin. Her kim çok günah işler fakat hemen istiğfar ederse onun yerini tutar."

 

1834. Sabit ve Humeyd, Bekr b. Abdullah'ın şunu anlattığını rivayet ederler: "Sizden önce çok şerli bir kral vardı. Müslümanlar onunla savaştılar ve sağ olarak ele geçirdiler. Nasıl öldüreceklerini istişare ettiler ve "Ateş üstünde bir kazan içinde kaynatıp azabın tadını tattırarak öldürmek hususunda ittifak ettiler. Nitekim bu­nu da yaptılar ve kral ilahlarını bir bir çağırmaya başladı: "Yâ fa­lan senin için dua etmiş, ibadet etmiş ve yüz sürmüştüm. Beni kurtar' diye yalvardı. Hiç birisi cevap vermeyince başını semaya kaldırarak, 'Allah'tan başka ilah yoktur' dedi. İhlash olarak dua etmeye başladı. Allah gökten bir yağmur gönderek ateşi söndürdü. Bir rüzgar da kazam devirdi. O hâlâ, 'lâ ilaha illallah' diyordu. Al­lah onu kurtardı fakat Allah'ı tanımayan bir kavmin arasına attı. O, 'Lâilaha illallah' deyince oradan çıkardılar ve kendisine: 'Sana yazıklar olsun sana ne oldu?' dediler. 'Ben falan kavmin kralıyım' dedi ve başından geçeni anlattı. Onlar da iman ettiler."

 

1835. Gâlib el-Kattân, Bekr b. Abdullah'ın hanımına şöyle dediğini bildirir; "Benim hakkımda söyleyeceklerinden korkmasam sana birşeyler derdim."

 

1836. Mübarek b. Fadâle, Bekr b. Abdullah'ın şöyle dediğini nakleder: "Ben zenginler gibi yaşar fakirler gibi ölürüm" Râvî der ki: "Gerçekten de Öldüğünde borcu vardı."

 

1837. Humeyd'in naklettiğine göre Bekr b. Abdullah el-Müzenî şöyle demiştir: "Sizden biriniz hastanızı koruduğunuz gibi Allah ta kulunu korur. Bir kadının çocuğunu nasıl koruduğunu ve akıbetinin salâhı için nasıl çalıştığını görmez misiniz? İşte Allah ta kulunu öyle gözetir."

 

1838. Ebû Hayve der ki: "Bekr b. Abdullah el-Muzenfnin ya­nma girdik. Gayemiz ölüm döşeğinde onu ziyaret etmekti. Başım kaldırdı sonra şöyle dedi: "Allah'ın verdiği kuvveti O'na itaat için kullanan yahut o kuvveti zayıflatıp Allah'a isyan etmeyen kişiye Allah rahmet etsin."

 

1839. Yezîd es-Sinnî, bir zatın Muverrik el-İclî'ye şöyle dedi­ğini haber verir: "Ben çokça (nafile) namaz kılamıyor ve oruç tuta­mıyorum, diye nefsimi sana şikayet ediyorum." Muverrik de: "Nef­sini ne kötü övüyorsun. Nefsin hayrı yapamıyorsa onu serden alı­koy. Ben biraz uyku ile ferahlık bulurum" demiştir.

 

1840. Yezîd es-Sinnî, Muverrik el-Iclî'nin şöyle dediğini ha­ber verir: "Ben az öfkelenen biriyim. Öyle olur ki, bir sene hiç kız­mam. Buna rağmen az da olsa öfkelendiğim zaman söylediğim bir şeyden pişman olurum."

 

1841. el-Mübârek, Bekr b. Abdullah el-Müzenfnin sürekli şöyle dua ettiğini anlatır: "Allahım! Rahmet hazinelerini bize aç, dünya ve âhirette bize ebediyyen azab etme ve engin fazlınla bizi helal rızık ile rızıklandır. Senden başka kimseye muhtaç etme. Onunla şükrümüzü artır. Herkes Sana muhtaçtır ancak senin faz­lınla varlıklı olabilir."

 

1842. Yezîd b. Ömer, Bekr b. Abdullah el-Müzenî'nin Basra mescidinde şöyle dediğini haber verir: "Resûlullah'm (sav) asha­bından iyi giyinenler giyinmeyenleri ayıplamaz, giyinmeyenler de giyinenleri ayıplamazdı."

 

1843.  İbn Avf, Ebû Recâ'nm şu sözünü nakleder: "Her kim benden sonra bıraktığım bir şeyi örnek almak isterse bilsin ki, ben günde beş defa Rabbim için yüzümü toprağa sürerdim."

 

1844. Ebû'l-Eşheb der ki: "Ebû Recâ Ramazan gecelerinde kıldırdığı namazlarda her on günde bir hatim indirirdi."

 

1845. Eyyûb, Ebû Recâ'mn "Devenin çöküş ânı gibi mütevazı ol" dediğini nakleder,

 

1846. Ebû't-Teyyâh, Ebû's-Sevvâr el-Adevfnin: "Her insanın amel defterini boynuna astık, insan için kıyamet gününde, açılmış olarak önüne konacak bir kitap çıkarırız  [10]âyetini okuduktan son­ra şöyle dediğini nakleder: "Sen delirdin mi, ey Ademoğlu? Defte­rin açıkken nasıl dilediğini yaparsın? Öldüğün zaman defterin dü-rülür. Dirildiğin zaman neşredilir (ve şöyle denir:) Kitabını oku bu gün hesap sorucu olarak nefsin yeter.[11]

 

1847. Mahled b. Hüseyin'in anlattığına göre bir adam bir gün Ebü's-Sevvâr el-Adevfnin evinde su ister. Hanımı: "Küpde bir damla su yok" der. Bunun üzerine Ebû's-Sevvâr gidip küpün kul­pundan tutarak getirir ve içindeki suyu hanımının başına boşalta­rak: "Ey kötülükler anası! Bak nice damlalar var içinde" der.

 

1848. Salim b. Nuh'un bildirdiğine göre, Avff bir Cuma günü Yunus'la karşılaşır ve "Nasılsın?" diye sorar. Avf der ki: "Ebû's-Sevvâr el-Adevî'ye: 'Bütün halin iyi mi?' diye soruldu. O da: 'Keşke onda biri iyi olsa' demişti."

 

1849. İbn Şevzeb'in rivayetine göre Ebû's-Sevvâr bir ilim hal­kasında bulunuyordu. Beraberinde bir de genç vardı. Genç: "Sub-hanallah ve'1-hamdulillah' deyin" dedi. Bunun üzerine Ebu's-Sevvâr el-Adevi: "Sana yazıklar olsun, biz ne yapıyoruz ki, [yâni bizim ilim tahsilimiz de teşbih değilmiş]" dedi.

 

1850. Mahled'in anlattığına göre bir adam Ebu's-Sevvâr'a eziyet eder. O da sükutla karşılar ve evine girer: "Şimdi ne yapar­san yap" der.

 

1851. Mâlik'in haber verdiğine göre Atâ b. Yesâr bir adamın mescidde alışveriş yaptığını görür onu çağırarak "Burası âhiret pa­zarıdır. Eğer alış veriş yapmak istiyorsan dünya pazarına çık" der.

 

1852. Mâlik, Atâ b. Yesâr'ın şöyle dediğini nakleder: "Dinini­zi, size dininizi tavsiye ediyorum. Dünyanız konusunda vasiyet et­miyorum. Zira ona karşı harîs olduğunuz gibi, zâten o konuda öğü­dünüzü almışsınız."

 

1853. Humeyd b. Hilâl'in bildirdiğine göre Hakem b. Eyyub hutbede zühd konusunu işler. Ebû's-Sevvâr onu dinler ve "Şuna bakın, otuzbin dirhem maaş alıyor, insanlara zühdden bahsediyor" der.

 

1854. Ebû Halde der ki: "Ebû's-Sevvâr el-Adevfye oruçlunun hanımını öpmesinden sordum. Bana: 'İhtiyarlara ruhsat var, fakat ileri gider korkusuyla gençlere mekruhtur' dedi."

 

1855. Yine Ebû Halde, Ebû's-Sevvâr'a: "İmamın arkasında Kur'ân okuyayım mı?" diye sorar. O da: "Sadece tekbir getir ve Al­lah'ı teşbih et" der.



[2] Müsned   1/236. İbn Kesîr 3/376. Mecma'u'z-zeuâid   1/60. el-Hâvî li'l fetâuâ 2/221. edDürrü'l-mensûr l/140; 190.

[3] Müsned 2/471, Şerhu's-Sünne 6/130, Tirmizî 662.

[4] Müsned 1/463, Mecma'u'z-zevâid 3/133, Kenzu'İ-ummâl 16329,16364,16365.

[5] K'abu'l-Ahbâr'm üvey oğludur.

[6] Kfihf 18/52.

[7] îsrâ 17/8.

[8] Bakara 2/241.

[9] Bakara 2/236.

[10] Isrâ 17/13.

[11] îsrâ 17/14.


Konu Başlığı: Ynt: Muhammed B. Sîrînin zühdü ile ilgili haberler
Gönderen: Mehmed. üzerinde 28 Mart 2022, 06:42:38
Esselamü aleyküm Rabbim bizleri de zühd sahibi insanlara benzetsin Rabbim paylaşım için razı olsun


Konu Başlığı: Ynt: Muhammed B. Sîrînin zühdü ile ilgili haberler
Gönderen: Sevgi. üzerinde 30 Mart 2022, 00:38:16
Aleyküm Selam. Bu bilgileri bizlerle paylaşan kardeşlerimizden Allah razı olsun