> Forum > ๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ > Semerkand Aylık Tasavvuf Dergileri > Kapaktakiler > Tsunami ve Kötülük Sorunu
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Tsunami ve Kötülük Sorunu  (Okunma Sayısı 677 defa)
22 Ekim 2011, 17:48:00
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« : 22 Ekim 2011, 17:48:00 »



Tsunami ve Kötülük Sorunu



Şubat 2005 - 74.sayı

Halil AKGÜN
kaleme aldı, KAPAKTAKİLER bölümünde yayınlandı.


Güneydoğu Asya'da meydana gelen deprem ve tsunami felaketi, yüzyılın felaketi olarak tarihe geçmeye namzet. Hadisenin boyutları gerçekten ürperti verici. Normalde böyle bir zamanda yapılması gereken, teoriler üretmek değil, muhtaç insanların yardımına koşmak, ekmek getirmek, battaniye vermek, süt dağıtmak, öksüz çocukları kucaklamak, bebelerin karnını doyurmak... Fakat birileri sanki bunu da fırsat bilip, bu hengâmeden kendine pay çıkartmaya çalışıyor. Kötülük meselesini bahane ederek, dine saldırmaktan misyoner faaliyetlerine kadar, bir dizi gelişme bu konular üzerinde bir nebze durmamızı zorunlu kılıyor.

Kötülük sorunu, Batı düşüncesinin en çok zorlandığı alanlardan biri. Modern dönemde ateizmin ve din eleştirilerinin temel dayanak noktalarından birinin bu sorun olduğunu biliyoruz. İçinde kötülük bulunan nâkıs bir dünya ile mükemmel, adil ve merhametli bir Tanrı anlayışını telif edemeyen pek çok Batılı, bu tür gerekçelerle dinden uzaklaştı. Bu sürecin etkilerini bazı İslâm ülkelerinde dahi görüyoruz. Deprem ve tsunami felaketi, bu soruları tekrar gündeme getirdi.

Bu kadar masum çocuğun ve insanın ölmesini nasıl izah edebiliriz? Bu soru etrafında başlayan tartışma, tahmin edebileceğiniz gibi, Tanrı'nın adaletini ve hatta varlığını sorgulamaya kadar gitti. Özellikle Batı medyasında çıkan bazı yazılarda “dindar insanlar bu kötülüğü nasıl izah edecekler?” sorusu soruldu. Bu bakış açışına göre adil, merhametli ve kadir-i mutlak bir Tanrı ile bu boyutlardaki bir kötülüğü/felaketi telif etmek mümkün değil.

İnsan hayatı ve niceliksel düşünme


Oysa soruyu böyle ortaya koyanlar, iki noktayı gözden kaçırıyorlar. Birincisi “felaketin boyutları” ile kastedilen şey, ölen insan sayısı. Ölü sayısı yüz binlere ulaşınca, bu ‘izah edilemez' bir hadise haline geliyor. Oysa önemli olan insan hayatı ve onun kutsallığı ise, o zaman bir insanın ölmesiyle on bin insanın ölmesi arasında değer açısından bir fark olmamalı. Kur'an-ı Kerim, haksız yere bir insanın öldürülmesinin bütün insanlığın öldürülmesiyle eş değerde olduğunu söylüyor. Yani insan hayatının değeri açısından baktığımızda, bir matematik hesabı yapmamız mümkün değil.

Fakat sayılarla düşünmeye alışık olan Batı dünyası, bir hadisenin vehametini ölçmek için önce niceliğe ve rakamlara başvuruyor. Böylece insan hayatının değeri, ancak bir yeküne ulaştığında anlam ifade etmeye başlıyor. Şüphesiz bir insanın ölümünün üzerimizde bıraktığı psikolojik etkiyle, on bin ya da yüz bin kişinin ölmesinin üzerimizde bıraktığı derin etki aynı değildir. İkincisinde yaşadığımız şok hali, ona ve belki de yüze katlanır. Fakat bu, neticede bizim psikolojik tepki verme mekanizmamızla ilgili bir şeydir. Yoksa hayatın değeri söz konusu olduğunda, ölen insan sayısı tek başına bir ölçü olmamalı.

Tabii afetler ve kötülük

Doğal afetlere bakıp: “Tanrı bunlara neden izin veriyor?” diye soranların gözden kaçırdığı ikinci önemli nokta, ‘kötülük' kavramını eksik ve çarpık bir şekilde anlamaları. Klasik İslâm düşüncesinin üzerinde ısrarla durduğu bir ilkeye göre, mutlak kötülük diye bir şey yoktur. Kötülük olarak görülen ve tanımlanan her şey, ancak göreceli olarak böyledir. Ontolojik anlamda kötülük, iyiliğin olmadığı yerde ortaya çıkan arızî bir durumdur. Tıpkı karanlığın aydınlığın olmadığı yerde ortaya çıkması gibi, kötülük de iyiliğin tahakkuk ve tezahür etmediği yerde ortaya çıkar. Ve yine karanlığın geçici olması gibi, kötülük de geçicidir.

Buna göre bizim hadiselere hangi zaviyeden baktığımız çok önemlidir. Bir anlamda eşyanın hakikatini ve manasını ortaya çıkartan şey, bizim onlara nasıl baktığımızla yakından irtibatlıdır. Ahiret gününe inanmayan birisi için, ölüm mutlak manada bir son ve dolayısıyla kötü bir şey olarak algılanabilir. Ebediyet alemine iman etmiş birisi içinse, ölüm bir son değil, insanın varlık ve imtihan yolculuğunda bir merhaledir. Olgusal açıdan baktığınızda, olan şey aynıdır. Yani bir insanın biyolojik hayatı sona ermekte ve o insan aramızdan ayrılmaktadır. Fakat aynı hadiseyi bizim için anlamlı kılan, onun bir başka başlangıcın ilk merhalesini oluşturmasıdır.

Bu yüzden Kur'an , “sizin hayır bildiğinizde şer, şer bildiğinizde hayır vardır” diyor. Bu ayete göre insanın hayır ve şer olarak algılanan şeyler karşısında aceleci davranmaması ve bütün unsurları hesaba katarak düşünmesi gerekiyor. Aksi halde bizim mutlak iyi zannettiğimiz şeyler karşısında Allah'ı unutmamız; mutlak kötü zannettiğimiz şeyler karşısında da O'na isyan etmemiz işten bile değildir. Doğal afetlere bakarak Tanrı'nın adaletini sorgulayanlar, böyle bir hata yapıyorlar.

İslâm alimlerine göre “eşyanın aslı ibahadır ”. Yani varlıklar kendi başlarına ele alındığında nötrdürler . Ne mutlak manada iyi, ne de mutlak manada kötüdürler. Onları göreceli olarak iyi ya da kötü yapan şey, onların hangi bağlamda ve ne amaçla kullanıldığıdır. Örneğin bıçak, insan hayatını kolaylaştıran nötr bir araçtır. Onunla ekmek kestiğinizde faydalı, insan öldürdüğünüzde zararlı bir iş yapmış olursunuz. Bıçağa kötülük vasfını kazandıran, insanın ahlâkî bir sapma içerisine girmesidir. Yani iyilik ve kötülük, bizim niyet ve eylemlerimiz neticesinde ortaya çıkar.

Kötülüğü nasıl anlamak lazım?

Bütün bu söylediklerimizden iyilik ve kötülük diye bir şeyin olmadığı anlamı çıkartılmamalı. Tam tersine, iyilik ve kötülük varolduğu için din bize metafizik ve ahlâkî ilkeler sunuyor. Bu ilkeler sayesinde hayatın daha anlamlı ve yaşanılır hale geleceğini söylüyor. Dindeki emir ve yasaklar, Kur'an'ın “el-birr ” dediği “evrensel iyi”nin tahakkuk etmesini hedefliyor.

Buna göre kötülük problemini, ahlâkî değerlerden bağımsız ele alamayız. Kötülüğün yaradılış aleminin kaçınılmaz bir parçası olması tam da bu noktada daha anlaşılır hale geliyor. Eğer insan irade sahibi özgür bir varlıksa, o zaman iyi ile kötü arasında bir seçim yapma şansına sahip olmak zorundadır. İyi ve kötü gibi alternatiflerin olmadığı bir yerde, insanın özgürlüğünden bahsetmek mümkün değil. Bu seçme şansının olması için de görece bir kötünün varolması gerekir. Yani insanlar hem özgür olmayı hem de içinde hiç bir kötünün olmadığı bir dünyayı isteyemezler. Bu, mantıksal bir çelişki olur. Bu, hiç bir sorumluluk sahibi olmadan her tür hak ve yetkiye sahip olmayı istemekle eş anlamlıdır. Bu yüzden doğal ve ahlâkî kötülük, insanın özgür olmak için kabul etmek zorunda olduğu bir bedeldir.

Eğer kötülük, insanın yeryüzündeki imtihanının olmazsa olmaz şartı ise, o zaman “ alemde neden kötülük var?” gibi genel bir soru sorup, buradan nihilizme ve ateizme ulaşamayız. Tersine, sorulması gereken, “kötülük karşısında benim özgür bir birey olarak ahlâkî görevim nedir?” sorusu olmalıdır.

İslâm toplumları bu dengeli bakış açısına sahip oldukları için, kötülük sorunu karsısında Batılılardan daha farklı bir sezgiye sahipler. Onlar “büyük resim”in farkında oldukları için, arızî ve görece kötünün nereye ne şekilde yerleştirilmesi gerektiğini biliyorlar. Bu yüzden bizim geleneğimizde, kötülük dinsizliğin bir temeli olmamıştır hiç bir zaman. Yine bu yüzden doğal afetler karşısında daha vakarlı bir duruşumuz var bizim.

Önce kendimize bakmak


Modern dünyada kötülük sorunu Tanrı'ya karşı (geçersiz) bir delil olarak kullanılırken, insanlar asıl sorgulanması gereken hususları bilerek ya da bilmeyerek görmezlikten geliyorlar. Bugün dünyada, insanlardan kaynaklanan kötülük, doğal felaket gibi kötülüklerden çok daha fazla. Sadece son yüzyılda yapılan savaşlarda ölen insan sayısı, insanlık tarihinin görmediği boyutlarda. Hiroşima'dan Bosna'ya ve Felluce'ye uzanan katliamlar geçitinde , insanın elinin ürettiği kötülüğün ne boyutlara geldiğini biliyoruz.

Modern dünyada kötülüğün ulaştığı boyutlar, savaş ve katliamlarda ölen insan sayısıyla sınırlı değil. AIDS gibi ölümcül hastalıklardan fakirliğe, doğal çevrenin katledilmesinden alkol ve uyuşturucu bağımlılığına ve kadın vücudunun bir meta haline getirilmesine kadar o kadar çok ‘insanî kötülük' var ki, bunlara bakıp modern dünyanın ‘iyi' bir yer olduğunu söylemek mümkün değil. Kötünün ve çirkinin estetize edildiği ve meşrulaştırıldığı bir dünyada yaşıyoruz.

Şimdi burada şu soruyu sormamız gerekiyor: “Doğal kötülük” kavramını ileri sürerek dine karşı tenkitler yöneltenler, aynı çabayı neden modern dünyaya karşı göstermiyorlar? Modern dünya bize rasyonel bir toplum, özgür bir birey ve huzurlu bir dünya vaad etmemiş miydi? Dünyadaki asıl kötülüğü kendi ellerimizle yaptığımızı itiraf etmenin zamanı gelmedi mi? Dinler bize hep bunu hatırlatmıyor mu?

Ahlâkî değerlerin hayata geçirilememiş olması, onların geçersiz olduğu anlamına gelmez. Bu yüzden insana düşen, tsunami gibi felaketler karşısında umutsuzluğa kapılmak, nihilizme yahut ateizme yönelmek değil, kendi ahlâkî hak ve sorumluluklarını hatırlamaktır.

Bu açıdan bakınca, tsunami felaketinden kendilerine pay çıkartmaya çalışanlara karşı daha dikkatli olmamız gerekiyor. İnsanların en zayıf anlarında onları sömürmeye çalışmak, ahlâkî bir davranış olmasa gerek. Tsunami depreminden sonra yardım amacıyla Güney Doğu Asya ülkelerine üşüşen misyoner grupları, işte tam da bunu yapıyorlar. Bir ellerine ekmek ve sütü, diğer ellerine İncil'i alan misyonerler, insanlara hem maddi hem de manevi yardım yaptıklarını söylüyorlar. Oysa yaptıkları yardımın arkasında farklı bir hesabın olduğunu biliyoruz. Şimdi bu duruma bakıp sormak gerekiyor: Buradaki a...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Tsunami ve Kötülük Sorunu
« Posted on: 29 Mart 2024, 08:46:27 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Tsunami ve Kötülük Sorunu rüya tabiri,Tsunami ve Kötülük Sorunu mekke canlı, Tsunami ve Kötülük Sorunu kabe canlı yayın, Tsunami ve Kötülük Sorunu Üç boyutlu kuran oku Tsunami ve Kötülük Sorunu kuran ı kerim, Tsunami ve Kötülük Sorunu peygamber kıssaları,Tsunami ve Kötülük Sorunu ilitam ders soruları, Tsunami ve Kötülük Sorunuönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes