> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Akaid Eserleri > Kitabüt Tevhid > Âlem Hakkında Fırkaların İhtilâfı
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Âlem Hakkında Fırkaların İhtilâfı  (Okunma Sayısı 863 defa)
10 Temmuz 2011, 15:09:00
Vatan Var Olsun !
Dünyalılar
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 8.940


« : 10 Temmuz 2011, 15:09:00 »



Âlem Hakkında Fırkaların İhtilâfı


Yüce ve övülmeye lâyık olan Allah'a[383] hanıdü sena ile başlarız. Bizi en doğru yola götürmekle güçlendirdiği için kendisine şükür ve temcid-le yöneliriz. Bize, ibadât-u taâtta bulunmamız için yardımını ve teyidini esirgememesinden, zatına niyazda bulunuruz. O, herşeye şahittir. Mah-lukâtının içinde bulunan seçkin kullarından birine, salat-û selâmın en efdalı ile Hazret-i Muhammed aleyhisselâma salat-ü selâm etmesini, her arzuladığını kendisine ihsan buyurmasını ve keremiyle bizi de O'na ilhak etmesini Cenab-ı Hak'tan temenni ve niyaz ederiz. O, Ganî'dir. O, Ke-rîm'dir.

Ebu Mansur (r.h.) diyor ki : Sonra şüphesiz ben, beşerin; kendi­sini yaratan ve tedbiri üzerine carî olan bir başkasının varlığına delâ­let eden deliller ve hadis olduğunu ispatlayan alâmet ve işaretlerin za­hir olmasından sonra âlem hakkında ihtilâf etmesinin yönünü çok dü­ğündüm. Çünkü âlemin cevher ve rükünlerinden hiç bir şey yoktur ki, kendi cevheri ile yaratılmış ve icad olunmuş olduğuna; yine, kendisinin bütün hallerini bilen, bütün ihtiyaçlardan mülkü ile gani olan, herşeyi yerli yerine koymakla hâkim olanın hükmü altında bulunma zorunlulu­ğunda olduğuna şahadet etmesin. Çünkü böyle olması âlemin tenakuza düşüp param - parça olmasını Önler. Ve çünkü âlem kendi cevheri ile yaratıcılardan olan, sayılı yaratıcılara rücu etmesinin imkân ve ihtimali yoktur. Çünkü her birinde kendinde muhalefet etme gücü bulunur kî, bununla her biri kendi saltanatını izhar etmek ve mülkünün galebe çal­masını kenisine karşı gelen herkese boyun eğdirmesini diler. îşte bunda da fesada uğrama ve fanîleşme vardır. Ancak ne var ki bunlardan bi­rinde kuvvet bakımından üstünlük veyahut diğerlerin hepsinin kendi­sine boyun eğmeleri için yardıma sahip olsun. Böylece kendisine boyun eğenin hepsi zelil olur. Bunun manâsı şudur ki, âlemin cevherlerinden her biri, gayrinin dilemesi ile meydana gelmiştir ve gayrinin saltanatı ve nüfuzu, onun üzerine carî olmuştur.

O mânâ, öyle bir mânâdır ki, âlemin bir yaratıcısı olduğuna ve O'nun da âlim ve hâkim olduğuna delil teşkil eder. Âlem O, yaratıcı ile var olmuştur; varlığı tamamlanıp yokluktan varlığa çıkmıştır. Çünkü eşyanın yaratılmasının keyfiyetin bilen için âlemin başlangıcındaki var olmasının hayret ve şaşkınlık verecek şekilde olması, sonradan bulun­duğu halde kâim olup, aynı hal üzere devam etmesindeki acaiplikten gayrisini teşkil etmez. Bilâkis ikinci hali daha açık olarak şâyân-ı taac­cüptür. Varlığını olduğu gibi idâme ettirmek için kendisinden başkası­na daha çok muhtaç olur. Çünkü o, kendi nefsini idareden daha âcizdir. Ve ecellerinin[384] sebepleri, kendisine nispetle daha büyüktür. Bununla be-değişmeye uğradığını hatırlar ki, eğer onların hepsine bir başlangıç kı-lınmazsa var olması bâtıl olur. Sonra âlemin hepsinin zafiyete uğrayıp param - parça olması ve bâtıl olması, kendisini yok iken sonradan var olduğunu bilmesine mecbur kılar. Emir sahibi olan, îdâre gücüne mâlik raber var olmasının bütün delilleri, var olmasından sonra daha açık ve seçiktir.[385] Zira her akıl ve görüş sahibi, ümit edilir ki, başlangıç halinî: ve­yahut küçüklüğünden ve lâtif olması anından itibaren geçen hallerinin olup halleri bilen kimse olsa büe, ölüler, dirilerin idaresi altmda olarak, onunla anlamadıkları yönden faydalanırlar. Bunların kendilerini yarata­nın nimetlerinden faydalanması daha evlâ ve gerçektir. Sonra ölülerin, dirilerin faydalandığı hususlardan faydalanmış olmaları kendilerini ida­re edenin, dirileri idare edenin aynısı olduğuna delâlet eder. Çünkü Ce­nab-ı Allah, dirileri, ölüler için faydalı kılmıştır. Ve onların iyileşme­leri de diriler sebebiyle olur.

Kendisince delillerin sahih olduğu kimse için, şüphenin reddi gere­ken husustan, geçen mevzularda beyan ettiğimiz şeyden sonra beşere üç yönden şüphe arız olduğunu gördüm :

Birincisi: Nefsinin kendisini benimsediği ve meylettiği kimseyi tak-lid edip sonra delilleri düşünmeyi terketmek. Sonra, nefsin isteklerine yönelmek. Tabiatiyle bu, onlara güvenmek ve sohbetlerine rağbet et­mek ve onların vasıtasıyla nefsin şehevî isteklerine ulaşmak. Veyahut da doğru yolu onlarun görüşlerini töhmet altında bırakmak suretiyle ken­dilerini doğru yola hazırladıklarını ve onlara in'âm ve ihsanda ve bun­dan başka şekavet sebeplerinden ne varsa hepsini kabullendirmek su­retiyle nefsin isteklerine yönelmek. Ta ki nefsin istekleri sebebiyle Al­lah korusun; nefsin kötülüklerine re çirkin âdetlerine ulaşıp kavuşmuş olsun.

ikincisi ise : Duyu organlarının tesiri altında vukubulan şeyden var olana bakar.[386] Böylece kendini bir takım maddeler ve özellikle besin mad­deleri ile bir halden bir hale dönüştüğünü ve bazısının, bazısından doğ­duğunu görür. Böyle olanlar, eşyanın var olduğunu ve fakat bir şey­den var olmadığını, feri' olanların da asıldan zuhur etmeden bulunma­larının mümkün olmadığını sandılar. Çünkü onlar, bunu aynen görme­diler. Onların katında görünen, göriinmiyenin delilidir. Sonra bunlar fırkalara bölündüler. O fırkalardan bazıları şöyle der : Bu âlemin böy­le olması ezelidir. Sonra, aralarında ihtilâf ettiler.[387]

Onlardan bazıları böylece âlemin, —bizim geçen konularda açıkla­dığımız gibi—, kendisinin bir halikı olmaksızın var olduğunu söyler ki, bu âlemi tabiatıyle var olduğunu benimseyenlerin mezhebidir. Bu görüş üzere kurulmuştur ki onlar : «Gerçekten, birbirine benzemeyip zıd düş­me, tabîatlerin birbirlerine benzememeleri ve ayrı ayrı olmalarındandır» denir. Ve ona bir grup insan «heyûlâ» ismini verdiler. Zikrettiğim şey­lerde birbirine benzememe, boyama Örneği üzere düşünülür. Çünkü on­lar mizacın birbirine uymamaları ve beraberliği ile muhtelif renkler ola­rak çıkarlar. Tabiatların birbirleriyle muvafakat içinde bulunmalarından, beşerin cevherini buna göre kılmışlardır. Hayvanları ise mecburi bir hal içinde bulunmalarından bu hal üzere olduğunu kabul etmişlerdir. Âlem­de hergey buna göre ifade edilir.

insanlardan bazıları, âlemin aslının, su, hava, toprak ve ateşten ibaret olan tabiatın dört ana unsuru olduğunu ve fakat her cevher için bir asıl bulunduğunu, tabiatlar ise kendilerine girmiş5 olduğu görüşün­dedirler.

Bazı insanlar da, âlemin böyle olduğunu yani tabiattaki dört un­surdan meydana geldiğin söyler; fakat âlemin afilinin bir olduğunu öne sürerek onu âlemin var olmasına illet kılar. Bunun içindir ki âlemin varlığı ile kadîm olmasını gerekli kılar. Âlemin yaratıcısını isbat etmek de,[388] eşyanın bir arada toplanması ve sabit, muhkem bir halde bulun­masını öne sürme yolunu benimser. Çünkü der, bu ancak âlim olan bir müdebbirle olur. Zira tabiat, kudrete rücu' etmez. Halbuki eşya, kudret ile sa?ah bulur/ Bunun üzerine âlemin bir yaratıcısı vardır, dediler. Sonra âlem ezelde var idi der, âlemin ezelde eşyanın illetlerine yakla­şık bir hal üzere var olduğunu benimsiyerek, âlemin bu hal üzere ol­masını kendisine vacip kıldılar. Bunun için âlem in'âm ve ihsan sahibi idi. O, kendi zatı ile kâimdir. Binaenaleyh O'nun varlığı ve keremi ken­di zatı ile sabit olmuştur. Öyle ise kereminin O'nu icabettirdiği ve kud­retinin kendisini var ettiği lüzumunu öne sürdüler.

insanlardan bazıları da şöyle diyor : Bu âlem aslında, kendisinde bir sanat vaki olarak var idi. Fakat bunlar da kendi aralarında ihtilâf ettiler. Bunlardan bir kısmı, âlemin aslı topraktır; Allah-u Teâlâ, o top­raktan bu âlemi[389] var etti. Bazıları da âlemin aslım âdetleri üzere[390] sey­relmeleri ile, Güneş ve yıldızların olduğunu ve onlarnı seyretmeleriyîe âlemin meydana geldiğini öne sürüyorlar. Ve bir şeyin evveli bulun­mayan[391] şeyle var olması mümkün olmadığı için bunların seyri için bir başlangıç tesbit ediyorlar. Bazıları da âlemin aslının toprağa arız olan arazlardan ibaret olduğunu ve bundan da âlemin meydana geldiğini söy­leyip buna da daha önce «heyûlâ» ismini verirler; ve tevhîd ehlinin, ya­ratıcı olan Allah'ı vasfettikleri şeyle O'nu vasfederler. Sonra bir hal­den başka bir hale geçmek suretiyle değişikliğe uğraması ve arazları kabul etme ihtimalinde bulunmasından dolayı bu görüşlerini iptal eder­ler.

İnsanlardan bazıları da, âlemin asimin iki olduğunu söylerler : Bi­rincisi ziya; ikincisi, karanlık. Ziyâ'dan her hayırlı ve yararlı şey hâ­sıl olur. Karanılktan da her şer ve zararlı olan şey meydana gelir. Fa­kat bunlardan bir kısım ziya ile karanlığın bir birine zıd olup sonra imtizaç ettiklerini söylerler ki, biz, bu hususu geçen konularda izah et­miş bulunuyoruz.

Âlemin heyula ve topraktan var olduğunu söyleyenlerin sözüne göre; ziya ve karanlığın[392] bir olması gerekir. Sonradan bunlar bir bi­rinden ayrılmışlar. Çünkü ayrılık asıldır. Her ikisi de şer için ve hayır için asıl oldular. Ayrılıkla her birinin ameli[393] meydana çıkmış olur. Oy­saki onların tamamı, âlemin fiille değil, tabiatla var olduğunu kabul ederler.

Üçüncüsü : Beşere ânz olan şüphelerden üçüncüsü de, manâlara itibar etmektir. Çünkü onlar diyorlar ki : Biz, âlemin hayra ve şerre, zarar ve yarara müştemil olduğunu bulduk. Sonra örfte hayrı işleyen Övülmüştür, başkasına faydası dokunan da merhamet ve hikmet sahi­bidir. Şerri işleyen ise zem olunmuştur; başkasına zarar veren de'sefih ve katı kalplidir. Rahînı ve Hakîm olan Allah'dan birisine zarar veya­hut şerrin gelmesi caiz olmaz. Görünen âlemde de onun aynısı düşünü­lebilir. Kendisinde sefeh ve kasavet bulunmaz. Bu, kendisi ile faydala­nan veyahut kendi nefsinden zararı uzaklaştıran şeyde böyledir de ya kendisiyle faydalanmayan ve bir şeye zararı olmayan için aksi nasıl düşünülür. Oysaki onların sözlerine göre, görünen âlemde gerçekten hakîm olan fiili ile menfaat ve zararı[394] meydana getiren kimsedir. Ama hiç bir menfaati bulunmaksızın başkasına zarar veren kimse hakîm de­ğildir. Onlar diyorlar...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Âlem Hakkında Fırkaların İhtilâfı
« Posted on: 25 Nisan 2024, 19:17:30 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Âlem Hakkında Fırkaların İhtilâfı rüya tabiri,Âlem Hakkında Fırkaların İhtilâfı mekke canlı, Âlem Hakkında Fırkaların İhtilâfı kabe canlı yayın, Âlem Hakkında Fırkaların İhtilâfı Üç boyutlu kuran oku Âlem Hakkında Fırkaların İhtilâfı kuran ı kerim, Âlem Hakkında Fırkaların İhtilâfı peygamber kıssaları,Âlem Hakkında Fırkaların İhtilâfı ilitam ders soruları, Âlem Hakkında Fırkaların İhtilâfıönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes