Konu Başlığı: Ehli bidatın alâmetleri Gönderen: Safiye Gül üzerinde 09 Ekim 2010, 19:51:31 EHLİ BİDATİN ALÂMETLERİ Kur'ân-ı kerimde de beyan edildiği üzere Cenabı Hak dileseydi bütün insanları tek ümmet halinde yaratırdı, aralarında fikir ayrılığı bulunmazdı. Fakat böyle değil de daimi İhtilâf halinde olacak şekilde yaratmıştır[1]. Rasûlüllah (s.a.) de ümmetinin yetmiş küsur fırkaya ayrılacağını haber vermiştir. İslâm tarihi de gerek itikad, gerek fıkıh sahasında islâm mensuplarının ihtilâfa düştüklerini isbat etmiştir. Fıkhî ihtilâf, sahiibni olsa olsa hataya sevkeder, fakat akaid sahasındaki ihtilâfların en azından bazıları sahibini dalâlete, hatta küfre sürükleyebilir. Acaba hangi ihtilâf sünnet dairesinin, yani Rasûlültah ile ashab cemaatının akaid sahasında takîbettiği yolun dâhilinde, hangisi haricindedir? Başka bir deyişle «fırka-i nâciye» hangisidir? Bunu tesbit ettiğimiz takdirde ehl-i bid'atı tesbit etmek de kolaylaşacaktır. Şâtıbî, fırka-i nâciyeyi tayin etmenin çok zor olduğunu kaydeder. Çünkü her fırka kendisini necatta, muhalifini de bid'atte kabul eder. «Hiç bir dînî mesele hakkında 70 küsur ayrı görüş yoktur, ancak bunda vardır». Yine Şâtıbî der ki : Sırât-ı müstakîm, ashabdan sonra gelen âlimlerce tam olarak tesbit edilebilseydi ihtilâf olmazdı. Çünkü bu nevi ihtilâf inâdî değildir, öyle olsaydı küfre götürürdü. İlimde rüsûh bulan bid'ate düşmez. Fakat her kes kendisini râsih (rnütehassıs), muhalifini de cahil kabul eder; her fırka kendi dihkem, mu-halifininkini müteşâbih addeder; yine her kes kendini halifini hevâsına uymuş bilir [2] Bununla beraber ehl-i bid'at ve dalâletin teşhisi için bazı alâmetler tesbit edilmiştir. a) Bunların başında cemaatten ayrılma vasfı gelir. Cemaat kimlerdir? Bu konuda dört görüş ileriye sürülmüştür: 1) Ehl-i islâmın büyük kalabalığı (sevâd-ı a'zam) 2) Müctehid âlimler cemaatı 3) Sadece sahabe cemaatı 4) Taberî'ntn (v. 310/923) tercihine göre aynı emire bey "at eden müslüman cemaatı [3]. Yukarıda «ehl-i sünnet ve'l-cemaat» terimini açıklarken, kelâm âlimlerince «cemaatten» ashâb-ı kiramtn kasdedildiğini söylemiştik (bk. s. 109]. Müctehid âlimler ashaba, büyük müslüman kalabalığı da âlimlere tâbi olduğuna göre buradaki görüşleri aynı noktada toplamak mümkündür. O halde Hz. Peygamber (s.a.) ile ashâb-ı kiramın akaid babında takibettiği, islâm tarihinin her devresinde âlimlerin ve müslüman çoğunluğunun tâbi olduğu yola muhalefet edenler ehl-i bid'atten sayılır. Ancak bu muhalefet ve ayrılığın da sınırını çizmek lâzımdır. Şunu hemen söyliyelim ki ilmî manada ihtilâfa düşmek, ayrı ve farklı bir görüşe sahib olmak, kişiyi, mutlaka ayrı bir mezhep sahibi kılmaz. Çünkü aynı mezhebi benimseyen âlimler arasında teferruat sayılan bir çok noktada ihtilâf görülegelmiştir. Bu farklı görüşler onları aynı mezhep sâliki olmaktan çıkarmamıştır. Şayet bir zümrenin görüşleri içinde şeriatın asılları ve kaidelerinden birine muhalif düşen veya fırka-i nâciyenin, yani cemaatın mezhebine külİî ve umumî bir kaidede aykırı olan varsa, o zümre, bu görüşü sebebiyle ehl-i bid'at sınıfına girmiş olur. Buna mukabil küllî ve umumî sayılmayan noktalarda meydana gelen muhalefet, fırka-i nâciyeden ayrılmayı ve farklı bir mezhep kurmuş olmayı gerektirmez. «Müslümanlar arasında ihtilâf konusu olarak ortaya çıkan ,ilmî bir mesele şayet onlar arasında düşmanlık, kin ve ayrılık doğurmuyorsa anlarız ki o, islâmî bir meseledir. Eğer bir mesele müslümanlar arasında düşmanlık, kin ve tefrika meydana getiriyorsa anlarız ki o, dinî ve muşrû değildir»[4]. b) Ehl-i bid'atı tayin eden alâmetlerden biri de müteşâbihâta tâbi olmaktır. Kur'ân-ı kerimde, fitne taleb etmek maksadıyla muhkemi bırakıp da müteşâbihâta tâbi olanlar zemmedilmiştir. Rasül-i ek-rem (s.a.) efendimiz de «Kitabın müteşâbihâtına tâbi olanları (başka bir rivayette : «bu hususta münakaşa edenleri») gördünüz mü, anlayın ki Cenab-ı Hakkın (müteşâbihât âyetinde) murad ettiği onlardır, onlardan kaçının» buyurmuştur [5]. c) Ehl-i bid'atın üçüncü alâmeti de, onların, Kitab ve sünnete tâbi olmaları gerekirken itikadı konularda kendi nevalarına, nefsânî anlayış ve arzularına uymalarıdır. Halbuki «şeriatın gayelerinden biri de mükellefi kendi nevasının icaplarından kurtarmaktır, tâ ki kendi ihtiyarı İle Allah'ın kulu olmuş olsun»[6]. Büyük mütesavvif Abdülkadir el-Cîlânî'ye (v. 561/1166) görer ehl-i bid'atın en belirgin alâmeti, onların ehl-i sünnete ve ehl-i habise dil uzatmaları, onları çeşitli küçültücü isimlerle anmalarıdır[7]. Bu görüş netice itibariyle yukarıdaki birinci madde ile birler. Ehl-i bid'atın kimler olabileceği konusunda son olarak önemli bir noktaya daha temas edelim. «Ehl-i bid'at» ve R ehvâ» mefhumları, gayr-ı meşru bir bid'atı ortaya atan, onuı> İçin kendince ilmî izahlar yapan ve onu müdafaa edenler İçin kullanılır. Peki, böyie bir kudretten yoksun olan, ancak söylenene ve duyduklarına inanan avam için de bu mefhumlar kullanılabilir mi? Yani ehl-i bid'atın avamı da btd'etçı sayılacak mı? Bu halk zümresini mazur görmek, ilk bakışta mümkün gibi görünür. Çünkü, bunlar yukarıda ehl-i bid'at için saydığımız vasıfları taşımıyorlar. . akat Kur'ân-ı kerimde «biz dedelerimizin dinine uyarız» deyepier mazur görülmemiş ve onların da kâfir olduğu beyan buyurulmlîştur [8]Demek ki avam da dinlerini ve mezheplerini tesbit ederken kendilerince bir nevi İcmâlî ietihad ve fikir yorumu yapıyor, tercihde bulunuyor. Şayet bulunduğu ve bildiği ülkelerde ırak mezhepler ve bunların mensubu bulunuyorsa avamın bu mezhepler hakkında kendilerince araştırma, soruşturma, ve mukayeseler yapması, hakikat, gözlerinin önünde duruyorken bâtıla ve bid'ate sapmaması gerekir. Evet, dinî hükümleri delillerinden istihraç etmekten, ana kaynakları okuyup anlamaktan âciz olan halk mukkailid ve tâbi durumundadır. Fakat böylelerinin, kime, hangi fikir ve mezhebe tâbi olduklarını araştırmaları dinî vecibeleridir. Şayet tâbi durumnda bulunan avam ehl-i bid'atten başka bağlanacak imam ve mezhep bulamazlarsa durumları fetret ehlinin durumuna benzer. «Cenabı Hakkın gönderdiği hak peygamberlerin talimatının ulaşmadığı memleket halkı» demek olan ehl-i fetreti mes'ul tutan âlimlere göre sözü geçen avam da mes'uldür, ehl-İ fetreti ma'zur görenlere göre İse berikiler de ma'zurdur[9].[10] [1] Hûd (11), 118-119. [2] eş-Şâ"tıbî, el-İ'tisâm, İL 253-255, 290-292. [3] a.e-, II, 258-267. [4] eş-Şâtıbî, el-İtisam. II, 200-202, 231-233, 256, el-Muvâfakat, IV, 121-123; el-Beyâzî, İşârât, s. 52; Goldziher, el-Akîde, s. 188; Selâme el-Kudâî, el-Berâhîn, .s. 140-142. [5] bk. Âl-i İmrân (3), 7,, İbn Kesîr Tefsiri. [6] eg-Şâtıbî, el-İ'tisâm, II, 233-235, el-Muvâfakat, II, 120, IV, 123. [7] el-Cîlânî, el-Ğunye, s. 80. [8] bk. el-Bakara (2), 170: el-Mâide (5), 104; Lukman 31), 21. [9] eş-Şâtıbî, el-İ'tİsâm, I, 162-166. [10] Prof. Dr. Bekir Topaloğlu, Kelam İlmi, Damla Yayınevi:159-163. Konu Başlığı: Ynt: Ehli bidatın alâmetleri Gönderen: Mehmed. üzerinde 21 Ağustos 2019, 15:33:56 Esselamu aleyküm Rabbim bizleri doğru yoldan ve doğruların yolundan ayırmasın Rabbim paylaşım için razı olsun
Konu Başlığı: Ynt: Ehli bidatın alâmetleri Gönderen: Sevgi. üzerinde 22 Ağustos 2019, 06:09:54 Aleyküm selâm. Rabbim bizleri herzaman rızasına uygun şekilde yaşıyan güzel kullarından eylesin inşaAllah
Konu Başlığı: Ynt: Ehli bidatın alâmetleri Gönderen: Züleyha üzerinde 22 Ağustos 2019, 14:53:23 Allah razı olsun hocam insallah selam ve dua ile
Konu Başlığı: Ynt: Ehli bidatın alâmetleri Gönderen: Ceren üzerinde 22 Ağustos 2019, 16:34:37 Esselamu aleykum. Rabbim bizleri kur anın rehberliğinde peygamber efendimizin sünnetin de yaşayan kullardan eylesin inşallah. ..
|