๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Kitabüt Tevhid => Konuyu başlatan: Vatan Var Olsun ! üzerinde 07 Temmuz 2011, 22:07:04



Konu Başlığı: Îmanda İstisnayı Terketmek
Gönderen: Vatan Var Olsun ! üzerinde 07 Temmuz 2011, 22:07:04
Îmanda İstisnayı Terketmek


Fakih Ebu Mansur (r.h.) diyor ki : Bizim katımızda asıl olan şudur ki; iman, kesin olarak'ifade edilir, ve mutlak olarak onunla isim verilir. Kendisinde istisna terkedilir. Çünkü kendi varlığında toplanan husus­lardan olan onun katında imanın tamamlanmasıdır ki, kendisinden istis­na edildiği zaman manâ sahih ve doğru olmaz. Onun, umumdaki emri buna göredir. Tıpkı şöyle demesi gibi : «Allah'tan başka ilâh olmadığına inşaallah şahadet ederim.» Yahut «Allah'tan başka ilâh olmadığına şaha­det ederim, inşaallah.» Veyahut «Muhammed'in Allah'ın Resulü olduğuna şahadet ederim inşaallah.» Melekler, peygamberler, kitaplar ve öldükten sonra tekrar dirilmeğe ait olan şahadetteki istisnada böyledir. İsmet an­cak Allah'tandır.

Yine istisna edatı, söze katıldığı zaman konuşulan şeyin geçerli ol­masını[450] engeller. Ne var ki onun ikrardan, ahş-veriş akitlerinden ve va-adlerden ve daha başka benzerlerinden olan hariç olur. İmanın işi de bu­na göredir. Allah-u Teâlâ'nın şu âyet-i celüeleri de böylecedir : «Hiç bir şey hakkında da : Ben, bunu, muhakkak yarın yaparım söyleme, ancak sözünü, Allah'ın dilemesine bağlayarak (Allah dilerse yapacağım) söy­le. (İnşaallah demeyi) unuttuğun zaman Allah'ı an...»[451] «Musa : «— în-şaallah beni sabırlı bulacaksın ve senin hiç bir işine karşı gelmiyeceğim dedi.»[452] İstisnadan sonra gelen söz, İstisna edatına yakın olduğu vakitte, ondan sonraki vasıf önce geçen söze katılmaz. Tevfik Allah'tandır.

Mahlûkatta zahir olan örf ve âdete göre gerçekten insanlar istisnayı ihata ve ilim yerinde kullanmazlar. Onu işiten kimse sözü çok büyütür. Tıpkı görülen ve hissedilen bir şeye işaret edilip istisna edildiği gibi. istis­nayı insanlar sek ve zan ifade eden yerde kullanırlar. Allah-u Teâiâ ve Tekaddes Hazretleri «Müminler ancak o kimselerdir ki, Allah'a ve Pey-ganıberi'ne iman etmişlerdir; sonra (imanlarında) şüpheye düşmemiş­ler ve Allah yolunda malları ile canları ile savaşmışlardır...»[453] kavl-i ce-lîli ile bu hususlardan kaçınılmasını emretmiştir. Yahut münafıkların şek ve şüphe ile vasfetmeleri ile korkutmuştur. İstisna, her «Ben zannede­rim ki», «Kendisi hakkında şek ve şüphe ederim», veyahut «sanırım» gi­bi ifade edilmesi caiz olmayan hususların hepsinde kullanılması caiz de­ğildir. Tevfik Allah'tandır.

Sonra gerçekten Allah Azze ve Celle Allah'a, Resulüne, Ahıret gü­nüne iman eden kimselerin imanlarını deliller getirerek açıkladı. Binâe­naleyh Cenab-ı Hak, «Peygamber (Aleyhisselâm) ve müminler, Habbe­sinden kendisine indirilen Kur'ân'a iman ettiler.»[454] buyurmuştur. Vacib Teâlâ, «Ey müminler, yahudi ve hristiyanlarm sizi kendi dinlerine davet­lerine karşı şöyle deyin : «— Biz Allah'a ve bize indirilen Kur'ân'a. îb-rahim ve İsmail ve Ishak ve Yakub ve torunlarına indirilenlere, Musa'ya, tsa'ya verilenlere (Kitaplara) ve bütün peygamberlere Rabb'i tarafından verilen kitaplara iman ettik. Onların hiç birini diğerinden ayırt etmeyiz. Biz ancak Allah'a boyun eğen müslümanlarız.»[455] kavl-i celîli ile onu ke­sinlik ifade eden sözle methetti. Sonra Allah-u Teâlâ, ibadetlerden bir çoğunda iman ismi ile hitap buyurdu. Helâl ve haramlardan çoğunda da iman ile hitap buyurmuştur. Sonra hiç bir kimse yoktur ki, iman ismi ile helâl kılınmış olan şeyde veyahut kendisi ile emrolunan şeyde onun ger­çekte helâl olan veyahut da emrolunanııı ismi olmadığını ve ondan murad edilen hususun gayrine yöneltildiğini zannederek o şeyin dışına çıkmış olsun. İsim vermekte de böyledir.

Sonra bu mevzuda asıl olan şudur ki, iman, in'âm ismi ile Allah'a nis-bet edilen hususlardandır. Tıpkı Allah-u Teâlâ'nın «Kendilerine, (fazlın­dan ve ihsanından) nimet verdiği kimselerin (peygamberelrle velilerin) yoluna.»[456] kavl-i celîli gibi.

îman Cenab-ı Allah'ın «... Bilakis sizi imana muvaffak ettiği içjn size Allah minnet eder...»[457]kavl-i celîli ile, İman Allah ihsan, imtihan ile de isnad ettiler. Kalblerde süslemek, kalblere sevdirmekle de insan edilir. Cenab-ı Hakk, «... Fakat Allah size imanı sevdirdi. O'nu kalblerinizde süsledi.-.»[458] buyurur. Allah-u Teâlâ'nın, «... Eğer Allah'ın fazl ve rahmeti üzerinize inmeseydi, elbette kendini aldatmışlardan olurdunuz.»[459] kavl-i celîline göre de fazl ve rahmetle iman Allah'a isnad edilir. İstisna eden kimse, kendisinin sadık olduğunu, Allah'ın nimetinin büyüklüğünü ve Allah'ın kendisini rahmetle ihsan ettiğini bilmiş olmaktan veyahut bun­ları bilmemekten veyahut da onun gayri üzere olduğunu bilmekten hali kalmaz". Eğer onun gayri üzere olduğunu bilirse[460] o Allah'ın rahmetinden uzaklaşmıştır. Çünkü istisna, onun bilmediğini boş olarak iddia ettiği husus hakkında, şek ve şüpheden başka kendisine fayda vermez. Eğer söylediği şeyde doğru olduğunu bilmezse, Allah'ın kendisine olan in'ânı ve ihsanını da bilmezse, yazıklar olsun ona ki, Cehennem ateşine müsta­hak olmuştur. Çünkü O, Allah'ın nimetinin büyüklüğünü bilmemiş ve ona küfretmiştir.

Eğer onu bilirse gerçekten, şek ve şüphe etmenin, işitenler katında Allah'ın nimetini örtme, nimetlerine nankörlüktür. îşte bu da yok ol­manın alâmeti ve kıtlık, bereketsizliğin sebebidir. Tevfik Allah'tandır.

Sonra bizim nezdimizde asıl olan şudur ki; gerçekten istisna zahmet ve meşakkatten kurtulup çıkmak yerinde kullanılır. Bu öyle bir yerdir ki, onun için zahmet ve meşakkatten çıkma tahakkuk etmiş olsa, kendi­sine bu çıkış hiç bir faide sağlamaz. Bilakis ona Allah'ın gazap ve azabı lâzım olur. Eğer çıkma kendisinde gerçekleşmezse, kendisinin Allah'ın nimetine nankörlük ettiği sabit olur. Çünkü o nimetin Allah'ın ihsan et­tiğini görüp ona şükretmez. Zira o onun velayetini kendisine icap etmiş ve karanlıktan aydınlığa çıkarmayı kendi nefsine isnad ve izafe etmiştir. Kuvvet ancak Allah'tandır.

Sonra Mu'tezile, hariciler ve Haşeviyye mezheplerince dinde istisna, Özellikle imanda haktır. Mu'tezile ve Haricilere göre ise, onu idrak etmeden gıkar ve onu bilmeden icabet etmekten imtina eder. Böyle olduğu za­man o ebediyyen halini bilmez. Onun hakkı cahillik ile isim almaktır. Bu­na göre de, kendisine «iyi, muttaki, teiniz, pak ve Allah'a muti» demesini kimse dinlemez. Çünkü hazır olanların çeşitlerinden birinin veyahut tüm olarak hepsinin ismidir. Bu husus bulunduğunda istisnasız kendilerine iman ismi verilmez. Haşeviyyeler de böyledir. Zira onların nezdinde iman hakkındaki söz ve Övmeyi ifade eden isimlerin hepsi[461] hakkındaki söz birdir. İstisnasız onlardan başkası ile isim vermezler. Onun lâzım olması, onların mezhebinde istisnanın olmasından değildir. Sonra yüce olan Al­lah, Kur'ân-ı Kerim'in inuhteilf yerlerinde kesin isim vererek «Ey iman edenler» diye buyurmuştur. Emir, nehiy, vaad, vaîd, terğip ve terhipten kendisi ile hitap cari olan hususlardan bir şeye müstahik olması caiz de­ğildir. Buna göre hitap da ^ varid olan Allah-u Teâlâ'nın âyetlerinin hepsi abes yerine çıkmış olur. Çünkü bütün mezheplerden hak olan, desin de­mesin bu söz kendi mezhebinde lâzım olmamasıdır. Tevfik Allah'tandır.

Eğer biri çıkar da derse ki, Cenab-ı Allah istisnayı şek ve şüphe ye­rinin gayrinde zikretmiştir. Buna göre o hususta istisna caiz olur. Sonra Allah-u Teâlâ'nın, «Andolsun ki Allah, gerçekten Peygamberine o rü­yayı hak olarak doğru gösterdi. Andolsun ki inşaallah emniyet içinde bulunan kimseler olarak başlarınızı tıraş etmiş ve kısaltmış olduğunuz halde korkmaksızm mutlaka Mescidi Harama gireceksiniz.»[462] buyurmuş­tur. Böyle diyen kimseye cevap veriliyor ki, bu husus sizin için değildir. Çünkü biz sizin mezhebinize göre şek ve şüphenin gerçekleşme hususunu beyan ettik. Sonra ihticac şek yerinden çıkma ile değildir. Siz böyle olsa­nız bile. Çünkü[463] Allah-u Teâlâ, kesin isim ile muhtelif yerlerde yakın ehli için zikretmiştir. Siz ise, istisnasız tamam olmaz dersiniz. Kuvvet an­cak Allah'tandır.

Sonra denir ki : Allah-u Teâlâ, «zan», «belki», «ümit edilir ki», «olur ki» ve «korku», kelimelerini yakın ifade eden yerde zikretmiştir. Buna gö­re siz de soru anında «zannederiz», «korkarız», ve «ümit edilir ki», «belki» ve «onun gibisi» deyiniz. Kendisi hakkında örfün tabir ettiği[464] şeyle bu vacip olmadığı zaman her ne kadar yerler hakkında itriaz etti ise de bu hususlar için yakın olarak bilme hakkında «Belki sen» diye ifade etmek caiz olur. îstisnanm işi do böyledir. Sonra Allah'a ve Peygamber aleyhis-selâm'a istisna ile beraber iman etme hususunda zikrolunan şeylerin heo-Bine itiras ediyor; binaenaleyh bunu ifade etmek mümkün olmadığı va­kitte onu vasfeden kimse kalbleriyle iman etmeyen kimseler hakkında söylemiş olur. Buna göre evvelki de böyledir. Allah'ın Resulü Saîlaliahu-aleyhivesellemden rivayet edilmiştir. Nebiyy-i Zkân, amellerin en efda-lından sorulduğunda şöyle buyurmuşlardır : «Kendisinde şek ve şüphe olmayan iman, alman ganimette hilekârlık bulunmayan cihad, ve kabul olunmuş, hac»[465]Allah-u Teâlâ da şöyle buyurmuştur : «Müminler ancak o kimselerdir kî, Allah'a ve Peygamberi'ne iman etmişlerdir; sonra (iman­larında) şüpheye düşmemişlerdir...»[466] Eğer Allah-u Teâlâ'nın, «... And­olsun ki İnşaallah emniyet içinde bulunan kimseler olarak başlarınızı tı­raş etmiş" ve kısaltmış olduğunuz halde korkmaksızm mutlaka Mescidi Harama gireceksiniz.».kavimdeki hikmet nedir denirse, cevap olarak ele­nir ki : Bizim katımızda bu -onun hakikatini Allah daha iyi bilir- bir ka/* vecih üzere mütaîea edilir : Fakat o, gayrinin sözünü nakledip bildiren bir haberdir. Cenab-ı Allah, «Andolsun ki siz, eğer ben dilersem mutlaka gi­rersiniz» dememiştir; fakat tnşaallah buyurmuştur ki onun başkasının sözü olduğu bilinsin. Sonra Allah-u Teâlâ'nın Resûlü'ne o'nu söylemesini ve vadettiği şeyi istisna etmesini bildirmiş olması muhtemeldir. Allah-u Teâlâ, muhakkak olarak şöyle buyuruyor : «Hiç bir şey hakkında da : «— Ben, bunu, muhakkak yarın, yaparım» söyleme. Ancak sözünü, Al­lah'ın dilemesine bağlıyarak (Allah dilerse yapacağım) söyle. (înşaallah demeyi) unuttuğun zaman Allah'ı an...»[467] «Andolsun ki muhakkak \mn yaparım», «Andolsun ki muhakkak siz girersiniz» deyimlerin manâları birdir. Fakat insanlar gerçek olan ve hak olan va'di bilsinler ve Allah'ın vaadi O'na mahsus mudur veyahut değil midir? belli olsun diye istisna ile emretmiştir. Tıpkı insanların kadr-u kıymetini bilmeleri için danışmayı emrettiği gibi. Veyahut Allah-u Teâlâ kendisine oraya girmeyi izafe etmiş olduğu için. Hakikaten vaad, O'na mahsus veyahut onlardan baki kalan kimseye has idi. İstisna, muhatapların bazısının yok olmasından korkul­duğu için veyahut Allah-u Teâlâ'nın «Andolsun ki, Allah, gerçekten Peygamberine o rüyayı hak olarak doğru gösterdi.»[468]   kavl-i celîlinde olduğu için. Sonra o, iki veçhe yönelir :

Birincisi : Re'y ve görüşün böylece istisnaya yaklaşmış bir söz ol­ması. Bunun içindir ki, onun üzerine zikrolunmuştur. Çünkü Resûlüllah sallallahualeyhivesellem, kendisine açıklanmayan bir vakitte Mescidi Ha­rama gireceğini, müslümanlara haber vermiş idi. Bunun için o hususta istisna etti ki, O, kendisinde şüphe olan her şey hakkında hak ve gerçek­tir. Yoksa kendisinde şüphe olan her şey hakkında hak ve gerçektir. Yok­sa kendisinde şüphe olmayıp vukuu yakînen bilinen şey için değil, tıpkı bizim zikrettiğimiz gibi. Kim ki, dinini yakinen bilirse imanın haddini bi­len kmselerden sadık olanı bilir ve onu da muhakkak yerine getirirse ona Allah'ın kendisine verdiği nimet için teşekkür ederim demesi gerekir.

Bunda ohususâ hepsinin iştiraki için bir paklama yoktur; ve kendisi ile emrolunduklan, haddinin bilinmiş olan ve onunla hitap yerlerini ve ona girmeyi yakinen bildiği için, ve gerçekten AUah-u Teâlâ, onlara o is­mi verdiyse ona müstehak oldukları şey ile verdiğini bilmesi için. Bunun­la beraber Allah-u Teâlâ, halkın muamelâtından olan dinde zahir olan hükümleri ilzam etmesi ve insanlara lâzım olan hakları[469] insanların o hakları[470] yerine getirmeleri için, o hükümlerin izhar edilmesini kendile­rine lâzım kıldığı hususlardan olan hukukun çeşitlerini kendilerine lâzım kıldığı için tezkiye etmiş değildir. Kuvvet ancak Allah'tandır. [471]


[450] Kitabın aslında «mudîhi»  kelimesi noktasızdır

[451] El-Kehf, âyet, 23, 24.

[452] El-Kehf, âyet, 69.

[453] El-Hucurât, âyet, 15.

[454] El-Bakara, âyet, 285.

[455] El-Bakara, âyet,  136.

[456] El-Fâtiha, âyet, 7.

[457] El-Hucurât,  âyet,  17

[458] El-Hucurât, âyet, 7.

[459] El-Bakara,  âyet, 64.

[460] Kitabın aslında, bu ibare metinden olduğuna işaret edilmekle beraber dip not olarak varid olmuştur.

[461] Kitabın aslında  «küllü-  kelimesi mükerrerdir.                               

[462] El-Feth, âyet, 27.

[463] Kitabın aslında «iz.  kelimesi  «îzâ»  olarak varid olmuştur.

[464] Kitabın aslında  .abbera.  kelimesi dip not olarak varid olmuştur. Metnin aslından olduğuna  işaret  edilerek  şekilsiz  yazılmıştır.

[465] Bu Hadîs-i Şerifi Buharı,  Müslim,  Tirraizî,  Neseî,  İbni  Mâce,  Muvatta'm  sahibi, Darimî ve Ahmed bin Hanbel.tahriç etmiştir.

[466] El-Hucurât, âyet, 15.

[467] El-Kehf, ayet, 23, 24.

[468] El-Feth, âyet, 27.

[469] Kitabın aslında «el'Ietî» kelimesi

[470] Kitabın aslında  «bihâ»  kelimesi

[471] İmam Matüridi, Tevhid, Hicret Yayınları: 575-580.



Konu Başlığı: Ynt: Îmanda İstisnayı Terketmek
Gönderen: Selvihale üzerinde 07 Temmuz 2011, 23:02:51
Rabbim razı olsun ..Rabbim hizmetinizi daim etsin inşallh...rRabbim edindiğimz ilmlerle amel ednleden eylesin...Gönlü güzel hocamdan ve ilim dünyasından rabbim razı olsun....selmtle...