> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Akaid Eserleri > Kitabüt Tevhid > Kulun Kudreti Veyahut Gücü Ve Takati
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Kulun Kudreti Veyahut Gücü Ve Takati  (Okunma Sayısı 908 defa)
08 Temmuz 2011, 09:26:06
Vatan Var Olsun !
Dünyalılar
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 8.940


« : 08 Temmuz 2011, 09:26:06 »



Kulun Kudreti Veyahut Gücü Ve Takati


Allame Ebu Mansur (r.h.) diyor ki : Bizim nezdimizde asıl olan odur ki; gerçekten kudret ismi ile anılan şey iki kısımdır :

Birincisi : Sebeblerin saliklerin salim, aletlerin de sıhhatli olmasıdır.

Bunlarda fiillere takaddüm[465] eder. Onların hakikatleri, her ne kadar fiil­ler ancak onlarla meydana gelip ayakta dururlarsa da, onlar fiiller için yapılmış değildir. Fakat onlar, Allah-u Teâla'nın nimetlerindendir. Allah onları dilediğine ikram etmiş, ve sonra, nimetlere ulaşmaları akıllarının onları anlamağa ulaştığı zaman onlara karşı şükretmelerini kendileri is­temiştir.[466] Çünkü onun o anda ve çağda akıl sahibi olanlara teklif edilmesi haktir[467] o da nimetlerin şükrünün edâ edilmesi ve nimetlerin hakikatinin bilinmesi, nimetlere nankörlük edilmesi ve onların hakikatinin bilinme-meşinin nehyedilmesidir. Eğer o, olmamış olsaydı akılda nimete nankör­lük etmeden korunma, ona şükretmenin lâzım olması gibi bir şey geç­meksizin emir ve nehiyden birisi ihtimal dahilinde bulunmazdı. Kuvvet ancak Allah'tandır.

İkincisi : Bir manâdır ki, haddinin açıklanması için herhangi bir şeyle imkân dahilinde olması, ancak, onun fül için olmasından başka bîr şeyde olmaz. O her hangi bir hal ile vaki olmaz ki, vukûbulduğunda ken­disi ile fiil vaki' olmasın. Bir gTup insanlar katında ise ondan önce, yani, onun gibisi ile sevap ve azabın bulunması ve fiilin hafif olup kolaylaşma­sı olan ihtiyarî fiilden önce vuku bulur. Kuvvet ancak Allah'tandır.

Sonra gücün kısımlara aynldıgma Allah-u Teâla'nın şu âyet-i celîle-leri delâlet etmektedir : Fakat kim, (keffaret ödemek için bir köle) bu­lamazsa, yine cinsî münasebeti bulunmadan önce, arka arkaya (aralıksız) iki ay oruç tutmak vardır. Ona da gücü yetmeyen (sabah-akşam) alt­mış yoksulu doyursun[468], onun dediği -âyet-i celîlede beyan edilen- şu sözü de[469]aynı hususu ifade ediyor. Âyet-i celîlede meâlen «... Bununla beraber eğer gücümüz yetseydi, elbette sizinle beraber sefere çıkardık...»[470]

Sonra hakikaten, güçten maksad, haller ve sebeblere olan güçtür. Yoksa fiile olan güç değildir. Bu da birkaç yönden ispat edilir.

1- Allah-u Teâla'nın «ona da gücü yetmeyen» kavli ancak iki ay oruç tutmaktır. Hiç bir kimse o müddet için kendisine fiili icra etmek için kudret gelmeyeceğini bilemez. Öyle ise ondan maksad ve muradın gücün bulunması olduğu sabit olur. Münafıklar da onun gibidir. Onlar kendisinde fiillerin bulunduğu gibi bilmiyorlardı. Onlar ancak onunla, hastalığı veyahut malın kayıp olmasını murâd etmişlerdir. Nitekim Ce-nâb-ı Allah, kavl-i celîlinde şöyle beyan buyurmaktadır[471]. «Allah'a ve Resu­lüne sadık kalmak (hiç bir fenalığa meyletmemek şartıyle, ne zayıflara (ihtiyar, çocuk ve sakatlara), ne hastalara, ne de sarfedeceklerini bula­mayan fakirlere, savaştan geri kalmakta bir günah yoktur. İyilik eden­leri ayıplamaya bir yol yoktur. Allah da Gafûr'dur, Rahîm'dir[472]. Bir de o kimselere günah yoktur ki, kendilerini bindirip savaşa sevkedesin diye, sana geldikleri zaman (kendilerine) sizi bindirecek bir hayvan bulamı­yorum, demiştin. Bu uğurda sarf edecekleri şeyi bulamadıklarından do­layı kendilerinden gözleri yaş döke döke döndüler. Muâhazeye yok, an­cak o kimselerdir ki, zengin oldukları halde, savaştan geri kalmak için senden izin isterler. Bunlar kadınlarla beraber olmağa razı oldular. Allah da kalblerini mühürledi. Artık başlarına gelecek felâketi bilmezler[473]. Di­ğer bir delil : Bilinen bir şeydir ki, gerçekten bulunan güç iki ay müd­detle kalmaz. Savaşma gücü de, düşmanla karşı! aşıncaya dek Medîne-i Münevvere'de bulundukları zamanda bakî kalır. Bilakis güç zaman zaman var olup yenilenir. Onlara, lâzım olan, gücün ilk meydana geleceğini bil­meden önce savaşa çıkmaktı. Bunun içindir ki, onlar : Bununla beraber, eğer gücümüz yetseydi, elbette sizinle beraber sefere çıkardık» Sözle­rinde yalancıdırlar. Çünkü onlar ilkin gücün nefy edilme sini gerçekleş­tirdiler. Artık sabit olmuştur ki, o güçten murad edilen, fiillere olan güç değil, sebeb ve hallere olan güçtür. Kuvvet ancak Allah'tandır.

Yine, Allah-u Teâla'nın hakikaten onların ve onu bilmek için delil, kendilerine zahir olmadığını bildiği şeyde inatlaşmaları ile bir kavmi ayıplayıp onlara sitem etmesi caiz olmaz. Onun, beraber, önce, baki ka­lır ve baki kalmaz diye hakkında kelâm ettiği kuvvetin ihtimalini avam­dan olan hiç bir kimse düşünemez. Ve onlara aklı da ermez. Böylece sabit olur ki, münafıklar hakkındaki müşahede ve müsaade edilen, onların bil­dikleri ve idrak ettikleri husustur. Bu hususu Cenab-ı Hakk'ın şu âyet-i celîlesi teyîd etmektedir : «Sizden her kim, hür olan mümin, kadınları nikâh edecek bir zenginliğe kudreti olmazsa...»[474]  «Azık ve binek bakımuıdan yoluna gücü yeten her kimsenin o Beyt'i haccetmesi, insanlar ülserinde Allah'ın hakkıdır, farzdır...»[475]. Bu nevi onsuz hitap ve teklifin bulunmayacağı üzere ittifak edilen hususlardandır. Ve o, Öyfe güçlerden­dir ki, onun bulunmamasından dolayı fiilin terkedilmesinden sitem ve ayıplama vukubulmaz ve bu güç tam mânâsı île elde edilmedikçe de hi­tap vaki olmaz. Cenâb-ı Hakk'ın şu âyet-i celîlelerin te'vil ve tefsirleri buna göredir : «Allah, bir kimseye, ancak gücü yettiği kadar teklif eder.»[476], Yine Cenab-ı Hakk'ın şu kavl-i celîli de o hususu beyân etmek­tedir : «... Annelerin yiyeceği ve giyeceği,[477] orta hal üzere gücü yettiği kadar çocuuğn babası üzerinedir. Hiç kimse gücünden ziyadesiyle mükel­lef tutulmaz. »[478] Bunların hepsi fiillerin vukubulmazdan önceki haller ve sebeblerin ifade edildiği zaman zikredilmişlerdir. Kullara fiili gerçek­leştiren tümünün sözü ve görüşü buna göredir. Aynı fikir ve görüşte birleşmeleri ise konuya iki yönden bakıldığmdandır.

Birincisi : Kendisinde bulunmayan sebebin kullanılmasıyla emrin mümkün olmaması. Bunlar ise sebeblerden ibarettir. Meselâ, görme gücü yokken, gör, veyahut eli olmayana elini uzat denir.

İkincisi : Emir ve nehiyin her ikisi de, ancak şükrü yerine getirme ve nankörlükten kaçınma hakkında olurlar. Herhangi bir nimet zahir ol­mayan ve onun bilinmesine güç ve takat bulunmayan[479] şey hakkında fi­ilin bulunması muhtemel değildir. Kuvvet ancak Allah'tandır.

Diğer gücün bulunduğuna Cenab-ı Hakk'ın şu âyet-i celîlesi delâlet etmektedir : «... Çünkü dünyada, hakkı işitmeğe güçleri yetmez ve ger­çeği görmezlerdi.»[480]

Mûsâ aleyhisselamm dostu ve arkadaşı Hızır'a söylediğini beyan eden Cenab-ı Hakk'ın kelâm-ı celîli de bu hususu çok,güzel bir şekilde beyan buyurmaktadır : «Hızır; — Sen benimle asla sabredemezsin de­medim mî? dedi.»[481] «Hızır dedi ki :   Sen benimle asla sabredemezsin demedîm mi sana?»[482] Sonra şöyle dedi : «... işte sabredemediğin şeylerin içyüzü budur.»[483] Bunların hepsi hallere kudretin gerçekleştiğini gösterir. Onları, fiillerin izale edilmesinden dolayı nefyetmiştir. Allah-u Teâlâ'nın : «Ö'nun için gücünüz yettiği kadar Allah'tan korkun...»[484] kavl-i celîli ve daha başkaları da böyledir.

Sonra, kudretin bu nevinin hakikati bulunmaksızın külfetin, me­şakkatin gerektiğinin delili naklî ve aklî olan delillerdir. Naklî delili ise, güç ve takati nefyeden âyetlerden haber verilen hususlardır. Sonra, emir, nehiy ve onları ifade etmek, aklın idrak etmesidir. Sonra bu hususu yine Allah-u Teâlâ'nın : «Azık ve binek bakımından, yoluna gücü yeten her kimsenin O Beyt'i haccetmesi, insanlar üzerinde Allah'ın hakkıdır, farzı­dır.»[485] kavl-i celîli izah etmektedir. Şu husus bilinen bir gerçektir ki, azık ve binecek bulununcaya dek[486] fiillerin hakikatlanna ulaşmanın hiç bir yolu yoktur. Eğer onun vacip olması ancak kudretin hakikati olarak fiili yerine getiren kudretin bulunması ile olsaydı, O'nun hiç bir kimseye vacip olmaması lâzım gelmezdi. Çünkü fiiller üzerine olan kudret vakit ve zamanların var olması ile var olandır. Hacc, kudretin gelmesine dek farz olmaz. Kudret ise ancak yolu katetnıekle varid olur. Böylece onun için Haccı eda etmemesi mümkün olur. Çünkü o anda Hacc farz değil­dir, savaş işi de böyledir. Zira, eğer kendisiyle beraber bulunan sebeb­lerin kuvveti, ona ulaşmadığı bilinirse, ona savaşa çıkması teklif olun­maz. Malumdur ki, akim kuvveti bulûğ çağma erdikten sonradır. O, hal­de beraberinde değildir. Savaşa çıkmayan kimseye sitem edihnesinden-dir ki, ona savaşa çıkmak farz olmuş idi. Namaz kılmayı, oruç tutmayı ve daha onlardan başkalarını da böyle buluyoruz. Her ne kadar, fiilin hakikatim gerçekleştirmek için kudret, çalışmakla bulunursa da, onla­rın sorumluluğundan bedel verme suretiyle çıkması mümkün olur. Böy­lece sabit olmuştur ki, eşyanın farz olması, kudretle değil, haller ve se-beblerledir. Bütfin ibadetler buna göredir. Kim ki; kendisiyle namaz, oruç, Hacc'ın tamamlanacağı sebebin kendisinde bulunmadığını bilirse, onların başlangıcında, kendisi mükellef olmaz.

Sonra fiillerin kuvveti bakî kalmaz. Kendisi ile kesinlik bulacak olan şey, mevcut değildir. Tekellüf ise lâzımdır. Zekâtlar da böyledir; her ne kadar meydana gelecek özürlerden dolayı edâ edilmesi mümkün ol­mama ihtimâli olsa da malların varlığı ve üzerlerinden yılların geçme­siyle vacip olur. Kuvvet ancak Allah'tandır. Naklî delilin gelmesi ve Al­lah'tan yardım isteme ve emrolunan ibadetleri yerine getirebilmek için Allah'tan güç talep etmede lisanların ittifak etmesi de buna göredir. Eğer kuvvet veyahut ibadet mevcud olmuş olup bulunmaması ile yü­kümlülük düşmüş olsaydı, bu hususta niyazda bulunmak doğru olmaz­dı ve verilen kuvvet nimetine şükretmeyip nankörlük etme emri sadır muş olurdu. Zikrettiğimiz hususlar ile onsuz teklifin gerektiği sabit olur. Kuvvet ancak Allah'tandır.

Şuayb aleyhisselaniın «Ben ancak gücümün yettiği kadar islâh et­mek istiyorum»[487], sözü buna göredir. Bu sözdür...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Kulun Kudreti Veyahut Gücü Ve Takati
« Posted on: 29 Mart 2024, 09:20:24 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Kulun Kudreti Veyahut Gücü Ve Takati rüya tabiri,Kulun Kudreti Veyahut Gücü Ve Takati mekke canlı, Kulun Kudreti Veyahut Gücü Ve Takati kabe canlı yayın, Kulun Kudreti Veyahut Gücü Ve Takati Üç boyutlu kuran oku Kulun Kudreti Veyahut Gücü Ve Takati kuran ı kerim, Kulun Kudreti Veyahut Gücü Ve Takati peygamber kıssaları,Kulun Kudreti Veyahut Gücü Ve Takati ilitam ders soruları, Kulun Kudreti Veyahut Gücü Ve Takatiönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes