> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Akaid Eserleri > Kitabüt Tevhid > Peygamberlerin Gönderilmesinin İspatı
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Peygamberlerin Gönderilmesinin İspatı  (Okunma Sayısı 1088 defa)
10 Temmuz 2011, 10:07:09
Vatan Var Olsun !
Dünyalılar
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 8.940


« : 10 Temmuz 2011, 10:07:09 »



Peygamberlerin Gönderilmesinin İspatı Ve Kendilerine Olan İhtiyacın Açıklanması


Fakih Ebu Mansur (r.h.) diyor ki : İnsanlar, peygamberler ve getir­dikleri dinler hakkında konuşup fikirler öne sürdüler. Onları din âlimleri, maneviyat liderleri ve beşerin akıllı ve hikmetli olanları ispat ettiler. Ken­di yaratanmı bilmeyen kimse de onları inkâr etti. Allah'ın emrini ve neh-yini bilmiyenlerden onları tasdik edip ikrar edenler de vardır. Peygam­berlere ihtiyaç duyulmadığının aklen sabit olduğunu iddia edenlerden de peygamberleri ikrar edip kabul edenler vardır. Bununla beraber kâhinler, sihirbazlar ve hokkabazların yaptıkları ile peygamberlik iddia edenlerden alâmet ve işaretlerle karşılamak da mümkün olur.

Peygamberlerin gönderilmesi hususunda çaba ve güç harcamış ol­mayan kimselerin aczinin zahir olması da muhtemeldir. Onlar, bütün be­şerin güç ve kuvvetlerini de imtihan etmemişlerdir.

Ebu Mansur (r.h.) diyor ki : Biz, yaratıcı olan Allah'ı inkâr eden kimse ile Allah'ı ispat etme hakkında münazara ve münakaşa ederiz. Çünkü Allah'ın peygamberleri göndermesi hakkında münakaşa ve mü­nazarada bulunmanın mümkün olması ancak Allah'ın var olduğunu ve varlığının ispat edildiğini söylemenin lâzım olmasından sonra olur. Bu­nunla beraber her iki hususun birden olması, peygamberlerin mucizeleri ile de mümkün olur. Çünkü peygamberler öyle bir kimselerdir ki kendi hal ve durumlarını bilen millet arasından zuhur etmişlerdir. Onlar, güç­lerinin yettiği en doruk noktaya ulaşmışlar idi. Vaktaki onlar, akıllarına hükmeden âyetlerle geldiler —ki, aynısını getirmeğe onların gücünün yet­meğe muhtemel olmadığını bilmeleriyle beraber— kendisini gönderen tara­fından vermiş olduğu haberi tasdik etmekle ilim elde etmek gerekir. Ve o ayet ve mucizeleri meydana getiren kimsenin peygamberliği ve getirip tebliğ ettiği dinî kuralların âlim ve hakim olan ve kendisini ispatta deliller meydana getirmeğe kadir olan Allah tarafından olması gerekir ki onu müşahede etmemelerine rağmen bu âyet ve mucizelerle kendisini bi' sinler. Kuvvet ancak Allah'tandır.

Sonra emri, nehyi vaad ve vaîdi inkâr eden kimse, hikmeti meydana getirmek için hasıl olmamıştır. O, ancak Allah'ın kendisini var etmek ve yok etmek Üzere meydana gelmiştir. Sonra bilinir ki gerçekten her fi'linin akıbeti böyle olan kimse, hikmet sahibi değildir. Öyle ise bu hususlar Al-lah-u Teâlâ'nın kendisinde var ettiği vahdaniyetine ve saltanatlığmın bü­yüklüğüne delâlet eden hususlarla beraber yaratıcı ve âlim olanın hikme­tine delâlet eder ki o da hakim olan Allah Celle Celâluhû'dur. Tevfik Al­lah'tandır.

Bununla beraber Allah Subhânehû ve Teâlâ, bizatihi ganîdir; fi'lin-de hikmet sahibidir. Mahlûkatı kendilerinde yaratmış olduğu kudret ile kalmaları için yaratmıştır. Sonra onların hayatta kalmalarını ancak gıda maddeleri ile Allah-u Teâlâ, mahlûkata devamlı kalmayı ve yaşamayı sevdirmiştir. Eğer [161]onlara emir ve nehiy koymamış olsaydı, onların hepsi baki kalma ve devamlı yaşamaya ait kendisinde bulunan şeye tamah et­tiği için önem verip onu elde etmeye koşardı. Bununla beraber o şeyde de kendisi için lezzet ve şehevî istekler vardır. Sonra onun yaptığı gibi akranı da aynı şeyi işlerdi. Ve böylece aralarında çekişme ve itişip kakış­ma hasıl olurdu. Bunlar da onları birbiriyle çarpışmaya sevkederdi. Ken­disi ile baki kalma hissini verdiği hususta bu haller olunca.yok olma kor­kusu da meydana gelirdi. Öyle kendisinde vaad ve vaîdin bulunduğu şeyle emrin, nehyin, helâl ve haramların meydana çıkarılması gerekirdi ki, herkes kendisi için olanı ve kendisi için olmayanı bilsin. Böylece her­kesin[162] düşmanlığından kurtulup canı bakî kalsın. Kim ki emri, nehyi, mihnet ve musibeti inkâr ederse, o görünen âlemdeki mihnet ve musi­betin manâsına gitmiştir. O da ancak gizli olanların zahir olması ve kapalı olanların açığa vurulmasından ibarettir. Emir ve nehiy, emreden ve nehyedenin nail olacağı[163] menfaati içindir. Veyahut da istemediği bir şeyi yok etmesi içindir.[164] Allah-u Teâlâ, bizatihi ganî ve bütün sırları ve gizli olanları bilen olduğu zaman mihnet ve musibetin; emir ve nehyin manâsı gitmiştir.

Fakih Ebu Mansur (r.h.) diyor ki : Biz, Allah'tan muvaffakiyet te­menni ederek deriz ki; eğer Allah-u Teâlâ'nın emri, nehyi, mihnet ve mu­sibeti yukarıda zikrolunan şey üzere olmuş olsaydı, gerçekten onun fi'li bu hususlardan ötürü istemediğini yok etmek veyahut istediğini elde et­mek veya kendisinde bulunan ayıptan[165] sıyrılmak için olurdu. Halbu ise AHah-u Teâlâ, âlemi yarattı, fakat zikrolunan hususlar için değil, emir, nehiy, mihnet ve musibet de onun gibidir. Bununla beraber o takdir olu­nan husus ancak kadrü şerefleri yüce olan ve dereceleri yükselen husus­lara muhtaç olanların fi'lidir. Eğer onlar, bunlardan başkasını istemiş olsalardı, işledikleri bu fiillerde onlar için ya hemen zarar veyahut da atîde azap olurdu. Amma bizatihi hikmet sahibi olan ve bizâtihî ganî olan zât, bir menfaat için yapmadığı gibi bir zararı defedip gidermek için de yap­maz. Emir ve nehiy de onun gibidir. Hikmet ve ganî olmada imtihana tabi tutanların muhtelif olmaları hususunu açıkladığımız şeylerle beraber on­lardan birinin, diğerini takdir etmesi caiz olmaz. Ve hakmı olanın rubû-biyet hikmeti için[166] şerri işlemesi muhtemel olmaz. Bunun içindir ki zikro­lunan şeyi kendi üzerine alması hatadır.

Sonra gerçekten mahlûkat, zararlı ve yararlı olmak üzere iki kısım olarak yaratılmıştır. Her cevherin elem ve tad verme karakteri içinde meydana getirilmesinin imkân ve ihtimali vardır. Bunların o şekilde var edilmelerinin muhtemel olması ancak sonuçların hasıl olması içindir ki, Allah-u Teâlâ şiddetli azabını vereceğini beyan etmekle mahlûkatı vara­cakları sonuçlarla korkuttuğu gibi zevk ve refah verecek lezzetli şeylerin kendisinde bulunanları vaad etmekle de sonuçlara böyle ulaşılmasına teş­vik buyurur. îşte bununla gerekenden korkma ve gerekeni de arzulama işi tamamlanır. Tevfik Allah'tandır.

Ve sonra Allah-u Teâlâ, mahlûkatı yarattı. Mahlûkattan bazısını, bazısı için[167] yararlı kıldı. Cenab-ı Hakk'in bizâtihî her şeyden müstağni olduğu için bu hususta bir menfaati yoktur. Zararlı olanlar da böyledir. Emir ve nehyin, mahlÛkatm bazısının, bazısına olan yararları ve zarar­lardan korunmaları bakımından onun gibidir. Bununla beraber Allah-u Teâlâ, onlara kendilerine yarıyacak olan hususları emreder. Tıpkı onları yaratıp yararlı nesneleri kendileri için kıldığı  gibi.     Allah-u    Zülcelâl, mahlûkati kendilerine zararlı olan şeylerden nahyetnıiştir. Tevfik Allah'­tandır.

Yine emrin ve nehyin hikmeti olarak şu husus ifade edilir : Gerçek­ten Allah-u Teâlâ, insanı en güzel şekil ve bigimde yaratmıştır. Yeryüzün­de ve gökte bulunanları ve kendilerinde bulunan yararlı maddeleri ve be­reketleri ile onlara musahhar kılmıştır. Bu husus, onlardan meydana ge­lir. Mükâfaat yerine veyahut yaptıklarının hakkı ödenmiş olma yerine geçecek bir şey sebkat etmeksizin tahakkuk etmiştir. Öyle ise aklen böy­lesi bir nimetleri onları bilmiyenîere boş yere verilmesi caiz değildir. Çün­kü onda zayi olma ve nimetlere karşı nankörlük ve zulüm vardır. Öyle ise bununla onlara sevilmeye müstahak olanın, kendisine şükredilmenin va­cip[168] olanın kim olduğunu bilmeleri için nimetleri verenin kim olduğunu bilmeleri gerekir. îşte o hususta da mihnet bulunmaktadır. Korku ve rağ­betin tamam olması için onlara vaad ve vaîd vasıl olmuştur. Tevfik Al­lah'tandır.

Sonra şu husus bir gerçektir ki, adalet ve doğruluk aklen güzel gö­rülmüş olduğu gibi, zulüm ve yalan da aklen kötü ve çirkin telakki edil­miştir. Birinci grup, insanların kalblerinde taht kurmuş, onlarca hürmet edilmeye ve mükerrem kılınmaya lâyık[169] kılınmıştır. İkinci grup ise : Ha­kir ve hor ve korkunç birer varlık olarak insanların kalblerinde yer almış­lardır. Bunun içindir ki akıl, kendi nimeti ile rizıklanan kimsenin şerefini yükseltecek şeyi yapmasını emreder. Kendisinin bulunduğu kimseyi kü­çültüp alçaltacak, hor ve hakir kılacak hususlardan da nehyeder. Öyle ise emir ve nehyin, aklın mecburi ve zaruri kılmasiyle de, var olması vacip olur. Sonra keramet ve yollarını benimseyen sözünde durup verdiği sözü yerine getiren kimse için sevap ve mükâfaat, heva ve hevesine uyup on­ları aklın gösterdiği iyi yollara tercih edene de azap gerekir. Bunun için bizim zikrettiğimiz hususlarda onlara adalet ve doğruluğun neler oldu­ğunu göstermeleri[170] her ikisinin zıttı olan zulüm ve yalanın zararlarını[171] öğretmeleri için peygamberlerin gönderilmesinin gerektiğini ifade edil­mesini icabettirir. Durumların icabettirdiği işin hamdü senaya muvafık ve mutabık olması için de mahiyetinin anlaşılması güç olan her şeyi de peygamberler işaret buyurup izah ederler. Tevfik Allah'tandır.

Sonra dünyada hiç bir akıl yoktur ki, nefsini, verdiği sözü yerine ge­tirmeme ve şehevî isteklere dalmak hususunda onu ihmal etmekten razı olsun. Bilakis her akıl, nefsini kendisine zarar vermiyecek ve sonuçları iyi olup öğülmeye lâyık olacak şey üzere yetiştirmeğe çalışır. Bununla be­raber kurtulmasını umduğu ve yararına olanı tamah ettiği şeydeki zara­rım gidermekten cahildir. Bunun içindir ki kendisini, işlerin sonuçlarını bildirip öğreten kimseye muhtaç kılar. Hatta nefsini şehevî isteklerine râm olacak şekilde ihmal etmeksizin peygamberin işaret duyurduklarını kabullenmeğe hazırlar. Kuvvet ancak Allah'tandır.

Sonra emir ve nehye iman edip tevhidi ikrar ettikten sonra zikretti­ğimiz yönlerden, gönderilen peygamberleri ve onların tebliğ ettiği husus­ları inkâr edenlerle, peygamberlerin gönderilmesine duyulan ihtiyacın yanısıra kendisinde hastalık olmayan ve nefsi sâlih olan kimseye kifayet edecek, emir ve nehyin gerektiğine dair delillerden zikrettiğim hususlarla beraber - münazaraya döner...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Peygamberlerin Gönderilmesinin İspatı
« Posted on: 19 Nisan 2024, 07:05:33 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Peygamberlerin Gönderilmesinin İspatı rüya tabiri,Peygamberlerin Gönderilmesinin İspatı mekke canlı, Peygamberlerin Gönderilmesinin İspatı kabe canlı yayın, Peygamberlerin Gönderilmesinin İspatı Üç boyutlu kuran oku Peygamberlerin Gönderilmesinin İspatı kuran ı kerim, Peygamberlerin Gönderilmesinin İspatı peygamber kıssaları,Peygamberlerin Gönderilmesinin İspatı ilitam ders soruları, Peygamberlerin Gönderilmesinin İspatı önlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes