Konu Başlığı: Kelam İlminin Doğuşu Gönderen: Vatan Var Olsun ! üzerinde 03 Ocak 2012, 20:54:37 3-KELÂM İLMİNİN DOĞUŞU 1. Kelâma, Kelâm Denilmesinin Sebebi 1. Kelâmcılar, itikadî konuları tartışırken söze “el-kelâm fi kezave keza..” (Şu konudaki kelâm şöyledir), şeklindebaşlarlardı (Bundan dolayı en çok kullandıkları bu cümledeki ilk kelime bu ilmin özel ismi haline gelmiştir). 2. Kelâm meselesi (ve Allah'ın Kelâm sıfatı) bu ilmin en fazla meşhur olan ve en çok tartışma ve çekişme konusu idi. Hatta mütegallibeden biri, “Kur'an mahlûktur” demedikleri için hak ehli olanlardan bir çoklarını öldürtmüşdür (Memûn, Mutasım, Vâsık zamanlarında Mutezile kelâmı Abbasî Devleti'nin resmî inancı haline gelmiş ve Hanbeliler şiddetli baskılara maruz kalmışlardı). 3. Şer'î meselelerin hakikatini araştırırken ve hasımları sustururken bu ilim, insana kelâm, yani konuşma gücü verir. Bu bakımdan kelâm, mantıkin felsefî ilimlerdeki yeri gibi (İslânri ilimler içinde) bir yer tutar. 4. Öğretilmesi ve öğrenilmesi farz olan ilimlerin ilki sadece kelâmla, yani sözle öğrenilir. Bunun için bu ilme kelâm ismi verilmiştir. Daha sonra özellikle akâid ilmine bu isim verilmiş, aradaki fark görülsün diye" öbür ilimlere bu isim verilmemiştir. 5. Kelâmın mahiyeti ve hakikati, iki tarafın ortaya atacakları sözler ve tartışmalarla anlaşılır. Halbuki öbür ilimlerden bazılarının mahiyeti düşünülmek ve kitap okumakla da anlaşılabilir. 6. Kelâm en çok ihtilaf edilen ve çekişme konusu olan bir ilimdir. Bu sebeple muhaliflerle konuşmaya yani kelâm etmeye ve onları reddetmeye şiddetle ihtiyaç göstermektedir. 7. Kelâmdaki delillerin kuvveti sayesinde sanki, “Söz, bu sözdür, bilinen diğer sözler değil!” denilmiş olmaktadır. Nitekim iki söz-aen daha kuvvetli olanı için, “îşte kelâm budur!” denir. 8. Kelâm, çoğu sem'î ve nakli deliller tarafından da desteklenen kesin delillere dayanmaktadır. Onun için kalbte en fazla tesir yapan ve oraya nüfuz eden ilim budur. Bundan dolayı, yaralamak manâsına gelen, “ k e 1 m “ kökünden türetilen “kelâm” sözü bu ilme isim olarak verilmiştir (Bu sekiz sebepten biri veya birkaçı dolayısıyle bu ilme kelâm adı verilmiştir. Bu hususa bütün kaynaklarda işaret edilmektedir). Kudemâ, denilen eski kelâmcılann anladığı kelâm budur. Bu kelâmdaki ihtilaflı konuların çoğu İslâm fırka ve mezhepleriyle, özellikle Mutezile ile ilgilidir [6]. Zira sünnetin ve hadislerin zahirinden anlaşılan manâ ve sahabe topluluğunun itikad konusunda üzerinde yürüdüğü yol hususunda ihtilafla ilgili kaidelerin esaslarını kuran Mutezile olmuştur. Bu hadise şöyle vukua gelmiştir: Mutezilenin reisi Vâsıl b. Ata föl. 131/748) Hasan Basrî (öl. 110/728) nin ders halkasından ayrılmış, mürtekib-i kebîre (büyük günah işleyen)nin ne mü'min ne de kâfir olduğunu anlatmaya başlamış, iki menzile (iman -küfür) arasında bir menzilin var olduğunu kabul etmiş, bunun üzerine Hasan Basrî, “Vasıl bizden ayrıldı” (Kad i'tezele Vâsilün annâ) demiş, bundan dolayı ona ve etrafında toplananlara Mutezile adı verilmişti [7]. Mutezile mensupları kendilerine, “Ehlu'i-adl” ve “Ashabu't-tevhid” gibi isimler vermişlerdir. Bunun sebebi “itaat edene sevap, isyan edene ceza vermek Allah Taâlâ için zarurîdir” demeleri ve Hakk Taâlâ'dan, kadım ve ezeli sıfatların varlığını reddetmeleridir.[8] [6] Gazali(öl.505/llll)den evvelki kelâmecılara kudema (eski) kelâmcılar, ondan sonraki kelâmcılara muteahhirîn (sonraki) kelâmcilar adı verilmektedir. . Eski kelâmcılarla sonraki kelâmcılar, usûl ve muhteva bakımından birbirinden çok farklıdır. Kelâm zaman geçtikçe Meşşaî felsefesine daha çok yaklaşmış, hatta ondan ayırdedilmez hale gelmiştir. Nitekim bu husus az aşağılarda müşahede edilecektir. [7] Mutezile ismi, Vasıl b. Ata ve taraftarlarına Sünnîlerce verilmişti. Mutezile kendi mezhebine, “Ehl-i adl ve “Ashab-ı tevhid” adını veriyor. Sünnîlere ise “Mezheb-i âmme” (Halk mezhebi) adını takıyordu. Sünnîlere “Haşeviye” dediği de oluyordu. Mutezilenin bu adı almasını daha başka şekilce izah eden kaynaklar da vardır. [8] Sadreddin Taftazani, Kelâm İlmi ve İslâm Akaidi (Şerhu’l-Akaid, Hazırlayan Süleyman Uludağ), Dergâh Yayınları: 97-98. |