Konu Başlığı: Îmanın Yaratılması Gönderen: Vatan Var Olsun ! üzerinde 07 Temmuz 2011, 22:04:30 Îmanın Yaratılması Sonra imanın yartılması hakkındaki bizimle, Haşeviyye'den bir zümrenin arasında geçen sözlerle beraber biz onu iman işini düşünen kimseye yeteri kadarını kulların fiillerinin yaratılması hakkındaki sözlerimizle beyan ettik. Gerçekten iman, bilinmiş veyahut bilinmemiş [438]olmaktan hali değildir. Eğer iman bilinmemiş olursa, onu hiç bir kimse bilmez. Bunun üzerine biz : «Kim ki, imanın yaratılmış olduğunu nefyederse, onun sözünün hiç bir manâsı yoktur» diyoruz. Çünkü delil yoiu ile dahi onu bilmeğe ulaşamayacak kadar bilmediği şeyin mahiyet ve hakikatini bilmeğe delil olarak Allah'ın onun üzerine şahit olacağı şey hakkında kılmadığı yaratıktır. O da sözün umumu hakkında ve Allah'tan gayrı olan her şeyin yaratılmış olduğuna hissedilmiş olanlarm delâlet etmesiyle bilinmektedir. O, yok iken sonradan var olmuştur. Allah-u Teâlâ'ya ve vasfolunduğu şeye gelince : Görünen âlemde onun gerçek olup var olduğunu ispat eden deliller vardır. Onu bilmemenin hiç bir vechi ve yönü yoktur. Bu hususta da, onu bilmemenin caiz olmaması ile beraber yaratık olarak kaldığının tesbiti1 vardır. Çünkü onun fiilinin emri gönderilen kitapların ve kendilerine gönderilen peygamberlerin şeriatının hepsinde Allah'tandır. Kullara islâm kanunlarının hepsinde onunla hitap edilmiştir. Mihnet ve meşakkatin carî olduğu ve teklifin vacip olduğu şeyin hakikatini bilmeden önce onun bilinmesi mümkün değildir. Bütün müjdeler onun üzerine gelmiştir. Ondan gafil kalma üzerine de vaîdler ve korkutulmalar varid olmuştur. Mahlûkatm anlamış olduğu şeye izafe ve isnad edilmesinde ihtilâf etmelerine rağmen, bütün islâm ümmeti o husus üzere ittifak etmişlerdir. Bunun üzerine imanın malum clduğu sabit olur. Sonra -çünkü o bilinmiştir- herkesin imanın ezelde yok olup sonradan var olmakla[439] vas-folunımasmdan hali değildir. Eğer onun ezelde var olması ile vasfolunr ması gerekirse, aklen reddedilmesi ve naklî delille de mümkün olmamasını icabeden hususla vasfolunması gerekir. Çünkü bir kimsenin imanının var olmazdan önce kendi fiili olması mümkün değildir. Delil ise, onun kulda olması, kendisi ile emredilmesi, onu terketmeden nehyedilme, İman edene mükâfat verileceği hususunda vaadin gelmesi, ondan yüz çevirene azap verileceği hakkında vaîd olmasıdır. Bunların hepsinin fiilin gayrinde olması mümkün değildir. Sonra Kur'ân-ı Kerim'de iman edenler hakkında haberlerin varid olması, kendisine amel denmesi, O'na sahip olana kendi isminin verilip mümin denmesi... bu hususta makul olan onun Allah'ın birliğine şahadet etmiş ve Allah'ın peygamberlerine iman etmşi ve ona itikat etmiş olması da delil teşkil etmektedir. İşte bu da kulun fiilidir. Eğer o fiili olmamış olsaydı kendisinin meydana getirilmesinde hiç bir rolü olmayan hususlardan kendisinin olan, diğerlerinin herkesin yanında yaratma olurdu. Eğer fiili olsaydı, buna göre bunu söyleyenlerin katında gerçekten kulun fiilinin hepsi mahlûk olurdu. Biz bunu geçen konularda açıkladık. Binaenaleyh ona göre iman etmek lâzım gelir. Bilakis Allah'ın, kulların s-air fiillerinin yaratıcısı olmakla vasfolunması daha doğrudur. Çünkü o, Allah'ın fiillerinin en üstün ve yücesi olanıdır. Âlemlerin Rabb'ini, pis ve adi olan eşyanın yaratıcısıdır, diye vasfetmek, güzel ve üstün vasıflı olan eşyayı yaratmaktan berî ve münezzehtir, demek doğru değil ve haktan uzaktır. Binaenaleyh Cenab-ı Hakk'ı bununla vas-feden kimse, Mecûsi ve dinsizlerden daha şerirdir. Çünkü Mecûsi ve dinsizler, hayır olanların yaratılmasını Allah'a isnad ettiler. Şer olanlann yaratılmasım da Allah'a izafe etmeği nefyettiler. Onlar ise[440] Allah'tan hayır olanların en üstünü olan imanın yaratılmasını nefyetmediler. Bununla beraber onların içinde hayırlı olanların hepsinin iman olduğunu görenler de vardır. Fakat Allah'ın imanı yarattığı görüşünde değildir. Onun «Allah her şerrin yaratıcısıdır.» sözüne göre Allah, hayrın yaratıcısı elbette değildir. Yüce olan Allah, bu vasıftan berî ve münezzehtir. Sonra, mahlûkatm bümesinin yolu, naklî delil olup, aklın ondan nasibi olmamasından veyahut mahlûkatm bilinmesinde yolun aklî delil olmasından hali kalmaz. Mahlûkatm bilinmesi, aklın dahli olmaksızın naklî delil ile elde edilirse, buna göre mutlak olarak ifade edilmek suretiyle Al-îah-u Teâlâ'nın «îşte bu sıfatlara sahip olan Rabb'in Allah'tır. Ondan başka hiç bir ilâh yoktur. Herşeyi yaratan odur...»[441] kavl-i celîli ile imanın mahlûk olduğunu söylemek vacip olur. Çünkü iman, Allah'ın gayri olan bir şeydir. Allah'ın O'nu yarattığını söylemek vacip olur. Yahut amellerden olan şeyle yarattığını söylemek vacip olur. Yüce olan Allah, «Halbuki sizi de, yaptıklarınızı da Allah yaratmıştır.»[442] buyurmuştur. Siz maaâ-smı ifade eden zamirin fiili kastedilmesi iki zamirin gayri olan azalardan, «Sizi : Yaptıklarınızı» manâsını ifade eden zamirlerin yaratılması fiilini kasdetmek daha doğrudur. Cenab-ı Hak, «{ey müşrikler), sözü-nlisü ister gizli tutun, ister açığa vurun; (bu ikisi müsavidir) Çünkü O, (Allah) bütün kalblerin hükmünü bilir; bilmez mi O, (bütün varlıkları) yaratan? (Şüphesiz gizliyi de bilir, aşikârı da) O lâtiftir; herşeyden haberdardır.»[443] buyuruyor. Binaenaleyh, O, evvelki ile şey olmanın tümüne dahildir, ikincisinde de amellerin cümlesine dahildir, . Gizli tutulan ve açığa vurulanlara da dahildir. Bununla beraber bazan da yaratmasına ismi ile işaret bulunmayan hususlardan göklerde ve yerde bulunanlarda bizim beyan ettiğimiz hususlar, ona da dahil olmuş olur. Bu hususu Cenab-ı Allah, «O, Allah'tır ki, göklerle yeri ve aralarında olanları Altı günde yarattı.»[444] kavl-i celîli beyan ediyor. Aralarında olanlardan biri olan iman da onun gibidir. Tevfik Allah'tandır. Veyahut bilinmesinin yolu nakli delü olan mahlûkatm bilinmesinde aklın sahibi ve dahli olmasıdır. Böylece sanat ve yaratma eserlerinden diğer yaratıklarda bulunanların hepsinin imanda bulunan gibi olduğunu bilir. Binaenaleyh bakmak ve düşünmek yolundan onların aralarını cem-etmek vacip olur. Oysaki o, kulun hadis olduğundan dolayı, kulda sonradan meydana gelen hususlardandır. O yok iken sonradan var olması ile eşyanın yaratıldığını bilir. Gerçekten biz, inkâr eden kimseye tasdikten, yahut ikrardan, yahut amellerin hepsinden, yahut da ikrar ve marifetten, yahut bunların benzerlerinden olmak üzere imanın hakikatından sorarız. Böylece onlardan her bir nev'e mukabil olan bir şeyi itiraf etmesi gerekir. Kuvvet ancak Allah'tandır. Bu hususta Resûl-i Ekrem Sallallahualeyhivesellemden bir hadis rivayet edilmiştir; buyuruyor ki : «Hakikaten Cenab-ı Allah, imanı yarattı; O'nu haya ve cömertlikle süsledi.»[445] Nebiyy-i Muhteremin (s.a.v.) «Gerçekten Allah, yüz rahmet yaratmıştır.» buyurduğu da rivayet edilir. İmana, rahmet denildiği bilinir. Binaenaleyh, Allah-u Teâlâ'nın yaratmış olduğu şeyde kendisine zıt olup reddeden ve kendisine uyan veyahut uymayan bir benzerinin olması vacip olur. Zıttı ve benzeri olanı da mahlûktur. Sonra o, kendisine sülük edilen bir yol, kendisi ile cezalanan bir din, seçilen bir. mezhep, ve itikat edilen bir dindir. Bunların hepsi de mahlûktur. Sonra yüce olan Allah, onun mislini bazen ağaçla, bazan görmek ve işitmekle, bazan hayat ile bazan temiz ve pâk olan yerle ve bazan da nûr saçan bir kandille verdi. Bunların hepsi de mahlûktur. İman da bunun gibidir. Sonra küfrün Örneğini de zikrettiğimiz şeylerin zıtları ile verdi ki, yaratılma ve hadis olmada hepsi bir arada toplu olarak görülürler. İman ve küfrün ikisi de bunun gibidir. Tevfik Allah'tandır. Sonra iman sahibi için güzeldir, hayırdır ve hidayettir. Vasfı bu olan her şey mahlûktur. Yüce olan Allah şöyle buyuruyor : «... Fakat Allah size imanı sevdirdi ve onu kalblerinizde güzelleştirdi...»[446] «... Henüz iman kalblerinize girmemiştir.»[447] «Ey şanlı Resul, kalbleriyle inanmadıkları halde ağızları ile «inandık» diyenlerle (münafıklarla) yahudilerden küfür içinde koşanlar seni üzmesin.»[448] Bu âyetlerin hepsi imanın fcalbde olduğnna delâlet etmektedir. O, O'nun fiilidir. Mahlûk olmayanın kalbde olması mümkün değildir. Sonra Cenab-t Allah, bunun hakkında kendi nefisleri için iddiada bulunan kavmin yalancı olduklarını açık seçik olarak beyan buyurmuştur. Eğer onların fiilleri olmamış olsaydı Allah onları elbetteki yalanlamazdı. Çünkü O, mevcuttur. Ancak o fiil, bakımından yok olur. Tevfik Allah'tandır. [449] [438] Kitabın aslında «tesbîtün» kelimesi noktasızdır. [439] Kitabın aslında -bi'l - kevni- kelimesi -ev bi'l kevni» olarak yazılmıştır. Biz onun siz da ibarenin doğru olacağına inanmaktayız. [440] Kitabın aslında «vehum» kelimeri «vehuve» olarak yazılmıştır. [441] El-En'âm, âyet, 102.; Gâfir, âyet, 62. [442] Es-Sâffât, âyet, 96. Kitabın aslında ..... kelime okunamamıştır. [443] EI-Mülk, âyet, 13, 41 [444] El-Furkân, âyet, 59. [445] Bu Hadîs-i Şerifle istidlal etme gücünde değiliz. [446] El-Hucurât, âyet, 7. [447] El-Hucurât, âyet, 14 [448] El-Mâide, âyet, 41. [449] İmam Matüridi, Tevhid, Hicret Yayınları: 571-575. |