Konu Başlığı: Mâturîdiyye Gönderen: Safiye Gül üzerinde 09 Ekim 2010, 20:00:29 MÂTÜRÎDİYYE A. Ehli Sünnet Kelâmcıları Akaid sahasında Rasûlüllah [s.a.) ile ashab cemaatının yolunu takibeden ve fakat meseleleri izah ve isbat sırasında «kelâm» metodunu benimseyen «ehl-i sünnet kelâmciları»nın büyük bir kolu. Diğer kolunu Eş'ariyye teşkil eder. Selefiyye taraftarlarının azaldığı mü-teahhir devirlerden itibaren «ehl-i sünnet ve'1-cemâat» terimi mutlak olarak kullanıldığı zaman daima Mâtürîdiyye ve Eş'ariyye anlaşılmıştır[1]. İslâm dünyasında hicrî ikinci asırdan İtibaren, bir taraftan, akla dayanan felsefî ilimler tercüme ve telif yoluyla yayılırken, diğer yönden yine akla fazla ehemiyet veren Mu'tezile ortaya çıkmış, akaid sahasında görüş ve kanaatlerini yaymaya başlamıştı. Nakle bağlılığı ve teslimiyeti şiar edinmiş selef akidesi bu yeni cereyanlara, hususiyle hızla yayılma istidadı gösteren i'tizâlî görüşlere karşı artık kifayetsiz görünüyordu. İslâm dünyasında usûl-i dîn mevzuunda nakle bağlı kalmakla beraber akla da ehemmiyet verecek, selef melo-du ile Mu'tezile metodunun iyi taraflarını cem'edip ehl-i sünnet çerçevesi dâhilinde kalacak yeni izah tarzlarına ihtiyaç hissediliyordu. Bu yeni ihtiyacı karşılayan, «ehl-i sünnet ilm-i kelâmı» adını verebileceğimiz bu yeni cereyanı temsil eden, Irak'ta Ebu'l-Hasan el-Eş'arî (v, 324/936), Mâverâunnehir'de de Ebû Mansûr el-Mâtürîdî (v. 333/ 944) olmuştur. Kelâm tarihinin incelemesinden anlaşılacağı üzere ehl-i sünnet kelâmcılarının mütekaddimîni, Mu'tezile başta olmak üzere, ehl-i bid'-atla. mücadele etmiştir. Bu mücadelede, en büyük hasım kabul edilen Mu'tezile'nin silâhı {akılcılık) kullanılmış, dolayısıyle hem metod yönünden, hem de varılan neticeler bakımından yer yer ona yaklaşılmıştır[2]. Ebu'l-Hasan el-Eş'arî'nin bulunduğu muhit i'tizaİ ehlinin muhiti olması sebebiyle, o daha sert bir mücadele yürütmüştür. İmam Mâtürîdî ise ehl-i bid'at şüphelerinden nisbeten korunmuş bulunan, fıkıh sahasında olduğu gibi akaid meselelerinde de İmâm-ı A'zam Ebû Hanîfe'nîn (v. 150/767) görüşlerine sâdık kalan Mâverâ-unnehir beldelerinde daha istikrarlı bir mücadele verebilmiştir[3].[4] B. Mâtürîdiyye Mezhebi Muhammed b. Muhammed b. Mahmûd Ebû Mansûr el-Mâtürîdî've nisbet edilen akaid mezhebi. «Mâtürîd», Türkistan'daki Semerkand şehrine bağlı bir köydür, Ebû Mansûr, tahminen 238/852 yıllarında orada doğmuştur. Hayatı hakkında fazla bir şey bilemediğimiz İmam Mâtürîdî'ye nisbet edilen eserler, onun, kelâm, mezhepler tarihi usûl-i fıkıh ve tefsir sahalarında mütehassıs olduğunu gösterir. Eserlerinde ehl-i sünnet akidesini naklî ve aklî delillerle isbat ve izaha çalışmış, Mu'tezÜe ile Revâfız'ı red ve tenkid etmiştir. Kaynaklarda ona nisbet edilen eserlerden bugün elimizde sadece ilm-i kelâm mevzuundaki «Kitâbu't-Tevhîd»i ve tefsire dair «Te'vîlâtu'l-Kur'ân»ı mevcuddur. Prof. Y. Z. Yörükân tarafından ona nisbet edilerek ter-cümeleriyle birlikte neşredilen iki küçük risalenin (Kitâbu't-Tevhîd ve Risale fî'l-Akaid, İlahiyat Fakültesi Yayınlarından, İstanbul, 1953) hakikaten ona ait olduğunu söylemek 1970 yılında Dr. Fethullah Hulayf'in tahkîkıyle ilim âlemine sunulan hacimli Kitâbu't-Tevhîd'in uslûb, muhteva ve ifadesi karşısında mümkün değildir. Mâtürîdî 333/944 yılında Semerkand'da vefat etmiştir.[5] Mensupları tarafından »İmâmu'l - hüdâ, alemu'l - hüdâ» (hidâyet önderi, hidâyet meşalesi) diye anılan Ebû Mansûr el-Mâtürîdî, şahsan, amelde ve itikadda İmâm-ı A'zam Ebû Hanîfe'ye bağlı bulunduğu gibi aynı şekilde Hanefî olan bir muhit içinde yetişmiştir. İmâm-ı A'zam (rahimehullah) ise fıkıhtan başka, itikadı meselelerde de büyük bir ihtisasa sahibdi. Devrindeki bid'at ehli ile mücadele ve münazaraları olmuş, tilmizleri ondan akaide dair çeşitli risaleler rivayet etmiştir[6]. Aynı risaleleri Mâtürîdî de rivayet etmiştir. Bu sebeple kelâm âlimleri ve araştırıcılar «Mûtirîdiyye» diye anı-!an bu ehl-i sünnet mezhebinin asıl kurucusunun Ebû Hanîfe olduğunu, Mâtürîdî'nin ise onun vaz'ettiği esasları aklî ve naklî delillerle tahkik ve tafsil ettiğini kaydederler. Binaenaleyh «Mâtürîdî, iddia edildiği üzere, Eş'arî'nin tâbi'lerinden değildir, bil'akis Eş'rî'-den önce ehl-i sünnet mezhebini tesis eden Ebû Hanîfe ve arkadaşlarının mezhebini te'yid ve tefsil etmiştir»[7]. İmâm-ı A'zam Ebû Hanîfe'nin selef akidesine mensup olduğu kabul edilir. Nitekim akaid risalelerinde, müteşâbihâtın te'vîli mevzuunda selef telâkkisine uyarak şöyle der: «Kur'anda zikroiunduğu üzere Allah taâlânın yed, vech ve nefs sıfatları vardır.....Yine onun gazab ve rızâ sıfatları mevcuddur, ancak bunların keyfiyeti bizce meçhuldür. Onun gazabı ukubeti, rızâsı da sevabı demektir, denilemez... Yine onun yed'i kudreti veya nimeti mânâsına gelir, de denilemez»[8]. Ancak Ebû Hanîfe'nin, gerek kelâm metodunu benimsemiş Mu'tezile ve diğer bid'at ehlî ile muhtelif münazaraları, gerek fıkıhta takibettiği metoda paralel olarak akaiddeki istidlallerinde akla ehemiyet vermesi ona selef metodu ile kelâm metodu arasında bir intikal devresinin mümessili vasfını kazandırmıştır[9]. Usul-i din mevzuunda nakle bağlı kalmakla beraber akla da gereken ehemiyeti veren Ebû Hanîfe'nin bu sistemini daha da gelişmiş olarak Ebû Mansûr el-Mâtürîdî'de görmekteyiz. Mâtürîdî, Kitâ-bu't-Tevhîd'inin hemen başında taklîd zihniyetini tenkid ederken «Dinin, kendisiyle bilinebileceği iki esas vardır: biri nakil, diğeri de akıldır» [10] demek suretiyle aklı usul-i dinin bir esası kabul ettiğini ifade etmiş oluyor. Yine aklî tefekkür ve istidlali müdafaa ettiği eserinde «İnsana aklını kullanmaktan vazgeçmeyi telkin eden, şeytanî vesveseden başka bir şey değildir, çünkü şeytan kişfyi akimin semeresinden caydırmak ister» [11] demektedir. Mâtürîdî'nin, devrinin en kıymetli kelâm eseri olarak bize intikal eden Kitâbu't-Tevhîd'i incelendiği takdirde, onun, hakikaten naklin yanında akla da büyük değer veren, cedel ve münazara üslûbunu kullanan bir kelâm eseri olduğu ortaya çıkar. Bununla beraber müteşâbihâtın te'vîli mevzuunda Şeyh Ebû Mansûr, tıpkı Ebû Hanîfe'-de olduğu gibi, muhafazakâr davranarak te'vîlden kaçar. Meselâ istiva' meselelesinde, yani «Rahman olan Allah Arş üzerine istiva' etti»[12] mealindeki âyet-i kerimenin izahında, teşbîhe kaçan anlayışları zikredip reddettikten ve te'vîle giden diğer görüşleri de hulâsa ettikten sonra şöyle der: «Bu mevzu'da bize göre aslolan şudur ki, Allah taâlâ «Hiç bir şey onun benzeri olamaz» [13]buyurmak suretiyle, kendini, yaratıklarına benzemekten tenzih etmiştir. Biz de yukarıda, onun fi'lin-de ve sıfatında benzerlerden münezzeh olduğunu bşyan ettik. O halde Rahmân'ın Arş üzerine istivasına, Kur'anda vâVid ve akılda sabit olduğu gibi hükmetmek gerekmiştir. Artık biz, bu âyetin, belli bir mânâ ile kesin te'vîline hükmedemeyiz; çünkü yukarıda zikrettiğimiz te'vîllerden her hangi birine ihtimâli olduğu gibi henüz beşer idrakine ulaşmamış ve teşbih şaibesi de taşımıyan başka bir mânâya gelmesi de muhtemeldir. Biz ancak bu âyette Allah'ın mu-rad ettiğine iman ederiz. Ru'yetullah ve diğer meselelerde olduğu gibi hakkında nas vârid olan her mevzuda da durum aynıdır: teşbihi nefyeder, hiç bir yorum yapmadan murâd-ı İlâhî her ne ise ona iman ederiz»[14]. Kelâm metodunu büyük çapta benimsemekle beraber müteşâbihâtın te'vîli hususunda Mâtürîdî'de görülen muhafazakârlık aynen Eş'arî'de de mevcuddur. Ancak ehl-i sünnetin bu her iki koluna mensup müteahhir âlimler müteşâbihâtı te'vîl etmişlerdir. Bunlar, bilhassa avamın yanlış yorumlarla teşbihe düşmelerini önlemek maksadıyla müteşâbihâtı, arap dilinin müsaade edebileceği mecazî mânâlara yorumlamayı caiz görmüşler, fakat bu te'villerin, ihtimal dairesinin ötesine geçmediğini ve kesinlik kazanmadığını da belirtmişlerdir[15]. Hulâsa, hicrî dördüncü asrın başlarında ortaya çıkan Mâtürîdiy-ye, ikinci asırda Ebû Hanife tarafından kurulan bir mezhebin devamıdır. Mâtürîdiyye,. akaid sahasında nakille birlikte aklı da dinin anlaşılmasına vesile olan bir asıl kabul etmiş, İmam Mâtürîdî'derı itibaren akaidde kelâm metodunu gittikçe geliştirerek benimsemiştir. Müteakip bahiste anlatılacağı üzere ehl-i sünnetin Eş'ariyye kolu da aşağı yukarı Mâtürîdiyye gibi kelâm metodunu benimseyen bir mezhebdir. Bu durumda gerek Mâtürîdiyye, gerek Eş'ariyye, en büyük hasım olarak mücadele ettikleri Mu'tezile metodunu benimsemiş görünüyorlar. Zira yukarıda, «Akaid ilminin geçirdiği merhaleler» bahsinde anlatıldığı üzere «kelâm» meto,dunu islâm tarihinde ilk defa ortaya koyan Mu'tezile olmuştur. Evet, ehl-i sünnet kelâma cıiarıntn Mu'tezile metodunu benimsedikleri bir vakıadır. Her şey-4 den önce bu metod hasmın kabul edip saygı gösterdiği bir silâhtı. Sonra tarih boyunca islâm dininin ana konularını (ahkâm-ı asliyye-yi) teşkil eden akaid mevzularında kendileriyle mücadele edilen ve bundan sonra da mücadele edilecek olan zümreler her zaman nakil ile susturulup mağlûp edilemez. Naklin yanında, Allah taâlânın lütfedip mükellefiyet için esas kabul ettiği aklı da vazifelendirmek, onu, naklin hizmetinde açıklayıcı, isbat edici ve hatta bir mânâda tamamlayıcı bir unsur olarak kullanmak her halde İsabetli bir yol, başarılı bir metoddur. Mu'tezile akılcılığı ile ehl-î sünnet akılcılığı arasında büyük fark var. Mu'tezile, itikadî meselelere dair nasları yanlış ve kabi( bir anlayışla tefsir edip teşbihe düşen ve aklı mahkûm eden Haş-viyye karşısında bir aksülamel olarak akla fazla ehemiyet vermiş, filozoflar kadar olmasa bile nerde ise onu hakem kabul etmiştir. Bu sebepledir ki sıfât-ı ilâhiyyenin bir kısmı ile birlikte kaderi de inkâr etmiş, aklın müessir bir rol oynamaması icabeden âhiret ahvâline dair ru'yetullah, şefaat, sırat, mizan gibi bir çok hakikati reddetmiş, bunlarla İlgili nasları ya red veya te'vîle kalkışmıştır. Ehl-i sünnet kelâmcıları ise Allah taâlânın bütün sıfatlarım isbat etmiş, kadere inanmış, âhiret ahvâline müteallik, âyet veya hadis ile sabit olmuş her şeyi kabul etmiştir. Mu'tezilede akıl, yerine göre hareket noktası, yerine göre hakemdir. Eş'ariyye ve Mâtürîdiy-ye'den müteşekkil ehl-i sünnet kelâmcılarına göre İse akıl naklin hizmetinde, onu teyid edici, açıklayıcı ve tamamlayıcı bir unsurdur. Yine onlara göre nakil ile akıl arasında bir tenakuz, bir çatışma olmamalıdır. Şayet var gibi görünüyorsa sahîh nakil, sarîh akıl karşısında te'vil edilmelidir. Bu sonuncu vasfıyle ehl-i sünnet kelâmcıları Selefiyyeye yaklaşır. Zira Selefiyyenin mütekaddimînine göre akıl naklin karşısına çıkabilecek bir unsur değilse de müteahhirîne göre sahîh nakil ile sarîh akıl tearuz etmez ki te'vîl bahis konusu edilsin. [16] C. Mâtürîdiyye Eserleri Yukarıda da belirttiğimiz üzere Mâtürîdiyye mezhebi eh!-i bid*-at karşısında ehl-i sünnet akidesini ilk önce müdafaa ve neşreden bir mezhebdir. Bu hayırlı teşebbüs İmam-ı A'zam Ebû Hanîfe (v. 150/ 767) ile başlamış, İmümu'l-hüdâ Ebû Mansûr el-Mâtürîdî (v. 333/ 944) tarafından inkişaf ettirilerek sürdürülmüş bu yoldan yürüyen müteakip âlimler de meydana getirdikleri eserlerde Mâtürîdiyye mezhebini kemale erdirmiştir. Gittikçe aklî istidlal ve izahlara ehemiyet vermekle beraber Selefiyyenin o salim metodunu elden geldiği kadar muhafaza etmiş ve Mu'teziie şöyle dursun, Eş'ariyye kadar dahi cedel ve münazara üslûbunu benimsememiştir. Ayrıca Mâtürîdî mezhebini benimseyen Mâverâunnehir sakinleri ile diğer müslüman türklerin zaman zaman istilâlara ma'ruz kalmaları ve uzun aâırlar fütuhat ile meşgul olmaları sebebiyle, ihtiyacın fevkinde hacimli kelâm eserleri yazmaya vakit bulamadıklarını söylemek de her halde yerinde olur. Buna mukabil Eş'ariyye ulemâsı cedel ve münazaraya daha çok önem vermiş, en kuvvetli muarız olan Mu'tezile ile aynı vatanda yaşamış, ayrıca Irak, Şam ve Mısır gibi islâm ilim dünyasının büyük merkezlerinde bulunmuştur. Bu sebeple kelâm sahasında Eş'arî eserler daha çok telif edilmiştir. İzahı güç bir hadisedir ki Mâtürîdiyye' mezhebinin yayıldığı ülkelerde, «Amelde mezhebim Hanefiyye, akaidde mezhebim Mâtürîdiyye» diyen müslümanların âlimleri fıkıhta gösterdikleri muhâfa zakârlığı kelâmda göstermemişler ve Mâtürîdiyye kitaplarından çok Eş'arî eserleri okumuş, okutmuş ve işlemişlerdir. Osmanlı medreselerinde bile uzun yıllar okutulan ders kitaplarının çoğu Eş'arî eserlerdir. «Akaid ilminin geçirdiği merhaleler» bahsinde anlatıldığı üzere hicrî 8. yüzyılın ortalarından itibaren başlayıp asrimizin başına kadar altı asır devam eden «Cem1 ve Tahkik Devri»,'haddi zatında bütün islâm dünyasında kelâm ilminin duraklama devridir. Bu devrede yeniden eser telif etmekten ziyade daha önce meydana getirilmiş eserler üzerinde şerh, haşiye, ta'lîkat ve saire şeklinde çalışılmıştır. Bu özellik, o asırlarda Mâtürîdiyye cereyanının temsilcisi olması lâzım gelen Osmanlı âlimlerinde de tesirini göstermiş ve bu âlimler daha çok yazılmış metinler üzerinde şerhler ve haşiyeler meydana getirmiştir. Şerh ve haşiye çığırına yol açan sebeplerden biri de, her haide, kelâm İlmine ait belirli eserlerin medreselerde ders kitabı olarak okutulmasıdır. Bu eserleri okutan âlimlerin, metinler üzerindeki izah ve takrirleri kitap haline getirilince bir şerh veya haşiye vücud bulmuş oluyordu. Yine tedris maksadıyla manzum eserler de( meydana getirilmiştir. Bu manzumeler veciz akaid metinleri halin-* dedir. Kelâm tarihi boyunca meydana getirilen Mâtürîdî eserlerin tam bir listesini vermek maalesef mümkün değildir. Bu saha başlı başına bir araştırmanın konusunu teşkil eder. Ancak örnek olmak üzere bir kaç meşhur eseri sıralıyalım : 1) Mâtürîdiyye mezhebinin, hatta ehl-i sünnet ilm-i kelâmının ilk eserleri İmâm-ı A'zam Ebû Hanîfe'nin akaid risaleleridir: el-Fıkhu'l-ekber el-Fıkhu'l-ebsat er-Risâie el-Âlim ve'l-muteallim el-Vasıyye diye isimlendirilen bu beş risalenin ilki, «el-Fıkhu'1-ekber», âlimler arasında çok şöhret bulmuş, üzernde bir çok şerh yazılmış, manzum hale getirilmiş, türkçeye de tercüme edilmiştir. Başlı başına bir Mâ- türîdî eser sayılan Aliyyu'I-Kaarînîn (v. 1014/1606) şerhi ile merhum Hasan Basri Çantay'ın (1887-1964 m.) tercümesi güzeldir[17]. 2) Osmanlı ulemâsından, Rumeli Kazaskeri Kemâleddîn el-Be-yâzî (v. 1098/1687) Ebû Hanîfe'nin risalelerini yeni bir tertip ile toplayıp şerhetmiştir. «İşârâtu'l-merâm min ibârâti'l-İmâm» adını verdiği bu kıymetli eserinin sonunda, müellif, kitabında, 200 ana kaynaktan nakiller yaptığını ve hususiyle Mâtürîdiyye eserlertni taradığını zikreder[18]. 3) Ebû Hanîfe'nin akaide dair görüşlerine paralel olarak kendisinden sonra en önce eser te'lif eden, Mısır Fakîhi diye meşhur Ebûj Ca'fer et-Tahâvî'dir (v. 321/933). Tahâvî, önce Şafiî fıkhını tahsil et-1' miş, sonra Ebû Hanîfe'nin metodunu benimseyerek Hanefiyyeye geçmiştir. Hem fıkıh, hem de akaidde Hanefiyyenin imamlarından olmuştur. Mevzuumuzla alâkalı olarak «el-Akîdetu't-Tahâviyye diye şöhret bulan risalesinin astl adı tarzındadır[19]. Eser, henüz kelâm üslûbuna bürünmemiş, ehl-i sünnetin selef akidesini hulâsa eder. Akide-i Tahâviyye üzerine yapılmış bir kaç şerh vardır[20]. Bunlar da başlı başına kıymetli birer kelâm eseridir. 4) Ehl-İ sünnet İlm-i kelâmının Mâtürîdiyye koluna ait en ene-miyetli eser, şüphe yok ki, mezhebe adını veren Ebû Mansûr el-Mâ-türıdî'nin «Kıtâbu't-Tevhîd»idir, Dünyada tek nüshası olduğu bilinen bu eser ancak 1970 yılında basılarak ilim dünyasına, sunulmuştur[21]. Mâtürîdiyye akaidi sahasında eser yazan bütün eski müelliflerin ana kaynağını teşkil eden bu değerli ve hacimli kitap, müellifinin muasırı olan, Eş'ariyye mezhebinin kurucusu Ebu'l-Hasan, e!-Eş'arî'nin [v. 324/936) bize intikai eden kelâma dair eserlerinden çok daha hacimli, doyurucu ve zengin muhtevalıdır. Kelâm ilminin ana bahislerini teşkil eden ilahiyat, nübüvvat ve sem'iyyâtın ekseri meselelerini konu edinen Kitâbu't-Tevhîd, ehi-i sünnet dışı mezheplerin ve gayr-ı islâmî cereyanların görüşlerinede temas ederek ge-rekii tenkidler yapar. Şunu da belirtelim ki bahis konusu edilen eser, klâsik kelâm kitaplarında alışılmış üslûp ve ıstılahların dışında, orijinal bir ifadeye sahiptir. Bu bakımdan metnin çözülmesi oldukça güçtür. Arapça bilen araştırıcılar için bile bu tarihî kelâm kitabının tercüme edilmesi gereklidir. 5} İmam Ebû Mansûr el-Mâtürîdî'nin bize intikal edebilen diğer eseri «Te'vîlâtü'l-Kur'âr »da Mâtürîdiyye akaidinin kıymetli bir kaynağını teşkil eder. Tedkîkinden de anlaşılacağı üzere kitap «dirayet» usûlünü takibeden mufassal bir tefsirdir. Müellif, münasebet düştükçe kelâm bahislerine de temas etmekte, başta Mu'tezile olmak üzere, islâm fırkaları ile islâm dışı cereyanların -görüşlerini tenkide tâbi' tutmaktadır. Te'vîlâtu'l-Kur'ân şârihi Ebü Bekr Muhammed b. Ah-med es-Semerkandî'nin (v. 533/1158) ifadesinden anlaşıldığına göre, eser, baştan sona kadar bizzat Mâtürîdî tarafından tilmizlerine yapılan ders takrirlerinin, sonradan onlar tarafından birleştirilip kitap haline getirilmesiyle vücûd bulmuştur[22]. Bu durum, eserin daha kolay anlaşılmasını temin etmişse de tertip ve âhengine menfi yönden tesir etmiştir. Te'vîlâtu'l-Kur'ân hacimli bir kitaptır. Bununla beraber çok istinsah edilmiştir[23]. Bu da, onun, rağbet gören bir eser olduğunu gösterir. Bazı nüshaların «ketebe» sinden anlaşıldığına göre Osmanlı Şeyhülislâmlarının müstesna itanasına mazhar olmuştur[24]. 6) Mâtürîdiyye akaidi mevzuunda bize intikai eden eserlerden biri de, fıkıh ve kelâmı bizzat İmam Ebû Mansûr el-Mâtürîdî'den aldığı rivayet edilen, el-Hakîm es-Semerkandî (v. 342/953) diye meşhur, Hanefiyye kadısının risâlesıdir. «es-Sevâdu'l-a'zam js-miyie anılan risale 62 mesele üzerine kurulmuştur. Ebü Hanîfe ve Ebû Mansûr'un tarîkından yürüyerek ehl-i sünnet akaidini kısaca takrir eder. Ehi-i sünnet ilm-i kelâmının başlangıç devrine ait olan risale, klâsik kelâm kitaplarında göze çarpanın dışında bir plâna sahiptir.[25] 7) Yine Mâtüridî'nin (v. 333/944) talebesinden olan Abduike-rim b. Müsâ b. İsa'nın torunu Sadru'l-İslâm Muhammed (b. Mahmûd b. el-Huseyn b. Abdulkerim) el-Pezdevî'nİn (v. 493/1100) «Usûlu'd-dîn»i de Mâtürîdiyyenin eski kaynaklarından birini teşkil eder. 96 mesele halinde klâsik kelâm kitaplarının hemen bütün bahislerini ihtiva eden bu eser, cinler, akıl, ruh gibi değişik bazı konular hakkında da kısa bilgiler verir. Kitabın sonunda yer alan müstakil bîr bölümde de islâm mezhepleri kısaca ele alınır[26]. 8 ) Mâtürîdiyye mezhebine, kurucusundan sonra en çok hizmet eden Nesefiyye ailesi olmuştur. Fıkıh, tefsir, hadis ve kelâm.sahasında kıymetli eserler veren bu Hanefiyye ulemâsından Ebu'l-Muîn en-Nesefî'nin (v. 508/1111) «Tebsıratu'i-edille Hj^Iîj-v » si denebilir ki Mâtürîdiyye- mezhebinin en hacimlisi ve en mufassal eseridir. Fatih kütüphanesinin 2907 numarada kayıtlı nüshası 243 varaktır. İmam Mâtürîdî'nin görüşleri ve o zamana kadar gelip geçen Mâtüridiyye âlimlerinin tesbiti mevzuunda önemli bir kaynak olan eserin basılıp ilim dünyasına sunulması bir zarurettir. Ehu'Mvluîn en-fSJesefî'nİn, rnevzuumu2İa alâkalı eserleriden «Bah-ru'İ-keiâm» basılmıştır[27]. Kelâm meselelerinin çoğuna temas eden bu risalenin tertibi pek güzel değildir. 9) «Nesefî Akaidi» diye anılan ve islâm dünyasında büyük bir şöhrete mâlik bulunan risaleye gelince, risalenin en meşhur sârini al-lâme Sa'düddîn Teftâzânî (v. 793/1390), şerhinin mukaddimesinde, eseri Necmeddîn Ömer en-Nesefî'ye (v. 537/1142) nisbet eder. Keş-fu'z-zunûn, Hediyyetu'l-ârifîn ve İslâm Ansiklopedisi de aynı şeyi tekrar eder[28]. Âlimler arasında yaygın olan kanaat de budur. Halbuki Abdulhayy el-Lûknevî, el-Fevâidu'l-behiyye'sinde (s. 80, 130), Zürkaa-nî'nin Şerhu'l-Mevâhib'inden naklen, eserin, Ömer en-Nesefî'ye değil, Burhâneddîn en-Nesefî'ys (V- 687/1289) ait olduğunu zikreder. Doğrusu, Hanefî fakîhlerinden olan Necmeddîn Ömer en-Nesefî tefsir, edebiyat ve tarih âlimi olarak biliniyorsa da kaynaklarda mütekellim olarak gösterilmemiştir. Burhâneddîn en-Nesefî'nin İse kelâm ilmi ile meşgul olduğu bilinmektedir. Binaenaleyh Zürkaanî (v. 1122/1710) ile Lûknevî'nin (v. 1304/1887) tercihleri üzere eserin Ömer en-Nesefî'ye değil Burhâneddîn en-Nesefî'ye ait olması daha isabetli görünmektedir. Nesefî Akaidinin üzerine yapılmış bir çok şerh vardır, metin nazma da çevrilmiştir. Meydana getirilen şerhler arasında allâme Teftâzânî'ninki çok şöhret bulmuştur. Bu şerh üzerine de yapılmış bir çok şerh ve haşiye mevcuddur. Kâtib Çelebî (v. 1067/1657) Keş-fu'z-zunûn'unda (II, 1145-1149) Nesefî Akaidinin metni ve Teftâzânî'-nin şerhi üzerine, şerh ve haşiye şeklinde, yapılmış çalışmalardan 50 den fazlasını zikreder [29], Her halde eserin bu kadar rağbet görmesi, islâm akaidini, tedrise uygun bir şekilde hulâsa etmiş olmasındandır. «Şerh-i Akaid» (ki bu terkib Nesefî'nin metni üzerine Teftâzânî'nin yaptığı şerhe alem olmuştur), uzun yıllar Osmanlı medreselerinde ve Ezher üniversitesinde ders kitabı olarak okutulmuş, 19. asrın ortalarından İtibaren Avrupada da tanınmıştır[30]. Bu gün de ilim mahfillerinde akaid ve kelâm sahasının mu'teber kitabı vasfını devam ettirmektedir. Bilindiği gibi metnin müellifi (Burhâneddîn veya Ömer en-Nesefî) Mâtürîdîdİr. Fakat şârih Teftâzânî Eş'ariyyeyi haklı çıkaran bir Eş'arî[31]. Yukarıda «Akaid ilminin geçirdiği merhaleler» bahsinde anlatıldığı üzere Teftâzânî, felsefe ile kelâmı mezce-den bir mütekellimdir. Bu sebeple Şerh-i Akaid, mantıkî ve felsefî izahları ihtiva etmekte, dolayısıyla bu günün pozitif ilimlerini alâkadar eden bazı konuları da kapsamaktadır. Bu bakımdan anlaşılması pek kolay değildir. Şerhu'l-Akaid'in türkçe tercümeleri de vardır (bk. Süleymaniye Fatih ktp. nr. 2198; Hacı Mahmud Efendi ktp. nr. 1303). Giridli Sırrı Paşa (v. 1315/1895), Şerhu'l-Akaid'i, evvelâ şerh ve haşiyelerinden notlar koyarak tercüme etmiş[32], sonra da «Nakdu'l-kelâm fî akai-di'l-lslâm acjıyla bir nevi tercüme-telif mâhiyetinde neşretmiştir (İstanbul, 1310) [33]. Şerhu'l-Akaid, Süleyman Uludağ tarafından tercüme edilerek yayınlanmıştır[34]. 10) Nesefî ailesinin ilm-i kelâma dair eserlerinden biri de Ebu'l-Berekât Hâfızuddîn en-Nesefî'ye (v. 710/1310) ait. «Medârikü't-Tenzîl ve hakaaiku't-tevîl» adlı meşhur tefsirin sahibi bulunan Hâfızuddîn en-Nesefî, ehl-i sünnet ve'l-cemâat görüşünü, tafsirinde, yer yer takrir ettikten başka Mâtürîdiyye yolu üzere is^ lâm akaidine dair müstakil bir eser yazmıştır: «el-Umde». Müellif bilâhare bu eserini «el-İ'timâd fî'l-i'tikad »adıyla şerhetmiştir. el-Umde'nin, başka müellifler tarafından meydana getirilmiş şerhleri de vardır[35], Nesefî'nin kendi şerhi hacimli ve değerlidir. 11) Türk kelâmcıiarından, Ferganalı Sirâcuddîn Alî b. Osman el-Ûşî'nin (v. 575/1179) tertibettiği Emâlî Manzumesi çok rağbet görmüş akaid kitaplarından biridir, Mâtürîdî kelâmına dair yazılmış ilk rran-zum eser olduğu sanılan Emâlî 66 beytten ibarettir. Bir çok zevat tarafından şerhedilmiş, nazmen türkçeye çevrilmiştir[36]. Kamus mütercimi Ahmed Âsim (v. 1235/1819) tarafından yapılan türkçe şerh, başlı başına ve değerli bir kelâm eseridir (Merahu'l-maâlî fî şerhi'l-Emâlî İstanbul, 1266 h., 222 sayfa). Osmanlı şeyhülislâmlarından Hoca Sa'duddîn Efendinin (v. 1008/1599) manzum tercümesi Kemâl Edîb Kürkçüoğlu tarafından, arapça metin, bir çok not ve açıklamaları ihtiva eden güzel bir tedkîk ile, neşredilmiştir[37]. 12) Hanefiyye ulemâsından, Buhârâlı Nûreddîn es-Sâbûnî'nin (v. 580/1184) eserleri de önemli kaynaklarımız arasında yer alır. İmâm-ı A'zam Ebû Hanîfe {v. 150/767) ile İmâm Ebû Mansûr el-Mâtürîdî'ye [v. 333/944) sadâkatla bağlılık gösteren Sâbûnî, ilm-i kelâm mevzuunda önce «el-Kifâye fî'l-hidâye »yi yazmış, sonra bunu fazla, mufassal görerek ihtisar etmiş ve «el-Bidâye fî usûli'd-dîn»i meydana getirmiştir. Her iki eser de tertip, üslûp ve muhteva bakımından büyük değere sahiptir. Nûreddîn Ahmed b. Mahmûd es-Sâbûnî'nin, peygamberlerin ismeti hakkında kıymetli bir eseri daha vardır: «e!-Muntekaa min ismeti'l-enbiyâ'[38] 13) Mâtürîdîyye kelâm kitaplarından biri de Hanefiyye ulemâsından, İbnu'l-Humâm diye tanınmış, Kemâleddîn Muhammed b. Abdul-vâhid'in (v. 861/1457) «el-Musâyere fî'l-akaidi'l-munciye fî'l-âhira kitabıdır. Aslen Sivaslı bir aileye mensûb olan ve ilmî kudretini devrinin ilim dünyasına kabul ettirmiş bulunan İbnu'l-Humâm, kelâmdan başka tefsir, ferâiz, fıkıh, hesap, edebiyat, mantık ve musikî sahalarında da mütehassıstı. «Fethu'1-Ka-dîr» isimli 8 ciltlik fıkıh kitabı, şerh mâhiyetinde olmakla beraber, âlimler arasında haklı bir şöhrete sahiptir. İbnu'l-Humâm, el-Musâyere'nin baş tarafında anlattığına göre, dostlarından birinin ricası üzerine Gazzâlî'nin (v. 505/1111) akaide dair «er-Risâletu'I-Kudsiyye»sini şerh etmeye başlamış, fakat 3-4 sayfa yazdıktan sonra ona bir çok ilâveler yapmaya başlamış ve bu minval üzere biten kitap yepyeni bîr eser halini almıştır. İbnu'l-Humâm ayrıca kitabın baş tarafına bir mukaddime, sonuna da bir hatime ilâve etmiştir. Müellif, kitabına, tertîbi ve başlıkları bakımından Gazzâlî'nin risalesine uyduğu için «atbaşı yürümek, beraber yürümek-mânâsına «el-Musâyere...» adını vermiştir. el-Musâyere üzerine yapılmış şerhler vardır. Bunlardan, Şâfiiyye ulemâsından Kemâl b. Ebî Şerifin (v. 906/1501) şerhi İle Kasım b. Kutluboğa'nın (v. 879/1474) haşiyesi bir arada basılmıştı[39]. 14) Osmanlı ulemâsından olup İstanbul'un fethinden sonra onun ilk kadılığını ifa eden, Kadı Celâleddinzâde Hızır bey'in (v. 863/1458) «Kasîde-i Nûniyye»si de ehl-i sünnetin Mâtürîdiyye kolu eserlerinden biridir. 100 beytten ibaret bulunan bu kasidenin de bir çok şerhi vardır. Keşfu'z-zunûn ve Zeylinde bunlardan 5 tanesi zikredilmiştir [40]. Kasîdenin ilk beyti şöyledir: 15) Tefsir, kelâm, edebî ilimler ve bilhassa terâcim-i ahval (biyografi) sahasında geniş bilgi sahibi olan Taşköprüzâde İsâmuddîn Ahmed Efendinin» (v.968/1561) meşhur eseri «Miftâhu's-saâde de yer alan ilm-i kelâm bahsi başlı başına bir değer taşır[41]. Taşköprüzâdenin bundan başka «el-Meâlim fî ilmi'l-kelâm » adlı müstakil bir eseri de mevcuddur. Kitap, felsefe ile mezcedilmiş kelâm eseri tipinde, felsefî ve mantıkî bahislere bolca yer vermekte, altı bölümünün ilk dördünü bu konulara ayırdıktan sonra beşinci bölümde (ma'lemde) ilahiyat, altıncısında da sem'iyat meselelerini ele almaktadır[42]. 16) Mâtüridiyye âlimlerinin meydana getirdikleri kelâm eserleri meyanında, son asırların allâmesi, hadis, fıkıh, kelâm, tasavvuf, lügat, tabakat ve ensâb ilimleri mütehassısı, büyük müelliflerden, Mur: tazâ ez-Zebtdî'nin [v. 1205/1790) de eserini zikretmeliyiz. Kaynaklarda türkçeyi de iyi bildiği zikredilen [43] bu Hanefî âlimi, meşhur İhya Şerhinin ikinci cildinde, Gazzâlî'nin 36 sayfalık akaid metnini 300 sayfaya yaklaşan bir şerhle izah etmiştir. Zebîdî bu izahlarında ehl-i hadis (selefiyye), ehl-i nazar (Mâ-türîdiyye ve Eş'ariyye) ve ehl-i keşf (sûfiyye) olmak üzere sünnet çerçevesinde kalan her üç zümrenin metodunu yerine göre büyük bir vukuf, tedkîk ve tenkîd zihniyetiyle kullanmasını başarmıştır. Bu şerh başlı başına bir kelâm eseridir[44]. 17) Yukarıda «Yeni ilm-i kelâm devri eserleri» sayılırken söz konusu edilen bazı eserler de Mâtürîdiyye akaidi kitaplarındandır. Meselâ : Abdüllâtîf el-Harpûtî'nin «Tenkîhu'l-kelâm fi akaidi ehli'l-islâm ve Ömer Nasuhi Bilmen'in (1299-1971) «Muvazzah İlm-i Kelâm»gibi. [45] [1] bk. ez-Zebîdî, İthâfuVsâde, H, 6; İzmirli, Yeni İlm-i Kelâm, II, 107. Allâme Zebîdî Ibnu's-Sübkî'den naklen özet olarak şöyle der: Bütün ehl-i sünnet ve'1-cemâat vâcib, caiz ve müstahîl sahalarında aynı akide üzere ittifak etmiş, ancak bunlara ulaştıran metod ve vasıtalarda ihtilâf etmişlerdir. Birincisi ehl-i hadis (Selefiyye) olup Kitab, sünnet ve icma'dan teşekkül eden sem'î delillere istinad 'eder. İkincisi aklî tefekkür ehli olup Eş'ariyye ve Mâtürîdiyyeden ibarettir. Bunlar, birkaç mesele müstesna, bütüp. itikadı mevzularda müttefiktir. Üçüncüsü keşf ehli olan Sûfiyyedir. Bunlar başlangıçta nazar ve hadis ehlinin prensiplerine bağlanırlar, keşif ve ilhamda nihayet bulurlar (a.e., s. 6-7). [2] Ebû Zehra, el-Mezâhibu'1-İslâmiyye, I, 313. [3] el-Kevserî, İşârâtu'l-meram mukaddimesinde, s. 6-7; Ebû Zehra, ag.e., I, 239. [4] Prof. Dr. Bekir Topaloğlu, Kelam İlmi, Damla Yayınevi:120-121. [5] Mâtürîdî'nin haaytı ve esereleri için bk. F. Huleyf, Kitâbu't-Tevhîd mukadmimesinde; Muhammed Eroğlu, Ebû Mansûr el-Mâtürîdî ve TeVîlâtu'l» Kur'ân, birinci bölüm (İstanbul Yüksek tslâm Enstitüsü Umumi Kütüphanesi) ve bunlarda zikredilen kaynaklar; M. Saim Yeprem, İrâde Hürriyeti ve İmâm Mâtürîdî* s. 251-263. [6] bk. el-Beyâzî, İşârâtu'l-merâm, s. 19-23 ve aynı kitab üzerine Kevseri mukaddimesi, s. 4; İbnu'n-Nedîm, el-Fihrist, s. 255-256. [7] el-Beyâzî, ag.e., s. 23; el-Kevserî mukaddimesi, s. 8-9; İ.A., VII, 405. [8] el-Beyâzî, ag.e., s. 186-189, 192. [9] Ebû Hanîfe'nin isbât-ı Vâcib mevzuunda kullandığı aklî istidlaller için Allah'ın Varlığı» adlı kitabımıza bakınız (birinci baskı, s. 75-77). [10] Kitâbu't-Tevhîd, s. 3-4. [11] a.e., s. 133. [12] Tâhâ (20), 5. [13] eş-Şûrâ (42), 11. [14] el-Mâtürîdî, ag.e., s. 74; el-Beyâzî, ag.e., s. 54. [15] el-Beyâzî, ag.e., s. 186-189. [16] Prof. Dr. Bekir Topaloğlu, Kelam İlmi, Damla Yayınevi:121-125. [17] Aliyyu'l-Kaarî, Minehu'r-ravzı'l-ezher li şerhi'l-Fıkhi'l-ekber Kahire, 1323. Bu eser Y. Vehbi Yavuz tarafından türkçeye çevrilmiştir, (Fıkh-ı Ekber Aliyyül-Kârî Şerhi, İstanbul, 1979). H. B. Çantay, Fıkh-ı Ekber, Ankara, 1954, Diyanet İşleri Yayınları. [18] Kitap 1368/1949 tarihinde Yûsuf Abdurrezzâk'ın tahkiki ve M- Zâhid el-Kevserî'nin takdimi ile basılmıştır. [19] bk. el-Kevseri, İşârâtu'l-merâm mukadmimesi, s. 4-5. [20] Bu şerhler için bk. Kâtib Çelebi, Keşfu'z-zunûn, II, 1143. Son zamanlarda basılan hacimli ve kıymetli bir şerhin müellifi. kesinlikle bilinmemektedir: Şerhu'l-Akaidi't-Tahâviyye, el-Mektebetu'1-islâmî neşri, 3. baskı, ts. [21] Dr. Rethullah Hulayf'in tahkikiyle, Beyrut, Katolik Matbaası, 1970; 6+58 sayfa: naşirin mukaddimesi, 401 sayfa: metin, ayrıca fihrist ve ingilizce mukaddime. Matüridî'ye nisbet edilerek daha önce yayınlanan iki risalenin ona ait olanuyacağını yukarıda söylemiştik (bk. s. 121). [22] bk. Ebû Bekr es-Semerkandî, Şerhu Te'vîlâti'l-Mâtürîdî, Şehid Ali Jttp. nr. 283, vr. l/b. [23] Çeşitli nüshaları bulunan bu eserin hacmi 500 varak civarındadır. Bir varak iki sayfadan ibaret bulunduğuna göre kitabın yazma nüshası 1.000 sayfayı bulur. Büyük boy olarak basılan kitap sayfalarına nisbetle her halde 2.000 sayfa civarındadır. Yalnız el-Fâtiha ve el-Bakara sûrelerinin tefsir metni 360 daktilo sayfasını doldurmuştur. İstanbul kütüphanelerinde Te'vilâtu'l-Kur'ân'a ait 27, şerhine ait de 11 kadar nüsha tesbit edilmiştir. Biz burada sadece kütüphane adı ve kayıt numarası vermekle iktifa edeceğiz. Bu nüshaların tavsifi ve diğer nüshalar için Muhammed Eroğlu'nun «Ebû Mansûr el-Mâtürîdî ve Te'vîlâtu'l-Kur'an» adlı eserinin ilgili bölümlerine bakınız. Te'vîlâtu'l-Kur'an nüshaları: Atıf ef. ktp. 76-77; Beşir Ağa, 9; Cârullah, 47, 48, 49; Çorlulu Alı Paşa, 10; Halet Efendi, 22; Hamidiye, 30, 31; Lâleli, 100; Kara-celebîzâde, 5; Köprülü, 47; Mihrİşah, 8; Murad Buharı, 14; Nuruosmaniye, 122; Şerhin nüshalarından bazıları: Şehid Ali Paşa, 283; Cârullah. 51, 229. Ahmed, 28/1; Medine, 180; Revan, 182. 123, 124, 125; Ragıp Paşa, 32/35, 33/36, 34/47; Hacı Selim Ağa, 40, 140; Şehid AH Paşa, 53; Topkapı Sarayı 3. [24] bk. Mihrişah ktp. nr. 8, vr. 930/a. [25] Risale müstakıUen, ayrıca Göreleli İbrahim Hilmi b. Hüseyin tarafından yapılmış arapça bir şerh ile birlikte basılmıştır: «Selâmu'l-ahkem alâ Sevâdİ'l- ü'zam Derisaâdet, Ahter Matbaası, ts., 220 sayfa. [26] Pezdevî'nin Usûli'd-dîn'i, Şerafeddin Gölcük tarafından. Dr. Peter Linss'in Kahire, 1383/1983 neşri esas alınarak -Ehl-İ Sünnet Akaidi» adı altında türkçeye tercüme edilmiştir (Kayıhan Yayınları, ErTu Matbaası, 1980, XVI + 376 sayfa). [27] Konya, Meşrıku'l-irfan matbaası, 1329 h-, büyük boy, 58 sayfa. [28] Kâtib Çelebî, Keşfu'z-zunûn, II, 1145; Bağdadlı İsmail Paşa, Hediyyetu'l-ârifîn, I, 783; İJV. IX, 99. [29] Nesefî Akaidinin baskıları ve şerhleri için bk. Brockelmann, GAL, I, 427 vd. [30] bk. İ.A. VII, 406; F. Huleyf, K. et-Tevhîd mukaddimesi, s. 9, dn, 4; Mehmed Ali Aynî, Huccetu'l-islâm İmam Gazzâlî, s. 102. [31] msl. bk. Şerhu'l-Akaid, Tekvin bahsi (s. 101). [32] Rusçuk, Tuna Vilâyeti Matbaası, 1292; Mukaddime: Mezheplere dair, birinci ve müteakip cildler «Şerh-i Akayid Tercemesi-. [33] Otağ yayınları arasında: «Ömer Nesefî, İslâm İnancının Temelleri -Akaid» adıyla metnin bir nevi tercüme-şerhi yayınlanmıştır (birinci baskı, ist. 1971). Mehmed AJi Aynî (v. 1945), müsteşrik B. Carra De Vaux'nun eserini esas alarak meydana getirdiği «Huccetu'l-islâm İmam Gazzâlî» isimli katbmda (İst. 1327) Akaİd-i Ömer en-Nesefî'ye nisbet eder ve bilhassa Teftâzânî şerhinin değeri üzerinde izahat verir (s. 102-106). [34] Kelâm İlmi ve İslâm Akaidi - Şerhu'l-Akaid, Giriş (s. 31-87), tercüme (s. 91-366), İstanbul, 1980. [35] el-Umde ve şerhlerine ait yazma nüshalar; Fatih ktp. nr. 3083, 3085; Cârullah, 11S4. [36] Keşfu'z-zunûn ve Zeylinde 10 kadar şârih adı zikredilmiştir, Keşf, II, 1349-1350; Zeyl, II, 233-234. Ayrıca bk. M. Şerafeddin (Yaltkaya), Türk Kelamcı-ları, Darülfünun İlahiyat Fakültesi Mecmuası, 1932, sy. 23, s. 4, 16-75 ve 70 nu-marlı dipnotunda yer alan kaynak. [37] Lâmiyye-i Kelâmiyye, İlahiyat Fakültesi Dergisi, 1954, MI, s. 1-21. Seyyid Abdülzâde Muhammed Tahir ve arkadaşı tarafından hazırlanan *Mahze-rıu'1-ulûm. adlı ilimler ansiklopedisinin İLm-i Kelâm» bahsinde Emâlî beyitleri türkçeye tercüme ve notlarla dercedilmiştir (s. 180-208). [38] el-Bidâye fî usûli'd-dîn basılmıştır (İskenderiyye, 1969). Aynı eser tarafından yapılan tahkîkli metni ve tercümesi «Mâtürîdiyye Akaidi> adı altında Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları arasında çıkmıştır (birinci baskı, Ankara, 1979: s. 19-49 Sâbûnî'nin hayat ve eserleri; 53-186 eserin tercümesi; 187-219 ıstılahların izahı. Kitabın sağ tarafından s. 16-93 el-Bidâye metni; 97-158 farklar, fihristler vs.). Eâbûnî'nin eserleri hakkında bu kitapta geniş bilgi vardır. [39] Bulak, 1317 h., 284 +70 sayfa. Bu baskının ofset yoluyla neşri, tarafımızdan konulan küçük bir önsöz ve fihristle birlikte, Çağrı Yayınları tarafından yapılmıştır, İst. 1979. [40] bk. Keşfu'z-zunûn, II, 1348; Zeyli, II, 233. Kasîre-i Nûniyye'nin diğer şerhleri için bk. M. Şerefeddin, adı geçen yer, s. 17. Dâmâd-ı Gelenbevî Muhammed Şükrü b. Ahmed Atâ'nın Tuhfetu'l-fevâid alâ Cevâhiri'l-akaid adlı türkçe şerhi İstanbul'da 1328 h. tarihinde basılmıştır (192 sayfa). [41] Miftâhu's-saâde arapça olarak basıldığı gibi (msl. Haydarâbâd, 1328 h.) oğlu Kemâleddîn Mehmed Efendi tarafından bazı ilâveler yapılarak «Mevzûâtu'l-ulâ adıyla türkçeye tercüme edilmiştir. Bu tei'cüme istanbul'da 1315 h. tarihinde iki cild halinde basılmıştır. [42] el-Meâlim'in yazına nüshaları için bk. Vcliyuddîn Efendi ktp. nr. 214!); Atıf Efendi, nr. 2616. [43] bk. tz-Zirikli, el-A'lâm, VII, 298. [44] bk. Seyyid Murtezâ ez-Zebîdî, İthâîu"s-5âdeti'l-muttakîn bi şerhi esrarı İhyâi-ulûml'd-dm Kahire, 13H h. baskısından ofset, Beyrut, ts- H, 1-287. [45] Prof. Dr. Bekir Topaloğlu, Kelam İlmi,Damla Yayınevi:125-134. Konu Başlığı: Ynt: Mâturîdiyye Gönderen: Ceren üzerinde 20 Ağustos 2019, 17:08:38 Esselamu aleykum. Rabbim razı olsun paylasimdan kardeşim. ...
Konu Başlığı: Ynt: Mâturîdiyye Gönderen: Mehmed. üzerinde 21 Ağustos 2019, 15:31:55 Ve aleykümüsselam Rabbim bizleri doğru yoldan ayırmasın Rabbim paylaşım için razı olsun
Konu Başlığı: Ynt: Mâturîdiyye Gönderen: Sevgi. üzerinde 26 Ağustos 2019, 07:37:32 Aleyküm selâm. Rabbim bizleri hâk yolundan hiiiç ayırmasın inşaAllah
Konu Başlığı: Ynt: Mâturîdiyye Gönderen: Züleyha üzerinde 26 Ağustos 2019, 11:04:24 Rabbim yolundan ayırmasın insallah selam ve dua ile
|