๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Kelam İlmi ve İslam Akaidi => Konuyu başlatan: Vatan Var Olsun ! üzerinde 02 Ocak 2012, 00:54:58



Konu Başlığı: Kebire
Gönderen: Vatan Var Olsun ! üzerinde 02 Ocak 2012, 00:54:58
[/b]2. KEBÎRE

“Kebîre (büyük günah)”

Bu konuda değişik rivayetler vardır. îbn Ömer (r.a.) den büyük günahların dokuz olduğu rivayet olunmuştur:

1. Allah'a şirk koşmak,

2. Haksız yere adam öldürmek   (katl) [12],

3. Namuslu kadına   iftira   etmek,

4. Savaştan   firar   etmek,

5. Sihir  (yapmak veya yaptırmak),

6. Yetim malı yemek,

7. Müslüman olan anne ve babaya itaatsizlik etmek,

8. Mescid-i haram'da günah, işlemek,

9. Ebu Hureyre (r.a.) buna   riba, yani faiz  yemeyi, Hz. Ali (r.a.) ise hırsızlığı ve şarap içmeyi eklemişlerdir.

Zararı, yukarda sayılan günahlar kadar veya daha büyük olan her günah   kebîredir, diyenler de olmuştur [13].

Şeriat sahibi (olan Allah ve Peygamberi) nin, özellikle tehdidde bulundukları (ve karşılığında ceza koydukları) her şey kebîredir, denilmiştir.

İnsanın, üzerinde ısrar ettiği her günaha kebîre denir, af ve is­tiğfar konusu yaptığı her günaha s a ğ î r e (küçük günah) denil­miştir.

Kifaye müellifi (Nureddin Sabuni) şöyle der: “Doğru olan odur ki kebîre ve sağire izafi ve nisbi iki isimdir. Zatları itibariyle ne ol­dukları bilinemez. Bir günah, daha büyük bir günaha nisbetle sağîre (ve küçük günah) tır. Aynı günah, kendisinden daha küçük olan bir günaha nazaran kebîredir. Mutlak kebîre küfür ve şirktir. Zira ondan daha büyük bir günah yoktur. Fakat burada kebîreden maksat, küfrün dışında kalan büyük günahlardır”.

“Kebîre, bir mümini iman dairesinin haricine çıkarmaz”

Zira imanın hakikati olan tasdik, müminde bakîdir, devam etmektedir. “Kebîre sahibi ne mümindir, ne de kâfir”, diyen Mute­zile bu noktada da aksi bir kanâata sahip olmuştur. îki menzile ara­sında bir menzile dedikleri şey budur. Amelin imandan bir parça olduğu inancından ve temel görüşünden hareket eden Mutezile bu sonuca ulaşmıştır.

“Kebîre, İmanlı bir insanı küfre sokmaz”

Halbuki Haricîlere göre kebîre sahibi kâfir olur. Zira onlara gö­re kebîre, hatta sağire işleyenler kâfirdirler. Çünkü onlara göre kü­fürle iman arasında orta bir derece yoktur [14].

Bu konudaki bizim delillerimiz şunlardır:

1. İlerde görüleceği gibi, imanın hakikati kalbin tasdikidir. O halde iman vasfını taşıyan bir insan, bu vasfa zıd olan bir şeyi (in­kâr, redd) kendinde bulundurmadığı sürece mümin olmaktan çıkmaz. Sırf şehvetin, nefsanî arzuların, kıskançlığın, çekememenin ve tenbelliğin galebe çalması ve şevkiyle günaha teşebbüs eden ve

kebîre işleyen kimsenin bu hali kaîbteki tasdike aykırı olmaz. Özel­likle bu nevi davranışlar ceza görme korkusu, affedilme ümidi ve günahtan tevbe etme azmi ile beraber yapılırsa, kalbteki tasdike hiç muhalif olmaz. Evet, bu gibi günahlar, “haramı helâl sayma veya haram ve helâli hafife alma”, suretiyle işlenirse, küfür olur. Çünkü bu gibi şeyler tekzib alâmetidir. Şâri, yani Allah ve Resulü, ba­zı günahları tekzib (ve İsîâmı yalanlama) alâmeti kılmıştır, bu ko­nuda tartışma yoktur. Bunun böyle oluşu da şer'i delillerle malum olmuştur. Puta tapmak, mushafı necis olan şeylerin içine atmak, kü­für olan sözler söylemek... vs. gibi. Bu gibi şeylerin küfür olduğu delillerle sabittir. “îman; tasdik ve tasdik edileni ikrardan ibaret olunca, tekzib ve şüphe içinde bulunma durumu gerçeklik kazanma­dığı sürece, tasdik ve ikrar edici durumda bulunan bir şahsın, kü­für cinsinden olan herhangi bir fiil ve söz sebebiyle kâfir olmaması uygun olur”,, şeklinde ileri sürülen söz ve iddia da böylece halledil­miş olur.

2. Âyet ve hadisler âsi ve günahkâr olan şahıslara mümin is­mini vermekte ve bu ismin verilebileceğini ifade etmektedir. Misal: “Ey iman edenler, adam öldürme hadiselerinde üzerinize kısas farz kılındı”  (Bakara, 2/178); “Ey iman edenler, Allah'a nasûh tevbesiyle (ve samimi bir şekilde) tevbe ediniz” (Tahrim, 66/8); “Eğer müminlerden iki grup birbirini öldürürlerse aralarını bulunuz...”  (Hucurat, 49/9). Bu manâya gelen daha pek çok âyet vardır.

3. Ehl-i kıbleden olup da büyük günah işledikleri kesinlikle bili­nen kimselerin tevbe etmeden ölmeleri halinde cenaze namazları­nın kılınacağı, onlar için dua edilerek affedilmelerinin isteneceği ko­nusunda Peygamber (a.s.) in asrından çağımıza kadar olan zaman içinde ümmet icma etmiştir. Halbuki bu gibi şeylerin müminden baş­kası için caiz olmadığı meselesinde yine ümmet ittifak halinde bu­lunmaktadır.

Mutezilenin delilleri: 1.Kebîre işleyenin fâsik olduğu hususunda ittifak eden îslâm ümmeti (ve âlimleri); a) Mümin, b) kâfir, c) mü­nafık olduğu hususunda ihtilaf etmişlerdir, (a) şıkkı Ehl-i sünnetin, (b) şıkkı Haricîlerin, (c) şıkkı Hasan Basrî'nin mezhebidir. Bu du­rum karşısında biz, ihtilaflı olan hususu bir yana bırakarak, üzerin­de ittifak edilen hususu esas alarak, “o fâsıktır; mümin kâfir ve mü­nafık değildir,” dedik.

Cevap: Bu, Selefin, “iki menzile arasında bir menzile yoktur” ko­nusundaki icmaına aykırı olarak ortaya atılan bir görüş olduğu için bâtıldır.

2. Kebîre işleyen mümin değildir. Zira, “Mümin olan fâsık olan gibi midir? Bunlar eşit olmazlar” (Secde, 32/18) buyrulmuş, burada mümin fâsıkâ mukabil (ve ona zıd bir şekilde) zikredilmiştir. Pey­gamber (s.a.): “Zina eden bir kimse, zina ettiği sırada mümin değil­dir” [15]; “Emaneti olmayan ve ona riayet etmeyenin imanı da yok­tur” [16], buyurmuştur.

Kebire sahibi kâfir de değildir. Zira büyük günah işleyenlerin idam edilmedikleri, irtidat edenlere mahsus olan hükümlerin onlara tatbik edilmediği ve öldükleri zaman müslümanlarm kabristanına gömüldükleri konusundaki ümmetin icmaı tevatüren nakledilmiştir.

Cevap: Âyetteki fâsiktan maksat kâfirdir. Çünkü küfür fâsiklı-ğm en büyüğüdür. (Her kâfir fâsıktır ama her fâsık kâfir değildir). Hadisler insanları günahlardan menetmede mübalağa ve tağliz (in­sanı kebîreden vaz geçirmede abartmalı ve sert bir ifade kullanmak) yolunda irâd edilmiştir. Fâsıkın, mümin ve kâfir olduğunu ifade eden âyet ve hadisler bunun delilidir. Hatta Peygamber (s.a.), soru sor­mada mübalağa ederek direnen Ebu Zer'e, (imam olan bir kimse): “Zina da etse, hırsızlık da yapsa, Cennete gidecektir, Ebu Zer'in bur­nu yerde sürtse de”[17] buyurmuştur.

Haricîlerin delilleri: Haricîler fâsıkm kâfir olduğunu ifade eden nasların zahirlerini delil getirmişlerdir. Hakk Taâlâ şöyle buyurur. “Allah'ın indirdiği (dini hükümler) ile hükmetmeyenler kâfirdirler” (Maide, 5/44, 45, 47); “Bundan sonra kâfir olanlar yok mu, işte fâsık onlardır” (Nur, 24/55) (Sünnî olduğunu söyleyen bugünün Harici­leri de müslümanlara kâfir derken bu âyetlere dayanırlar). Peygamber (s.a.) de: “Kasten namazı terkeden kafir olur” buyurmuştur.

(Âhiretteki) azabın kâfirlere mahsus olduğunu ifade eden naslar vardır. Hakk Taâlâ buyurur ki: “Şüpyesiz ki, azab, yalanlayan ve yüzçevirenedir”. (Tana, 20/48, Hak olana yalan diyen ve ondan yüz çeviren üzerine azab vardır). “Cehennem ateşine yalanlayan ve yüz çeviren en şaki kimseden başkası yaslandırılmaz” (Leyi, 92/16), “Şüphesiz ki, bugün rezil-rüsvay olmak ve kötülük kâfirler üzerine­dir”  (Nahl, 16/27) vs.

Cevap: Bu nasların zahirî manâları terkedilmiştir (nazar-i itiba­ra alınmaz). Zira kebîre sahibinin kâfir olmadığı konusunda kesin naslar bulunmaktadır. Ayrıca, yukarıda da işaret edildiği gibi, ke­bîre sahibinin kâfir olmadığı meselesinde icma akdolunmuştur. Hari­cîler, esasen akdolunan icmam haricinde kaldıkları için onlara ( ve görüşlerine) itibar edilmez.[18]


[12] Buharî, Vasayâ, 23; Müslim, İman, 36. Bu konudaki hadisler sahih kay­naklarda değişik şekilde geçer.

[13] Büyük günahların neler olduğu öteden beri araştırma konusu olmuş ve bu sahada bir hayli eser yazılmıştır. Bu eserlerde kebîre yani büyük günahların adedi değişik olarak gösterilmiştir. Beyrut'ta 1355/1933 de neşredilen Şemseddin Ebu Abdullah Muhammed b. Ahmed Zehebî (Öl. 748/1437) nin Kitabu'l-kebair isimli eserinde yetmiş kebîrenin izahı yapılmıştır.

[14] Haricîlere göre amel imandandır. Ve onun için de günah işleyen kâfir olur. Bunun zıddı Mürcie mezhebidir. Onlara göre amel imandan değildir. Onun için de kebîre sahibi tam ve kâmil manâda müslümandır. Günah işleyenlerin seyyiati mağfur, hasenatı makbuldür, kâfire iyi amel fayda vermediği gibi, müslümana da kötü amel ve kebîre zarar vermez. Halis Mürcie'nin görüşü budur.

Mutezileye göre amel imanın parçasıdır. Onun için kebîre bir insanı mümin olmaktan çıkarır ama kâfir de yapmaz. İkisi ortasında bir yer olan menzile beyne'l-menzileteyn'de tutar. Kebîre sahibi tevbe ederek Ölürse Müslüman olarak; tevbe etmeden canverirse kâfir olarak âhirete intikal eder. Ölüm, kebîre sahibinin nihaî durumunu tayin eder. Ameli imandan parça (cüz) sayan, onun için farzları terk edenlere ve­ya haramı işleyenlere kâfir diyen Sünnî hadis ve fıkıh âlimleri de var­dır. Ama Sünnülerin ekseriyetine göre, şirk hariç diğer günahları işleyenler iman ve İslâm dairesinin dışına çıkmış sayılamazlar,

[15] Hadisin tamamı şöyledir: “Zina eden kişi, zina halinde iken. mümin de­ğildir. İçki içen kimse içki içtiği zaman mümin değildir. Hırsızlık ya­pan kimse hırsızlık fiilini icra ederken imanlı değildir. Herkesin gözü­nü diktiği itibarlı bir zat, çapulculuk yaparken mümin değildir.” Bu­harı, Eşribe, I; Müslim, îman, 22, 24.

[16] Aclunî, II, 349. Ebu Va'la, Beyhaki, Tabaranî ve Ahmed b. Hanbel'ir eserlerinde yer almaktadır.

[17] Hadisin  lamamı şöyledir: Ebu Zer'den naklen: Hz. Peygamber  şöyle buyurdu: “Lâ ilahe illellah diyen, sonra da bu inanç üzere ölen hiçbir insan yoktur ki Cennete girmesin. Bunu Cebrail böyle müjdeledi”.

- “Ey Allah resulü, zina etse, hırsızlık da yapsa da mı?

-  “Evet, zina da etse, hırsızlık da yapsa”. Ben tekrar aynı soruyu sor­dum, aynı cevabı verdi. Üçüncü defa aynı sofuyu sorunca

“Evet evet, zina da etse, hırsızlık da yapsa Cennete gidecektir. Hem de Ebu Zer'in burnu yere sürtse ve bunu İstemese de...” Buharî, Libas, 24; Müslim, İman, 38

[18] Sadreddin Taftazani, Kelâm İlmi ve İslâm Akaidi (Şerhu’l-Akaid, Hazırlayan Süleyman Uludağ), Dergâh Yayınları: 262-266.