๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Kelam İlmi => Konuyu başlatan: Safiye Gül üzerinde 09 Ekim 2010, 13:46:31



Konu Başlığı: Galiyye
Gönderen: Safiye Gül üzerinde 09 Ekim 2010, 13:46:31
GALİYYE VE BÂTINİYYE


Galiyye


A. Cereyanın Adı - Ortaya Çıkışı
 

a$mak" manasına gelen kökünden türemiş  hadd, asan, tayın edilmiş sınırın ötesine gecen demekti .Had di aşanlar, manasmdaki-ğâliyye.  "Had- hUSUSİardan  dîniyyeden)  birnevi anlasma

(Karmatner)

 adet olmuştur. Ne var kilıçlann gölgesinde şiddetle mücadele etmiştir. Şîantn diğer mutedil guruplarının da gulât ile olan fikrî mücadeleleri az değildir [89]

Galiyyenin ortaya çıkış tarihine gelince, yukarıda, Hz. Ali'nin ha­yatında zuhur eden şîîlik hareketleri içinde, Abdullah b. Sebe'in yü­rüttüğü fitnenin nihaî bir merhalesi olarak Hz. Alî'nin şahsını tanrı­laştırma aşırılığının görüldüğünü söylemiştik (bk. s. 198 vd.) Daha son­ra bu gulüvv cereyanı, zayıf da olsa Keysâniyye içinde devam etmiş, müteakiben Şîanın en kalabalık guruplarını sinesinde toplamış bu­lunan İmamiyyeye sızmış (gulât-t İmamiyye) ve İsmaİliyye tarafından devam ettirilmiştir.

Bâtıniyyenin içyüzünü anlamak için bir müddet onların arasına karışan, Yemen'in Sünnî âlimlerinden  Muhammed b. Mâlik el-Ham-mâdî (v. 470/1077) ve Zeydiyye âlimlerinden Muhammed b. ei-Hasan ed-Deylemî'nin    (v. 711/1311)    kaydettiklerine    göre    sistemli    bir cereyan    olarak    Bâtıniyyenin    kurucusu     Meymün     el-Kaddâh'tır. Aslen  İran'ın Ehvaz bölgesinden olan el-Kaddâh,  mecûsî (veya ya-hudî) iken Ca'fer-ı Sâdık'ın (v. 148/765) yanında güya müslüpıan ol­muş ve onun hizmetine girmiştir.    Fakat hicrî 170 yılında Kûfe'de «müslümanlara tuzaklar kurarak» her âyet ve hadisin bir İç manası (te'vili) bulunduğunu, zahirî mananın bir sembolden  ibaret olduğu­nu  iddia  etmiş;   namaz, oruç, zekât gibi  dînî vecibelerin gereksiz olduğunu   söylemiştir.  el-Kaddâh'in   oğlu  Abdullah   (v.   180/796)  da babasının yolundan yürüyerek şîîlik perdesi  altında bozuk fikirleri­ni yaymaya devam etmiş ve rolünü, kendisinden sonra oğlu Ahmed'e devretmiştir. Ahmed Şam'dan çıkarak Irak taraflarına gitmiş, orada Karmat veya Kırmıt adında biriyle  işbirliği  yaparak  Bâtınîliği  yay­maya devam etmiştir. Karmat'ı, Hamdan Karmat (v. 293/906) adın­daki tilmîzi takibetmiştir. Bu sebeple Bâttniyyeye Karmatîler denil­meye başlanmıştır [90]. Gittikçe yayılan  Karmatîliğin  İrak,  Bahreyn, İran, Rey, Curcan, Horasan, Sicistan, Yemen... taraflarında temsilci­leri türemiştir.

İlk devir Bâtınî- Karmatî hareketlerini »idare edip isyanlar çıka­ran simalar arasında Hamdan, kayınbiraderi Abdan, Ebû Saîd ei-Cennâbî  (v.  301/914)  ve  oğlu  Ebû  Tahir  el-Cennâbî  (v.  332/944)  meş­hurdur [91][92]

 

B. Galiyyenin  Ana  Görüşleri
 

Gerek ehl-i sünnete, gerek mutedil Şîaya mensub olan bir çok mezhepler tarihi müellifi, galiyye guruplarını hiç bir zaman samimi kabul etmemiş; onların, haddi zatında mecûsî, yahudî veya mülhid (Allahsız) kimseler oldukları hafde müslümanların akidesini bozmak ve İslâmı içinden yıkmak için yerine göre müslüman göründükleri­ni söylemişlerdir [93]. Bunun için olacaktır ki bu müfrit zümrelere ait ahenkli ve sabit görüşler tesbit etmek güç bir şey olmuştur. Bâtı­nî-Karmatî akidesini doğru olarak tesbit etmenin bîr güçlüğü de bu akidenin, sâlikleri tarafından gizli tutularak apaçık ortaya konul­mamış olmasından doğmaktadır. Bu sebeple muhaliflerinin eserle­rinden istifade etmek mecburiyeti hâsıl olmuştur. Tabiatıyle sünnî ve mutedil müslüman gurupların, düşman bildikleri galiyye zümre­leri hakkında tamamen tarafsız kalmaları  kolay değildir [94]

Müfrit guruplar manasına gelen galiyye en kısa ifadesiyle «Hz. Ali hakkında aşırılığa düşenler» diye anlatılır. Onlara ait olmak üze­re tesbit edilen ana görüşleri aşağıda hulâsa ediyoruz. Şunu be­lirtelim ki galiyyeye nisbet ederek sıralayacağımız bu görüşlerin hepsi bütün müfrit guruplar tarafından benimsenmiş olmayabilir. Ancak, biraz önce de belirttiğimiz üzere galiyye, kendi öz İnanış ve

görüşlerini gizleyen, duruma göre renk değiştiren, samimiyetsiz *e istikrarsız çeşitli guruplardan müteşekkildir. Bu sebepledir ki onlar­dan bahseden kaynaklar da çelişik ifadeler taşır. Biz burada onlara nisbet edilen görüşlere genel bir bakış yapmak durumundayız. [95]

 

1. Tanrılaştırma (Te'lîh)
 

Genellikle Hz. Ali'ye tanrılık nisbet etme tarzında görünür. Bü­tün peygamberlere, çeşitli imam ve liderlere ulûhiyet nisbet eden­ler de vardır. Tanrılaştırma İnancı içinde : Halikı mahlûka veya mah­lûku Halika benzetme (tecsîm, teşbih), ilâhî ruhun insan bedenine girmesi (hulul) ve Cenabı Hakkın Hz. Muhammed ile Ali'yi .yaratıp kâinatın yaratılış ve idare edilişini bunlara, hatta Ali'den sonra imamlara bıraktığı (tefvîz) gibi bâtıl akideler de vardır. Hatta hulul manasındaki tenasüh da bu görüşün  içinde mütalâa edilebilir.

Bu çeşit görüşlere sahib olan müfrit zümrelerin sayısı 20 civa­rındadır. Sebeiyye, Aliyyullahiyye, Hattâbiyye, Beyâniyye, Berkukiy-ye, Mukannaiyye, Dürziler, İsnâaşeriyye ile İmamiyye galiyyesi bun­lardandır[96].[97]

 

2. Nübüvvet iddiası :
 

Hz. Ali (kerremellahu vecheh) başta olmak üzere kabul ettikle­ri İmamlara peygamberlik nisbet edenler olduğu gibi bizzat kendile­rinin peygamber olduğunu ileri sürenler de vardır. Bu ikinciler de etraflarında, kendilerine inanan kimseler bulmuşlardır. Bazı sapık guruplar da imamlarına hem ulûhiyet, hem de nübüvvet nisbet etmişlerdir. Nübüvvet iddiası etrafında ifrata düşenler arasında Gurâbiy-ye, Muğîriyye, bazı Karmatîler, Keysâniyye ile İsnâaşeriyyenin müf­ritleri vardır [98][99]

 

3. Kıyameti  inkâr :
 

Bazı müfrit guruplar dünyayı ölümsüz kabul ederek kıyameti İn­kâr etmişler, cennet ile cehennemi dünyadaki nimetler ve sıkıntı­larla yorumlamışlardır. Mansûriyye ile Muammeriyye bunlardandır [100][101]

 

4. Tenasüh :
 

GaÜyye kalabalıkları içinde rûh-i ilâhînin, kendilerince kabul edi­len imam ve liderlere hulul ettiğini ileri sürenler olduğu gibi imam­lardan bîrinin ölmesiyle ruhunun diğer imama geçtiğini iddia eden­ler de vardır. Bu bâtıl itikadın Hind inanışlarından İntikal ettiği anla­şılmaktadır. Keysâniyyenin bazı guruplarında tenasüh görüşünün mevcud olduğunu daha önce söylemiştik (bk. s. 201). Sebeiyye, Be-yâniyye, Hattâbîyye, Râvendiyye gurupları da tenâsüha kail olanlar­dandır [102][103]

 

5. Rec'at:
 

Yukarıda Keysâniyye ve İmamİyyeden bahsederkenn onların rec'-ate inandıklarını söylemiştik (bk. s. 201-210). «Geriye dönüş, tekrar gel­me» manasını taşıyan rec'at özellikle siyaset alanında muvaffak ola­mamış imam ve liderlerin ölmedikleri veya zahirî bir ölümle (gay­bubet, intifa) insanların arasından ayrılıp gizlendikleri, zamanı ge­lince tekrar geriye dönüp iktidara gelecekleri iieriye sürülmüştür. [104]

 

6. Bedâ':
 

Lügatte zahir olmak, ortaya çıkmak manasına gelen bedâ', mez­hepler tarihinde, bir şeyin veya bir hadisenin, Allah tağlânın önce- der> bildiği şekilde değil de onun aksine vuku bulması demektir. Bu­na göre Cenabı Hak, bir şeyi veya bir hadiseyi, vuku bulmadan ön­ce bir tarzda biliyor, murad ediyor ve emrediyor; fakat sonra ken­disinde yeni b|r bilgi hasıl oluyor, bu defa da o şeyi öncekinin aksi­ne murad eder, emreder, o şey de son şekliyle meydana gelmiş olur. Genellikle Keysâniyyenin bu görüşe sahib olduklarını yukarıda söy­lemiştik (bk. s. 201). Şüphe yok ki bedâ', Allah taâlâya nisbet edile-miyecek müfrit bir görüştür [105][106]

 

7. İbâha
 

Tâ imam Ebu'l-Hasan el-Eş'arîden (v. 324/936) günümüze kadar mezhepler tarihi sahasında eser yazan sünnî ve mutedil şîî müel­liflerin kanaatlerine göre Şîadan olduklarını iddia eden, fakat Zeydî âlim ed-Deylemî'nin (v. 711/1311) de İfade ettiği gibi gerçek yüzleriy-le Ehl-i Beyt düşmanı olan [107] müfrit guruplar (galiyye), özellikle Bâtıniyye, ibâha görüşünü benimsemişlerdir. «Mubah kılmak, bir şe­yin mubah ve meşru olduğunu kabul ve ilân etmek» demek olan «ibâ­ha», taraftarlarınca (ibâhıyye, İbâhıyyûn) dinin iki önemli sahasına teşmil edilmektedir: haramların halâ! kabul edilmesi ve farzların kal­dırılması. Onlarca halâl kabul edilen haramların içinde : gebermiş hayvan eti, şarap, zina, livâta cinsinden hurmiyeti kesin delillerle sa­bit olmuş bütün yasaklar vardır. Lüzumsuz sayıp kaldırdıkları farz­lar da namaz, oruç, zekât, hac, abdest, gusül gibi dinin kesin emir­leridir.

Tamamen İslâm dışı çevreleı-in tesiri altında kalan bu müfrit gurupların bazılarında, eski İrandan gelen «mahremlerle evlenme» sapıklığı bile mevcuddur. Kaynaklar, ayrıca, Bâbekİyye veya Hurre-miyye denilen bazı Karmatî guruplarda toplu halde seks adetinin mevcud olduğunu kaydeder. Buna «İeyletu'l-ifâza» veya «mum sön­dürme» adeti denilmektedir. Tarihçi el-Makdisî (v. 355/966) bu gö­rüşü benimseyenleri bizzat gördüğünü kaydeder. İbnu'n-Nedîm (v. 438/1047) de Muhammed b. İshak'ın bizzat İsmâîlî-Bâtınî eserlerini okuduğunu ve orada haramları halâl kılan, farzları kaldıran ifadeler bulduğunu zikreder[108].[109]

 

8. Tebdili Kur'an iddiası :
 

Şîaya intisap iddiasında bulunan müfrit gurupların ileriye sür­dükleri görüşlerden biri de Kur'ân-ı kerimin metninde değişiklik ya­pıldığı noktasıdır. Onlara göre başlangıçtan günümüze kadar müs-lümanların ellerinde bulunan, milyonlarca müslüman tarafından ez­berlenen, milyonlarca defa yazılıp basılan Mushaf-i Osmanîde aslına nisbetle değişiklik olduğu gibi mühim çapta eksikler (!) de vardır. Peygamber (s.a.) efendimiz tarafından kızı Fâtıma validemi­ze verilen ve Hz. Ali kanaliyle imamdan imama İntikal edip 12. imam­da kalan asıl mushaf bugün ellerde dolaşan mushafjn üç misli imiş; hicrî üçüncü asrın ortalarından itibaren ölmeyip gizlice bir yerde ya-şıyan «Mehdi-i Muntazar» ortaya çıktığı zaman asıl mushafı getire­cek ve doğru tefsirini yapacakmış. Mushafın bugün elde mevcud ol­mayan bölümlerinde Hz. Ali'den, onun taraftarlarından ve bunların düşmanlarından bahsedilirmiş [110]

Bazı müellifler, tebdîl-i Kur'an iddiasını İmamiyyeye nisbet eder­ler. Meselâ el-Malatî (v. 377/987), İbn Hazm (v. 456/1064), Goldzi-her (1850-1921) gibi. Fakat bu, doğru olmasa gerektir. Buradaki hata bazı müelliflerin «İmamiyye» ile «Galiyye» terimlerini birbirinin ye­rine kullanmış olmalarından neş'et edebileceği gibi istismarcı müf­ritlerin, kendilerini, Şîanın büyük çoğunluğunu sinesinde toplamış bulunan İmamiyyeden göstermiş olmalarından da doğabilir İmamiy-yenin temel kaynaklarından biri kabul edilen Risâletu'l-i'tikadâti'l-İmâmiyye'de şöyle denilmektedir: «İnancımız odur ki, yüce Allah'ın, Nebîsi Muhammed'e Allah'ın salât ve selâmı üzerine olsun in­dirdiği Kur'an, iki kapak (deffeteynj arasındadır; insanların ellerin­de olandır ve bundan fazla değildir...». «Bizim, Kur'ânın bundan (mev­cut halinden) fazla olduğunu söylediğimizi ileri süren, bir yalancı­dır- [111]

İzmirli İsmail Hakkı (1869-1946), İmamiyyeyi, Ahbâriyye ve Usû-liyye olmak üzere ikiye ayırır. Ahbâriyyenin, eldeki mushafa itimad etmediğini, onda tahrif yapıldığını, bazı sûrelerin iskat edildiğini ile­ri sürdüğünü ifade ettikten sonra «Cumhûr-i Usûliyye-i İmâmiyye»-nin bu tahrif ve tebdil eddialarım asla kabul etmediğini ilâve eder [112][113]

 

9. Ta'n ve tekfir :
 

Bütün şît guruplara hakim olan külJî prensibin hilâfet, yani dev­let reisliği meselesi olduğunu çeşitli münasebetlerle söylemiştik. Bu prensibe göre Hz. Peygamberden sonra en faziletli insan Hz. Âli'­dir, buna bağlı olarak hilâfet hakkı da ona aittir. Mutedil sayılan İına-miyye bile Hz. Ali'den önce hilâfet makamına getirilen üç halifeyi meşru saymadığı gibi hem onları, hem de onlara bey'at eden ashab-ı kiramı zulme, hatta küfre nisbet etmişler, içlerinden ancak 5-6 saha-bîyi hariç tutmuşlardır.

Şîî-İmarnî eserler dahil olmak üzere kaynakların tedkikinden şu netice çıkıyor ki mutedil İmamiyye âlimleri bile «hilâfet, Hz. Ali ve evlâd-ı Alî» söz konusu edildiğinde itidallerini kaybetmekte ve ifrata düşmektedirler. Mutedil guruplar böyle olunca Galiyye-Bâtı­niyye dediğimiz müfrit zümreler elbette ashab-ı kirama (Allah hep­sinden razi olsun) dil uzatıp onları tekfir ederler [114] Ancak Şîa gu­rupları içinde ehi-î sünnete çok yakın olan Zeydiyye bu çirkin fiil­den münezzehtir. Galiyye-Bâtıniyye guruplarıyia fikrî ve bedenî uzun mücadeleleri bulunan Zeydiyye âlimlerinden Muhammed b. el-Hasan ed-Deylemî (v. 711/1311), kendi eserinden naklettiğimiz şu kanaati­ni belirtirken belki de îmamiyyenin «hilâfet» konusundaki hîssî ve zayıf tarafına işaret ediyordu :

«Galiyye, Mufavvıda, Bâtıniyye-i İsmâîiiyye ve İmâmiyye-i İs-nâaşeriyye mezheplerinin prensibleri bir çok meselede birbiriyle karışmış durumdadır. Bunun içindir ki «İmamiyye Bâtıniyyenin geçi­didir» ;denilmiçtir. Çünkü bütün Bâtınîler Şîaya İmamiyye cihetinden (cephesinden) girmiştir ve hepsi de şîîlik iddia eder; fakat dinde aşırı giderek müslümanların yolundan çıkarlar» [115][116]

 

C. Galiyyenin Kolları
 

Dinde aşırılığa düşüp müslümanların yolundan ayrılan galiyye, mezhepler tarihi âlimleri tarafından çeşitli kollara taksim edilmiştir. Bu kolların her birinin kendisine has ismi ve bazan da farklı görüş­leri vardır. Müteahhir ve müdekkik âlim Adudüddîn el-îcî (v. 756/ 1355) ile eş-Şerîf el-Curcânî (v. 816/1413) galiyyeyi 18 fırkaya ayırmışlar, buna ayrıca 7 ayrı isimle anılan İsmailiyyeyi ilâve etmişler­dir [117] Böylece bu fırkaların sayısı 25 e çıkmış olur.

Galiyye fırkaları, genellikle, kurucuları bulunan şahsa, bağlılık iddia ettikleri imama nisbet edilerek anılmışlardır:

es-Sebâiyye : Abdullah b. Sebe'in kurduğu fırka el-Beyâniyye : Beyan b. Sem'an'ın kurduğu fırka eş-Şeytâniyye :    Şeytânu't-Tâk diye anılan şahsın kurduğu Jfcrfca

el-İsmâîliyye : İsmail b. Ca'fer es-Sâdık'ı imam tanıyan fırka... gibi.

Bazan da benimsedikleri ana görüşe nisbet edilerek anılmış­lardır :

el-Mufavvıza :    Tefvîzı benimseyenler el-Bedâiyye :    Allah'a bedâ' nisbet edenler

el-Murâbİyye : Hz. Muhammed ile Hz. Alinin tıpkı bir karga­nın diğer kargaya benzemesi gibi birbirine çok benzediğini ve bi­naenaleyh Cenab-i Hak, vahiy meleği Cebrail'i Hz. Ali'ye gönderdiği halde, onun, benzerlik yüzünden yanlışlıkla Hz. Muhammed (s.a.) e gidip vahiy götürdüğünü ileriye sürenler.   

ez-Zemmiyye : Tanrı olan Ali, İnsanları kendi ulühiyetine çağır­ması İçin Hz, Muhammed'i peygamber olarak gönderdiği halde, onun, sadece kendisini takdim ettiğini ileri süren ve bundan ötürü Hz. Peygamberi (s.a.) zemmedenler [118]

Gerek sahibolduğu görüşler, gerek tarihte oynadığı rol bakımın­dan müfrit gurupların en önemli fırkası Bâtıniyye veya İsmailiyye-dir. Bu sebeple bu fırka üzerinde ayrıca durmak gerekmiştir. [119]


[89] bk. R.  Strothmann, ed-Deylemî'ye ait Beyânu   mezhebi'l-Batıniyye adlı kitabın neşrinin mukaddimesinde, s. v-z.

[90] el-Hammadî, Keşf, s. 36 v.d..;  ed-Deylemî, Beyânu mezhebi'!-Bâtımyye,

s. 4-5, 20.

[91] bk.  L.   Massignon,   Karmatîler,   İ.A.   VI,  353-354.   Bâtınî - Karmatî   hare­ketleri ve bu hareketleri idare  eden  liderler hakkında  çeşitli  islâm  tarihi eser­lerinin ilgili yıllar vakayiinde bilgi verilir. Abdulkahir el-Bağdâdî   *el-Fark»   adlı kitabında güzel bir hulâsa vermektedir (s. 281-293). İslâm Ansiklopedisinin «Bâtı-niyye(   İsmâîlîler,  Karmatîler»   gibi   fırka   isimleriyle   «Hasan   b.   el-Sabbâh»   gibi şahıs maddelerine ve oralarda  gösterilen kaynaklara  da  başvurulabilir.

[92] Prof. Dr. Bekir Topaloğlu, Kelam İlmi, Damla Yayınevi:215-216.

[93] bk.   el-Bağdâdî,   eî-Fark,   s.   284-285;   el-Gazzâlî,   Fedâihu'l-Bâtıniyye,   s. 18-20; İbnu'l-Cevzî, Telbîsu İblîs, s. 103; ed-Deyîemî, ag.e., s. 3-4.

[94] Zeydî âlim ed-Deylemî, Bâtıniyyenin içyüzüne  üç yolla nüfuz edilebil­diğini söyler:   1)  eş-Şerîf Yusuf el-Huseynî ve Muhammed b. Mâlik gibi  kasden Bâtınîlerîn arasına girmiş, onlardan görünmüş,  içyüzlerine  vâkıf olduktan   sonra aralarından ayrılarak sırlarını ifşa etmiş olanlar.   2)  Kendilerini kuvvetli ve em­niyette gördükleri zaman bizzat Bâtınilerin ifşaatı. Bazan da samimi  Bâtınî iken mezhebin bozuk olduğunu  anlayarak ondan çıkanlar olmuş   ve  bize   bilgi   getir­miştir.   3)  Horasan, Deylem, Mısır ve Yemen'de  olduğu gibi müslümanlar  tara­fından zabtedilen Bâtınî iskân bölgelerinde ele  geçirilen  Bâtıniyye  eserleri   (Be­yânu mezhebi'l-Bâtıniyye, s. 94-95).

[95] Prof. Dr. Bekir Topaloğlu, Kelam İlmi, Damla Yayınevi:216.

[96] bk.   el-Hayyât,   el-İntisâr,   s.   105;   el-Eş'arî,   Makalât,   I,   5-6,   10-13;   el-Malatî, et-Tenbîh, s. 18, 20; el-Bağdâdî, ag.e., s. 233, 237, 239, 243-244, 248-252, 254, 264;  İbn Hazm, el-Fasl,  IV,  186-188;  el-İsferâynî,  et-Tebsîr,  s.  71,  73-79;   el-Gaz-zâlî, ag.e., s. 38-40; eş-Şehrİstânî, el-Milel, I, 174-181, 184-185, 187-189; Abdülkadir el-Cîlânî,  el-Ğunye,  s.  87-88,  93;   ed-Deylemî,  ag.e.,   s.   2-3,  34-35,  72-73;   el-Hıllî,

Minhâcu'l-kerâme, s. 96; İbn Teymiyye, Mecmûatu'r-resâil, I, 197; İbn Haldun, Mukaddime, II, 7; el-Curcânî, Şerhu'l-Mevâkif, III, 286-288; Ahmed Emin, Fec-iu'1-İslâm, s. 270-271; İzmirli, Muhassal, s. 148-158; İrfan Abdulhamîd, Dirâsât, s. 51-55; İ.A. III, 665-666.

[97] Prof. Dr. Bekir Topaloğlu, Kelam İlmi, Damla Yayınevi:217.

[98] el-Eş'arî, ag.e., I, 5-6, 9, 12; el-Malatî, ag.e., s. 22-23;  el-Bağdâdî,  ag.e., s. 233, 237, 239, 249, 250; İbn Hazm, ag.e., IV, 183-186; el-İsferâyînî, ag.e., s. 71-74; eş-Şehristânî, ag.e., I,  175-180;   el-Cîlânî,  ag.e.,  s.   87-88;   ed-Deylemî,  ag.e.,  s.  3; el-Cureânî, ag.e., III, 287; İzmirli, ag.e., s. 158-160.

[99] Prof. Dr. Bekir Topaloğlu, Kelam İlmi, Damla Yayınevi:218.

[100] bk.  el-E§!arî,  ag.e., I, 5-6,  10;   el-Malatî,  ag.e.,  s. 21;   el-Bagdâdî,  ag.e., s. 245-248;  el-İsferâyînî,  ag.e., s.  73-74;  el-Gazzâlî,  ag.e.,  s.  44-46;     eş-Şehristânî, ag.e., I, 179-180; el-Curcânî, ag.e., III, 287;  İzmirli, ag.e., s. 152.

[101] Prof. Dr. Bekir Topaloğlu, Kelam İlmi, Damla Yayınevi:218-220.

[102] bk.  el-Eş'arî,   ag.e.,   I,   6,   10,   13;   el-Malatî,   ag.e.,   s.   21-22;   el-Bagdâdî, ag.e., s. 237, 243, 248, 272-273;  İbn Hazm, ag.e,, IV,  182, 187;  el-İsferâyînî,  ag.e., s. 74, 76, 80; eş-Şehristânî, ag.e., I, 174-175;  ed-Deylemî, ag.e., s. 3;  İbn Haldun, ag.e., II, 7; el-Curcânî, ag.e., III, 286-287; İzmirli, ag.e., s. 149; İ. Abdulhamîd, ag.e. s. 55-59.

[103] Prof. Dr. Bekir Topaloğlu, Kelam İlmi, Damla Yayınevi:221-223.

[104] el-Makdisî, el-Bed',  IV,  30;   el-Malatî,  et-Tenbîh,  s.   18-19;   el-Bağdâdî, el-Fark, s. 241; eş-Şehristânî, el-Milel, I, 191; el-Curcânî, Şerhu'l-Mevâkıf, III, 287; İzmirli, Muhassal, s. 150; İ. Abdulhamîd, Dirâsât, s. 59-61.

[105] bk. el-Malatî, ag.e., s. 19; İzmirli, ag.e., s. 149-150.

[106] Prof. Dr. Bekir Topaloğlu, Kelam İlmi, Damla Yayınevi:223-224.

[107]ed-Deylemî, Beyânu mezhebi'l-Bâtmiyye, s. 89-90.

[108] bk.   el-Eş'arî,  Makalât,  I,  6,  9,  10;   el-Malatî,   ag.e.,   s.   20-22;   el-Mak-disî, ag.e., IV, 30-31; el-Bağdâdî, ag.e., s. 248, 259, 264, 266-2S9, 286, 296-298; İbnu'n-Ned'îm, eî-Fihrist, s. 238-240;  İbn Hazm, el-Fasl,  IV, 185-187;  el-İsferâyinî,  et-Teb-sîr, s. 76-77, 80, 85;   el-Gazzâlî, Fedâihu'l-Bâtmiyye, s. 46-47;   eş-Şehristânî,  ag.e.,

I, 176-177, 179, 180, 184; ed-Deylemî, ag.e., s. 10, 24-25, 43 v.dd., 48, 80-81, 87-88; el-Curcânî, ag.e., III, 287, 288, 289; İzmirli, ag.e., s. 123, 149-150, 158; Goldziher, el-Akîde, s. 240-241; L. Massignon, Karmatîler, İ.A. VI, 358; R. Strothmann, Şîa, İ.A. XI, 506.

[109] Prof. Dr. Bekir Topaloğlu, Kelam İlmi, Damla Yayınevi:224.

[110] el-Malatî, ag.e., s. 25, 28-30; el-Kadî Abdülcebbar, el-Muğnî, XVI, 345; ibn   Hazm,   ag.e.,   IV,  182;   ed-Deylemî,  ag.e.,   s.   36;   Goldziher,   Mezâhibu't-tefsîr, s. 293-294, 301-310, 312; İzmirli, ag.e., s. 138-139.

[111] İbn Bâbeveyh, Risâletu'l-i'tikadât, s. 99. Bu ifade karşısında  Şükr el-Alûsî'nin ihtisar ettiği et-Tuhfetu'1-İsnâaşeriyye'de yer alan ve İsnâaşeriyyeye nifi-bet edilen tebdil-i Kur'an iddiası asılsız olmalıdır. Fakat onlarca muteber kabul edilen el-Küleynî'den  (v. 329/941)  yapılan tahrif rivayetleri insanı şaşırtıyor  (bk. Muhtasaru't-Tuhfe, s. 30-32, 50, 52-53, 114-115).

[112] İzmirli, Muhassal, s. 138-140. Bu konu ile ilgili olarak bk. s. 24, dn. 48.

[113] Prof. Dr. Bekir Topaloğlu, Kelam İlmi, Damla Yayınevi:224.

[114] bk. s. 209 ve oradaki kaynaklar; el-Hayyât, el-İntisâr, s. 100-104.

[115] ed-Deylemî,   Beyânu  mezhebi'l-Bâtmiyye, s.   2.

[116] Prof. Dr. Bekir Topaloğlu, Kelam İlmi, Damla Yayınevi:224.

[117] el-Curcânî, Şerhu'l-Mevâkıf, III, 286-289.

[118] el-Eş'arî, Makalât, I, 5-15; el-Bağdâdî, el-Fark, s. 233-266; el-İsferâ-yînî, et-Tebsîr, s. 70-79;- eş-Şehristânî, el-Milel, I, 173-189; el-Curcânî, ag.e., III, 286-288;   İzmirli, Muhassal, s.  150-160;  Sırrî-i Girîdî, Ârâu'-mİlel,  s.  107-122.

[119] Prof. Dr. Bekir Topaloğlu, Kelam İlmi, Damla Yayınevi:225.


Konu Başlığı: Ynt: Galiyye
Gönderen: Ceren üzerinde 22 Ağustos 2019, 16:43:17
Esselamu aleykum. Rabbim razı olsun bilgilerden kardeşim. ..


Konu Başlığı: Ynt: Galiyye
Gönderen: Sevgi. üzerinde 23 Ağustos 2019, 03:18:28
Aleyküm selâm. Bu bilgileri bizlerle paylaştığınız için Allah sizlerden razı olsun kardeşim


Konu Başlığı: Ynt: Galiyye
Gönderen: Züleyha üzerinde 23 Ağustos 2019, 11:36:05
Rabbim razi olsun hocam insallah selam ve dua ile


Konu Başlığı: Ynt: Galiyye
Gönderen: Mehmed. üzerinde 24 Ağustos 2019, 13:32:39
Ve aleykümüsselam Rabbim paylaşım için razı olsun