> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Akaid Eserleri > Kitabüt Tevhid > Menanîlerin Sözleri Ve Sözlerinin Fasid Olmasının Açıklanması
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Menanîlerin Sözleri Ve Sözlerinin Fasid Olmasının Açıklanması  (Okunma Sayısı 970 defa)
10 Temmuz 2011, 10:32:52
Vatan Var Olsun !
Dünyalılar
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 8.940


« : 10 Temmuz 2011, 10:32:52 »



Seneviyyeilerin Sözlerinin Sıfatı Hakkında Mes'ele (Menanîlerin Sözleri Ve Sözlerinin Fasid Olmasının Açıklanması)


Allame Ebu Mansur (r.h.) diyor ki : Menanîler şu iddiada bulun­dular : Gerçekten eşya, bulunduğu hal üzere karanlık ile ziyanın imtizaç etmesinden meydana gelmişlerdir. Halbuki ziya ile karanlık, birbirine zıt ve mütebayindirler. Ziya, yükseklikte doğu, batı, güney, kuzey yönlerin­den dört cihette nihayetsizdirler. Karanlıktaki alçaklıkta, bunun gibidir. Karanlığın iltika cihetinden bir sonucu vardır. Karanlık, ziyaya doğru hareket ederek her ikisi imtizaç etmişlerdir. Âlem, bunların imtizacın­dan hasıl olan imtizaç kadarınca var olmuştur. Ziya ile karanlıktan her birinin beş cinsi vardır. Onlar da : Beyaz, kırmızı, siyah, sarı ve yeşil ol­maktan ibarettir. Herşey ki, bu cinsten olup cevherden gelmiştir; o, ha­yırdır. Karanlık cevherinden olan ise serdir. Yine böylece ziya île karan­lıktan her birinin beş duyusu vardır : İşitme, görme, tadma, koklama ve tutma hassası. Ziya cevherinin bunlara ulaştığı şey hayır olur. Karanlık cevherinin ulaştığı da şer olur. Ziyanın ve karanlığın ruhu vardır. Karan­lığın ruhuna «hemâme» ismi verilir ki, o, diridir. Ziya'yı kendisinde hapsetmek için âleme galebe çalmıştır. Ziya, hassas değildir. Kendisinde bu­lunan şey, tabiatiyle var olmuş olup hepsi hayır olur. «Hemâme» ise, hassastır. Ziya ile karanlığın her biri kendi yerlerinde olurlar. Sonra eş­yanın en yücesi, en temizi olarak; en aşağıda olan da en pisi olarak bu­lundu. Onların tabiatlarında hafiflik ve ağırlık vardır. Bunlar ise bir­birine zattılar. Çünkü hafif olan yukarı doğru yükselir. Ağır olan da aşağı doğru yuvarlanıp iner. Böylece zaman gelir geçer. Zira böylece oldukları için imtizaç ettikleri gibi nihayet bulma hususundan kurtulurlar.

Allame Ebu Mansur (r.h.) diyor ki : Bu sözü iyi düşünen kimse, onu tefsir etmekten başka, o sözü iptal etmek için deliller arayıp ortaya koymaksizm hepsinin birbirine zıt ve birbirini nakzeder halde olduğunu görür. Bunun birincisi, o, sana bîr çok yönlerden nihayeti gösterdi ve bir yönden de ispat etti. Sonu olanı sonsuz hale soktu. Çünkü son olma bir sınırdır. Sınırlık ise kendisinden büyük olan şeye nazaran kıya ve küçüktür. Bu ise başkasının kendisinde tedbiri bulunduğunu ifade eder ki, o da onun bir tarafının hadis ve bir cüz olduğuna delildir. Ve mütenâhî olan cüzlerin[96] hepsinin gayri mütenâhî1 olmaları mümkün değildir. Çün­kü bu manâ, nihayete muttasıl olan her cüzde bulunmaktadır. Gerçekten onlardan her biri, nihayetsiz olma yönlerinden ya diğeri nihayette bulu­nur, o zaman onun «zıya ile karanlık bir taraftan imtizaç ettiler» sözü batıl olur. Belki her ikisi de bir taraftan olup sonra imtizaç ettiler. Eğer böyle olmasaydı onlardan her biri diğeri için bulunan dört yönden zail olurlardı. Böylece bütün o yönlerden mütenâhî olur. Tevfik Allah'tandır.

Sonra süflî olanın alçalması, ulvî olanın da yükselmesi, tabiatla­rından oldu ise -ki, birbirine zıt olmanın manâsı budur ve sonucunun gi­deceği yer de orasıdır- nasıl oluyor da süflî olan yükseğe doğru yükselip çıkıyor? Bu ise safî ve temiz olan yüksekliğin tabîatmdandır. Hayrın manâsı da budur. Süflî olandan her iki emri beraberce var olunca ken­disine iki hususu söylemeği lâzım kılan manâ batıl olur.

Sonra ulvî olandan beklenen yükseklere intikal etmesidir. Bunu ne yerine getirmeğe kalkıştı ve ne de cevherinin aşağı doğru inmesiyle tanı­nan şeyden bu hususu menetti. Hatta o, bunun üzerine yükseldi. Âlemi kendi hükmü ile yarattı. «Hemâmesnin elinden kurtulmayı nasıl arzulu­yor ve istiyorlar? «Hemâme» bununla beraber hassastır, hilelere faal­dir, onu tutup bağladı ve hapsetti. Onun «Hemâme»den kurtulması için hiç bir kuvveti yoktur. Onun yaratılışında hâli kaldığında imtina etme yoktur. Nasıl olur da bağlanıp hapsedildikten sonra kurtulabilir? Ancak şöyle demek müstesna : «Hemâme», onun yolunu serbest bıraktı[97] ve onu hayır faili olarak[98] kılmıştır.

Sonra gerçekten zulmetin cevheri eğer ziyanın görüşü ise ki o, ziya­yı hapsetmek için hükmü altına almıştır[99] onun kendisi ilim ve ru'yetle mevsuftur. Yoksa[100] kendisinden korunması için görmediği ve hükmünden kurtulması için de bilmediği şey değil. Öyle ise ilim, ru'yet, kudretli olma, ganî ve şerefli olmanın hepsi, karanlığın cevherinde bulunmaktadır. Mah­kûm olma, cahil olma, acz ve zillet içinde bulunma ve hafif olma, ziyanın cevherinde bulunsun. Eğer bunun hepsi hayır, evvelkinin de hepsi şer olursa size hayrı ve şerri gösteren nedir?

Ve yine sizin katınızda şu görüş vardır : Gerçekten ziyanın fi'li, tabiî ve yaratılış icabıdır. Karanlığın fi'li ise ihtiyarîdir. Âlemi de karan­lık meydana getirmiştir. Öyle ise, sizin âlemi yaratanın ikiden ibaret olduğu sözünüz batıldır. Bilakis âlemin hepsi «bir»in fi'li ile meydana gelmiştir. Fakat o, birin cüzleri, diğerinin cüzleri ile imtizaç etmiştir. Eğer diğeri, bunun yaptığı fi'li ile olursa bununla da iki aslın âlemi var ettiği sözünü elde etmek için diğeri var olur ise her tabiat sahibi[101] her ta­biat sahibinin kendisi ile olandır. Bunda da âlem bulunur. O zaman söz, adedi sayılmayacak şeyle olmuş olur.

Sonra,, karanlık ziyaya kızıp, galebe çalarak[102] onu hapsettikten son­ra, ziya ondan kurtulmuş[103] idiyse, ondan kurtulması ya cevheriyle olur ki, bu mümkün değildir. Çünkü karanlıktan, ziya imtina etmez. Bununla beraber ziyanın cüzlerinin, karanlığın hapsetmesinden kurtulmasını icabettirir. Ziyanın üstünde karanlıktan ayrılan şeyin gideceği bir yer yoktur. Zira bu tarafın gayri olan sonsuzdur. Halbuki ziya, kurtulmakla sonu olmayan yere gider. Kendisine karar kılacak bir yer bulamaz. Öyle ise karanlıktan kurtulmasının karanlığın onu kendisinden[104] reddetmesin­den[105] başka hiç bir manâsı yoktur. Böylece karanlığın ziyayı reddetmesi, ziya için hayır olan bir iş olur. Çünkü hapsedilmesi şer idi. Oysa ki ziya­nın cüzlerini reddettiği zaman yükselip giden şey, ancak ziyanın cüzleri­dir. O ise bazısına girer ve o da[106] nihayet ve sonuçtur. Fakat karanlık zi­yayı cevherinde tutuklamıştır. Sonra ziyanın tümüne hakim oldu ve kendisini düşmanını hapsedecek bir hapishane yapmıştır. Düşmanı kendi cevheri ile[107] ve kendi nefsinde hapsetmiş olur[108]

Sonra karanlığın imtizaç etmeden başka hiç bir had ve sınırı yok­tur. Ziya kurtulmakla, sonra ne olur ve nereye varır? Bu husus kurtul­manın hiç bir manâsı bulunmadığım açıklıyor. Kuvvet ancak Allah'tan­dır.

Allame Ebu Mansur (r.h.) diyor ki : Sonra onların sarfettikleri söz­lerden şu husus şayan-i taaccüptür : Gerçekten âlemde bulunan hayrın hepsi ziyanın cevherindedir diyorlar; öyle ise, ziya mahkûm ve mahpus olduğu halde hayır onun neresinden hasıl olur? Fi'lin hepsi onun hapse­dilmesi için diğerinden, yani karanlıktan vukubulmaktadır. Ziyanın ka­ranlığın zindanında tutsak olarak baki kalmasından başka bir durumu yoktur. Mahkûm olan kimseden hayır olur mu? O, kendisini istemeyen diğer cüzlerde görülmüyor mu ki, cüzlerini başkasının hapsine bırakıp terketmîş bulunmaktadır. îşte o, şerrin ta kendisidir. Hayır onun nere­sinde bulunur? Onun hepsi kurtulmaktan ibarettir ki, bu da kendisin­den menedilmis, değildir.

Sonra onların söz ve görüşlerinde tenakuz vardır. Zira onlar, teba-yünün cevherle olduğunu öne sürdüler. Onların cevherlere, birbirine mti-tebayin oldukları için imtizaç edip bağdaşmaları mümkün değildir. O da kendi hali ile kaimdir. Zira onlar, imtizacı başka bir varlık olarak kabul ediyorlar. Bu hususta onlara şöyle denmesi gerekir :

îmtizae, yok olduktan sonra[109] tekrar var olunca meydana gelmiş değil midir? Bu soruya mutlaka «evet» demesi lâzımdır. Bunun yerine sorup denir ki : O imtizaç, ziya mı idi; yoksa karanlık mı idi; yoksa her ikisin­den gayri mi idi? Eğer, ziya ile karanlık idi derse, bunların mümkün ol­madığım ifade etmiş olur. Çünkü onun kendisinde, hem imtizacı ve hem de tebayünü ispat etmiş oluyor. Eğer öyle olması caiz olsaydı, her iki­sinin beraber bulunması caiz olurdu. Bu husus açıkça anlaşılmaktadır. Kuvvet ancak Allah'tandır.

Sonra, karşılaşmak, buluşmak bakımından bir sınır ispat etmeleri, ya ezelde birbiriyle ilişkili bir halde idiler, veyahut değildiler.[110] Eğer birbirlerinden ayrı ve mütebayin idilerse, birbirleriyle temas edip ilişki kurulunca her ikisi de hadis olur. Cüz'ün hadis olması görülen âlemdeki varlıklarla görüîmiyen âleme istidlal etme hakkı ile, kiil'ün hadis olma­sını icabettirir. Eğer birbirleriyle temas halinde idiyseler, her ikisinden birinin mutlaka çoğalması lâzımdır. Tâ ki, diğeri ile imtizaç etsin. Yahut kendi nefsine girebilmesi için diğerinden ayrı kalsın. Bu ikisinden han­gisi olursa kendisinde, olmayan bir ziyadelik bulunur. Yahut diğerinden alâkayı kesip cevhere girme olur. Bunun üzerine onun sonsuz olduğunu söylemek bâtıl ve faşid olur. Çünkü cüzlerinin sonu olmadığı zaman, ken­disiyle imtizaç etmesi için diğerinin kendisine girmesi yoktur, imtizacın ihtimali bulunduğunda onun sonu olduğu sabit olur. Bununla beraber ka­ranlığın yoğun olmasıyla, yoğun olmiyan ziyanın üzerinde baki kalması, ziyanın kendisinden bir parça olması çok uzaktır. Zira eşyadan her lâtif olan şeyle dolu bulunan da eşyadan yoğun olanmm bulunup yerleşmesi mümkün değildir. Eğer o husus ziyadan olmuş olsa kendisi muhakkak şerri iktisap etmiş olup keyfiyetin bir cevherde sabit olmasıyla kendi­sini hapsetmiş olur. Ancak lâtif olan, aralarında bir delik[111] kalan muhte­lif cevherlerden olduğu zaman yoğun olandan bir çıkacak yer bulur. Amma zikrolunan hususla yolu olamn vukubulması ise, o mümkün de­ğildir. Kuvvet ancak Allah'tandır.

Eğer yok olduktan sonra imtizaçtan hadis olana sebkat ederse, bir veya ikisinden biri ile olur, yahut ikisi ile olur. Onda ise hadis olma ihti­mali vardır. Kül için ...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Menanîlerin Sözleri Ve Sözlerinin Fasid Olmasının Açıklanması
« Posted on: 25 Nisan 2024, 12:27:25 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Menanîlerin Sözleri Ve Sözlerinin Fasid Olmasının Açıklanması rüya tabiri,Menanîlerin Sözleri Ve Sözlerinin Fasid Olmasının Açıklanması mekke canlı, Menanîlerin Sözleri Ve Sözlerinin Fasid Olmasının Açıklanması kabe canlı yayın, Menanîlerin Sözleri Ve Sözlerinin Fasid Olmasının Açıklanması Üç boyutlu kuran oku Menanîlerin Sözleri Ve Sözlerinin Fasid Olmasının Açıklanması kuran ı kerim, Menanîlerin Sözleri Ve Sözlerinin Fasid Olmasının Açıklanması peygamber kıssaları,Menanîlerin Sözleri Ve Sözlerinin Fasid Olmasının Açıklanması ilitam ders soruları, Menanîlerin Sözleri Ve Sözlerinin Fasid Olmasının Açıklanmasıönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes