Konu Başlığı: Deliller Gönderen: Safiye Gül üzerinde 09 Ekim 2010, 20:19:04 DELİLLER Kelâm ilmi bakımından delilin ta'rîfi, çeşitleri ve istidlal nevi'-leri hakkında bilgi vermeden önce «ilim» üzerinde durmak gereklidir. Çünkü delil bize ilim kazandıran vasıtalardan sadece biridir. [14] A. İlim Lügatte bilme, biliş, bilgi mânâlarına gelen ilmin ta'rîfi mevzuunda bazı görüşler mevcuddur. Fahreddîn er-Râzî (v. 606/1210J ilmin mahiyetinin zarûreten bilinebileceğini ve binaenaleyh ta'rîfinîn mümkün olmadığını söylemiştir Cuveynî (v. 478/1085} ile Gazzâlî'ye (v. 505/1111) göre ilim zaruri değilse de ta'rîfi pek güçtür. İlim hakkında yapılan ta'riflerden tercih edilen iki tanesini zikredelim : «Akim ve duyuların mevzuuna giren her şeyin (mezkûr'un) tanınmasını sağ-llayan bir sıfattır» [15]- . Görüldüğü üzere bu ta'rîf hem duyuların hem de akim sahasını içine almaktadır. İlim için yapılan ikinci bir ta'rîf de şöyle : «Zıddına ihtimal veril-miyecek şekilde mânâları (duyularla bilinenlerin dışında her şeyi) birbirinden ayirdetme sıfatıdır[16] . Bu ta'rîf sadece akıl sahasına şâmildir. İiim çeşitli yönlerden taksime tâbi tutulur. İnsanda hâsıl olması veya elde edilmesi bakımından ikiye ayrılır: Zarurî ilim, İstidlâlî ilim. [17] 1. Zarurî ilim Fazla düşünmeden, delîle başvurmadan, kendiliğinden ve kaçınılmaz bir şekilde (zarurî, zorunlu olarak) meydana gelen bilgidir. Zarurî ilim de bir kaç kısma ayrılır: a) Eedîhiyyât - Aklın kendisine yönelmesiyle hemen meydana gelen, ilk nazarda hemen hâsıl olan bilgilerdir (besbelli) : Bir ikinin yarısıdır, kül cüz'ünden büyüktür... gibi. Buna ewe-liyyfit da denir. b) Fıtrîyyât Aklın çok basit bir kıyas ile vardığı hükümdür veya şöyle diyelim : Kıyasları beraberlerinde bulunan hükümlerdir. «Dört sayısı çifttir» gibi. Akıl dört ve çift mefhumlarını düşünerek hemen hükme varabilir. c) Müşahedeler duyularla elde edilen bilgiler : ateş yakıcıdır gibi. İç duyuların verdiği bilgiler: açlık, susuzluk hissi gibi. Bu ikincilere vicdâniyyât da denir. d) Tecrübeler duyular vâsıtasıyle yapılan mükerrer duyumların doğurduğu bilgidir: Sert bir cisimle dövmek ağrı vericidir, gibi. e) Mütevâtirler Defalarca işittiğimiz haberlerdir. Meselâ görmediğimiz bir şehrin varlığını mükerrer işitmek suretiyle kabul edişimiz gibi. f) Hadsler Basit bir müşahede ile hemen neticeye varma yolu, mukaddimelerden neticelere sür'atle intikal veya mukaddimelerle neticelerin aynı anda zihne gelişi demektir: Ay'ın aydınlığı güneştendir, bulutun çıkması yağmurun yağacağını gösterir, kâinatta müşahede edilen nizam, yaratıcısının engin ilmini gösterir... gibi. Bunların dışında kalanlara nazarî ve istidlâlî ilimler denir [18][19] 2. Nazarî ve istidlâlî ilim : Lügatte bakmak ve görmek mânâlarına geldiği gibi araştırma ve mukayese sonunda düşünmek mânâsına da kullanılan nazar, ıstılahta bilinmeyeni elde etmek için bilinenleri münasip bir şekilde işlemek demektir. Delîle başvurmak, delîle bakmak demek olan istidlal de aynı mânâda kullanılır. Bu nevi' ilme kesbî ilim de denir [20]. Ta'rîflerden de anlaşılacağı üzere nazar ve istidlalde bilinmeyeni (meçhulü) elde etmek için mutlaka bir fikrî ameliyeye ihtiyaç vardır. Bu da defile baş vurmak, yani onu kullanmak suretiyle olacaktır. O halde delîl'in ne demek olduğunu görelim : [21] B. Delil Delil : mürşid, rehber, kılavuz demektir. Bâkillânî (v. 403/1013), delili, «Duyuların ötesinde bulunan ve zarurî olarak da bNinemîyen hususların bilgisine götüren şey diye ta'rîf etmiştir [22]. Şöyle bir ta'rîf de yapabiliriz: Bizi, bir konu hakkında müsbet veya menfî-hüküm vermeğe götüren şeydir [23][24] 1. Aklî delil, nakli delil: Delil bir kaç bakımdan taksime tâbi' tutulabilir. Bu taksimlerden biri delîlîn aklî ve naklî bölümlerine ayrılmasıdır. Aklî delîl bütün mukaddimeleri akla müstenid olan delildir: Meselâ, âlem değişkendir, her değişken hadistir, gibi. Şayet delilin mukaddimeleri tamamen naklî ise delil de naklidir: Allah'ın emrini terkeden âsidir (çünkü Kur'anda : «Emrime âsî mi oldun?» Tâhâ, 93 Duyurulmuştur), her âsî cehennemliktir (çünkü : «Allah'a ve Rasûlüne âsî olan için cehennem ateşi vardır» el-cinn 23 Duyurulmaktadır) gibi. Naklî delil bir bakıma aklî sayılır, çünkü nakli tebliğ eden zatın (muhbirin, peygamberin) doğruluğunu yine akıl ile isbat ederiz. O halde sırf aklî delil ile aklî-naklî delil vardır.[25] [26] 2. Kat'î ve zannî deliller: Başka bir taksime göre delil kat'î veya zannî olur. Medlulünden (bildirdiği şeyden) muhalif ihtimalleri kaldıran delile kat'î, her türlü ihtimali izâle edemiyen delile de zannî delil denir. Naklî bir deliün kat'î sayılabilmesi için onun hem siibüt, hem de delâlet yönünü gözönünde bulundurmak lâzımdır. Baştan sona kadar sübûtu kat'î olan Kur'an âyetleriyle yine sübûtu kat'î sayılan mütevatir hadisler akaid sahasının naklî delilleridir. Mu'tezile gibi bazı kefâmcılar, nak-iin, sübûtu kat'î de olsa mânâya delâleti kat'î olamıyacağından kat'î delil sayılamıyacağını iddia etmiştir. Fakat kelâmcılarm muhakkıkla-rına göre naklî delil de kat'iyyet ifade eder.[27]. Biraz önce de işaret ettiğimiz üzere naklî delilin kelâmda delil sayılabilmesi için sübûtu kat'î olmalıdır. Binaenaleyh tevatürün dönundaki meşhur veya âhâd haberler kelâmda müstakil bir delil olamaz. [28].[29] 3. Burhan ve hatâbe Aklî delil, kat'î olursa burhan, zannî olursa hatâbe adını alır. Mukaddimeleri kesin (yakîn) olan delile burhan, kesin oimıyana da ha-tâbe adı verilmiştir. Burhan, zekî, bilgili ve kültürlü insanlar içindir. Çünkü onlar burhanın inceliklerini anlayabilirler. Burhan, cedel ve münakaşalara dayanıklı bir delildir. Fakat hatâbî delil böyle değildir. O, iknaî bir vasıf taşır. Ne var ki itiraza müsaittir. Hatâbî delil, ancak inatçı olmayan ve kafası aksi fikirlerle karışmamış bulunan kimseleri ikna edebilir. Hatâbî delilin mukaddimeleri umumiyetle kabul edilmiş ve doğrulukları tasdik edilmiş meşhur kanaatlerdir. Meselâ : «Âlem değişkendir, her değişken hadistir» delili bir burhandır.- Buna mukabil «Bir evde iki baş olmaz, iki baş (idareci) bulunan yerde düzen bulunmaz» sözü iknâî karakter taşıyan hatâbî bir delildir. İnsanların daima büyük çoğunluğunu teşkil eden avam burhanı anlıyamaz. Onlar ancak iknâî delilleri kavrayabilirler ve onlarla mutmain olurlar. Hatâbî delil, karşılıklı konuşmalarda ve normal muhaverelerde kullanılır. Kur'ân-ı kerim her tabakadaki insana hitabetti-ğinden hem bürhânî, hem de hatâbî deliller ihtiva eder. Bazı âlimler bütün Kur'an delillerinin bürhân olduğunu kabul eder .[30] [31] 4. Yakîniyyât Ve Zanniyyât: a) Yakîniyyât: Yakın, lügatte şüphesiz, kesin, gerçek (bilgi) demektir. İstılahta «vakıa mutabık olmak şartiyle sabit ve kesin i'tikad» diye ta'rîf edilir. Bu ta'rîfte geçen «vakıa mutabık» kaydıyla cehl, «sâbit» kaydıyla mukallidin i'tikadi, «kesin» kaydıyla zann ve «i'tikad» kaydıyla da şekk hâriç kalır [32] Yakîn bilgi, akl-i selîm için hiç bir şüpheye mahal bırakmıyan bilgidir. Yakînî tasdik ifade eden kaziyelere yakînîyyât denir. Yâkî-niyyât, yukarıda zarurî ilim bahsinde sayıldığı gibi, altıdır: bedîhiy-yât, fıtriyyât, müşâhedât, mücerrebât, mütevâtirât ve hadsiyyâtt. Buna bir de mukaddimeleri kesin olan nazariyyâti, yani burhanları ilâvej etmemiz gerekmektedir [33] Yakın bilginin dereceleri olmamakla beraber mutlak yakîn için ba'-zı dereceler sıralamışlardır; (1) İlme'l-yakin Aklın ve naklin, başka bir ifan de ile nazar ve haberin ifade ettiği kesin ilimdir. (2) Ayne'l-yakîn Dış tecrübe ve müşahedenin, verdiği bilgidir. Hz. İbrahim, Cenab-ı Hakk'in ölüleri dirilttiğini akliyle bildiği ve buna inandığı halde, onun, bu hâdisenin bir örneğini görmek isteyişi müşahedenin doğuracağı apaçık kesinliği elde etme meylindendir. Bu hususu beyan eden âyet-i kerimede İbrahim aley-hisselâmın ağzından şöyle buyurulur: «Kalbim mutmain olsun, tam huzur ve kanaata varsın diye» [34]. Ayrıca sözü meşhur olmuş ve hatta hadis olarak rivayet edilmiştir (haber gözle görmeğe benzemez) [35] (3) Hakka'l-yakîn İç duyu ve iç tecrübenin verdiği, insanın bizzat içinde duyduğu ilimdir. «Tatmayan bilmez» sözü meşhurdur. Modern psikoloji ile felsefe cereyanları iç-sezgiye dayanan hakka'l-yakîni te'yîd etmektedir. Yukarıda görülen sıralama zayıftan kuvvetliye doğru kat'iyyet derecesini de göstermektedir [36] b) Zanniyyât: Yüzde ellinin üstünde bir ihtimal taşımakla beraber kat'iyyet ifade etmeyen mukaddimelerdir. (1) Meşhûrât: İnsanlar tarafından kabul edilen hükümlerdir. Herkesin kabul etmesi şart değildir. Sadece bir devrin, bir memleketin insanları veya bir mesleğin mensupları tarafından benimsenmiş olabilir: Bir şeyin taşıdığı hükmü benzeri olan şey de taşır; zulüm, kötü; adalet, iyidir; avret yerini açmak çirkindir... gibi. (2) Makbul ât: Peygamberler gibi ma'sûm olmayan ve fakat yalan söylemiyeceklerine dair hüsn-ü zan beslenilen âlim ve mürşid-lerin görüşlerini belirten hükümlerdir. Peygamberin sözleri sübût bakımından kat'iyyet ifade ediyorsa yakın bilgi verir. 3) Müsellemât: İlmî bir münakaşa sırasında karşı tarafın doğruluğunu benimsediği hükümlerdir. Müseİlemât, hasmı susturmak için kullanılır. Peygamber efendimizin mi'racını inkâr eden bir hıris-tiyana karşı Hz. îsâ'nın mi'racını delil olarak kullanmak gibi. (4) Muhayyelât: Psikolojik olarak nefret doğurmak veya arzu uyandırmak için tahayyül edilen doğru veya yanlış hükümlerdir: Şarap akıcı bir yakut, bal iğrenç bir kusmuktur gibi. (5) Vehmiyyât: Duyular dünyasının dışında kalan hususlar için duyulur âlemle kıyas edilerek verilen hükümlerdir: Her var olan mekân tutar, kâinatın ötesi sonsuz bir fezadan ibarettir. (6 ) Karinelerle hüküm vermek: Bizi bir hükme yaklaştıran ipuclarıyla hüküm vermektir: Yoğunlaşmış bulutu görüp yağmurun yağacağını söylemek gibi.[37] [38] C. istidlal delil kullanmak, delile başvurmak elemek olan istidlal, «medlulü isbat etmek İçin delil takrir etmektir» dîye ta'rîf edilir. Umûmî mânâya alındığı takdirde istidlalin takrir ettiği deliller İçine nass, icma' ve kıyas da girer. Fakat İstidlal denilince husûsiyle kasdedilen şey aklî delillerin kullanılmasıdır [39][40] 1. Kelâm ilminde kullanılan istidlal çeşitleri Kelâm kitaplarında kullanılan çeşitli istidlaller mevcuddur. a) Bâkıllânî (v. 403/1013) Kitabu't-Temhidinde istidlal nevi'leri-nin çok olduğunu zikrettikten sonra bir kaç tanesini sayar : (1) İki veya daha fazla şıkka ihtimali bulunan bir hususun bâtıt ihtimallerinin yanlışlığını isbat etmek suretiyle doğru olarak kalan tek ihtimalin tesebbüt etmesi. Meselâ : Bir şey ya kadîm, ya hadistir. Şayet hadis olduğu isbat edilirse kadîm olma ihtimali ortadan kalkar, aksi de aynı neticeyi doğurur. [2} İdrak sahamız dâhilinde bulunan bir şeyin, bir illet sebebiyle taşıdığı hükmü, idrak sahamız dışında kalıp da aynı illeti taşıyan şeyin aynı hükmü almasıdır. Meselâ : Müşahede ettiğimiz cisimler mürekkeb (birleşik) olduğuna göre cismiyet vasfı taşıyan her varlık mürekkeb olur. (Halbuki islâm filozofları mürekkeb olmayan gök cisimleri kabul ederler). Âlim, ilmi bulunduğundan âlim olmuştur: o halde âlim sıfatı taşıyan her varlık İlme sahiptir {halbuki Mu'tezile-ye göre Allah için «âlimdir» denilir amma «ilmi vardır» denilmez). (3) Bir şeyin sıhhati veya fesadiyle benzeri bir şeyin sıhhat veya fesadına hükmetmek. Allah teâlâ şimdiye kadar ölüleri diriltmiş-se bundan sonra da diriltir; nasıl bugün, Allah'ın, mekansız bir hareketi veya bir rengi yaratması muhal ise geçmişte de böyle bir şeyi yaratmış olması muhaldir. (4) Lisanın kelimelere verdiği belli mânâlarla istidlal. Meselâ: «Ateş denilince alevli bir yakıcı nesne, «insan» denilince de bil- diğimiz şu belirli bünye aklımıza gelir (Bu İstidlal ile Bâtıniyyenin bir çok yersiz te'vîli bertaraf edilir). (5) Mu'cize ile İstidlal. Mu'cize, hem onu gösteren peygamberin, hem de o peygamberin doğruluğunu haber verdiği diğer muhbirlerin hak olduğunu isbat eder. (6) Bir kısım aklî hükümler ve bütün şer'î hükümlere sem'î deliller (Kitap, sünnet, İcma') ile de istidlal olunabilir [41] b) İstidlal ve metod hakkında (Mi'yâru'l-ılm, Mehakkü'n-nazar gibi) müstakil eserler meydana getiren İmam Gazzâlî (v. 505/1111), kelâma dair kaleme aldığı el-İktisad fî'l-i'tikad adlı kitabında da aynı konulara temas eder. Gazzâlî bu kitabında kullandığı istidlal ve isbat yollarını altı noktada hülâsa etmiştir. (1) Hissiyyât: Dış ve iç duyularla idrak edilenler. Meselâ: «Her hadisin bir sebebi (yaratıcısı) vardır, Âlemde hadisler vardır, O halde onun da bir sebebi mevcuddur» tarzında takrir ettiğimiz delilde : «âlemde hadisler vardır» sözümüzü duyularla isbat edebiliriz. Zira gerek hayvan, nebat, bulut, yağmur gibi müşahhas varlıkların, gerek ses ve renk gibi arazların gelip-geçi-ci olduğu dış duyularla müşahede edilmektedir. Yine iç duyu ile elem, sevinç gibi hâdiselerin mevcudiyeti idrak olunur. (2) Bedihiyyât: Bunlar apaçık aklî hakikatlerdir. Meselâ: «Hadisten önce var olamıyan her şey hadistir, Âlem hadisten önce var olmamıştır, O halde o da hadistir.» delilinde iki asıl vardır. Birinci asılda : hadisten önce var olmayan (hadisi sebkat etmeyen) bir şey ya hadisle beraber olacaktır veyahut ta ondan sonra bulunacaktır. Üçüncü bir ihtimalin mevcudiyetini iddia eden bedîhî olanı İnkâr etmiş olur. Delilin İkinci aslı da bedî-dir. (3) Mütevâtirât: Meselâ : «Muhammed (a.s.) hak peygamberdir, Çünkü mu'cize izhar eden her şahis hak peygamberdir, O da mu'cize izhar etmiştir, O halde hak peygamberdir.» Peygamber Efendimizin mu'cizelerinden Kur'anı ele alahm. Bu durumda delilimizin iki aslı olacaktır : Kur'an mu'cizedir, Kur'anı Hz. Muhammed getirmiştir. Muarızımız, Kur'an-ı kerimin mu'cizeiiğini kendiliğinden veya delile müsteniden kabut ettikten sonra onun Muhammed aleyhîsselâm tarafından getirildiğini inkâr ederse «tevatür» ile karşısına çıkarız. Zira tevatür Hz. Peygamberin varlığını bize haber verdiği gibi Kur'anı getirdiğini de haber vermiştir. (4) Hissiyyat, bedîhiyyât veya mütevatirâttan birine istinad eden kıyas : Şimdiye kadar anlattığımız bu üç isbat yolundan birine istinad eden kıyas, yapacağımız başka bîr isbat için bir asıl olabilir. Meselâ âlemin hadis oluşunu müşahedeye müsteniden isbat ettikten sonra ikinci bir kıyas tertip ederek şöyle diyebiliriz : «Her hadisin bir sebebi vardır, Âlem hadîstir, O halde onun da sebebi vardır.» Dikkat edilirse bu kıyasta âlemin hadis oluşu müsellem bir kaziyye olarak kullanılmıştır, çünkü önceden İsbat edilrrîiş bulunuyordu. (5) Sem'îyyât: Bunun misâli «masıyetlerin Allah'ın dilemesiyle olması» aslıdır. Bu aslı şöyle takrir edebiliriz: «Her var olan Allah'ın dilemesiyledir, Ma'sıyetler de var olucudur, O halde onlar da Allah'ın dilemesiyledir». Burada, ma'sıyetlerin var oluşu his ile sabittir, ma'sıyet oluşları ise din ile bilinmektedir. Her var olanın Allah'ın dilemesine bağlı oluşuna gelince, bu da sem' ile sabit olmuştur. Zira şu sözün doğruluğunda icma' vardır: «Allah'ın dilediği olur, dilemediği ise olmaz[42] 6) Muarızın kabul ettiği hususlar: Muarızımızı susturmak için onun tarafından kabul edilen hususları isbatlarımız için asıl alabiliriz. Çünkü böyle bir asla muarızın karşı çıkması mümkün değildir. Bu altı isbat yolunun en yaygın ve umûmî olanı hissiyySt ve be-dihiyyâttır. Diğerlerinin kullanılış sahaları nisbeten mahdûddur [43][44] 2. Mantık felsefe ve ilimlerde kullanılan istidlal çeşitleri : a) Ta'lîl : Küllîden cüz'îye, illetten ma'lûle, başka bir ifade ile müessirden esere geliş metodudur: «Bütün cisimler tartılabilir, Taş, toprak, su... da birer cisimdir, O halde bunlar da tartılabilir». Bu tefekkür tarzına mantıkî kıyas denildiği gibi bürhân-i limmî adı da verilir (tümden gelim, deduction), b) İstikra': Cüz'îden küllîye, ma'lûlden İllete veya eserden müessire varış metodudur: «Taş, toprak, su tartılabilir,Taş, toprak, su birer cisimdir, O halde bütün cisimler tartılabilir». Bu tefekkür tarzına özel mânâda istidlal denildiği gibi bürhân-i in--nî [45] adı da verilir (tüme varım, induction). Ta'lîl daha çok zihnî ilimlerde, istikra' ise maddî (pozitif) ilimlerde kullanılan metodlardır. c) Temsil: Bir cüz'îden diğer bir cüz'îye geçiş metodu. İllet birliği gibi bir benzerlik sebebiyle bir cüz'îye verilen hükmün diğer cüz'îye de verilişidir: «Şarap haramdır, çünkü sarhoşluk vericidir, O halde sarhoşluk veren rakı da haramdır». Bu tefekkür tarzına fıkhî kıyas da denilmiştir (analogie) . [46][47] [14] Prof. Dr. Bekir Topaloğlu, Kelam İlmi, Damla Yayınevi:68-69. [15] et-Teftâzânî, Şerhu'l-Akaid, s. 25 vdd. [16] Bu ta'rif ve diğerleri için bk. el-Curcânî, Şerhu'l-Mevâkıf, I, 50-56; et-Ta'rifât, «el-İlm. maddesi; el-Bâkıllânî, et-Temhîd, s. 6-7; et-Tehânevî, ag.e., «el-İlm* maddesi. [17] Prof. Dr. Bekir Topaloğlu, Kelam İlmi, Damla Yayınevi:69. [18] et-Teftâzânî, ag.e., S. 43-45; el-Curcânî, ag e U-*n. midesi; el-Harpûtî, M^te [19] Prof. Dr. Bekir Topaloğlu, Kelam İlmi, Damla Yayınevi:70. [20] el-Bâkıllânî, ag.e., s. 8-9; el-Cuveynî, el-İrşâd, s. 5; et-Teftâzânî, ag.e-, s. 36-38; el-Curcânî, ag.e., I, 62, 119-125, et-Ta'rîfât, «en-nazar!» maddesi; İzmirli, "iteni İlm-i Kelâm, I, 58-59. [21] Prof. Dr. Bekir Topaloğlu, Kelam İlmi, Damla Yayınevi:70-71. [22] el-Bâkıllânî, ag.e., s. 13. [23] bk. el-Cuveynî, ag.e., s. 8; et-Teftâzânî, ag.e., s. 36-38; el-Curcânî, et-Ta'rîfât, v.ed-delîl. maddesi; et-Tehânevî, ag.e., «ed-delîl» maddesi; el-Harputî, ag.e., s. 21. [24] Prof. Dr. Bekir Topaloğlu, Kelam İlmi, Damla Yayınevi:71-72. [25] el-Curcânî, Şerhu'l-Mevâkıf, I, 207-209; et-Tehânevî, ag.e., «ed-delîl» [26] Prof. Dr. Bekir Topaloğlu, Kelam İlmi, Damla Yayınevi:72. [27] Fazla bilgi için bk. el-Curcânî, ag.e., T, 209-213. [28] İzmirli, ag.e., I, 57. [29] Prof. Dr. Bekir Topaloğlu, Kelam İlmi, Damla Yayınevi:72. [30] et-Tehânevî, ag.e., .el-bürhan» maddesi; İzmirli, Muhassal, s. 36-37, Yeni İlm-i Kelâm, I, s. 45-46. [31] Prof. Dr. Bekir Topaloğlu, Kelam İlmi, Damla Yayınevi:72-73. [32] Şekk, zann ve vehm: Lügat bakımından birbirine çok yakın kelimelerdir. Fıkıhta iki husus arasında mutlak olarak tereddüd etmek mânâsına gelir. Kelâmcılara göre şekk: İki husus arasında müsavi bir şekilde tereddüde düşmektir. Burada bahis konusu olan her iki ihtimal de yüzde elli nisbetmde olup herhangi bir tercih yoktur. Zann : İki husustan birini diğerine —kesin olmamak şartıyla— tercih etmektir. Tercih edilen tarafın taşıdığı ihtimal yüzde ellinin üstündedir. Yübde yüze doğru ilerledikçe zann kuvvetlenir. Tercih edilen şıkkın karşıtına verilen zayıf ihtimale de vehm denir. Vehmin taşıdığı ihtimal mutlaka yüzde ellinin altındadır. Zann, nadir olarak bazan vehm mânâsına kullanıldığı gibi yakîn mânâsına da kullanılır. (et-Tehânevî, ag.e., «ez-zann» maddesi. [33] bk. Kamus trc, *el-yakîn» maddesi; et-Teftâzânî, Şerhu'l-Akaid, s. 39; et-Tehanevî, ag.e., «el-yakîn» maddesi; İsmail Fennî, Lûgatçe-i Felsefe, «certi-tude. maddesi. [34] el-Bakara, (2), 260. [35] Ahmed b. Hanbel, I, 215, 271; es-Suyûtî, el-Câmiu's-Sağîr, el-Aclûnî, Keşfu'1-hafâ, .leyse» maddesi. [36] İzmirli,, Yeni ilm-i kelâm. I, 67-70. [37] et-Tehânevî, ag.e., .ez-zann» ve diğer ilgili maddeler; el-Curcânî, Şerli u'1-Mevâktf, I, 204-205; bk. Necati Öner, Klasik Mantık, a. 192-193. [38] Prof. Dr. Bekir Topaloğlu, Kelam İlmi, Damla Yayınevi:73. [39] et-Teftâzânî, Şerhu'l-AKaıd, s. 44; el-Curcâni, et-Ta'rîfât, «el-istidlâl» maddesi; et-Tehânevî. ag.e., aynı madde; İsmail Fennî Lûgatçe-i Felsefe, «raison-nement. maddesi. [40] Prof. Dr. Bekir Topaloğlu, Kelam İlmi, Damla Yayınevi:73-75. [41] el-Bâkıllânî, Kitâbu't-Temhîd, s. 11-13. [42] Peygamber efendimizin bu hadisi İçin bk. Sünen-İ Ebî Dâvûd, el-Edeb/ 101; el-Beyhakî, el-Esmâ' ve's-sıfât, s. 160-164. [43] el-Gazzâlî, el-İktisâd, s. 20-24. [44] Prof. Dr. Bekir Topaloğlu, Kelam İlmi, Damla Yayınevi:76-78. [45] Limmî : «niçin- mânâsında illet ifade eden < 'f-0 ye mensûb demektir. Hükmün illetini beyan ettiği için bu adı almıştır. (Taş niçin tartılabilir7 Çünkü her cisim tartılabilir de ondan). İnnî: Tahkik ve sübût mânâsına gelen ( o"M ye mensub demektir. Hükmün hâricde sübûtunu gösterdiğinden bu adı almıştır. [46] bk. et-Teftâzânî, Şerhul-Akaid, s. 44; el-Curcânî, Şerhul-Mevâkıf. I, 180-181, 186-189; el-Harpûtî, Tenkîhu'lKelâm, s. 22 vdd., Tekmile, s. 7-8; İzmirli, Yeni İlm-İ Kelâm, I, 58; et-Tehânevî, ag.e., «el-burhân. maddesi; İsmail Fennî, Lûgatçe-i felsefe, «deduction, induction, analogie ve a priori. maddeleri; Necati Öner, Klasik mantık, s. 178 v.dd. [47] Prof. Dr. Bekir Topaloğlu, Kelam İlmi, Damla Yayınevi:79. Konu Başlığı: Ynt: Deliller Gönderen: Mehmed. üzerinde 23 Ağustos 2019, 14:15:24 Esselamu aleyküm Rabbim paylaşım için razı olsun
Konu Başlığı: Ynt: Deliller Gönderen: Ceren üzerinde 23 Ağustos 2019, 20:47:01 Esselamu aleykum. Rabbim razı olsun bilgilerden. ...
Konu Başlığı: Ynt: Deliller Gönderen: Sevgi. üzerinde 24 Ağustos 2019, 14:09:29 Aleyküm selâm. Bilgiler için Allah razı olsun Rabbim ilmimizi artırsın inşaAllah
Konu Başlığı: Ynt: Deliller Gönderen: Züleyha üzerinde 28 Ağustos 2019, 11:59:21 Allah razı olsun hocam insallah selam ve dua ile
|