> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Dini Konular > Kıssadan Hisseler > Boyalı kaşıklar
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Boyalı kaşıklar  (Okunma Sayısı 318 defa)
04 Mart 2011, 18:00:27
Ekvan
Varlıklar, alemler, dünyalar. (Evren).
Tecrübeli Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 19.233


« : 04 Mart 2011, 18:00:27 »



            Boyalı kaşıklar

Ağır yün yorganın altında gözlerimi açtım önce. Sonra terlemiş burnumu çıkardım dışarıya. Cayır cayır sıcaktı ve ortalığı kaplayan koku tanıdıktı. Kuzinede kaynayan büyük çorba tenceresi, bakraçta dumanı tüten sütün ve fokurdayan çayın kokusunu bastırmıştı. Onu bunu bilmezdi babaannem. Sabah, onun tarhanası mutlaka içilecek; arkasından isteyen çayını, isteyen sütünü içecek. Gelinler sofrayı toplarken, kendisi de bardağı yarı beline kadar şeker doldurup içerdi keyif çayını. İki gelin vardı evde, bugün bir tane daha alınacak... Evin bu sıra dışı telaşı da yeni gelin yüzündendi. Kalabalıktan, babaannemin koynunda, mutfaktaki divan düşmüştü nasibime uyumak için. Altından sıyrılıp çıkmak, ağır yorganı üzerimden atmaktan daha kolaydı, öyle yaptım.

      -   “Uyandın mı kuzum?” dedi babaannem. Ha yürü! Yüzünü yıka.

O yatağı toplarken, sundurmaya çıktım gözlerimi ovuşturarak. Annem ve yengem, toz çıkmasın diye ıslattıkları avluyu süpürüyorlardı iki baştan. Çiçeklerin kuru yaprakları seçilip, atılmış, betonlar yıkanmış, yerde toprağa gömülü taşlar bile parlatılmıştı sanki. Dedem, odunlukta bir kütüğe oturmuş, küçük nacağıyla çalı çırpı kesiyordu o gün sürekli yanacak olan ateşe. Babam ve büyük amcam briket ve kalaslarla, düğüne gelecekler için oturaklar hazırlıyorlardı meydanda. Köy düğünü bu, geceli gündüzlü iki gün sürecekti. Avlunun sokağa açılan büyük tahta kapı kanatları sonuna kadar duvara yaslanmıştı. Şehirden gelecek birkaç mevkî, makam sahibi misafirin, yahut “Alamancı” akrabanın arabaları geçebilsin diye ve yahut gelin arabası için hiç yoksa. Yetmişli yıllarda öyle vızır vızır araba kimde?

Çiçekliğin önündeki su bidonuna takılmış musluktan ibaret çeşmede elimi yüzümü yıkadıktan sonra gelip oturdum sundurmaya çıkan taş basamaklara. Halam, elinde iç içe tepsilerle yanımdan geçerken,

      -   “Ver bir yanak” deyip öptü yüzümü gözümü. “Git hırkanı giy, üşürsün. Sıcak somun gibisin halâ” dedi. Omuz silkip:

      -       “Amcam nerede?” diye sordum. “Bakkala gidip, tüp çikolata alacaktık bana.”

      -       “Ohoo!” dedi halam. Erkenden ayakları vura vura gitti o. Gelinin saçı yapılacak, ona gitti. Yengene alır artık o çikolataları.

Bu yenge de nereden çıkmıştı şimdi? Çikolata yiyeninden hem de. Safiye yengem hiç yemezdi. Dedem boşuna etmedi o kadar lafı demek ki. Nişan yapılmadan önce tartıştılar babaannemle.

      -   “Köyde kız mı yok? Kasabalı kız bizim yediğimizi yer, bizim giydiğimizi giyer mi?”  Daha neler neler söylemişti dedem. Ama dediğim dedik babaannem:

      -   “İstediği olacak kızanımın, alacam dedim alacam.” diye diretince iş buralara gelmişti. Gerçi şehirde döşenmişti evleri. Amcamla babamın birlikte çalıştığı devlet dairesinin lojmanlarında iki elti komşu olacaktı. Zaten yabancı değil, annemin halasının kızıydı aynı zamanda. 

      -   “Bakkalı unut!” dedi halam. Git giyin sen.

Annemlerin kaldığı odadaki valizden giyeceğim düğünlük kıyafetleri aldım sessizce. Kardeşim bir başka ağır yorganın altında yatağa gömülmüş, hâlâ mışıl mışıl uyuyordu. Kırmızı, pilili eteği ekose bir elbise, parlak kırmızı pabuçlar ve beyaz ponponlu çoraplar. Altı yaşında bir kızın düğün kıyafeti daha ne olacaktı? Aslında gelinlik giymek istemiştim ben. “Sen daha çok beklersin.” demişlerdi gülerek. Cicilerim kucağımda, sundurmada oturmaya devam ettim.  Halamın işi bitince saçlarımı öreceği zaman giyerdim. Süpürmeyi bitiren annem, elini yüzünü yıkamış, mutfağa geçerken kıyafetlerimi aldı kucağımdan.

      -   “Daha sabahın körü, düğün başlarken giyeceksin bunları, git dünkülerini giy!” diye çıkıştı. Gidip eskilerimi giydim. Herkes bir işin ucundan tutmuş, kimsenin beni göreceği yoktu. Kahvaltı için arasın da bulsunlardı.

Arka taraftaki çit kapıdan anneannemin avlusuna geçtim. Bir çocuk için ne kadar hoştu sırt sırta vermiş anneanne ve babaanne evleri. Anneannem sundurmasında bir şeyler yapıyordu, gidip yanına oturdum. Eliyle saçlarımı sıvazlayıp düzeltirken sordu:

     -       "Taramadılar mı kuzum başını? Sabah ekmeğini yemediniz mi?"

     -       Iııhh…

Üzerine taze peynir parçası yerleştirilmiş bir dilim tereyağlı ekmek tutuşturdu elime. Ye ekmeğini de sonra şunları götür babaannene dedi. İç içe birkaç tepsi içinde elli tane kadar kaşık vardı.

     -  “Kimin onlar?” diye sordum.

     -   Bizim…

     -   Neden götüreceğim ki?

     -   E bugün düğüne misafirler gelecek ya, çok kaşık lazım. Bunlar bizim düğün kaşıkları, kime lazımsa ona veririz. Herkes verir, düğünde çoook kaşık lazım olur.

Sap uçlarına gelişi güzel boya sürülmüştü kaşıkların, camgöbeği renginde…

      -  “ Kim süsledi onları?” diye sordum.

      -  “Süs değil onlar!” dedi anneannem. Karışmasın diye boyalı.

İç içe duran tepsilere de aynı boya sürülmüştü.

      -     “Bunlar da düğün tepsisi mi?” diye sordum.

      -     “Elbet!” dedi anneannem. Bak ne güzel anladın.

      -      Sizin renginiz bu mu?

      -      Onu bulmuş deden…

Soyadı gibi belirleyici sanmış olmalıyım rengi. Ekmek dilimi bitince iç içe tepsilerdeki kaşıkları alıp, geldiğim telaşlı avluya döndüm. Babaannem ve kadınlar evin yan tarafındaki eğdirmede düğün yemekleri için çalışmaya başlamışlardı. Büyük Ayşe Hala aşçıbaşı idi ve “kapama” için pirinç ölçüyordu. Kapama, tepsilerde yapılan etli pilavdı. Düğünlerin, bayramların olmazsa olmazıdır bizde. Tavuklu çorba, kuru fasulye, etli patates de yapılacaktı daha. İki kadın, tepsilere kuru yufkadan börek döşüyordu. Patates soyan, soğan doğrayan kadınlar da vardı. Annem ve yengem şimdi de üst üste duran tepsilere sonradan şerbetlenmek üzere kuru baklava diziyordu. Yeni gelin baklava yemeyecekti ki… O çikolata yiyordu hani? Kucağımdaki boyalı tepsi ve kaşıkları turşu küplerinin üzerine bıraktım. Başka renkten kaşıklar da gelmişti. Mavi, turuncu, çimen yeşili... Karıştırdım, karıştırdım annem “Çek elini!” diye kızana kadar. Hiç kırmızı boyalı kaşık yoktu. İç içe boyalı taslar da vardı. Boyalı tepsiler, boyalı taslar, boyalı kaşıklar düğünler içindi demek ki.

      -      “Kaşıklar yetecek mi?” diye sordu Ayşe Hala.

      -     “Yeter yeter, fazlası benden. Çıkaramadım daha ortaya” dedi babaannem.

      -      “Git içeriye, sofraya otur” dedi halam.

      -      “Cık…” dedim.

      -      “Melâkeler besliyor bunu herhalde. Sabah kalkar, karnı tok…” diye söylendi annem.

Elimde bir sopa ile toprağı eşeleyerek izledim onları, yapacak bir şey yoktu. “Tozutma!” diye bağırdılar arada. Her kafadan bir ses çıkıyor, tava tencere gürültüsüne karışıyordu.

Bir ara saçı yapılmaktan gelen gelini görmeye gittim diğer akraba çocuklarıyla. Kafasına tüller, çiçekler kondurulmuştu. “Çocukların çikolatalarını ver Recep!” dedi boyalı dudaklarını büzerek.  Bize de çikolata getirmişti. Anlaşılan o kadar da kötü bir yenge değildi. Çikolatasını alan sıvıştı odadan. Ben de alıp, tekrar yemek yerine gittim. Oturduğum kütük hâlâ boştu. Tüpteki çikolatayı bir çırpıda emip, bitirdim üzerinde.

Vakit öğleye yaklaşıyordu. Düğün yemekleri tencerelerde fokurduyor, komşu evlerde pişirilip gelen börek ve şerbetlenen baklava tepsileri üst üste dizilip çoğalıyordu. Yetişen yemeklerden, düğünde çalacak davul-zurna ekibine çardakta bir sofra kurulmuştu.  Misafirler de gelmeye başlamıştı. Önce uzak misafirler kurulan sofralara alınıyordu. Onlardan sonra düğüne katılan köy halkı da doyurulacaktı. Çoook kaşık lazımdı çok.

      -      “Bizim düğün kaşıklarımız nerede?” diye sordum babaanneme.

      -      “Yattığımız divanın altında kızım, tepside örtülü, getirebilecen mi?” demesiyle

fırladım yerimden. Sundurmayı iki adımda geçip içeri girdim. Divanın örtüsünü kaldırdım, örtülü bir tepsi duruyordu orada. Çekip, baktım; evet bir sürü kaşık… Ama bunlar boyalı değil ki… Düğün kaşıkları olamaz. Bakındım, başka da yoktu.

Çocuk oyuncağıydı düğün kaşığı yapmak. Tepsiyi aldığım gibi dedemin işliğine koştum. Orada kapağından kenarlarına boya taşmış bir kutu olduğunu iyi hatırlıyordum. İşte! Zaten bana bakıyordu raftan. Hem de kırmızı, babaannem bayılacak… Tabureye çıkıp, kutuyu yere indirdim. Kapağı açmak için çok zorlandıysam da bir çivi yardımıyla açabildim sonunda. Ne de güzel kırmızıydı. Sapların ucunu tek tek batırıp süzdürdüm fazlasını; belki yüz kaşıktı, saymadım. Kutuyu kapatıp, tepsiyi kucakladığım gibi götürüp eğdirmede bir yere bıraktım. Kadınların telaştan beni görecek halleri yoktu. Kaşıkları elbet göreceklerdi lüzum edince. Misafirlerin çoğu arka çimende kurulan sofralarda oturmuş bekliyorlardı. Davul zurna ekibi karnını doyurmuş, çalma denemeleri yapıyordu ve düğün başlayacaktı demek ki. Gittim, kıyafetlerimi giyindim. Duvardaki aynada kırmızı elbisemi görecek kadar yükseğe zıplayamadım. Ellerimi gördüm o ara. Avuçlarım ve parmaklarım kırmızıydı. Ovuşturdum, geçmedi, yayıldı, pembeye çaldı. Çoraplarımda da vardı. Çıktım koşarak. Halam merdivenlerden gelin odasına yemek çıkarıyordu. Kimileri ortalıkta mekik dokuyarak sofralara malzeme taşıyordu. Sabah hazırlanan oturma yerleri de kalabalıklaşmaya başlamıştı. Yemek yapılan yere geçtim. Ayşe Hala ciyaklıyordu:

      -       Bu kırmızılık nerden bulaştı ellerime? Marı ben elimi mi kestim yoksa?

      -      "Benim de her yerim bulanmış kaşık dağıtırken” diye karşılık verdi Safiye Yengem.

Sonra sofralardaki insanlardan homurdanmalar yükselmeye başladı “Nasıl kaşık bunlar?” diye…

Amcam gelin odası kapısından seslendi:

      -   Anaaa! Gaz yok mu? Berbat olduk, boyandık.  Arkasından...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Boyalı kaşıklar
« Posted on: 29 Mart 2024, 09:20:50 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Boyalı kaşıklar rüya tabiri,Boyalı kaşıklar mekke canlı, Boyalı kaşıklar kabe canlı yayın, Boyalı kaşıklar Üç boyutlu kuran oku Boyalı kaşıklar kuran ı kerim, Boyalı kaşıklar peygamber kıssaları,Boyalı kaşıklar ilitam ders soruları, Boyalı kaşıklarönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes