๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Dini makale ve yazılar => Konuyu başlatan: Ekvan üzerinde 23 Ocak 2011, 19:51:29



Konu Başlığı: Müceddide İtiraz Edince
Gönderen: Ekvan üzerinde 23 Ocak 2011, 19:51:29
MÜCEDDİDE İTİRAZ EDİNCE



BİR hadis-i şerifde haber verildiğine göre, Allah Celle ve Âlâ her yüz sene başında bir Müceddid gönderir ve bu Müceddid, o günün Müslümanlarının ihtiyacına göre hareket eder; zayıflayan dinî bağları takviye etmek, gafilleşen halk topluluğunu dikkate ve şuura kavuşturmak vazifesini yaparak halkın muhtaç olduğu dinî cereyanı teessüs ettirdikten sonra hizmetinin mükâfatına kavuşmak için kendisi huzûr-u ilâhiye gider, fakat davasını geride yetiştirdiği talebeleri devam ettirirler.

İmam-ı Gazali âlimlerin büyük çoğunluğuna göre, kendi asrının müceddididir. İhyâ-ül Ulûm’u bugün dahi büyük bir takdirle okunmaktadır. Ancak her müceddidin karşısında birkaç mûterizin bulunması öteden beri adet olduğundan, Gazalî’nin, bu itirazcılarının içinde biri vardı ki zehir zemberekti doğrusu. Gazalî’nin en büyük ve en kıymetli eseri olan “İhyâ-ül-Ulûm’u” değil okumak; evinde, kütüphanesinde dahi bulundurmanın büyük günah olduğunu iddia ediyor, içinde “Resûl-i Ekrem’in sünnetine aykırı hükümler var” diye diretiyordu. Hatta bu iddiasına o günkü halkı da inandırmış olacak ki, kucak kucak toplattırdığı İhyâ-ül Ulûm’ları bir odaya depo ettirmek imkânını dahi bulmuştu. Artık o çevrede tek ihyâ-ül Ulûm kalmadığına kani olunca, bir gece yatsı namazından sonra cemaate kararını açıkladı:
– Yarın, sabah namazına erken geliniz, hep birlikte kitapların bulunduğu depoya gidecek ve içinde sünnete aykırı hükümlerle halkı yoldan saptıran bu bid’at dolu eserleri yakacağız.
O çevrenin en büyük alimi olarak tanınan bu zât, şimdiye kadar halk üzerinde kazandığı itibarına dayanarak tasavvurunu gerçekleştirmek üzere geldiği evinde, kitapları nasıl yakacağını düşünerek uyukladı. Az mı uyudu, çok mu uyudu; girdiği rüya âleminde nur yüzlü iki genç gelerek:
– Biz Resûlüllah’ın jandarmasıyız, seni götürmeye geldik, gitmemekte ısrar edersen zorla götüreceğiz, kalk bakalım, dediler.
İtiraza zaman bırakmadan da apar topar mescide getirdiler. Bir de ne görsün! Bakar ki, mihrabda Resûlüllah Aleyhissalâtü Vesselam Efendimiz iki yanında Ebû Bekir, Ömer, Osman, Ali (Radıyallahü anhüm) oturmuşlar, karşılarında İmam-ı Gazali ile konuşuyorlar. Birden şaşıran muarızı da yanlarına çağırıyorlar.
İmam-ı Gazalî Hazretleri elindeki “İhyâ-ül Ulûm”u Resûlüllah’a uzatarak şöyle konuşuyor:
– Ya Resûlallah, bu İhyâ-ül Ulûm’u âcizane ben yazdım ve içinde sünnetinize aykırı bir ifadede bulunmadım sanıyorum; bu kardeşimiz ise İhyâ-ül Ulûm’da Resûlüllah’ın sünnetine aykırı hükümler var, diye etrafta şayi etti; halkın gece gündüz okuyup istifade ettiği eserleri bir odaya depo ettirerek yarın sabah yakmaya karar verdi. Lütfen, bir nazar buyurun, sünnetinize aykırı, yanlış bir ifade kullanmışsam tashih buyurun; ben de yaptığım hatadan dolayı tövbe istiğfar edeyim.
Bu sözlerden sonra Gazalî şöyle devam ediyor:
– Eğer sünnetinize uymayan yanlış bir ifade yoksa, bu kardeşimizden davacıyım, iftira edenlere vurulan dayağın buna da vurulmasını istiyorum.
İhyâ-ül Ulûm’u şöyle bir gözden geçiren Resûlüllah, Ebû Bekir’e, o da diğerlerine vererek hepsi de tetkik ettiler ve Sünnete aykırı hüküm bulunmadığına karar verdiler. Bu durumda iftiracı olduğu sabit olan itirazcı âlime dayak vurmak üzere ayağa kalkan Hazret-i Ömer, birkaç kırbaç vurduktan sonra Ebû Bekir’in şöyle bir teklifi ile karşılaştılar:
-Yâ Resûlâllah, gerçi bu kardeşimiz kitapta olmayan bir hatanın varlığını iddia etmişse de, maksadı yine Sünnetinizi korumaktır, niyeti doğrudur, izin verirseniz bu kadarı kâfidir, onu afvedelim.
Efendimiz kendisine ait olan hakkını helal ettiğini, gerisini Gazalî’nin bileceğini ifade ettiler. Gazalî’nin de uygun bulması üzerine Hazret-i Ömer’in (R.A.) elinden kurtulan ve cüz’î ilmine güvenerek bir müceddidi itham eden muarız, mescidden çıkarılıp evine götürüldü.
Sabah namazında cemaatın beklediği muarızın şiddetli hasta olduğu haberi duyuldu. Ziyaretçiler, onun sırtında mosmor kamçı izlerinden muzdarip bulunduğunu, geceki vurulan kamçıların ciğerlerine kadar işlemiş olduğunu hayretler içersinde müşahede ettiler.
Sağlığına kavuştuktan sonra tövbe istiğfar ederek, “İhyâ-ül Ulûm”u okumaya başlayan Hoca Efendi, bu vadide o kadar ilerledi ki, kısa zamanda İhyaül Ulûm’a şerhler, haşiyeler yazacak kadar yükseldi. Bu hikâyesini de yazdığı eserlerine not olarak düştü.
Bir rivayete göre, âhir ömründe kamçı izleri yeniden açıldığından, “vefatı, Müceddide itirazı yüzünden yediği kamçılar sebebi ile oldu” dediler.
 


Ahmet ŞAHİN