> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Akaid Eserleri > Kelam İlmi ve İslam Akaidi > Hidayet Delalet
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Hidayet Delalet  (Okunma Sayısı 4173 defa)
02 Ocak 2012, 19:15:44
Vatan Var Olsun !
Dünyalılar
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 8.940


« : 02 Ocak 2012, 19:15:44 »



6. Hidâyet-Dalâlet
 

“Allah Taâlâ, dilediğini dalâlete düşürür, dilediğini hidâyete er­dirir” 

Burada, bu ifade ile “dalâlete düşürme ve hidayete erdirme fiili­ni Allah yaratır,” manâsı kasdedilmektedir. Zira ondan başka yara­tıcı yoktur.

Metinde meşiyet (dilemek, dilediğini), kaydının kullanıl­masında, (Mutezile'nin ileri sürdüğü gibi), “hidâyet” sözü ile “Hak olanın açıklanması ve gösterilmesi”, manâsının kasdedilmediğine işaret vardır. Zira “Hak olan yolu beyan”, herkese şamildir, (mü'minlere mahsus değildir). Da1â1et, tabirinin manâsı da (Mutezile'nin öne sürdüğü gibi) “Allah'ın insanı dâll (sapık) olarak bulmak ve ona sapık ismini vermesinden ibaret değildir. Zira bu gibi şeyleri meşiyete ve irâdeye bağlamanın (ve bu manâda: Allah dile­diğini dalâlete düşürür, demenin) bir manâsı yoktur [76]. Evet, bazan sebebiyet yolu ile ve mecazen hidâyet Peygamber (s.a.) e ve Kur'an'a nisbet edilir. Nitekim aynı şekilde mecazi olarak ıdlâl (ve saptırma) da şeytana ve putlara isnad edilir. Kelâm âlimlerinin söz konusu ettikleri husus şudur: Bize göre hidâyet, “hi­dâyete erme” (ihtida), fiilinin yaratılmasıdır. “Allah falana hidâyet etti, ama o hidâyete ermedi”, gibi ifadeler delillik ve rehberlik yapmak, hidâyete davet etmek manâsına gelen mecazi deyimlerdir  (Bk  Fussılet, 41/17). (Onun için bu gibi âyetler Mutezile için delil olma niteliğinde değildir).

Mutezile'ye göre, hidâyet, doğru olan yolu beyan etmek ve açık­lamaktan ibarettir. “Şübhesiz ki, sen istediğine hidâyet edemezsin” (Kasas, 28/56) gibi âyetler ve “Allah'ın kavmime hidâyet et”[77], gibi hadisler Mutezile'nin görüşünü çürütür. Zira Hz. Peygamber, on­lara doğru yolu göstermek ve kendilerini hidâyete davet etmekle beraber, bu şekilde dua etmişlerdir. Meşhur olan tarife göre, Mutezile hidâyeti, “Maksada ulaştıran rehberliktir”, şeklinde anlamıştır. Bi­ze göre hidâyet: “Gayeye ve maksada vusul ve ihtida ister hâsıl ol­sun, ister olmasın, maksada ulaştıran yola varmak için yapılan reh­berliktir”.

“İnsanın maslahat ve menfaatına en uygun olan şeyi yapmak Allah Taâlâ üzerine vâcib değildir” [78]. (Kul için eslah olan Allah üzerine yâcib değildir)

Aksi takdirde, Allah Taâlâ'nın, hem dünyada hem de âhirette azab çeken fakir kâfirleri yaratmaması gerekirdi. (Yaptığı ihsan ve ikramdan dolayı) kulların üzerinde Allah'ın minneti, hidâyete erdir­diği ve türlü türlü nimetler lütfettiği için şükür edilme hakkı bulun­maması icabederdi. Zira (Mutezile'nin bu prensibine göre ikram ve ihsanda bulunmakla Allah), üzerine vâcib olanı, yani vazifesi olan şeyi yapmış olur. Hakk Taâlâ'nın Peygamber (s.a.)e karşı minnette bulunması ve verdiği nimetleri dile getirmesi, Ebu Cehil'inkinden fazla olmaması lazım gelirdi. Çünkü bu takdirde, Allah gücünün yettiği son hadde kadar her ikisi için de en uygun olanı yapmıştır. Yine bu prensibin kabul edilmesi halinde, Allah'tan ismet, tevfik (günahtan koruma, başarıya ulaştırma), zararı defetme, bollukta ve genişlikte daha çok talepte bulunma gibi hususlarda dua etmenin (ve dileklerini yerine getirmesini istemenin) bir manâsı olmaması icab ederdi. Çünkü bu duruma göre, Allah'ın, herbir kişi için yapmadığı şey, aslında onun için zararlı ve kötü olduğu için yapmamıştır. Onun için bu gibi şeylerin yapılmasını terketmek Allah üzerine vâcib ol­muştur.

Ayrıca insanların maslahat ve menfaatma nazaran, Allah'ın kud­retinden bir şeyin kalmaması (ve gücünü sonuna kadar sarf etme­si) de lazım gelirdi. Zira o, (eksiksiz olarak üzerine) vâcib olan şeyi ifa etmiştir. (îşte, insan için es1ah olanı yaratmak Allah üzerine vaciptir, sözünden bu kadar çok yanlışlıkların ortaya çıkması gere­kirdi). Allah'a yemin olsun ki bu prensipteki yanlışlıklar, yani “însan için eslah olan şeyi yaratmanın Allah'a farz olması” esası ve hat­ta Mutezile'nin, diğer prensiplerinin çoğundaki hatalar, hiçbir yönü gizli kalmayacak kadar apaçıktır, sayısı da sayılamayacak kadar çoktur. Bu gibi şeyler, Mutezilî olanların, ilahî bilgilerle ilgili düşüncelerinin eksikliğinden ve “gaibi şahide, kıyas etme, görünmeyeni görünene benzetme”, prensibinin düşüncelerine ve tabiatlarına iyice yerleşip kök salmasından ileri gelmektedir.

Mutezile'nin bu hususta tutulabileceği en son (ve en sağlam) delil, “Eslah olam terk etmek cimrilik ve sefihliktir”, sözünden iba­rettir. (Mutezile'ye göre, insan için en uygun olanı varken, o kadar uygun olmayan ve hatta zararlı olanı yaratmak Allah'ın cimri ol­masını ve fiillerinde bir hikmetin bulunmamasını gerektirir. însan için daha faydalı olan şeyi ve öyle bir dünyayı yaratmak mümkün­se bu neden olmamıştır? “Mevcut âlemden daha güzelini yaratmak imkân dahilinde değildir”, diyen Gazali, Mutezile'nin bu prensibini benimsemiş görünmektedir).

Cevap: Allah Taâlâ'nın kerem, hikmet, lütuf ve işlerin akibeti hakkında bilgi sahibi olduğu kesin delillerle sabit bulunduğundan, bir şeyi vermemek hakkına sahip olan bir zatın, o şeyi vermemesi adalet ve hikmetin ta kendisidir.

“Bir şeyi yapmanın, Allah Taâlâ üzerine vâcib oluşunun manâsı nedir? Doğrusu bunu merak ediyorum! Bir işi yapmanın, bir zata vâcib ve farz olması, onu yapmadığı zaman yerilmeyi ve ceza gör­meyi hak etme manâsına gelmez mi? Bunun başka bir manâsı var mıdır? Bu '(manâda bir şeyi yapmanın Allah'a vâcib olmayacağı) açıktır. Serinlik, bilgisizlik, abes ve cimrilik v.s. gibi imkânsız olan şeyleri gerektirir, diye, aksini yapmaya muktedir olamayacak şekil­de fiillerin Allah'tan sudur etmesi lüzumundan da bahsedilemez. Çünkü bu, “Allah, hür bir irâdeye sahip olan bir varlıktır”, (mucibun bi'z-zât değil, faü-i muhtar'dır) prensibini reddetmek ve bozuk oluşu aşikâr olan felsefenin görüşüne meyletmek olur.[79]

[76] İzmirli îsmail Hakkı, hidâyet-dalâlet konusunda şöyle demektedir:

“Cenâb-ı Hakk'ın dilediğine hidayet, dilediğine dalâlet yaratması ca­izdir. Allah'tan başka insanları hidâyet ve saadete veya dalâlet ve şekâvete düşürecek hakîki bir fail yoktur. Bu fiillerin ikisi de Allah'a ait fiillerdir. Hidâyet ile dalâletin diğer varlıklara nisbet edilmesi mecazîdir. Hakîkî manâda hidâyete erdiren veya dalâlete düşüren (Hâdî ve Mudili) Allah'tır. Ancak şurası kabul edilmelidir ki Cenâb-ı Hakk'in bir kuluna dalâlet ve şekavet yaratması, o kulun ihtiyarını ve tercihini kötü bir şekilde yapmasından irâde-i cüziyesini kötüye kullanmasından ileri gelmektedir. Yoksa insan, kendi kabiliyetini da­lâlet ve şekâvete tevcih etmedikçe, ilahî irâde ve kudret onu dalâlet ve şekavet yoluna cebren sevketmez. Bu konuda Cebir ve zorlama ba­his konusu değildir. “Sana gelen kötülük kendindendir” (Nisa, 4/79). Saadet ve şakâvet, bahtiyar ve bedbaht olma, cennetlik ve cehennem­lik olma insana arız olan iki haldir, bunlar sıfatıdır. Yazılmış ve takdir edilmiş olan da kulun sıfatlarıdır, însana öyle bir hal arız olur ki o hal insandan taat veya masiyetin, sevap veya günahın, iyi veya kötü bir işin zuhur etmesine sebep olur, İnsandan zuhur eden şey eğer hayır ise, ona tevfik, saadet ve ikbal; şer ise ona da hızlan, şakâ­vet ve idbaT adı verilir. İnsanın sıfatları değişir. Bunda asla şübhe yoktur.

Saadet ve şakâvet  =  Bahtiyar ve bedbaht olmak;

a)  “Ezeldeki ilahî ilimdir, Allah'ın kelimeleridir”, diye tefsir edilirse, şüphesiz ki saadet ve şakâvet değişmez.   (Zira, “Allah'ın kelimelerinde değişiklik olmaz”, buyrulmuştur.  [Yunus, 10/64]).

b)  Fakat ismi, levh-i mahfuzda sa'îd ve cennetlik yazılmış olan gakî ve cehennemlik, yazılmış olan sa'îd ve cennetlik olabilir.  (Zira,  “Al­lah dilediğini siler,  dilediğini silmeden  olduğu  gibi  bırakır,  Ümmü'l-kitab yani levh-i mahfuz onun yanındadır”, buyrulmuştur, [Rad, 13/393). Durum  böyle  olmasaydı,   şakî  sa'îd  haline   gelebilme  imkânına   sahib olmasaydı,  peygamberler  ve  onlar     vasitasıyle  kitaplar     göndermeye ihtiyaç kalmazdı. Bu hal peygamberin ve kitapların iptali    neticesini doğururdu. Eş'arîlere göre sa'îd şakî, şakî de sa'îd olmaz. Maturidilere göre olur.  Fakat bu meselede  Maturidîlerle  Eş'arîler   arasındaki niza ve çekişme lafzîdir,  manâ ile ilgili    değildir. Maturidîler  a)    şıkkına göre hüküm vererek sa'îd yani cennetlik ve mesud kişi bazı kere şakî, şakî yani cehennemlik ve bedbaht kişi de bazı kere sa'îd olur, diyor­lar. Eş'arîler ise b)    şıkkına göre hüküm vererek  sa'îd  şakî,  şakî  de saîd olmaz, diye itikad ediyorlar».  (İzmirli, Yeni ilra-i kelâm, II. 195, 196).

Aslında Maturidüerle Eş'arîler arasında mevcut olan bütün ihtilafları bu şekilde cem' ve te'üf etmek mümkündür. Bu duruma göre Maturidîlerle Eş'arîler arasındaki ihtilaf manâ ile değil, lafız, ifade, tabir ve sözle ilgilidir. Fakat bu konular üzerinde yazı yazan kelâm alimleri bu nevi ihtilafların mücerred lafızdan ibaret olmadığını, manâ ile de ilgili olduğunu İsrarla savunmuşlardır, Mezheplerarasmdaki farkı büyülterek, aralarında tehlikeli uçurumlar meydana getirmek isti­dadına ve kabiliyetine sahip olanlar için, ihtilafları manâ ile İlgili görmek,  hatta biraz  daha  ileri  giderek  bunları itikadın  temel  konuları ile alakalı ve irtibatlı bulmak kaçınılması zararlı bir fırsat telakki edilmiştir.

Taftazânî'nin de zaman zaman işaret ettiği gibi meselenin esasına inilirse bütün kelâm mezhepleri arasında mevcut olan ihtilafların çoğu­nun böyle olduğu görülür. Yani ya Iafzî bir ihtilaftır veya Önemli ol­mayan bir manâ ile ilgili ihtilaftır. Mezhepler arasındaki münasebet­leri sürekli olarak gergin bir halde tutmak isteyenler bu basit ihti­lafları ekseriya büyüterek okuyucularına takdim etmişlerdir (Bk. İz­mirli, Yeni ilm-i kelâm, II, 195).

Allah'ın kazası ve kaderi

Kadere iman, tevh...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Hidayet Delalet
« Posted on: 19 Nisan 2024, 21:15:27 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Hidayet Delalet rüya tabiri,Hidayet Delalet mekke canlı, Hidayet Delalet kabe canlı yayın, Hidayet Delalet Üç boyutlu kuran oku Hidayet Delalet kuran ı kerim, Hidayet Delalet peygamber kıssaları,Hidayet Delalet ilitam ders soruları, Hidayet Delaletönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes