> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Akaid Eserleri > Kelam İlmi ve İslam Akaidi > Mucize
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Mucize  (Okunma Sayısı 1877 defa)
02 Ocak 2012, 00:42:12
Vatan Var Olsun !
Dünyalılar
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 8.940


« : 02 Ocak 2012, 00:42:12 »



1. Mucize


“Allah, peygamberleri, âdetleri makzeden mucizelerle teyid et­miştir”

Mucize kelimesinin çoğul şekli mücizâttır. (Kur'an'da mucize yerine daha çok delil ve delâil, Kelimeleri kullanılmıştır). Mucize, inkarcıların benzerini getirmekten âciz kalacakları şekilde, münkirlerin meydan okumaları halinde peygamberlik iddiasında bu­lunan zattan âdetin hilafına (ve tabiat kanunlarının aksine) olarak zuhur eden (harikulade ve fevkalâde) bir iştir.

Bunun sebebi şudur: Peygamberler mucize ile te'yid edilmemiş olsalardı, sözlerini kabul ve kendilerini tasdik etmek vâcib olmazdı. Peygamberlik davasında sâdık ile kâzib olan, doğru ve samimi olan­la yalancı olan yekdiğerinden ayırd edilemezdi. Mucize zuhur edin­ce, peygamberin doğru söylediği tabii bir şekilde ve kesinlikle anla­şılmış olur. Zira Allah Taâlâ mucizenin zuhur etmesinin ardından, peygamberin doğru söylediğine dair bir bilgi yaratır. Fakat bu bil­ginin yaratılmaması da hadd-i zatında mümkündür.

(Mucizeden sonra ilmin meydana gelmesi şöyle olur:) Bir cema­atın huzurunda bir adam gelip: “Ben şu kralın size gönderdiği bir elçiyim”, dese; sonra bu krala dönerek, “Eğer beni elçi tayin etmede sâdık isen, âdetine muhalefet et, üç defa yerinden kalk”, dese, kral da bunu yapsa, o topluluk için o adamın doğru söylediği hakkında örf ve âdete dayanan zarurî bir bilgi hasıl olur.

Her ne kadar bu hususta o adamın yalancı olması hadd-i. zatın­da imkân dahilinde ise de. “Bir işin akıl yönünden mümkün olması”, manâsına gelen “zatî imkân”, kesin bir bilginin hasıl olma­sına engel değildir. Meselâ, hadd-i zâtında- mümkün olmakla beraber Uhud dağının altın haline dönüşmediğini bilmemiz (ve bu bilginin kat'i olması) böyledir. Aynen bunun gibi, âdetin gereği olarak pey­gamberin doğru söylediğine dair bir bilgi hasıl olur. Çünkü âdet de his gibi bir bilgi edinme yoludur.

(Mucize ile hâsıl olan kesin) bilgi konusunda, “Mucizenin Allah Taâlâ'dan başkasından olması veya tasdik maksadı için olmaması veyahut yalancılığı tasdik için olması... imkânı vardır”, gibi akla da­yanan ihtimaller, bir itiraz ve tenkit olarak ileri sürülemez. Nite­kim “Ateşin sıcak olmaması mümkündür”, denilmek suretiyle, ateş hakkındaki hisse dayanan zarurî bilgi de itiraz ve tenkit konusu ya­pılamaz. Buradaki “Ateşin sıcak olmaması   mümkündür” cümlesi, “Sıcak olmadığı farzedilse, bundan bir imkânsızlık ortaya çıkmaz”, manâsına   gelmektedir.  (Kelâmcılara göre  tabiat kanunları hadd-i zatında mümkündür, vücûb ve zaruretlerini Allah'tan almaktadırlar. Onun için de vâcib li-gayrihîdir [3].

Peygamberlerin ilki Adem (a.s.) sonuncusu Muhammed (s.a.)dir.

Âdem (a.s.) in peygamberliği, kendisine bazı şeylerin emir, diğer bazı hususların nehyedildiğini ifade eden Kur'an'la sabittir. Halbuki O'nun zamanında başka bir peygamberin bulunmadığı kesindir. Şu halde bu emir ve nehiyler, ona diğer herhangi bir yoldan değil, sade­ce vayih yoluyla gelmiştir. Ayrıca Âdem (a.s.) in peygamberliği, bu­na ilaveten hadis ve icma ile de sabittir. Bu sebeple, bazılarından naklolunduğu gibi, onun peygamberliğini inkâr etmek küfürdür [4]

Muhammed (s.a.) in peygamberliğine gelince, O hem peygam­berlik davasında bulunmuş, hem de mucize göstermiştir. Peygamber­lik davasında bulunduğu tevatürle sabittir. Gösterdiği mucizeler ise iki nevidir:

1. Bir mucize olmak üzere Allah'ın kelâmı olan Kur'an'ı ortaya koymuş, belagat (ve fesahat) yönünden en yüce mertebede bulunan, beliğ konuşan şahıslara ve edebiyatçılara bununla meydan okumuş, onlar da son derece arzu etmelerine (ve bu yolda hırsla gayret gös­termelerine) rağmen Kur'an'ın en kısa suresine bile muârazada bulunmaktan (ve bir mislini vücûda    getirmekten)  aciz kalmışlardır.

Nihayet, sözle karşı koymayı (ve muârazayı) bir tarafa bırakarak kılıçla vuruşmaya girişmek suretiyle kendilerini tehlikeye atmışlar­dı. (Edebî alanda Kur'an'a ve Islâmî harekete karşı koymaya güçleri yetmeyince işi zorbalığa dökmüşlerdi). Kur'an'ın muarızlarından hiç birinin (Kur'an'ın mislini değil) ona yakın olan bir şey bile ortaya koyduğu bize nakledilmiş değildir. Halbuki onların böyle bir işe girişmesmi gerektiren pek çok sebep vardı. Bu durum kesinlikle göster­mektedir ki, Kur'an Allah Taâlâ tarafından gönderilmiştir. Peygam­ber (s.a.)in davasında hak üzere olduğu Kur'an'la tabii bir şekilde malum olmuştur, örf ve âdete dayanan diğer tabiî bilgilerde olduğu gibi bu bilgi de aklî ihtimallerden herhangi bir ihtimal ileri sürüle­rek tenkit ve itiraz konusu yapılamaz.

2. Hz. Peygamberden harikulade hususlar zuhur ettiği naklolunmuştur. Zuhur eden mucizelerle ilgili nakiller -bu nevi nakiller her ne kadar teferruat itibariyle âhâd olsa da- ortak noktalar iti­bariyle tevatür haddine ulaşmıştır. Hz. Ali (r.a.)nin cesareti ve Hatem (Tâî) nin cömertliği gibi. Şüphe yok ki, teferruat yönünden âhâd olsa da, bunlardan her biri tevatürle sabit olmuştur. Bunlarla ilgili hususlar siyer kitaplarında kaydohınmuştur.

Basiret sahibi olan kimseler Hz. Muhammed'in peygamber oldu­ğuna iki şekilde daha istidlal ederler:

1. Hz. Peygamberin, halkı dine davet etmeden evvelki, davet esnasındaki ve daveti tamamladıktan sonraki halleri, yüce ahlâkı, verdiği hikemî  (ve isabetli)  hükümler, cengâverlere hücum etmesi sırasındaki kararlı ve sarsılmaz tutumu, her halükârda Allah Taâlâ'nın kendisini koruduğuna dair beslediği güven duygusu, korkunç durumlarda bile vaziyetini değiştirmemesi... öyle ki, onu kötülemek için hırsla çalışan en azılı düşmanları dahi   kendisini bu durumlar itibariyle karalamaya ve yermeye imkân bulamamışlardı. Şüphesiz ki, bu gibi hususların, peygamberlerden başkasında   toplanmasının imkânsız olduğuna akıl kesinlikle hükmeder. Allah Taâlâ bu nevi kemâl ve üstün   halleri, kendisine iftira   edeceğini bildiği bir zatta topluca bulundursun, sonra bu şahsı (kendisine iftira ettiği için ce­zalandırmadan) 23 sene ihmal etsin, sonra onun dinini öbür dinlere üstün kılsın, düşmanlarına karşı muzaffer kılsın, bıraktığı eseri (ve açtığı çığın) ölümünden sonra kıyamete kadar payidar kılsın... bü­tün bunlar olacak şeyler değildir. (Bir yalancı peygamber bu kadar mükemmel bir karaktere sahip olamaz, bu nisbette başarılı olamaz, bu ölçüde büyük bir hareketi başlatamaz ve yürütemez).

2. O, bu büyük davayı kitap sahibi olmayan, ve hikmetten anIamayan bir kavim içinde ortaya atmış (Bk. Bakara, 2/151), onlara kitabı ve hikmeti izah etmiş, hukukî ve şer'i hükümleri öğretmiş, ah­lâklarım mükemmelleştirmiş, halkının pek çoğunu hem ilmî ve hem de amelî fazilet bakımından kemâle erdirmiş, bütün âlemi iman ve iyi amelle nurlandırmiş, ve Hakk Taâlâ va'd ettiği gibi onun dinini, öbür dinlerin tümüne üstün kılmıştır. (Bk. Tevbe, 9/33; Feth, 48/28; Saff, 61/9). Esasen resûllüğün ve nebiliğin bundan başka bir manâsı (ve gayesi) de yoktur [5].

Hz. Muhammed'in peygamber olduğu bu şekilde ispatlandıktan sonra deriz ki: Gerek Resûlüllah'ın; gerekse, O'na indirilen Allah Taâlâ'nın kelâmı (Bk. Ahzab, 33/40), Hz. Peygamber'in, nebilerin so­nuncusu, Hâtemu'lenbiya olduğuna delâlet eder. Ve yine O bütün insanlığa gönderilmiştir, daha doğrusu ins ve cinne gönderilmiştir. Böylece peygamberlerin sonuncusu olduğu ve Hıristiyanların iddia ettikleri gibi nübüvvetinin Araplara mahsus olmadığı da sabit olmuş olur.

İtiraz: Hz. Muhammed'den sonra İsa (a.s.)nın nüzulü konusun­da hadis vardır.

Cevap: Evet, Hz. İsa gökten yere inecek, lâkin Muhammed (s.a.)in şeriatına tabi olacak. Zira Hz. İsa'nin şeriatı neshedilmiştir. Hz. îsa'ya vayih gelmeyecek, (yeni ve aslî) hükümler de koyamayacaktır. O sadece Resûlüllah (s.a.)ın halifesi olacaktır. En doğru olan görüşe göre, Hz. îsa halka namaz kıldıracak, onlara imam olacak, Mehdi de ona tabi olacaktır. Zira Hz. îsa daha efdaldir, şu halde imam olmaya (Mehdiden) daha uygundur [6].

“Peygamberlerin sayılan bazı hadislerde açıklanmıştır”

Rivayete göre Peygamber (s.a.)e nebilerin sayıları sorulduğun­da 124.000, diğer bir rivayete göre 224.000 dir, buyurmuşlardır

“Cenab-ı Hakk 'Bazı peygamberlerin hayat hikâyelerini sana anlattık, diğer bazilarınınkini anlatmadık” (Gafir, 40/78) bu­yurduğundan, isimlendirmede bir sayı üzerinde durmamak (ve belli bir rakam tayin etmemek) daha doğru olur. Çünkü bir sa­yının tesbit edilmesi (ve isimlerin belirlenmesi) halinde pey­gamber olmayanların peygamberlere dahil edilmeleri veya pey­gamber olanların, peygamberlerin dışında kalmaları durumun­dan emin olunamaz”

Eğer rakam büyük olursa nebi olmayanlar nebilere, küçük olur­sa nebi olanlar nebi olmayanlara dahil edilebilir. Yani haber 4 vâhid, fıkıh usûlü'nde anlatılan şartların hepsini üzerinde toplaması halin­de bile, sadece zan ifade eder. İtikadı konularda ise zanna itibar edil­mez. Özellikle vâhid bir haberde rivayet ihtilafı olur ve o haberi ka­bul etmek, Kur'an'm zahirine muhalefet edilmesi neticesine' ulaşma­yı gerektirirse ona hiç itibar edilmez. (Yukardaki hadiste, 124.000 mi, 224.000 mi olduğu konusunda bir rivayet farkı vardır, ayrıca bu ha­dis, Gâfir suresinin meali yukarda verilen 78. âyetinin zahirine de uygun düşmemektedir). Zira bu âyete göre Hz. Peygamber'e (s.a.) anlatılmayan nebiler de vardır. Onun için bir nebiyi sayı dışında bı­rakmak veya nebi olmayanı sayıya dahil etmek sonucunu doğuran sayı tesbiti, vakıaya aykırı olabilir. Zira bir sayı, ifade ettiği manâya delâlet etmek konusunda özel bir isimdir. Onun için de fazla veya eksik olması gibi bir ihtimal taşımaz. (Nebiler 124.000 veya 224.000 dir denildi mi, bu rakamın daha fazla veya eksik sayıya delâlet etmesi ihtimali ortadan kalkar. O zaman peygamberlerin adedi bu rakam­dan fazla ise bazı resuller nebi sayılmamış olur, şayet aded bu...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Mucize
« Posted on: 29 Mart 2024, 09:00:27 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Mucize rüya tabiri,Mucize mekke canlı, Mucize kabe canlı yayın, Mucize Üç boyutlu kuran oku Mucize kuran ı kerim, Mucize peygamber kıssaları,Mucize ilitam ders soruları, Mucizeönlisans arapça,
Logged
02 Haziran 2018, 04:03:02
Ceren

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 26.620


« Yanıtla #1 : 02 Haziran 2018, 04:03:02 »

Esselamu aleykum.Kur an da peygamberlere verilen mucizelerden bahsedilmistir. Bu mucizelere inanan kullardan olalim inşallah. ..
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes