Konu Başlığı: Allah Cevher Değildir Gönderen: Vatan Var Olsun ! üzerinde 03 Ocak 2012, 20:21:24 Allah Cevher Değildir Bize göre cevher olmamasının sebebi şudur: Cevher, cüz-i lâyetecezzanın (ve atomun) ismidir. Bu ise mekânda. yer kaplar, ayrıca cismin bir parçasıdır. Allah böyle olmaktan münezzehtir. Filozoflara gelince; gerçi onlar, (akıllar ve nefisler gibi) ister mücerred olsun, isterse mekânda yer kaplasın (arazda olduğu gibi bir mevzu ve) mahalde bulunmayan varlığa cevher ismini vermişlerdir. Fakat cevheri, mümkün varlığın bir kısmı saymışlar ve bununla, “var olunca, bir mahalde bulunmayan” (kendi kendine kâim olan) “mümkün olan mahiyeti” kasdetmişlerdir. Cisim ve cevherle: “Bi-zatihî ve kendi kendine kâim olan, bir mahalde olmaksızın mevcut olan varlık kasdedilirse, (bu manâda Allah cisimdir veya cevherdir, demek caizdir, ama) bu sefer de âyet ve hadislerde Allah'a cisim ve cevher, denilmediği için, bu iki isimle Allah'ın isimlendirilmesi dinî yönden imkânsız olur. Bundan başka cisim ve cevher denilince akla ilk olarak bileşik ve mekânda yer kaplayan varlıklar gelir. Mücessime ve Hıristiyanlar Allah Taâlâ'ya cisim ismini vermişlerdir. Fakat onların anladıkları manâda Allah cisim ve cevher olmaktan münezzehtir. Soru: Peki ama âyet ve hadislerde geçmeyen “mevcûd”, “vâcib” ve “kadîm” gibi isimlerin Allah'a verilmesi nasıl sahih olur? Cevap: Bu konuda icmâ' vardır. İcmâ şer'î delillerdendir. Denilmiştir ki: “Allah”, “vâcib” ve “kadîm” eşanlamlı kelimelerdir. “Mevcûd” olmak ise “vâcib”in lâzımıdır. Şeriatta, Allah'a bir lügat ile isim verilirse (belli bir manâsı olan sözlükteki bir kelime Hakk Taâlâ'nın adı olarak kullanılırsa) bu; aynı lisandan veya başka bir dilden bu kelimenin muradifi olan veya onun manâsını ihtiva eden (manâsının lazımı olan) bir ismin Allah'a ad olarak kullanılması için izin sayılır. (Tanrı, Çalab ve Hûda, Arapçadaki ilah kelimesinin muradifi olduğu için Allah hakkında kullanılabilir). Fakat bu, tartışılmaya değer bir meseledir. (Zira bir kelimeye ve melzuma verilen izni o kelimenin muradifi. ve lâzımı için de geçerli saymak doğru görülmeyebilir) [6]. [6] Eş'arî'ye göre naslarda geçmeyen bir kelime Allah için kullanılamaz. Şu halde bu noktada durmak (tavakkuftevkif) farzdır. Mutezile ve Kerrâmiyeye göre aklen doğru olan bir manâ Allah hakkında kullanılabilir. Bakıllanî de bu gövüşü kabul etmiştir. Taftazânî, “Bu konuda tevkif edüen yerde tavakkuf etmek gerekir, yani naslarm durdurduğu yerde durmak lâzımdır” diyerek kesin bir hüküm vermemiş, Eş'arî'ye açıkça meyi etmemiş. “Bu, tartışılabilir bir meseledir”, demek suretiyle yine meseleyi askıda bırakarak, kesin tavır almaktan kaçınmıştır. Bu görüşü açikca benimsemediği gibi, aksini de açık olarak kabul etmekten çekinmiştir. Gerçekten de bu mesele hâlâ tartışılmaktadır. îster Arapça olsun ister diğer herhangi bir dilden olsun başka bir kelimenin Allah lafzının yerini tutmayacağı konusunda ulemanın -aşağı yukarı- icma ve ittifakları vardır. Zira Allah kelimesi özel addır, özel isimler diğer dillere tercüme edilemez, hatta Arapça olan diğer bir kelime de onun yerine ikâme edilemez. Fakat Kur'an'da Allah kelimesi yerine geçmek üzere İlâh, Mevlâ, Rabb gibi isimler de kullanılmıştır. İşte Farseadaki Huda, İzed, Yezdan..., Türkçedeki Tanrı, Çalab... gibi isimler her ne kadar Allah Özel isminin yerine geçmezse de İlâh, Mevlâ ve Rabb gibi âyet ve hadislerde kullanılan Allah'ın öbür isimlerinin yerinde kullanılabilir. Burada iki hususa ve itiraza işaret edelim: Birinci İtiraz: Tanrı kelimesi “tanrılar” şeklinde cemi yapıldığı için tek olan Allah hakkında bu isim kullanılamaz. Cevap: Sırf bu yüzden Allah hakkında Tanrı sözünü kullanmanın caiz olmadığı lazım gelse, o zaman Allah hakkında İlâh ve Rabb isimlerinin de kullanılmaması icab eder. Zira bu isimler de “âlihe” ve “erbâb” şeklinde cemilenmektedir. Halbuki İlâh ve Rabb kelimeleri naslarda Allah için kullanılmıştır. Onun için de bu itiraz geçersizdir. ikinci itiraz: Tanrı kelimesi, îslâmdan önce putlar için kullanıldığından Allah hakkında kullanılamaz. Cevap: Rabb, Mevla, İlâh... gibi isimler de putlar için kullanılmıştır. Hatta âyet ve hadislerde bile bu isimlerin putlar hakkında da kullanıldığı hikâye edilir: “İbrahim, babası Azer'e: 'putları ilâhlar mı edineceksin', dediğini hatırla” (En'am, 6/74), “İlâhlarının onlara faydası olma di” (Hud, 11/101). Çok açık olarak görülüyor ki, ilâh kelimesi Kur'an'da hem cemi olarak, hem de putların ismi olarak da kullanılmıştır. Böyle olduğu halde Hakk Taâlâ hakkında İlah, Mevlâ; Rabb... gibi isimlerin kullanjlması konusunda kafiyen ihtilaf edilmemiştir. Hakk Taâlâ hakkında tanrı ismini kullanmanın caiz olup olmadığı konusunda Türkiye'de var olan çekişmeler ve tartışmalar cehalet kavgalarının mahsulü olup ilim, akıl ve hatta din dışı münakaşalardır. Bu nevi cedelleşmelerin İslama sağladığı hiç bir fayda yoktur ama verdiği pek çok zarar vardır. Özet olarak, tanrı kelimesi, Allah lafzının yerini tutacak şekilde asla kullanılamaz ama Rabb, Mevlâ ve İlâh... Huda, îzed, Yezdan kelimeleri gibi Hakk Taâlâ hakkında pekâlâ kullanılabilir. Bunda dinî bir mahzur yoktur. Fakat Hakk Taâlâ hakkında sürekli olarak tanrı ismini kullanan; Allah, Rabb, İlâh, Mevlâ, Huda, Yezdan... gibi isimleri kullanmaktan bilerek ve isteyerek sakınan kimselerin bu davranışını İslâm adına hoş karşılamak da mümkün değildir. Çok tuhaf şeydir ki, kelâmcılar ekseriya Allah'a isim verme konusunun tevkifi olduğunu, yani naslarla tahdid ve tesbit edilen bir husus olduğunu iddia ederlerken, filozofların ağzı ile konuşarak yazdıkları eserlerde daima Vâcibu'l-vücud, Vücûd-i mutlak, Vâcib Taâlâ, Kadîm, ve Kadim li-zatihi gibi deyimleri bol bol kullanmışlardır. Halbuki bu tabirlerin hiç biri âyet ve hadislerde geçmediği gibi selef tarafından da kullanılmış değildir. Sadreddin Taftazani, Kelâm İlmi ve İslâm Akaidi (Şerhu’l-Akaid, Hazırlayan Süleyman Uludağ), Dergâh Yayınları: 147-148. |