> Forum > ๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ > Semerkand Aylık Tasavvuf Dergileri > Kapaktakiler > Umut Tacirlerinde Şifa Aramak
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Umut Tacirlerinde Şifa Aramak  (Okunma Sayısı 561 defa)
02 Ağustos 2011, 18:25:37
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« : 02 Ağustos 2011, 18:25:37 »



Umut Tacirlerinde Şifa Aramak


Haziran 2009 - 126.sayı
 

Ayşe İZCİ kaleme aldı, KAPAKTAKİLER bölümünde yayınlandı.


Şifanın ne olduğunu, kıymetini arayan da kaybeden de çok iyi bilir. Lakin bazen şifanın nereden geleceğini veya nerede aranacağını unutanlar oluyor. Kimden bir şey duysa, bin bir umutla peşine takılıyor. Çıkmaz sokaklarda umutlar yitirilip gidiyor. Ta ki “ya Şâfî” demeyi öğrenene kadar…

“Ya Şâfî, ente’ş-Şâfî: Ey şifa veren, tek şifa veren sensin” diyerek başlamak isterim söze. Belki en sona yazılması gereken bir bitiş cümlesi olmalı bu kelam. Gerçekte ise nefes alıştan bile önde olmalı.

Şifanın ne olduğunu, kıymetini arayan da kaybeden de çok iyi bilir. Lakin bazen şifanın nereden geleceğini veya nerede aranacağını unutanlar oluyor. Kimden bir şey duysa, bin bir umutla peşine takılıyor. Çıkmaz sokaklarda umutlar yitirilip gidiyor. ta ki “ya Şâfî” demeyi öğrenene kadar…

Kendine iyi bak!


Son zamanlarda moda olan bir söz bu. Hani eskiden vedalaşırken veya bir yerden ayrılırken giden kişi kalanlar için “ALLAH’a ısmarladık” temennisinde bulunurdu. Uğurlayanlar da ona “güle güle, yolun açık olsun, ALLAH’a emanet ol” derlerdi. Şimdi el sallayarak “bay bay” edip, kalan da giden de aynı sözü söylüyor: Kendine iyi bak!

Evet, yeni özsever sloganımız bu. Öyle tevekkülle ilgisi falan yok bu sözün. Manasını biraz daha açmak gerekirse, bu kısa ifade ile denilmek isteniyor ki; bu dünyada teksin, değerlisin, önemlisin, kendini sevmelisin ve her zaman iyi hissetmelisin. Sen sağlıklı olmaya layıksın.

Peki, bu her zaman mümkün mü? Sağlıklı kalabilmek için her yol mübah mı?

İşte yeni manevi buhranımız bu noktadan kaynaklanıyor. Sanayi devriminin, otomasyon çağının insanın özüne ve tabiata yabancılaşması nutuklarından sonra, sıra gelmiş kaybettiklerimizi bulmaya! İnsan olduğumuzu hatırlamak, doğaya yönelmek, özümüzle barışmak, hayatı dolu dolu yaşamak filan... Yani “pozitif” olmak.

Halet-i ruhiye denilen ele avuca sığmaz, tarife gelmez değişkeni yine iki kutuba ayırdık, siyahla beyaz gibi. Müspet-menfi, negatif-pozitif, ying-yang, çing-çang... adına ne derseniz deyin, bu kez bir orta nokta bile yok. Gri yok, ılımlı yok, nötr yok, normal yok! Ya çalıp oynamak var ya da oturup ağlamak... Üstelik uğraşanlar emek vermiş, ta 15 bin yıl öncesinden bulup çıkarmışlar bu sağlık hazinesini; Çin diyarında mı, Tibet’te mi yoksa Orta Asya’da mı nerde; o zamanda insanlar efsaneye göre çok uzun ve sağlıklı yaşıyorlarmış da... Bunca teknolojik gelişmişliğe rağmen insanlar niye sağlıksız olsun ve kısa yaşasın?  

Sağlıklı yaşamanın altın kurallarını keşfetmek yetmemiş, ne kadar uzun yaşansa da ölümü kabullenmek mümkün olmamış ki, bir de “reenkarnasyon” denilen, insan ruhunun defalarca dünyaya gelip beden bulduğuna ve ölümsüzlüğe inanan öğreti de eklenmiş yanına.  

Buna mukabil kimi insanlar şu 60-70 yıllık dünya hayatını bile taşıyamaz hale gelmiş, intihar ediyorlar. Kendine hayatı zehir eden ne çok insan var. Alkolik, maddekolik, işkolik, idolkolik, parakolik,  kendi özüne ziyan... Alternatif tıp adı altında umut tacirliği ve modern tıbba güvenin kayboluşu. Gerçi modern tıbbın kendi içinde sorunları yok değil. İlaç ticareti, doktorların tüccarlaşması, ‘şifa eşittir para’ algısının yaygınlaşması ve sair... Saymayı boşverelim, konuya geçelim.

Otçular, taşçılar


Şifalı bitkiler veya baharatçı dükkanları günden güne çoğalıyor. Modern tabirle “herbalistler” veya bizim klasik aktarlarımız iade-i itibar görmüşler gibi şöyle daha bir özgüvenli duruş sergiliyorlar. “Abla bende 1800 çeşit şifalı bitki var!” dedi birisi. Bir tek ecele çare olacak iksir yok.

Artık günümüz insanı hastaneden önce veya sonra mutlaka otçulara da bir uğruyor deva aramak için. Çünkü televizyonlardan o kadar çok şifa tarifi dinliyor veya gazetelerden sağlıklı beslenme ve alternatif tedavi yazıları okuyoruz ki, gaza gelmemek mümkün değil.

Bunun ne mahzuru var demeyin lütfen. İşin bir de trajik yönü var ki, ağır hastalığa düçar olmuş nice kişilere hastalıkları yetmezmiş gibi ilave sıkıntılar yaşatılıyor umut adına.

Geçenlerde kızıma incik-boncuk cinsinden bir şeyler almak için bir dükkana girdim. Bir reyondaki fiyatlar dikkatimi çekti. Kuyumcu dükkanı gibi. Çeşit çeşit kristal taşlar vardı. Kimi işlem görmüş takı haline getirilmiş, kimi de ham haliyle sergileniyordu.

Adam katalog ve broşür bastırmış: Hangi burçtakiler hangi taşla hangi kuşu vuracaklar... yani hangi hastalıklarını iyi edecekler!.. Hangisi pozitif enerji topluyor, hangi taş negatif enerji atıyor, bu bir bilimmiş meğer. Hangi ruhî hastalıklarda hangi taşı boynumuza asacağız ve metabolizmamızın aksayan yönlerini, şekeri, tiroidi, pankreası hangi taşı taşıyarak düzene sokacağınızı arayın, internette bile hemencecik bulursunuz.

Tak boynuna kristal pozitif taşı, kalmasın gözünün yaşı. Bu taşlarla hasta avlama işinde en çok Reikiciler mahirmiş, öyle dedi dükkan sahibi. Benden söylemesi.

Sözde İslâmî dayanak


Bazı sonradan hidayete ermiş şifacılar da var ki bulanık suları daha da bulandırıyorlar. Öncesinde ilkel medeniyetlere hayran olmuş, meditasyonlarda huzur bulmuş,  aklı baliğ olduğunda ise yönünü kıbleye çevirmiş kimi yazarların hâlâ eski etkilenmelerini maalesef üzerlerinden atamadıkları yazdıkları popüler dinî kitaplardan açıkça anlaşılmakta. Kur’an-ı Kerim’i esaslı bir şifa kaynağı olarak beyan ederlerken illâ Çin felsefesindeki veya Reiki’deki çakraların varlığını ispatlamaya yelteniyorlar. Kendi yorumunca dört çakraya dayanak teşkil eden ayet-i kerimeler bulmuş. Ama üç çarka için bulamamış ve açıklamayı yarım bırakmış. Sanki hâşâ kitabımızda bir noksanlık var gibi bir durum çıkmış ortaya.

Bir başkası ise Esma-i Hüsnâ’dan hangisinin hangi hastalığa şifa olduğuna dair bir icatta bulunarak o mukaddes isimleri nerelere çekmiş. Namaz kılarak hangi uzuvla enerji topladığımızı okuduğumda bir müddet bocaladım. Sanki namazı sağlıklı yaşam için bir nevi terapi olarak kılmış oluyoruz.

Kur’an-ı Kerim’e bakışımızla oynuyor bunlar. Yorumcunun biri de tasavvuftaki letâif konusu ile Reiki’nin çakralarını uyumlaştırmayı başarmış kendince.

Bu tür kitaplara dinî yayıncılık yapan köklü müesseselerde bile rastlanabiliyor. Maalesef orta halli vatandaşımız da “yanlış olsa burada satılmaz” gibi toptan bir güven duygusuyla bu yeni moda yayınları alıyorlar. Şifa ararken bir şeyler mi kaybediyoruz acaba?

Nebevî tavsiyeler


Rasulullah s.a.v.’in balla ilgili hadisleri, çörek otunun faydaları, Kur’an-ı Kerim’de bahsi geçen meyve ve yemişler ve yine Sevgili Peygamberimiz’in ağrıyan bir yeri sağ eli ile hafifçe meshederken şifa duası okuması ve böyle yapılmasını tavsiye buyurması, rivayete göre akik taşlı yüzük takması gibi net ve ferahlık verici bilgilerimiz de var elhamdülillah. Ama “negatif enerjilerden” korunmak için bize Buda heykellerinde görülen parmak bitiştirme figürü veya el kilitleme hareketini öğretmemiş. Ne var bunda canım, diyerek çeşitli dinî yayın veya seminerlerde bu gibi saçma sapan Budistçe tripleri saf vatandaşıma laf olsun diye bile öğretmenin bir anlamı yok. Bunu yapan vebal altında kalır! Kendisi günün birinde doğruyu bulsa bile o yanlış öğrettiği insanlara tekrar ulaşıp düzeltme imkanı bulmaya ömrü vefa etmeyebilir. Bu ne kadar büyük sorumluluktur, bilirsiniz.

Rabbimiz’in yarattığı güzelim kristal taşları, incileri ziynet eşyası olarak kullanırız gönül rahatlığıyla. Diyelim bazı taşların vücuttaki birikmiş elektrik yükünü giderici bir etkisi de bulunsun. Tercih sizin. Günde üç beş kez abdest alan insanın koynuna taş basmaya ihtiyacı var mı? Yukarıdan aşağı şifa olan Mukaddes Kitabımız, namaz ve dua varken negatif enerjiden, her türlü negatiflikten korkmak akıl işi değil.

Rabbim cümlemizi şifa aramak adına manevi buhranlara saplanmaktan muhafaza eylesin. İnsanları karanlıklarda yolunu şaşırmaktan alıkoyan ALLAH dostlarının ziyasıdır. Bulanık sulara düşse bile insan, çırpınırken sanki bir el onu tutup çekiyor oradan. Ve tam bir teslimiyetle uyulabilse onlar ne güzel rehberdir. Şâfî kim, şifa nerede itikadı hastalandırmadan öğrenilir o zaman.

[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Umut Tacirlerinde Şifa Aramak
« Posted on: 26 Nisan 2024, 14:34:35 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Umut Tacirlerinde Şifa Aramak rüya tabiri,Umut Tacirlerinde Şifa Aramak mekke canlı, Umut Tacirlerinde Şifa Aramak kabe canlı yayın, Umut Tacirlerinde Şifa Aramak Üç boyutlu kuran oku Umut Tacirlerinde Şifa Aramak kuran ı kerim, Umut Tacirlerinde Şifa Aramak peygamber kıssaları,Umut Tacirlerinde Şifa Aramak ilitam ders soruları, Umut Tacirlerinde Şifa Aramakönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes