> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > İtikat > Kaza ve Kader > Ölüm Kaçınılmazdır
Sayfa: [1] 2 3 4 ... 7   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Ölüm Kaçınılmazdır  (Okunma Sayısı 9775 defa)
09 Aralık 2007, 18:03:41
ღAşkullahღ
Muhabbetullah
Admin
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 25.839


Site
« : 09 Aralık 2007, 18:03:41 »



Allah-u Zülcelal ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur: "Kafirler bölük bölük cehenneme sürülerek oraya vardıklarında, cehennem kapıları açılır." (Zümer; 71)
Dünyada kapalı olan bir zindanın kapısı, bir mahkum geldiği zaman nasıl açılıyorsa, cehennem de tıpkı böyledir. Kâfir ve fasıklar oraya gelince, cehennemin kapısı yeniden açılacaktır. Cennetin ne kadar güzel olduğunu ve cehennemin ne kadar kötü olduğunu ancak Allah-u Zülcelal bilir. Bizim için mühim olan şudur ki, insan ne ile cennete veyahut ne ile cehenneme müstahak oluyor, onu iyi bilmemiz gerekmektedir. Bunları hepimiz biliyoruz ki, cennet ve cehennem vardır. Çünkü bunlara iman etmeyen kimse mü'min olamaz.

    Şu dört şey Hz. Peygamber (S.A.V)'in ümmetinden mutlaka alınacaktır.

    Birincisi: Azrail aleyhisselam ruhumuzu mutlaka bizden alacaktır.

    İkincisi: Dünyada emek çekerek topladığımız malları varisler bizden zorla alacaktır.

    Üçüncüsü: İstesek de istemesek de bu keyf ve sefa ile donattığımız vücudu kurtlar ve böcekler kabirde yiyeceklerdir.

    Dördüncüsü: İstesek de istemesek de, üzerimizde ne kadar hukukları varsa kıyamet günü hak sahipleri karşımıza çıkarak, sevaplarımızı alacaklardır.

    Olabilir ki, sevaplarımız kalmayıp, Allah-u Zülcelal o kimsenin günahlarını üzerimize yükleyerek bizi cehenneme doğru sevkedebilir. İşte bu dört şey insan istese de istemese de kendisinden zorla alınacaktır. Dünya ile meşgul olurken ahireti unutmamamız lazımdır. Dünya peşin olduğu için onun nimetleriyle ferahlanıyoruz. Bir eziyetle karşı karşıya kalırsak, nefsimiz o eziyeti kabul etmiyor. Fakat ahiret bakidir. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in mübarek vücud-u şerifi bindörtyüz küsür senedir kabirdedir. Peki orası mı bizim gerçek evimiz, yoksa dünyada yaptığımız binalar mı bizim evimiz? Kendimize ne kadar haksızlık yaptığımızın, acaba farkında mıyız?

  Hz.Peygamber (S.A.V)hadis-i şerifte şöyle buyurmuştur: "Kabirleri ziyaret ediniz, Çünkü orası size ölümü hatırlatır." (İbn Mace) Hz.Peygamber (S.A.V) diğer bir hadis-i şerifte şöyle buyurmuştur: "Kabir ya cennet bahçelerinden bir bahçedir veya cehennem çukurlarından bir çukurdur." (Tirmizi, Beyhaki)
Ona göre kabirleri ziyaret ettiğimiz zaman bu şekilde düşünme-miz lazımdır. İşte Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bizi hadis-i şeriflerde ikaz ediyor. Onun için bunları daima hatırımızda tutalım.

    Nefislerimize aldanıp Allah-u Zülcelal'i unutmamamız lazımdır. Bu çok mühimdir. Burada herkes kendi durumunu düşünüp kendisini kusurlu, taksirat sahibi görmesi gerekir. Gerçekten Allah-u Zülcelal'i çok unutuyoruz. Allah-u Zülcelal'in yapılmasını istediği şeyleri terk etmek, O'nu unutmak demektir. Nefsin arzu ve isteklerine uymak, yine O'nu unutmak demektir. Bir zat şöyle anlatmıştır: "Bir gün İbn-i Abbas radıyallahu anh'ın yanında oturuyordum. Az sonra bir grup çıkageldi ve dediler ki: "Bizler hac ziyareti için yola çıkmıştık. Yanımızda bir arkadaşımız vardı. Bu şehrin açık arazili bir mahallesine gelince arkadaşımız ölüverdi. Onu yıkayıp toprağa vermeye hazırlayınca, kendisi için bir mezar kazmaya giriştik. Fakat açtığımız çukurda yılanların kaynadığını görünce, oradan vazgeçerek başka bir yerde başka bir mezar kazmaya başladık. Fakat az sonra bu çukurda da yılanların kaynadığını gördük. Bu defa o çukuru da bırakarak, başka bir yerde üçüncü bir mezar açmaya koyulduk. Bir kaç karış yere indiğimizde, yine topraktan kaynayan yılanlarla karşılaşınca, mezar hazırlamaktan vazgeçerek sizin yanınıza geldik."

     İbn-i Abbas radıyallahu anh söylenenleri dinledikten sonra şöyle dedi: "Bu karşılaştığınız olayın sebebi, o ölünün dünyadayken işlemiş olduğu bir hareket, bir fiildir. Şimdi gidin ve onu açtığınız o çukurlardan birine gömüverin. Allah'a yemin ederek söylüyorum ki, arkadaşınızın ölüsüne mezar açacaksınız diye tüm yeryüzünü karış karış kazsanız, o yılanlarla yine karşılaşacaksınız. Arkadaşınızın ölüsünü toprağa verdikten sonra durumu ailesi ile konuşunuz."

    Bu sözlerden sonra birlikte varıp, adamın ölüsünü daha önce hazırlanan mezarlardan birinde toprağa verdik. Dönüşte evine uğradık. Yanımızdaki bir kaç parça eşyasını karısına teslim ettikten sonra kendisine: "Kocan sağlığında ne iş yapardı?" diye sorduk. Kadın bizlere şu cevabı verdi: "Kocam gıda maddesi, yani buğday satardı. Hergün evin masrafını karşılayacak kadar buğdayı, satacağı çuvallardan ayırır ve çıkarmış olduğu buğdayın yerine, aynı ağırlıkta saman ve çöp koyar, sonra da hepsini karıştırıp satardı."

    Evet, işte durum böyledir. İnsan ister salih amel yapsın, isterse kötü amel yapsın, mutlaka yapmış olduğu amel kendisiyle beraber kalacaktır. İşte bizim, o kabir hayatını unutmamamız gerekir. Onun için kendimizi Allah-u Zülcelal'in karşısında dosdoğru yapalım.

     Sadat-ı kiramın meşrebi, Allah-u Zülcelal'in rızasına ne kadar uygundur. Allah-u Zülcelal, kullarının daima alçak gönüllü ve yalvarıcı olmasını ister. Sadat-ı kiram da, kendilerini ve kendilerine tabi olan kimseleri, bu meşrebe teşvik ederler. Çünkü Hz. Peygamber (S.A.V) de bu meşrebin üzerinde idi. Allah-u Zülcelal, İslam dininde kulunun çok samimi olmasını istiyor. İnsan samimi olduğu zaman onun önünde hiç bir engel kalamaz. Bir genç fesad, keyf ve sefa meclisi düzenlemekle meşgul olurdu. Kölesine dört akçe verip meclise mezelik almasını emretti. Köle yolda giderken Mansur bin Ammar'ın meclisine uğradı ve: "Biraz durup ne söylediğini anlayayım!" diye düşündü. Mansur, bir fakir için bir şey istiyor ve: "Dört dua yapmam karşılığında bana dört akçe verecek biri var mı içinizde?" diyordu. Köle, bundan daha iyi hiç bir şey yoktur, deyip elindeki dört akçeyi ona takdim etti. Mansur: "İstediğin dua nedir?" diye sordu. Köle: "İlk olarak azad olmam için, ikinci olarak tek Allah-u Zülcelal'in efendime tevbe nasip etmesi için, üçüncü olarak elimden çıkan dört akçenin bedeli iade edilmesi için, dördüncü olarak da, Allah'ın sana, meclisinde bulunanlara, bana ve efendime rahmet buyurması için dua buyur." dedi. Mansur bu şekilde niyazda bulundu. Köle eve dönünce efendisi: "Nerede kaldın ve ne getirdin?" diye sordu. O da: "Mansur bin Ammar'ın meclisinde idim, o dört akçe ile dört dua satın aldım." dedi. Eefendisi: "Ne duası?" diye sorunca, o da durumu aynen anlattı. O vakit efendisi: "Sana hürriyetini bağışladım, bir daha içki içmemek için Allah'a tevbe ettim, o dört akçeye bedel olmak üzere sana dört yüz akçe bağışladım. Geriye kalan dördüncü dileğin de benimle alakası yok, ben elimden geleni yaptım." dedi. Kölenin efendisi o gece rüyasında, hafiften gelen bir sesin şunları söylediğini gördü: "Sen, zayıf bir kul iken elinden geleni yaptın, biz de, bize havale ettiğin şeyi yaparak, sana da, kölene de, Mansura da, mecliste bulunanlara da rahmet ettik!" Bakın, samimiyetten neler doğuyor. İnsan, saati ve dakikası ile ya cennet hazinelerinden bir hazine alır ya da cehennem hazinelerinden bir hazine alır. İşte bunu çok iyi bilmemiz lazımdır.

     Eğer ibadetle, Allah'ın zikriyle vaktimizi geçirirsek, her bir saatle cennetin bir hazinesini elde etmiş oluruz. Başıboş veyahut günahla saatimizi geçirdiğimiz zaman da cehennemdeki hazineleri elde etmiş oluruz. İnsan bunu her ne kadar görmüyorsa da, bunu böyle bilmesi lazımdır. Biz Allah-u Zülcelal'in rızasını ve muhabbetini kazanmak için imtihan oluyoruz. Nasıl bir talebe, çalışmadığı zaman imtihanı kazanamıyorsa, biz de taatte bulunmadığımız zaman bu imtihanı kazanamayız. Ateşten bir çengelin insanın vücuduna takılıp yüzbin zebaninin onu çekmesi acaba nasıldır? İşte ruhun tenden ayrılması da aynen böyledir.

     Bu konuda Hz. Peygamber (S.A.V) şöyle buyurmuştur: "Ölümün mü'mine verdiği acı ve ızdırabın şiddeti, üç yüz kılıç darbesinin ızdırap şiddetine eşittir." (İbn Ebi'd-Dünya) Hepimiz düşünelim! Bir kılıç insana vurulsa, acaba ne kadar eziyet verir? İşte ruhun çıkması da aynen böyledir. Peki, az bir eziyet karşısında tahammül edemiyoruz! O zaman, aklımız fikrimiz acaba nerededir? Biz nasıl şeytana karşı mücadele edeceğiz? Onun fitnesinden kendimizi nasıl kurtaracağız? Ne akılla! Ne Şuurla! Ne kuvvetle!..
Denildiği gibi, insan çok düşünmeli ve çok tefekkür etmelidir. Hepimiz düşünelim; dostlarımızdan nice insanlar gittiler. Ben kendi şahsıma sayarsam, onları bitiremiyorum. Mardin'in bir köyünde iki-üç sene kadar imamlık yaptım. Benim cemaatım yirmi-yirmibeş kişi kadar vardı. Şimdi sayıyorum, onlardan sadece dört-beş kişi kalmış, işte onların hepsi gittiler... İnsan böyle anmalı, ölümü unutmamalı ve ölüme hazırlıklı olmalıdır.

    Bütün İslam aleminin hükümdarı Halife Harun Reşid ile Behlül-ü Dane'nin kardeş oldukları bazı rivayetler geçer. Harun Reşid emirü'l-mü'minin, Behlül ise Evliyaların büyüğündendir. Bir gün anneleri Behlül'ü çağırarak: "Oğlum, kardeşin Harun hükümdardır. Mesuliyeti çoktur. Çok kimselerle münasebeti olduğu için, geniş bir kitlenin mesuliyetini omuzlamıştır. Kimseye zulüm etmemesi, hakarette bulunmaması için biraz vaaz ve nasihatte bulun ki, kardeşin zarara uğramasın!" der. Behlül ise: "Olur anne, sen merak etme, ben kendisine vaaz ve nasihat ederim." diye cevap verir. Aradan birkaç gün geçer, bir gün Behlül saraya Harun Reşid'i ziyarete gider. Harun Reşid'e:
"Haydi kardeşim, seninle biraz şöyle dolaşalım!" diyerek, onu saraydan çıkarır. Doğruca alır kabristana götürür ve: "İşte bu falanın kabridir, bu kadar sene ömür sürdü. Şu da falancanın kabridir, şu kadar sene yaşadı. Şu kabirde yatan yirmi sene yaşadı, şuradaki elli sene yaşadı." diyerek altmış-yetmiş tane kabir gösterir. Daha sonra eve dönerler.
Bir müddet sonra anneleri Harun Reşid'e: "Harun, Behlül gelip sana hiç nasihat etti mi?" diye sorar.

     Harun Reşid: "Hayır, Behlül bana hiç nasihat etmedi." diye cevap verir. Anneleri bu sefer Behlül'ün yanına giderek: "Behlül, kardeşine nasihat etmeni söylemiştim. Neden gidip nasihat etmedin?" diye...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Ölüm Kaçınılmazdır
« Posted on: 28 Mart 2024, 13:19:46 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Ölüm Kaçınılmazdır rüya tabiri,Ölüm Kaçınılmazdır mekke canlı, Ölüm Kaçınılmazdır kabe canlı yayın, Ölüm Kaçınılmazdır Üç boyutlu kuran oku Ölüm Kaçınılmazdır kuran ı kerim, Ölüm Kaçınılmazdır peygamber kıssaları,Ölüm Kaçınılmazdır ilitam ders soruları, Ölüm Kaçınılmazdırönlisans arapça,
Logged
20 Mart 2014, 17:48:43
Gülbahar Aktay
Öğrenci Grubu
***
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 581



« Yanıtla #1 : 20 Mart 2014, 17:48:43 »

ölümü bütün canlılar tadacak. hiçbir zaman  ölüme engel olamıyoruz.belki yakınlarımızı kaybediyoruz onun üzüntüsüyle  RABBİMİZE bilmeden isyan ediyoruz.ama ölenle ölünmüyor. RABBİMİZE isyan ederek ölen kişiyi geri getiremeyiz.
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Kainatta en yüksek hakikat imandır, imandan sonra namazdır.
27 Haziran 2014, 20:46:48
Pelinay
Bölüm Görevlisi
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 8.696


« Yanıtla #2 : 27 Haziran 2014, 20:46:48 »

Esselamü aleykum ve rahmetulalh; kaçınılmaz gerçek "ölüm".bu dünya karargahından aldığımız teskere,görevimizin bittiği an...tü sevdiklerimizi geride bıraktığımız gerçek..
evet bir gün güneş bizsiz doğacak.tüm sevdiklerimizi ısıtacak ama biz karanlık ve dar mekanımızda olacağız..zamanla unutulacağız..isimlerimiz,simalarımız tek tek silinecek hafızalardan.artık ziyaretimize tek bir gelen bile olmayacak..mezar taşımız düştüğünde kaldıran olmayacak..ve zamanla mezarımız da kaybolacak..bedenimiz toprakla buluşacak,asıl vatanına dönecek..
ve artık hiçbir şey ve hiç kimse bize fayda sağlamayacak,amellerimiz müstesna..ne sızlanmalarımız ne  keşkelerimiz,ne de sevdiklerimiz,.. çünkü biz artık kabirdeyiz ve yapayalnızız...
Mevlam akıbetimizi hayır eylesin..paylaşım için Mevlam razı gelsin..çok güzel biir yazıydı..
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

15 Ekim 2014, 21:22:06
Derya 7/B

Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 285


« Yanıtla #3 : 15 Ekim 2014, 21:22:06 »

İstesek de istemesek de birgün öleceğiz,buna alışıp hergün sanki ölebilirmiş gibi yaşamalıyız.
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı
21 Ocak 2015, 18:50:55
Bahrişan 8

Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 308


« Yanıtla #4 : 21 Ocak 2015, 18:50:55 »

her insan birgun olecektir kimse olumden kacamaz her canli olumu tadacaktir
allah raziolsun  paylasimdan
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı
Sayfa: [1] 2 3 4 ... 7   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes