๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Kelam İlmi => Konuyu başlatan: Safiye Gül üzerinde 09 Ekim 2010, 20:19:04



Konu Başlığı: Deliller
Gönderen: Safiye Gül üzerinde 09 Ekim 2010, 20:19:04
DELİLLER


Kelâm ilmi bakımından delilin ta'rîfi, çeşitleri ve istidlal nevi'-leri hakkında bilgi vermeden önce «ilim» üzerinde durmak gereklidir. Çünkü delil bize ilim kazandıran vasıtalardan sadece biridir. [14]

 

A. İlim
 

Lügatte bilme, biliş, bilgi mânâlarına gelen ilmin ta'rîfi mevzuun­da bazı görüşler mevcuddur. Fahreddîn er-Râzî (v. 606/1210J ilmin mahiyetinin zarûreten bilinebileceğini ve binaenaleyh ta'rîfinîn müm­kün olmadığını söylemiştir Cuveynî (v. 478/1085} ile Gazzâlî'ye (v. 505/1111) göre ilim zaruri değilse de ta'rîfi pek güçtür. İlim hakkın­da yapılan ta'riflerden tercih edilen iki tanesini zikredelim : «Akim ve duyuların mevzuuna giren her şeyin (mezkûr'un) tanınmasını sağ-llayan bir sıfattır» [15]- . Görüldüğü üzere bu ta'rîf hem duyuların hem de akim sahasını içine almaktadır.

İlim için yapılan ikinci bir ta'rîf de şöyle : «Zıddına ihtimal veril-miyecek şekilde mânâları    (duyularla bilinenlerin    dışında her şeyi) birbirinden ayirdetme sıfatıdır[16]        . Bu ta'rîf sadece akıl sahasına şâmildir.

İiim çeşitli yönlerden taksime tâbi tutulur. İnsanda hâsıl olması veya elde edilmesi bakımından ikiye ayrılır: Zarurî ilim, İstidlâlî ilim. [17]

 

1. Zarurî ilim 
         

Fazla düşünmeden, delîle başvurmadan, kendiliğinden ve kaçı­nılmaz bir şekilde (zarurî, zorunlu olarak) meydana gelen bilgidir. Zarurî ilim de bir kaç kısma ayrılır:

a) Eedîhiyyât - Aklın kendisine yönelmesiyle he­men meydana gelen, ilk nazarda hemen hâsıl olan bilgilerdir (bes­belli) : Bir ikinin yarısıdır, kül cüz'ünden büyüktür... gibi. Buna ewe-liyyfit da denir.

b) Fıtrîyyât  Aklın çok basit bir kıyas ile var­dığı hükümdür veya şöyle diyelim : Kıyasları beraberlerinde bulunan hükümlerdir. «Dört sayısı çifttir» gibi. Akıl dört ve çift mefhumları­nı düşünerek hemen hükme varabilir.

c)  Müşahedeler  duyularla elde  edilen  bil­giler : ateş yakıcıdır gibi. İç duyuların verdiği bilgiler: açlık, susuz­luk hissi gibi. Bu ikincilere vicdâniyyât da denir.

d) Tecrübeler    duyular vâsıtasıyle yapılan mükerrer duyumların doğurduğu bilgidir:    Sert bir cisimle dövmek ağrı vericidir, gibi.

e) Mütevâtirler  Defalarca işittiğimiz haberler­dir. Meselâ görmediğimiz bir şehrin varlığını mükerrer işitmek suretiyle kabul edişimiz gibi.

f) Hadsler  Basit bir müşahede ile hemen ne­ticeye varma yolu, mukaddimelerden neticelere sür'atle intikal veya mukaddimelerle neticelerin aynı  anda zihne gelişi demektir: Ay'ın aydınlığı güneştendir,    bulutun çıkması yağmurun yağacağını göste­rir, kâinatta müşahede edilen nizam, yaratıcısının engin ilmini gös­terir... gibi.

Bunların dışında kalanlara nazarî ve istidlâlî ilimler denir [18][19]

 

2.  Nazarî ve istidlâlî ilim :
 

Lügatte bakmak ve görmek mânâlarına geldiği gibi araştırma ve mukayese sonunda düşünmek mânâsına da kullanılan nazar, ıstılahta bilinmeyeni elde etmek için bilinenleri münasip bir şekilde işlemek demektir. Delîle başvurmak, delîle bakmak demek olan istidlal de aynı mânâda kullanılır. Bu nevi' ilme kesbî ilim de denir [20]. Ta'rîflerden de anlaşılacağı üzere nazar ve istidlalde bilinme­yeni (meçhulü) elde etmek için mutlaka bir fikrî ameliyeye ihtiyaç vardır. Bu da defile baş vurmak, yani onu kullanmak suretiyle olacak­tır. O halde delîl'in ne demek olduğunu görelim : [21]

 

B.  Delil
 

Delil : mürşid, rehber, kılavuz demektir. Bâkillânî (v. 403/1013), delili, «Duyuların ötesinde bulunan ve zarurî olarak da bNinemîyen hususların bilgisine götüren şey diye ta'rîf etmiştir [22]. Şöyle bir ta'rîf de yapabiliriz: Bizi, bir konu hakkında müsbet veya menfî-hü­küm vermeğe götüren şeydir [23][24]

 

1.  Aklî delil, nakli delil:
 

Delil bir kaç bakımdan taksime tâbi' tutulabilir. Bu taksimlerden biri delîlîn aklî ve naklî bölümlerine ayrılmasıdır. Aklî delîl bütün mukaddimeleri akla müstenid olan delildir: Meselâ, âlem değişken­dir, her değişken hadistir, gibi. Şayet delilin mukaddimeleri tama­men naklî ise delil de naklidir: Allah'ın emrini terkeden âsidir (çün­kü Kur'anda : «Emrime âsî mi oldun?» Tâhâ, 93 Duyurulmuştur), her âsî cehennemliktir (çünkü : «Allah'a ve Rasûlüne âsî olan için cehennem ateşi vardır» el-cinn 23 Duyurulmaktadır) gibi. Naklî delil bir bakıma aklî sayılır, çünkü nakli tebliğ eden zatın (muhbirin, peygamberin) doğruluğunu yine akıl ile isbat ederiz. O halde sırf ak­lî delil ile aklî-naklî delil vardır.[25] [26]

 

2.  Kat'î ve zannî deliller:
 

Başka bir taksime göre delil kat'î veya zannî olur. Medlulünden (bildirdiği şeyden) muhalif ihtimalleri kaldıran delile kat'î, her tür­lü ihtimali izâle edemiyen delile de zannî delil denir. Naklî bir   deliün kat'î sayılabilmesi için onun hem siibüt, hem de delâlet yönünü gözönünde bulundurmak lâzımdır. Baştan sona kadar sübûtu kat'î olan Kur'an âyetleriyle yine sübûtu kat'î sayılan mütevatir hadisler akaid sahasının naklî delilleridir. Mu'tezile gibi bazı kefâmcılar, nak-iin, sübûtu kat'î de olsa mânâya delâleti kat'î olamıyacağından kat'î delil sayılamıyacağını iddia etmiştir. Fakat kelâmcılarm muhakkıkla-rına göre naklî delil de kat'iyyet ifade eder.[27]. Biraz önce de işaret ettiğimiz üzere naklî delilin kelâmda delil sayılabilmesi için sübûtu kat'î olmalıdır. Binaenaleyh tevatürün dönundaki meşhur veya âhâd haberler kelâmda müstakil bir delil olamaz. [28].[29]

 

3.  Burhan ve hatâbe
 

Aklî delil, kat'î olursa burhan, zannî olursa hatâbe adını alır. Mu­kaddimeleri kesin (yakîn) olan delile burhan, kesin oimıyana da ha-tâbe adı verilmiştir. Burhan, zekî, bilgili ve kültürlü insanlar içindir. Çünkü onlar burhanın inceliklerini anlayabilirler. Burhan, cedel ve mü­nakaşalara dayanıklı bir delildir. Fakat hatâbî delil böyle değildir. O, iknaî bir vasıf taşır. Ne var ki itiraza müsaittir. Hatâbî delil, ancak inatçı olmayan ve kafası aksi fikirlerle karışmamış bulunan kimse­leri ikna edebilir. Hatâbî delilin mukaddimeleri umumiyetle kabul edil­miş ve doğrulukları tasdik edilmiş meşhur kanaatlerdir. Meselâ : «Âlem değişkendir, her değişken hadistir» delili bir burhandır.- Buna mukabil «Bir evde iki baş olmaz, iki baş (idareci) bulunan yerde dü­zen bulunmaz» sözü iknâî karakter taşıyan hatâbî bir delildir.

İnsanların daima büyük çoğunluğunu teşkil eden avam burhanı anlıyamaz. Onlar ancak iknâî delilleri kavrayabilirler ve onlarla mut­main olurlar. Hatâbî delil, karşılıklı konuşmalarda ve normal muha­verelerde kullanılır. Kur'ân-ı kerim her tabakadaki insana hitabetti-ğinden hem bürhânî, hem de hatâbî deliller ihtiva eder. Bazı âlimler bütün Kur'an delillerinin bürhân olduğunu kabul eder .[30] [31]

 

4. Yakîniyyât Ve Zanniyyât:
 

a) Yakîniyyât:

 

Yakın, lügatte şüphesiz, kesin, gerçek (bilgi) demek­tir. İstılahta «vakıa mutabık olmak şartiyle sabit ve kesin i'tikad» di­ye ta'rîf edilir. Bu ta'rîfte geçen «vakıa mutabık» kaydıyla cehl, «sâbit»  kaydıyla  mukallidin  i'tikadi,  «kesin»  kaydıyla  zann  ve  «i'tikad» kaydıyla da şekk hâriç kalır [32]

Yakîn bilgi, akl-i selîm için hiç bir şüpheye mahal bırakmıyan bilgidir. Yakînî tasdik ifade eden kaziyelere yakînîyyât denir. Yâkî-niyyât, yukarıda zarurî ilim bahsinde sayıldığı gibi, altıdır: bedîhiy-yât, fıtriyyât, müşâhedât, mücerrebât, mütevâtirât ve hadsiyyâtt. Bu­na bir de mukaddimeleri kesin olan nazariyyâti, yani burhanları ilâvej etmemiz gerekmektedir [33]

Yakın bilginin dereceleri olmamakla beraber mutlak yakîn için ba'-zı dereceler sıralamışlardır;

(1)  İlme'l-yakin    Aklın ve naklin, başka bir ifan de ile nazar ve haberin ifade ettiği kesin ilimdir.

(2) Ayne'l-yakîn Dış tecrübe ve müşahedenin, verdiği bilgidir. Hz. İbrahim, Cenab-ı Hakk'in ölüleri dirilttiğini akliy­le bildiği ve buna inandığı halde, onun, bu hâdisenin bir örneğini görmek isteyişi müşahedenin doğuracağı apaçık kesinliği elde etme meylindendir. Bu hususu beyan eden âyet-i kerimede İbrahim aley-hisselâmın ağzından şöyle buyurulur: «Kalbim mutmain olsun, tam huzur ve kanaata varsın diye» [34]. Ayrıca           

sözü meşhur olmuş ve hatta hadis olarak rivayet edilmiştir (haber gözle görmeğe benzemez) [35]

 (3) Hakka'l-yakîn İç duyu ve iç tecrübenin ver­diği, insanın    bizzat    içinde duyduğu    ilimdir.           «Tatmayan bilmez» sözü meşhurdur. Modern psikoloji ile felsefe ce­reyanları iç-sezgiye dayanan hakka'l-yakîni te'yîd etmektedir. Yukarı­da görülen sıralama zayıftan kuvvetliye doğru kat'iyyet derecesini de göstermektedir [36]

b) Zanniyyât: Yüzde ellinin üstünde bir ihtimal taşımakla be­raber kat'iyyet ifade etmeyen mukaddimelerdir.

(1)  Meşhûrât: İnsanlar tarafından  kabul   edilen   hükümlerdir. Herkesin kabul etmesi şart değildir. Sadece bir devrin, bir memle­ketin insanları veya bir mesleğin mensupları tarafından  benimsen­miş olabilir: Bir şeyin taşıdığı hükmü benzeri olan şey de taşır; zu­lüm, kötü;  adalet, iyidir;  avret yerini  açmak çirkindir...  gibi.

(2)  Makbul ât: Peygamberler   gibi  ma'sûm  olmayan   ve fakat yalan söylemiyeceklerine dair hüsn-ü zan beslenilen âlim ve mürşid-lerin görüşlerini  belirten     hükümlerdir.   Peygamberin   sözleri sübût bakımından kat'iyyet ifade ediyorsa yakın bilgi verir.

3) Müsellemât: İlmî bir münakaşa sırasında karşı tarafın doğ­ruluğunu benimsediği hükümlerdir. Müseİlemât, hasmı susturmak için kullanılır. Peygamber efendimizin mi'racını inkâr eden bir hıris-tiyana karşı Hz. îsâ'nın mi'racını delil olarak kullanmak gibi.

(4) Muhayyelât: Psikolojik olarak nefret doğurmak veya arzu uyandırmak için tahayyül edilen doğru veya yanlış hükümlerdir: Şa­rap akıcı bir yakut, bal iğrenç bir kusmuktur gibi.

(5) Vehmiyyât: Duyular dünyasının    dışında kalan    hususlar için duyulur âlemle kıyas edilerek verilen hükümlerdir: Her var olan mekân tutar, kâinatın ötesi sonsuz bir fezadan ibarettir.

(6 ) Karinelerle   hüküm   vermek: Bizi  bir hükme    yaklaştıran ipuclarıyla hüküm vermektir: Yoğunlaşmış bulutu görüp yağmurun yağacağını söylemek gibi.[37] [38]

 

C.  istidlal
 

 delil kullanmak, delile başvurmak elemek olan is­tidlal, «medlulü isbat etmek İçin delil takrir etmektir» dîye ta'rîf edi­lir. Umûmî mânâya alındığı takdirde istidlalin takrir ettiği deliller İçi­ne nass, icma' ve kıyas da girer. Fakat İstidlal denilince husûsiyle kasdedilen şey aklî delillerin kullanılmasıdır [39][40]

 

1. Kelâm ilminde kullanılan istidlal çeşitleri
 

Kelâm kitaplarında kullanılan çeşitli  istidlaller mevcuddur.

a) Bâkıllânî (v. 403/1013) Kitabu't-Temhidinde istidlal nevi'leri-nin çok olduğunu zikrettikten sonra bir kaç tanesini sayar :

(1) İki veya daha fazla şıkka ihtimali bulunan bir hususun bâtıt ihtimallerinin yanlışlığını isbat etmek suretiyle doğru olarak kalan tek ihtimalin tesebbüt etmesi. Meselâ : Bir şey ya kadîm, ya hadis­tir. Şayet hadis olduğu isbat edilirse kadîm olma ihtimali ortadan kalkar, aksi de aynı neticeyi doğurur.

[2} İdrak sahamız dâhilinde bulunan bir şeyin, bir illet sebebiy­le taşıdığı hükmü, idrak sahamız dışında kalıp da aynı illeti taşıyan şeyin aynı hükmü almasıdır. Meselâ : Müşahede ettiğimiz cisimler mürekkeb (birleşik) olduğuna göre cismiyet vasfı taşıyan her varlık mürekkeb olur. (Halbuki islâm filozofları mürekkeb olmayan gök ci­simleri kabul ederler). Âlim, ilmi bulunduğundan âlim olmuştur: o halde âlim sıfatı taşıyan her varlık İlme sahiptir {halbuki Mu'tezile-ye göre Allah   için «âlimdir» denilir amma «ilmi vardır» denilmez).

(3)  Bir şeyin sıhhati veya fesadiyle benzeri bir şeyin sıhhat ve­ya fesadına hükmetmek. Allah teâlâ şimdiye kadar ölüleri diriltmiş-se bundan sonra da diriltir; nasıl bugün, Allah'ın, mekansız bir ha­reketi veya bir rengi yaratması muhal ise geçmişte de böyle bir şe­yi yaratmış olması muhaldir.

(4) Lisanın  kelimelere  verdiği  belli   mânâlarla   istidlal.  Mese­lâ: «Ateş denilince alevli bir yakıcı nesne, «insan» denilince de bil-

diğimiz şu belirli bünye aklımıza gelir (Bu İstidlal ile Bâtıniyyenin bir çok yersiz te'vîli bertaraf edilir).

(5) Mu'cize ile İstidlal. Mu'cize, hem onu gösteren peygambe­rin, hem de o peygamberin doğruluğunu haber verdiği diğer muhbir­lerin hak olduğunu isbat eder.

(6)  Bir kısım aklî hükümler ve bütün şer'î hükümlere sem'î de­liller (Kitap, sünnet, İcma') ile de istidlal olunabilir [41]

b) İstidlal ve metod hakkında (Mi'yâru'l-ılm, Mehakkü'n-nazar gibi) müstakil eserler meydana getiren İmam Gazzâlî (v. 505/1111), kelâma dair kaleme aldığı el-İktisad fî'l-i'tikad adlı kitabında da aynı konulara temas eder. Gazzâlî bu kitabında kullandığı istidlal ve isbat yollarını altı noktada hülâsa etmiştir.

(1) Hissiyyât:    Dış ve iç duyularla idrak edilenler. Meselâ:

«Her hadisin bir sebebi (yaratıcısı) vardır,

Âlemde hadisler vardır,

O halde onun da bir sebebi mevcuddur»

tarzında takrir ettiğimiz delilde : «âlemde hadisler vardır» sözümüzü duyularla isbat edebiliriz. Zira gerek hayvan, nebat, bulut, yağmur gi­bi müşahhas varlıkların, gerek ses ve renk gibi arazların gelip-geçi-ci olduğu dış duyularla müşahede edilmektedir. Yine iç duyu ile elem, sevinç gibi hâdiselerin mevcudiyeti idrak olunur.

(2)  Bedihiyyât:    Bunlar apaçık aklî hakikatlerdir. Meselâ:

«Hadisten önce var olamıyan her şey hadistir, Âlem hadisten önce var olmamıştır, O halde o da hadistir.»

delilinde iki asıl vardır. Birinci asılda : hadisten önce var olmayan (hadisi sebkat etmeyen) bir şey ya hadisle beraber olacaktır veya­hut ta ondan sonra bulunacaktır. Üçüncü bir ihtimalin mevcudiyetini iddia eden bedîhî olanı İnkâr etmiş olur. Delilin İkinci aslı da bedî-dir.

(3) Mütevâtirât:    Meselâ :

«Muhammed (a.s.) hak peygamberdir,

Çünkü mu'cize izhar eden her şahis hak peygamberdir,

O da mu'cize izhar etmiştir,

O halde hak peygamberdir.»

Peygamber Efendimizin mu'cizelerinden Kur'anı ele alahm. Bu du­rumda delilimizin iki aslı olacaktır : Kur'an mu'cizedir, Kur'anı Hz. Muhammed getirmiştir. Muarızımız, Kur'an-ı kerimin mu'cizeiiğini kendiliğinden veya delile müsteniden kabut ettikten sonra onun Mu­hammed aleyhîsselâm tarafından getirildiğini inkâr ederse «tevatür» ile karşısına çıkarız. Zira tevatür Hz. Peygamberin varlığını bize ha­ber verdiği gibi Kur'anı getirdiğini de haber vermiştir.

(4)  Hissiyyat, bedîhiyyât    veya mütevatirâttan birine     istinad eden kıyas :    Şimdiye kadar anlattığımız bu üç isbat yolundan birine istinad eden kıyas, yapacağımız başka bîr isbat için bir asıl olabilir. Meselâ âlemin hadis oluşunu müşahedeye müsteniden isbat ettikten sonra ikinci bir kıyas tertip ederek şöyle diyebiliriz :

«Her hadisin bir sebebi vardır,

Âlem hadîstir,

O halde onun da sebebi vardır.»

Dikkat edilirse bu kıyasta âlemin hadis oluşu müsellem bir kaziyye olarak kullanılmıştır, çünkü önceden İsbat edilrrîiş bulunuyordu.

(5)  Sem'îyyât:    Bunun  misâli   «masıyetlerin     Allah'ın   dileme­siyle olması» aslıdır. Bu aslı şöyle takrir edebiliriz:

«Her var olan Allah'ın dilemesiyledir,

Ma'sıyetler de var olucudur,

O halde onlar da Allah'ın dilemesiyledir».

Burada, ma'sıyetlerin var oluşu his ile sabittir, ma'sıyet oluşları ise din ile bilinmektedir. Her var olanın Allah'ın dilemesine bağlı oluşu­na gelince, bu da sem' ile sabit olmuştur. Zira şu sözün doğruluğun­da   icma'   vardır:   «Allah'ın   dilediği   olur,   dilemediği   ise   olmaz[42]

6) Muarızın kabul ettiği hususlar: Muarızımızı susturmak için onun tarafından kabul edilen hususları isbatlarımız için asıl alabiliriz. Çünkü böyle bir asla muarızın karşı çıkması mümkün değildir.

Bu altı isbat yolunun en yaygın ve umûmî olanı hissiyySt ve be-dihiyyâttır. Diğerlerinin  kullanılış sahaları  nisbeten  mahdûddur [43][44]

 

2.  Mantık felsefe ve ilimlerde kullanılan istidlal çeşitleri :
 

a)  Ta'lîl :  Küllîden cüz'îye, illetten ma'lûle, başka bir ifade ile müessirden esere geliş metodudur:

«Bütün cisimler tartılabilir,

Taş, toprak, su... da birer cisimdir,

O halde bunlar da tartılabilir».

Bu tefekkür tarzına mantıkî kıyas denildiği gibi bürhân-i limmî adı da verilir (tümden gelim, deduction),             

b)  İstikra':    Cüz'îden   küllîye,   ma'lûlden  İllete   veya eserden müessire varış metodudur:

«Taş, toprak, su tartılabilir,Taş, toprak, su birer cisimdir, O halde bütün cisimler tartılabilir».

Bu tefekkür tarzına özel mânâda istidlal denildiği gibi  bürhân-i  in--nî [45] adı da verilir (tüme varım, induction).

Ta'lîl daha çok zihnî ilimlerde, istikra' ise maddî (pozitif) ilim­lerde kullanılan metodlardır.

c) Temsil:    Bir cüz'îden diğer bir cüz'îye geçiş  metodu. İllet birliği gibi bir benzerlik sebebiyle bir cüz'îye verilen hükmün diğer cüz'îye de verilişidir:

«Şarap haramdır, çünkü sarhoşluk vericidir, O halde sarhoşluk veren rakı da haramdır».

Bu tefekkür tarzına fıkhî kıyas da denilmiştir (analogie) . [46][47]


[14] Prof. Dr. Bekir Topaloğlu, Kelam İlmi, Damla Yayınevi:68-69.

[15] et-Teftâzânî, Şerhu'l-Akaid, s. 25  vdd.

[16] Bu ta'rif ve diğerleri için bk. el-Curcânî, Şerhu'l-Mevâkıf, I, 50-56; et-Ta'rifât, «el-İlm.   maddesi; el-Bâkıllânî, et-Temhîd, s. 6-7; et-Tehânevî, ag.e.,  «el-İlm*  maddesi.

[17] Prof. Dr. Bekir Topaloğlu, Kelam İlmi, Damla Yayınevi:69.

[18] et-Teftâzânî,  ag.e., S. 43-45;   el-Curcânî, ag e  U-*n.   midesi;   el-Harpûtî,   M^te

[19] Prof. Dr. Bekir Topaloğlu, Kelam İlmi, Damla Yayınevi:70.

[20] el-Bâkıllânî, ag.e.,  s.  8-9;   el-Cuveynî,  el-İrşâd,  s.  5;   et-Teftâzânî, ag.e-, s. 36-38; el-Curcânî, ag.e., I, 62, 119-125, et-Ta'rîfât,  «en-nazar!» maddesi; İzmirli, "iteni İlm-i Kelâm, I, 58-59.

[21] Prof. Dr. Bekir Topaloğlu, Kelam İlmi, Damla Yayınevi:70-71.

[22] el-Bâkıllânî, ag.e., s. 13.

[23] bk. el-Cuveynî, ag.e., s. 8; et-Teftâzânî, ag.e., s. 36-38; el-Curcânî, et-Ta'rîfât, v.ed-delîl. maddesi; et-Tehânevî, ag.e., «ed-delîl» maddesi; el-Harputî, ag.e., s. 21.

[24] Prof. Dr. Bekir Topaloğlu, Kelam İlmi, Damla Yayınevi:71-72.

[25] el-Curcânî,   Şerhu'l-Mevâkıf,   I,   207-209;   et-Tehânevî,   ag.e.,   «ed-delîl»

[26] Prof. Dr. Bekir Topaloğlu, Kelam İlmi, Damla Yayınevi:72.

[27] Fazla bilgi için bk. el-Curcânî,  ag.e., T, 209-213.

[28] İzmirli, ag.e., I, 57.

[29] Prof. Dr. Bekir Topaloğlu, Kelam İlmi, Damla Yayınevi:72.

[30] et-Tehânevî,   ag.e.,   .el-bürhan»   maddesi;   İzmirli,   Muhassal,   s.   36-37, Yeni İlm-i Kelâm, I, s. 45-46.

[31] Prof. Dr. Bekir Topaloğlu, Kelam İlmi, Damla Yayınevi:72-73.

[32] Şekk, zann ve vehm:   Lügat bakımından birbirine çok  yakın kelime­lerdir. Fıkıhta iki husus arasında mutlak olarak tereddüd etmek mânâsına gelir. Kelâmcılara göre şekk:   İki husus arasında müsavi bir şekilde tereddüde düş­mektir. Burada bahis konusu olan her iki ihtimal de yüzde elli nisbetmde olup herhangi bir tercih yoktur. Zann : İki husustan birini diğerine —kesin olmamak şartıyla— tercih etmektir. Tercih edilen tarafın taşıdığı ihtimal yüzde ellinin üs­tündedir.  Yübde  yüze  doğru  ilerledikçe   zann  kuvvetlenir.   Tercih   edilen   şıkkın karşıtına verilen zayıf ihtimale de vehm denir. Vehmin taşıdığı ihtimal mutlaka yüzde  ellinin   altındadır.   Zann,  nadir  olarak  bazan   vehm   mânâsına   kullanıldığı gibi yakîn mânâsına da kullanılır. (et-Tehânevî, ag.e., «ez-zann» maddesi.

[33] bk. Kamus trc,  *el-yakîn» maddesi; et-Teftâzânî, Şerhu'l-Akaid, s. 39; et-Tehanevî,   ag.e.,   «el-yakîn»   maddesi;   İsmail   Fennî,   Lûgatçe-i   Felsefe,   «certi-tude.   maddesi.

[34] el-Bakara, (2), 260.

[35] Ahmed b. Hanbel, I, 215, 271;     es-Suyûtî, el-Câmiu's-Sağîr, el-Aclûnî, Keşfu'1-hafâ,   .leyse»   maddesi.

[36] İzmirli,, Yeni ilm-i kelâm. I, 67-70.

[37] et-Tehânevî, ag.e., .ez-zann» ve diğer ilgili maddeler; el-Curcânî, Şer­li u'1-Mevâktf, I, 204-205; bk. Necati Öner, Klasik Mantık, a. 192-193.

[38] Prof. Dr. Bekir Topaloğlu, Kelam İlmi, Damla Yayınevi:73.

[39] et-Teftâzânî, Şerhu'l-AKaıd, s. 44; el-Curcâni, et-Ta'rîfât, «el-istidlâl» maddesi; et-Tehânevî. ag.e., aynı madde; İsmail Fennî Lûgatçe-i Felsefe, «raison-nement.   maddesi.

[40] Prof. Dr. Bekir Topaloğlu, Kelam İlmi, Damla Yayınevi:73-75.

[41] el-Bâkıllânî, Kitâbu't-Temhîd, s. 11-13.

[42] Peygamber efendimizin bu hadisi İçin bk. Sünen-İ Ebî Dâvûd, el-Edeb/ 101; el-Beyhakî, el-Esmâ' ve's-sıfât, s. 160-164.

[43] el-Gazzâlî, el-İktisâd, s. 20-24.

[44] Prof. Dr. Bekir Topaloğlu, Kelam İlmi, Damla Yayınevi:76-78.

[45] Limmî :    «niçin-   mânâsında   illet ifade   eden    < 'f-0     ye    mensûb    de­mektir. Hükmün illetini beyan ettiği için bu adı almıştır. (Taş niçin tartılabilir7 Çünkü her cisim tartılabilir de ondan).  İnnî:   Tahkik ve  sübût  mânâsına gelen

( o"M   ye   mensub   demektir.   Hükmün   hâricde   sübûtunu   gösterdiğinden   bu   adı

almıştır.

[46] bk.   et-Teftâzânî,   Şerhul-Akaid,  s.   44;   el-Curcânî,   Şerhul-Mevâkıf.   I, 180-181, 186-189; el-Harpûtî, Tenkîhu'lKelâm, s. 22 vdd., Tekmile, s. 7-8; İzmirli, Yeni İlm-İ Kelâm, I,  58;  et-Tehânevî, ag.e.,   «el-burhân.   maddesi;   İsmail  Fennî, Lûgatçe-i felsefe,   «deduction,  induction,  analogie  ve   a  priori.   maddeleri;  Necati Öner,  Klasik  mantık,   s.  178  v.dd.

[47] Prof. Dr. Bekir Topaloğlu, Kelam İlmi, Damla Yayınevi:79.


Konu Başlığı: Ynt: Deliller
Gönderen: Mehmed. üzerinde 23 Ağustos 2019, 14:15:24
Esselamu aleyküm Rabbim paylaşım için razı olsun


Konu Başlığı: Ynt: Deliller
Gönderen: Ceren üzerinde 23 Ağustos 2019, 20:47:01
Esselamu aleykum. Rabbim razı olsun bilgilerden. ...


Konu Başlığı: Ynt: Deliller
Gönderen: Sevgi. üzerinde 24 Ağustos 2019, 14:09:29
Aleyküm selâm. Bilgiler için Allah razı olsun Rabbim ilmimizi artırsın inşaAllah


Konu Başlığı: Ynt: Deliller
Gönderen: Züleyha üzerinde 28 Ağustos 2019, 11:59:21
Allah razı olsun hocam insallah selam ve dua ile