> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Akaid Eserleri > Kitabüt Tevhid > Dehrîlerin Sözleri Ve Sözlerinin Batıl Olmasının Beyan Edilmesi
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Dehrîlerin Sözleri Ve Sözlerinin Batıl Olmasının Beyan Edilmesi  (Okunma Sayısı 912 defa)
10 Temmuz 2011, 10:40:40
Vatan Var Olsun !
Dünyalılar
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 8.940


« : 10 Temmuz 2011, 10:40:40 »



Dehrîlerin Sözleri Ve Sözlerinin Batıl Olmasının Beyan Edilmesi


Ebu Mansur (r.h.) diyor ki : Sonra biz, dehrîlerin mezheplerinin zahir olması için ibni Şebib ve diğerlerinin zikrettikleri fikir ve görüş­lerini zikrederiz. Çünkü onların mezheplerinin açıklanması, mezhepleri­nin fasit olduğunu ifade eden delillerden biridir. Ve sonra, bununla, on­ların âlemin toprağının kadîm olması hakkmda ittifak ettikleri ve fakat âlemin meydana gelmesindeki sanat eserinin kadim ve hadis olması hak-kuıdaki ihtilâf etmeleri de bilinir. îşte bu, onların mezhebinin tümünü ifade eder. Tabiat felsefesini benimseyenler, tabiatın dört şeyden ibaret olduğunu iddia ettiler : Onlar da, hararet, soğukluk, rutubet ve kuruluk­tan ibarettir. Bunların imtizaç etmelerinin muhtelif olmaları ile âlem muhtelif olur. Onlardan karışımlarının birleşmesiyle mutedil olan da normal durumunu muhafaza eder. Güneş'in, Ay'ın ve yıldızların seyret­meleri buna göredir. Gördüğün gibi, eşyanın evveli olmaksızın seyrettiği gibisiyle seyretmeğe[45] devam etmektedir. Eşyanın hareketlerine arazlar dediler. Bu batıl görüşlerine yeşillik, karalık, kırmızı ve beyazlık gibi ör­nekler zikrettiler. Ve onların imtizaç ettikleri zaman kendilerindeki çokluk, azlık, incelik ve yoğunluk kadarınca renkleri birbirinden muh­telif olur. Yoksa, her ne kadar bazen bu renklerin ehli, bunun neden mey­dana geldiğini bilmezlerse de, orada sonradan var olan bir renk olmaz dediler. Tabiattan zikrettikleri şey de aynı bunun gibidir.

AUame Ebu Mansur (r.h.) diyor ki: Onların Örnek olarak zikret­tikleri şey hakkında ifade ettikleri bu hususu düşünen kimse, onu[46], tev-hid ehlinin ifade ettiği §eyi ispat ettiğini görür. Çünkü boyama, kendi nefsi ile imtizaç etmez. Sonra onlar yani renkler, eğer kendi kendileri ile imtizaç etmiş olsalardı renkler, birbirlerine karışmış bir halde  ortaya çıkardı ki, bu da aklen boyamanın fesada uğraması sayılan hususlardan­dır. Öyle ise, bu imtizaç, öyle bir hâkim, âlim olandan meydana gelmiş­tir ki, O, bu karışımın sonuçlarını bilir de renk, tam manâsiyle ve muh­kem olarak yapılmış ve birbirine karışmadan çok güzel bir halde ortaya çıkmış olur. Sonra âlemin böyle muhkem bir şekilde olması onun âlim ve hakim olan tarafından meydana getirilmiş bir âlem olduğunu isbat eder ki, o, eşyânm sonuçlarım bilir de ona göre eşyayı meydana çıkarır. İşte bununla o tabiatların veyahut toprağın veyahut isimlerden bulunduğu hal üzere meydana gelmesi bakımından kendi nefsi ile olma gibi verdik­leri isimlerin fasid olması açıkça ifade edilir. Ve böylece onların icad edi­cisinin hâkim ve müdebbir olan Allah'ın olduğu ispat edilir. Ve onların da bir şeyden olmaksızın meydana getirilmesi gerekir. Bununla beraber renklerden her biri onların zikretmiş olduğu hararet ve soğukluktan her hangi bir şeyle vasfohınmaz. Zira eşyada bir şey olur ki, onda bir renk galebe çalar ve o, sıcak olur. Ve diğer bir şey olur ki, ona da bu renk ga­lebe çalar ve fakat o3, bununla beraber soğuktur[47]. Böylece onların zik­rettiği hususla bu renklerden bir şey yoktur. Aynı zamanda zikrolunan hususlardan bir şey de renklerde bulunmaz. Bunda ise onların söyledik­lerinin gayrinin bulunması gerekmektedir. Tevfik Allah'tandır.

Yine böylece yemeklerden muhtelif olanları görür ki, bir renk ve bir tabiat üzere olur ve tuzlu, yahut ekşi veyahut acı veyahut tadsız olmak gibi yemekten bir nevi üzere meydana çıkmış olur ki, bunlarla hiç biri ile yukarıdaki hususlardan birine örnek verilmez. Böyle olunca onun her şeyi sebebsiz olarak dilediği hususta yaratmasına malik olan kimsenin icadı ile olduğu sabit olur. Kuvvet ancak Allah'tandır.

Oysaki gerçekten bu tabiatlar cevher veya araz olmaktan hâli kal­mazlar. Eğer cevherler idilerse onlar, kendilerine gelen arazlar ile ihti­lâftan zikrolunan şey üzere bulunmuş olurlar ki, o ihtilâfları da içtima ve birbirinden ayrılmadan ibarettir. Eğer o içtima ile ayrılma olmamış olsaydı, her cevher, arazlardan ayrı bulunmuş olurdu. Kendilerinde karı­şımın toplanması ile beraber cevherlerin ihtilâf etmeleri, kendilerine arazların galebe çaldığına delâlet eder ve o, arazlardır ki, cevherleri bir halden başka bir hale götürür. Sonra arazlar, ne kendi nefisleri ile kaim olurlar ve ne de eşyada menolunurlar. öyle ise arazlar, eşyadaki bu iş­lerini böyle yapacaklarını bilen kimsenin emri ile ve yaratması ile yap­mışlardır. Bunun da birisinin ilmi ile olması ancak o cevherlerin[48] o araz­lara ihtimali olmalarının salih kılmaya mâlik olan kimse ile olması caiz olur. Bunun gibisini bilmek de ancak böylece kılan kimseyle olması müm­kün olur. îşte bu hususlarla hiç bir şeyin kendisine gizli olmıyan ve dile­diğini yapması kendisine güç gelmiyen, kadir olan ve âlim olan bir vahi­din bulunduğunu söylemek lâzım gelir.

Eğer tabiatler araz olmuş olsalardı, onların kendi nefisleri ile var olmaları ve kendiliklerinden kâim olmaları mümkün olmazdı. Bunun içindir ki, kadîm olan bir mucidin bulunduğunu söylemek gerekir.. Bunun­la beraber kendisinde bulunan şeyi icadetmesiyle beraber ki onunla var olmanın hududuna girer. Oysaki arazların hadis olmasının kendisinde menettiğimiz şeylerden değildir. Kuvvet ancak Allah'tandır.

Sonra şu bilinen bir gerçektir ki, o tabiatlar birbirlerine zıt olan şeylerdir. Birbirlerine zıt olanlar da birbirlerini reddetme hakkına sahip­tirler, işte bu noktada tefrika, yani birbirinden ayrılma hasıl olur. Tef­rikada ise param parça olup yok olmak vardır. Binaenaleyh, eşyanın asıllarının kendi nefisleri ile var olmaları ve kendi kendilerine zikrolu-nan tenakuzla kendisinde parçalanma bulunan birbirini reddetmeyi me-neden şey ile var olmuş olur. îgte bu husustur ki onların arasım tefrika­dan sonra cemeden ve buna mecbur kılan odur. Bu cem ile de âlem var oldu[49]. Ve böylece âlemin de hadis olduğu sabit olur. Bu ifade edilen hu­susların hepsi tabiat felsefesini benimsiyenlerin sözü fasid ve batıl olur. Çünkü bir şeyin bir şeyden olmaksızın var olması, aklen bir şeyin ken­disini nakleden zıttı ile beraber bulunmasından daha uzak görünen bir şey değildir. İşte bunun akıllarından çok uzak olmasındandır ki, söyle­dikleri söze doğru vardılar. Kendisi ile örnek verilenin aynısını söyle­meleri gerektiğinde onlar, bunu söylemekten imtina ettiler. Böylece söz­leri batıl olur ve özürleri de ortadan yok olup gider. Allah muhafaza bu­yursun.

Bir grup insanlar, bu görüşün aynısını ifade ettiler. Ancak onlar, tabiatın cinslerinde bilecekleri  adetlerin olmadığını iddia  ederek  onların hepsi, eşyanın sağdan esen, soldan esen batı yeli[50] ve doğu rüzgârı, yukarıdan esen olsun, aşağıdan esen olsun, bunların hepsinin kadim ol­duğunu söylediler.

Müneccimlerden bir grup şu iddiada bulunuyor : Gerçekten yıldız­lar, devamlı olarak âlemin işini idare ederler. Yıldızlar, âlemle ilişki ha­lindedirler. Âlem, yıldızlarla saadet bulur. Âlemin ihtilâf etmesi, yıldız­lardan âlemle ilişkisi olanın ihtilâf etmesiyle olur. Bu tıpkı, kumaş do­kuyanın tezgâhında bulunan iğnelerin üst kısmındaki deliklerinden geçiri­len ipliklerin tarağın kaldırılıp yerleştirilmesiyle (veya dokuma makina-smın kolunun sağa ve sola hareket ettirilmesi sonucu) kendisinde bir şeyin zahir olup olmaması gibidir. Yıldızların âlem ile olan ilişkisinin ör­neği de böyledir ki, âlemin şekli ve sureti yıldızların hareketinin ihtilâf etmesiyle muhtelif olur. Yıldızların birbiriyle ihtilâf etmeleri ve birbi­riyle ittifak etmeleri[51] ile saadet ve uğursuzluk hasıl olur. Yıldızlar ise, devamlı olarak hareket ederler, her hareketten meydana gelen şey, diğer hareketinden doğan ve meydana gelen şeyden başkadır. Bunun gibi ay­nı yumurta ve tavuk hakkında da fikirlerini öne sürerek konuşurlar ki o, zikrettiğim kumaş meselesi gibi yıldızların hareketlerinin çarpması ile hasıl olur.

Onlar şu iddiada da bulundular : Gerçekten cisimler, kadîmdirler. Onlar, araz değillerdir. Hareketler ise, kendileri için nihayet olmıyan vr hadis olan arazlardır. Böylece âlemin tümünün işini mecburî olarak mey­dana geldiğini söylediler. Ve yıldızlar, gökler, içtima etme ve birbirinden ayrılma bakımından böylece olduğunu ileri sürdüler. Yıldızlar hakkın­da da aynısını ifade ederiz, dediler. Tevfik ancak Allah'tandır.

Allame Ebu Mansur (r.h.) diyor ki: Hareketlerin nihayetsiz olma­sının ifade edilmesi hususunda biz, geçen konularda onun fasid ve ba­tıl olduğunu açıkladık. Bununla beraber hareketin bitmesinin hareket­lerden geçen hususun sonucu olmasından başka bir şey olmadığında şüphe yoktur. Hatta bundan sonra geçen hareketlerden bir şey bulun­maz. Hareketin bitmesinin ve onun sonucunun yok olması sabit olduğu zaman kendisinde başlangıcın nihayet bulması tasavvur olunmayan şeyden dolayı bitmenin   nihayet bulması caiz değildir. Bunun içindir ki, ha­reketin başlangıcının bulunması sabit olmuştur.

Ve sonra biz, cevherlerin hepsinin sınırlarının    birbirlerine    benze­mez bir durumda gözümüzle görmüş bulunuyoruz ki, onların zikrolun-duğu şekilde[52] muhtemel değildir. Şu kadar var ki, onların böyîe olması ancak onların çoğunluğunda meydana gelen     azıcık bir benzersizlikten hasıl olmaktadır. Böylece şu husus sabit olmuştur ki, onun en küçük bir halden olması ve yok olduktan sonra yoğunlaşması büyük olur. Büyük olmasının letafeti ve kendisine bir şey tekaddüm    etmezden yok iken sonradan  var olmasındaki  yoğunluğu sabit  olmuştur.     Çünkü  takdim, etmek, beraber olmayı icabettirir. Birbirine uymamazlık sabit olmuştur. Öyle ise, gerçekten tekaddüm eden geyin yok iken sonradan var' olan­dan ibaret olduğu sabit olmuştur. Çünkü o, böylece olan şey   manâsına olanın kendisidir. Bununla beraber eğer yuvarlak ve kırık görünen ha­reketler, kimisinin diğeri ardınca olması için bir yönden doğru olarak kılmırsa ki bunda da bir kısmının   bulunması ile ...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Dehrîlerin Sözleri Ve Sözlerinin Batıl Olmasının Beyan Edilmesi
« Posted on: 16 Nisan 2024, 23:13:08 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Dehrîlerin Sözleri Ve Sözlerinin Batıl Olmasının Beyan Edilmesi rüya tabiri,Dehrîlerin Sözleri Ve Sözlerinin Batıl Olmasının Beyan Edilmesi mekke canlı, Dehrîlerin Sözleri Ve Sözlerinin Batıl Olmasının Beyan Edilmesi kabe canlı yayın, Dehrîlerin Sözleri Ve Sözlerinin Batıl Olmasının Beyan Edilmesi Üç boyutlu kuran oku Dehrîlerin Sözleri Ve Sözlerinin Batıl Olmasının Beyan Edilmesi kuran ı kerim, Dehrîlerin Sözleri Ve Sözlerinin Batıl Olmasının Beyan Edilmesi peygamber kıssaları,Dehrîlerin Sözleri Ve Sözlerinin Batıl Olmasının Beyan Edilmesi ilitam ders soruları, Dehrîlerin Sözleri Ve Sözlerinin Batıl Olmasının Beyan Edilmesiönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes