๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Kelam İlmi ve İslam Akaidi => Konuyu başlatan: Vatan Var Olsun ! üzerinde 02 Ocak 2012, 19:03:04



Konu Başlığı: Kıyametten Sonraki Haller
Gönderen: Vatan Var Olsun ! üzerinde 02 Ocak 2012, 19:03:04
2. Kıyametten Sonraki Haller


“Ba's Haktır”

Ba's, öldükten sonra dirilmek, aslî parçalarını bir araya geti­rerek ve ruhları da buna iade ederek, Allah Taâlâ'nın ölüleri me­zardan çıkarmasıdır.

Ba'sın naklî delili: “Sonra siz kıyamet günü diriltileceksiniz” (Mü'minûn, 23/16), “De ki: onu, yani ölü cesetleri, onları ilk defa (ve yoktan) yaratan diriltecektir” (Yasin, 36/79). Cesetlerin haşr edileceğini ve diriltileceğim kesinlikle ifade eden bunun gibi daha pekçok nass mevcuttur.

“Yok olan bir şeyin aynen tekrar var edilmesi (ma'dunıun ay­niyle iadesi) imkânsızdır”, diyen filozoflar, cisimlerin hasrım inkâr etmişlerdir. Filozofların, ciddi sayılacak bir delilleri bulunmadığı gibi (bu konuda ileri sürdükleri fikirler naslarla sabit olan esas) maksat için de zararlı (olabilecek kuvvette ve inandırıcılıkta değil) dir. Zira bizim maksadımız şudur: Allah Taâlâ (öldükten ve çürüdükten son­ra dünyadaki insan bedenine ait) aslî cüzleri bir araya getirir ve ruhu buna iade eder. Buna ister; “yok olanı aynen iade” adı verilsin, isterse verilmesin fark etmez, eşittir. Bunun için, “Yenilen, yiyenin bir parçası olacak şekilde bir insan diğer bir insanı yese, yenilen par­çalar ya her iki bedende birlikte haşr ve iade edilir -ki bu imkân­sızdır - veya birinde haşr ve iade edilir. Bu takdirde diğeri bütün bölüm ve parçalarıyla iade ve hasredilmiş olmaz”, diyen filozofların görüşleri yukarda söz konusu edilen prensiple itibardan düşer ve ge­çersiz hale gelir. Bunun sebebi de; “îâde ve haşr olunan şeylerin, öm­rün başından sonuna kadar varlığı devam eden aslî cüzlerin (ve gen­lerin) olmasıdır. Yenilen parçalar, yiyende mevcud olan attıklardır, aslî parçalar değildir.

İtiraz: Bu, (ba's denilen şey aslında) tenasuha inanmaktır. Zira ikinci beden, ilk beden değildir. Çünkü, hadiste, “Cennetliklerin yüzleri tüysüz ve sakalsızdır, teni tazedir. Cehennemliklerin dişi Uhud dağı kadardır”, buyrulmuştur [6]. “Hiç bir mezhep yoktur ki,tenasüh akidesinin içine ayağını iyice basmış olmasın”, diyenler işte bu noktadan hareket etmişlerdir.

Cevap: Şayet ikinci beden birinci bedene ait aslî parçalardan (ve genlerden) yaratılmış olmasaydı, o zaman tenasüh lazım gelirdi. Şa­yet anlattığımız manadaki haşre ve ba'se de tenasüh denilecekse; bu, (manâya ve esasa değil) sadece lafza dayanan bir tartışmadan ibaret olur. (Aslî cüzlerden yaratılan) böyle bir bedene ruhun iade edilmesinin imkânsızlığını gösteren herhangi bir delil mevcut değil­dir. Aksine, ister tenasüh ismi verilsin isterse verilmesin, böyle bir haşrin ve ba'sın hakikatini ispat eden deliller mevcuttur.

“Amellerin Tartılması Haktır”

Çünkü Cenab-ı Hakk:“O gün vezn, yani amellerin tartılma­sı haktır” (A'raf, 7/9), buyurmuştur. “Mizan (amellerin tartıl­ması ve terazi) amellerin miktarının bilinmesini temin eden şeyden ibarettir”. Akıl, bu terazinin ve tartılmanın keyfiyetini (ve mahiyeti­ni) idrâk etme gücüne sahip değildir. (Buradaki terazi sözünü ço­ğunluk iki kefesi, iki kolu ve bir dili olan terazi şeklinde anlamış, hatta bu şekilde resimler bile yapılmıştır. Fakat aslında bu terazinin şekli ve keyfiyeti meçhuldür. Bugün ses, hareket ve elektrik gibi ci­sim ve arazları ölçen âletler vardır. Amelleri ölçen terazi de bizce biçimi bilinmeyen, fakat insanların işledikleri fiilleri en iyi ve en doğru biçimde tartmaya yarayan bir ölçü âletidir. Bu âleti tecessüm ettirmeye ve tasvir etmeye ihtiyaç yoktur. (Bu konuda bk. Gazali, İhya, I, 97; Irakî, el-Muğnî, I, 97).

Mutezile, “Ameller arazdır (onun tartılması için iade edilmesi mümkün değildir). îâdesi mümkündür, desek bile tartılması ve öl­çülmesi imkânsızdır. Zira ameller Allah Taâlâ tarafından bilinmek­tedir. Onun için de (miktarı malum olan bir şeyin) tartılması abes­tir”, diyerek amellerin tartılmasını inkâr etmiş (ve bu konudaki nasları da te'viî etmiş) tir.

Cevap: Hadiste geçtiği gibi, tartılacak olan amel defteridir. Bu­rada anlaşılması müşkil bir şey yoktur, Allah Taâlâ'nın fiillerinin bir takım maksatlarla muallel olduğunu (ve bazı hikmet ve sebepleri bulunduğunu) kabul etmemiz halinde, diyeceğimiz şey şudur: Amel­lerin ölçülmesindeve tartılmasında mahiyetini kavrayamadığımız bazı hikmetlerin bulunması mümkün ve muhtemeldir. Bu nevi hik­metleri bilemeyişimiz, tartılma işinin abes olmasını gerektirmez.

“Amel defterleri haktır”

Buradaki defter (kitap) sözünden maksat, insanlara ait se­vap ve günâhların üzerinde tesbit edildiği şeydir. Bu defterler mü­minlere sağ, kâfirlere sol ve arka taraftan verilir (îsra, 17/11; Hakka, 89/19, 25; İnşikak, 84/10).

Bu konudaki âyetler: “Kıyamet günü, insana açılmış olarak bu­lacağı defteri önüne çıkarırız” (îsra, 17/13); “Defteri sağ tarafından verilenler, kolay bir hesaptan geçirileceklerdir”  (înşikak, 84/7,8).

Müellif Ömer Nesefi'nin hesap meselesini söz konusu etme­mesi ve bu bahiste sükût etmesi amel defterlerini anlatmakla yetin­diği içindir. (Zira defter hesab görmek için tutulmaktadır).

(Yapılan işlerin Allah tarafından bilindiğini, bilenen bu amelle­rin ayrıca kağıtlar üzerine yazılmasının), abes olduğunu ileri süren Mutezile, “Amel defterlerini” de (bu konudaki nasları te'vil ederek) inkâr etmiştir. Mizan ve amellerin tartılması bahsinde Mutezileye verdiğimiz cevap, bu inkâr için de cevaptır.

“Sual haktır”

Zira Peygamber (s.a.) şöyle buyurmuştur: “Şüphe yok ki, Allah Taâlâ (kıyamet günü) mümin kuluna yaklaşarak (şefkat) kanatla­rını üzerine gerer. Ve onu örter. Sonra buyurur ki:

-  Ey kulum (işlediğin) şu, şu günahları biliyor musun?

-  Evet ya Rabbî.

Böyle böyle Hakk Taâlâ onun tüm günahlarını bir bir sayar. O kadar ki, kul, 'artık ben mahv ve helak oldum', kanâatma varır.. Bundan sonra Allah Taâlâ, “Bu günahları dünyada iken örtmüş ve gizli tutmuştum. Bu gün de af ve mağfiret ediyorum”, der. Bunun üzerine, sorgusu yapılan kişiye “sevaplarım ihtiva eden defteri ve­rilir”. Hakk Taâlâ kâfirlere ve münafıklara, bütün halkın ortasında şöyle nida eder: “Rabların yalanlayanlar işte bunlardır! Dikkâat! Allah'ın lâ'neti zalimlerin üzerine olsun!”[7].

“Havz haktır”

Zira Allah Taâlâ: “Biz sana kevseri verdik” (Kevser, 108/1), buyurmuştur. Peygamber (a.s.) de şöyle buyurmuştur: “Benim havzımın bir kenarı bir aylık mesafedir. Dört açısı ve kenarı birbirine eşittir. Suyu sütten beyaz, kokusu miskten daha hoş, kadehleri gök­teki yıldızlardan daha çoktur. Ondan bir kere içen bir daha edebiyyen susamaz” [8]. Bu konuda pek çok hadis mevcuttur.

“Sırat haktır”

Sırat, cehennemin üzerinden uzatılmış olan kıldan ince ve kı­lıçtan keskin bir köprüdür. Cennetlikler bunun üzerinden geçerler. Cehennemlikler üzerinden geçerken ayakları sürçer (ve cehenneme yuvarlanırlar) [9].

“Böyle bir köprüden geçmek imkânsızdır. Geçmenin mümkün olduğu farz edilse bile; bu, müslümana eziyettir”, diyen Mutezilenin ekseriyeti sıratı inkâr'etmiştir. (Nassda geçen sırat, köprü manâsına değil, yol manâsına gelir).

Cevap: Allah Taâlâ; böyle bir köprüden geçmeyi müslümanlara mümkün kılmaya ve kolaylaştırmaya kadirdir. Hatta bazı müminler bu köprüden yıldırım gibi, bazıları fırtına gibi, diğer bazıları rehvan at üzerine binmiş kişiler gibi, vs. geçerler. Nitekim hadiste bu hu­suslara temas edilmiştir. [10]


[6] .   Bu hadis bütün olarak değil, iki bölüm halinde rivayet edilmiştir: Tirmizî, Cennet, 8, 12; Ibn Hanbel, II, 295; İbn Mace, Zühd, 38.

[7] .Buharî, Mezalim, 2; Müslim, Tevbe, 8.

[8] Tirmizî, Kıyamet, 14, 15. Havzia ilgili hadisler değişik şekilde hadis kitaplarında geçmektedir. Bk. Buharî, Rekâik, 53; Müslim, Salat, 14, 15; Irakî, I, 98; Gazali, ihya, I, 98.

[9] “Sırat kıldan ince, kılıçtan keskincedir», mealindeki hadisler sahih de­ğildir. Zaten Beyhakî, bu hadisin zayıf olduğunu ve bir senedle rivayet edildiğini ifade etmiştir. Bk. Aclunî, II, 24.

Sahih hadis kitaplarında cehennemin bir tarafından öbür tarafına uza­nan bir köprünün kurulacağından ve bu köprüden ilk defa Hz. Peygamber'le onun ümmetinin geçeceğinden bahseden hadisler vardır. Farkat bu hadislerde sırat köprüsünün niteliği ve şekli konusunda bir bil­gi verilmemektedir. Bk. Buhkrî, Tevhid, 24; Müslim, îman, 81; tbn Ma-ce, Zühd, 33; Ebu Davud,. Sünnet,,- 25; Irakî, I, 97.

[10] Sadreddin Taftazani, Kelâm İlmi ve İslâm Akaidi (Şerhu’l-Akaid, Hazırlayan Süleyman Uludağ), Dergâh Yayınları: 254-257.



Konu Başlığı: Ynt: Kıyametten Sonraki Haller
Gönderen: Ceren üzerinde 02 Haziran 2018, 04:35:43
Esselamu aleykum. Rabbim bizleri bu dünyasını ahiretini kazanmak için yaşayan  kıyamet günü allahın rahmetine peygamber efendimizin sefaatine kavusan ve amel defteri sağından verilip sirati  bir rüzgar gibi geçen cennet ehli olacak kullardan olalim inşallah. Rabbim razı olsun paylasimdan kardeşim. ..


Konu Başlığı: Ynt: Kıyametten Sonraki Haller
Gönderen: Mehmed. üzerinde 02 Haziran 2018, 17:27:25
Ve aleykümüsselam Rabbim bizleri dünya ve ahirette hayır üzere eylesin Rabbim paylaşım için razı olsun