> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Akaid Eserleri > Kitabüt Tevhid > Allahı Vasfetmek Ve Ona İsim Vermek Benzemeyi İcap Ettirmez
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Allahı Vasfetmek Ve Ona İsim Vermek Benzemeyi İcap Ettirmez  (Okunma Sayısı 998 defa)
10 Temmuz 2011, 15:27:16
Vatan Var Olsun !
Dünyalılar
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 8.940


« : 10 Temmuz 2011, 15:27:16 »



Allah'ı Vasfetmek Ve O'na İsim Vermek Benzemeyi İcap Ettirmez


Ebu Mansur (r.h.) diyor ki : Bir grup insanlar, Allah-u Teâlâ'nin zatî sıfatları olup onlarla vasfolunmasını veyahut zatî ismi olup onunla bilin­mesini inkâr ettiler. Bu hususun benzemeyi icabettirdiğini sandılar. Çünkü Allah'ın gayrinin ismi olduğu gibi kendisinin de ismi olur. Ve dediler ki : Kendisine işaret edilmek suretiyle mahlûkattan bir şeye Allah'ın muvafık bulunması caiz olmayınca her şey için kullanılan isme muvafakatinin in­celendiği vakitte bu hususun delillerle sabit olup caiz olmaması daha ev­lâdır. Bunun içindir ki, Allah'a şey, âlim ve kadir denmesini inkâr etti­ler. Ve bunun için mekânla örnek verdiler. Çünkü kendisi hakkında böyle söylenince benzetmek ve hududlu olmayı icabettirir. Allah, her mekân ile­dir. Bu husus da böyledir. Çünkü mekânların[333] nihayeti vardır. Mekân­larla vasfetmek veyahut da mekânlardan bir mekânla vasfetmek, birdir. İlk olanı, yani sıfat ve isimlerle Allah'ın vasfedilmesi ve Allah'a isim ve­rilmesi de böyledir. Tevfik Allah'tandır.

Bize göre aslolan ise şöyledir : Gerçekten Allah-u Teâlâ'nm zatî[334] isimleri vardır ki, kendisine bu isimler[335] verilir. Tıpkı «Er-Rahman» gibi. Ve Allah-u Teâlâ'nm zatî sıfatları[336] vardır. Eşyayı bilmek ve eşya üze­rinde kudret sahibi olmak gibi ki, Allah-u Teâlâ bu gibi sıfatlarla vasfo-lunur. Fakat Allah-u Teâlâ'yı bu sıfatlarla vasfetmek, bizim tarafımızdan olur. İsim ise bizim gücümüz ve takatimizin genişliğinin ihtimali ve za­rurî olarak sözlerimizin ifadeye ulaşabildiği şey ile olur. Zira bunun yolu ancak şahitde yani görünen âlemde bilinenden ibarettir. Ve bu ise sözde benzemeyi icabettirir. Çünkü görünen âlemde onunla takdir olunduğu bi­linmektedir. Fakat zaruret bize, kendisiyle benzemeyi nefyetmek için gö­rünen âlemden anlaşılan hususun nefyedilmeşini gerektirdi. Biz de bu zikrolunan şeye zaruret ismini verdik. Eğer bizden başkasına isim veril-miyen şey ile isim vermek, gücümüzün yetmesi imkân ve ihtimali olsaydı, biz onunla isim verirdik. Fakat, görünen âlem, kendi varlığına delil oldu­ğu ve onunla kendisinin bilinmesi vacip olduğu için kendisinin murad ettiği şey ile bilinene yakın olan bir isim ile ismi takdir olundu. Her ne kadar Allah-u Teâlâ'nın, benzerinin olmasından beri ve münezzeh ise de. Görmez misin ki[337], gerçekten bizim kendisine âlim ve kadir diye isim ver­diğimiz kelimeler, mânalarında hiç bir ihtilâf bulunmaksızın dillerde muh­telif şekillerde bulunmaktadırlar. Bu husus delâlet ediyor ki gerçekten bizim Allah'a vermiş olduğumuz isimler, anlamaya yaklaştıran şeylerden ibarettir. Yoksa onlar hakikatte Allah'ın isimleri değildir. Her ne zaman bu isimlerden insanın kalbine manâlar gelirse Allah-u Teâlâ, onlardan[338] Kelime-i Şahadetteki isim vermede, olumsuzluk harfi getirilerek tevhid, yapılan tefsire göre nefyin zımnında zâtın ispatı ve ispatın zımnında da nefyin ifade edilmesi hasıl olmuştur. Tevfik Allah'tandır.

Sonra bizim söylediklerimizin bir delili de peygamberlerin ve semavî kitapların bu isimleri ihtiva eden şeyle gelmeleridir. Eğer peygamber­lerin getirmiş olduğu ve bize tebliğ ettikleri şeyle, Allah'a isim vermekte benzerlik olsaydı, tevhid akidesinin bozulmasına sebeb olurlardı. Halbuki onların hepsi bir olan Allah'a ibadet etmeye ve Bari Teâlâ'nın vahdani­yetinin bilinmesine davet ettiler. Bu hususun, mahlûkata muvafakati is­pat eden adetin gerçekleşmesini sağlayan şeyden olması elbetteki caiz değildir.

Fakat, vakta ki o isimler, kendileriyle isim verenlerden, bilinenlerin dışına çıkması ihtimali kendilerinde bulunduğu için, peygamberlerin on­larla gelmeleri caiz oldu[339]. Peygamberlerin, Allah-u Teâlâ'nın «O'nun (benzeri olmak şöyle dursun) benzeri gibisi (dahi) yoktur» kavl-i celîli ile beraber o isimlerle gelmeleri [340]«cisimlerden ibaret olan, birleşik varlıkların sıfatlar ve arazları bilmekte basit idrâkle anlaşılacak olan eşyanın §ey olmasını kendisi ile nefyetmesi içindir. Yardım ancak Allah'tandır.

Sonra biz, âlemden görülenin hepsini olduğu halde, bulunmaya mec­bur olduğunu, kendini icadetmekten aciz bulunduğunu, durumunun baş­langıcından ve bulunduğu zaman ve mekânın hallerinin hepsinden almış olduğu miktarını bilmekten cahil olduğu halde ve bilinmediği mekân ve zamanın içinde değişikliğe uğradığını ve aynı yerde yaratılış itibariyle zıtları ile uyumsuz bir halde toplanmış olduğunu, bunu gördüğümüzde akıl anlar ki o, yani âlem kendiliğinden var olmamıştır. Ve yine akıl idrâk eder ki gerçekten kendisini takdir eden ve var eden, muhakkak ki ken­disini bilmek için ilme ve kendisini icadetmek için de kudrete sahiptir. Çünkü âlem kendi zâtı için ittifaka ihtimali olmak üzere meydana gel­miştir. Kendisini var etmek için bir kuvvete sahip olduğuna delalet eden bir şeyin bulunmadığını ve kendi hâlini bilmediğini ifade eden bir şekilde var olmuştur. Öyle ise görünen âlemde delil teşkil edecek bir mânanın tahkik edilmesi elbette lâzımdır. Çünkü onun bilinmesi ancak kendisi ile mümkündür. Yine böylece eğer kendisinin meydana gelmesi kendisin­den kuvvetçe aşağı olandan gelmiş olsaydı, ilk hasıl olan iş de kendisine raci' olurdu. Bunların hepsinde az önce zikrettiğimiz hususlar vardır.

Batmıyye mezhebinden olanlar; isimlerden zikrolunanları ilk yara­tıcıya ve akıl, nefisten ibaret olan ikinci yaratıcıya yöneltiyorlar. Ve her âlemin akılda zahir olduğunu söylerler ki ondan da nefis meydana gelir ve nefis de heyulaya uzanır. Ve şöyle diyorlar : Akıl ibda' (meydana ge­tirmek) ile var olmuştur. İbdâ't akim illetidir. Kendisinde var olacak her şey bulunur. Olan şeyi bilmiyen kimsenin ibda' ile bir şeyi ortaya çıkar­ması veyahut onu meydana çıkarmaya kadir olmayanın veyahut da mey­dana çıkmış olmasını istemeyenin kendisini meydana çıkarması mümkün değildir.

İbda' akıldan, kendi üzerine sahip olduğu kudretle vasfolunmayan, kendisini bilmeyen, kendisi ile anlamayan bir şey olmak bakımından ta­biat sahibinin fiilinin çıktığı gibi meydana çıkar. Bunun nezdinde Allah'a benzemeyi iyi görmediğinden Allah'dan isimleri ve sıfatları nefyetmesi hareketsiz kılma durumunda olup üzerine bir delil bulunmayan şey ye­rinde olur. Ve ondan da bu söz taklid üzere hasıl olur ki, bu da çok uzak bir ihtimaldir. Tevfik Allah'tandır.

Bununla beraber şöyle de deniliyor : «Allah» O'nun, veyahut onun gayrisinin ismidir. Gerçekte onun, akim ismi olduğuna rücu' eder. «Rahman» ise nefsin ismidir. İşte onların mezhebi bu görüştedir. Allah'a isim vermekten, O'na bir şey benzetmekten korktukları için çekiniyorlar. Son­ra onlar, mabut olana ilâh ismi verdiler. «Rahman» ve «Rahîm» ise adet­leri sayılmayacak, parçalarının sayılmasının pek güç olan ağyar, yani ilâh'm gayri olan şeylerdir. Onların katında peygamberler güya tevhid akîdesiyle değil birden fazla ilâha ibadet etmek sistemiyle geldiler. Yar­dım a,ncak Allah'tan istenir.

Sonra onlara Allah'ın ismi yoktur, dediklerinde sorulur; size göre, Allah'ın ne zatî ismi vardır ve ne de zâtı sıfatı. Bu sözünüzden neyi kas-dediyorsunuz ? Bu sorumuza cevap vermek için kendilerinde Allah'ın ismi yoktur, demelerinden başka çıkar bir yol bulamazlar. Ve ileri sürmüş ol­dukları görüşleri ve Allah'ın zatî ismi yoktur demelerinin hepsi bâtıl olur. Sonra onlar, şu iddiada da bulundular; gerçekten Allah'ın ibdâ'dan alın­ma, «nıubdî' - yaratıcı» gibi gayri olan ismi vardır ki bu ibda', mubdî'in il­leti olur. Mubdî' ise, ne illetlidir ve ne de illettir. O, illeti meydana getire­nin kendisidir. Çünkü her ma'lûl'ün illet olmasının caiz olması mümkün değildir.

Kendisine denir ki; madem o, Allah'ın ismini, gayrinden kılmıştır[341] : Başkasının gayrinin kendisine tahakkuk ettirdiği şey!0 bu isim midir yok­sa bu isimle isim verilen midir? Bu soruya eğer hayır diye cevap verirse o zaman Allah'a gayri olanlardan dilediği şeyle ve istediği gibi de illetle, mâ'lûlle isim verebilir. Çünkü Allah'ın gayrisi, bu hususlara müstahak­tır. Çünkü o, böyle diyor. Böylece Allah ver idi illet ve ma'lûl yok idi, di­yor. Öyle ise o, söz bizzarure hakiki manâsiyle değil, mecaz olarak ifade edilen bir sözdür. Bu ismi ona, kendisine müstahak ve lâyık olmadan gayri vermiştir. Eğer o isim, kendisinde ibda' ile var idi derse; denilir ki, kendisinde yok iken sonradan ibda' var idi. Hatta kendisine bu ismi hangi yönden olursa olsun gerçekleştirdi. Tâ ki bu ismi kendisine vacip kıldı. Böyle olursa ibdâ'ı onun için nihayetsiz olan bir şey kılması lâzım gelir ki, bu da mümkün değildir. Bunu kendisi de ifade etmiyor. Öyle ise ibdâ'm bizatihi olması vacip olur. Ve böylece de devamlı olarak mubdi' olur. Bun­ların hepsinde zaruri olarak kendisine zatî olan bir isim vacip olur. Kuvvet ancak Allah'tandır.

Allame Ebu Mansur (r.h.) şöyle diyor : Sonra bize göre, meselenin esası şudur : Gerçekten mutlak olan isimde benzetmenin tahakkuk etmesi muhtemel değildir. Çünkü görünen âlemde her ismin kendisine hâs bir mâna ifade ettiği için iman-küfür, hayır-şer, karanlık-ziya ve ölüm-hayat gibi bir birine zıt olan her isim bulunur. Eğer mutlak olarak isimde bir­birine benzerlik bulunsaydı, zıt olanlar bilinmezdi ve isimlerde de ihtilâf ve benzersizlik görünmezdi. Eğer bir şeyin ismi olmamış olsaydı, ihtilâf ve ittifak yönünden bilinmemiş olurdu. Bu hususun bilinmesi murad olun­duğu içindir ki kendilerine isim verildiği sabit olmuştur. Eğer görünen âlemde birbirine benzeyen müsemmada ma'lûl olanın manâsını nefyet­mekte ismin muvafakati olmamış olsaydı sufiî ve ulvî olan âleme ve ilk ve ikinci mubdi'e isim verilmezdi Ve bütün eşyadaki ismi nefyetmekte Allah'ın ismi ile gayrinin ismi arasında muvafakat vardır, diye iddia ede­nin iddiası arasında muvafakat bulunurdu. Oysaki yaratmanın tek olma­sını söylemekte teşbihin nefyedilmesini görürdü. Her nekadar teklerin isim bakımınd...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Allahı Vasfetmek Ve Ona İsim Vermek Benzemeyi İcap Ettirmez
« Posted on: 25 Nisan 2024, 22:45:44 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Allahı Vasfetmek Ve Ona İsim Vermek Benzemeyi İcap Ettirmez rüya tabiri,Allahı Vasfetmek Ve Ona İsim Vermek Benzemeyi İcap Ettirmez mekke canlı, Allahı Vasfetmek Ve Ona İsim Vermek Benzemeyi İcap Ettirmez kabe canlı yayın, Allahı Vasfetmek Ve Ona İsim Vermek Benzemeyi İcap Ettirmez Üç boyutlu kuran oku Allahı Vasfetmek Ve Ona İsim Vermek Benzemeyi İcap Ettirmez kuran ı kerim, Allahı Vasfetmek Ve Ona İsim Vermek Benzemeyi İcap Ettirmez peygamber kıssaları,Allahı Vasfetmek Ve Ona İsim Vermek Benzemeyi İcap Ettirmez ilitam ders soruları, Allahı Vasfetmek Ve Ona İsim Vermek Benzemeyi İcap Ettirmezönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes