> Forum > ๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ > Semerkand Aylık Tasavvuf Dergileri > Kapaktakiler > Semerkanddan İstanbul’a Yol Gider
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Semerkanddan İstanbul’a Yol Gider  (Okunma Sayısı 437 defa)
25 Temmuz 2011, 02:14:06
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« : 25 Temmuz 2011, 02:14:06 »



Semerkand’dan İstanbul’a Yol Gider


Aralık 2009 - 132.sayı

Ahmet Nafiz YAŞAR kaleme aldı, KAPAKTAKİLER bölümünde yayınlandı.


Bir veli İstanbul’dan çağırır, diğeri Semerkand’dan icabet eder ona. Semerkand’dan İstanbul’a göz açıp kapatıncaya kadar kat edilecek yollar vardır onlar için.

İstanbul’da 1453 yılının baharıyla birlikte Fatih Sultan Mehmet Han’ın sabrı da bitmek üzeredir. Kuşatmanın 53. gününe girilmiş ama Bizans hâlâ düşmemiştir. Genç Sultan ilk kez, kendisinden önceki 29 kuşatmanın akıbetine uğrama endişesiyle telaşa kapılmıştır. Akşemseddin’e gelir, “Hocam” der, “Himmet eyle artık. Himmet eyle de fetih müyesser olsun!” Akşemseddin gözlerini kapatıp bir zaman murakabeye dalar. Bu istiğrak halinde iken şu sözler dökülür dudaklarından:

– Fetih için Şeyh Ahmet’ten destur iste. Şeyh Ahmet, bu asrın tasarruf sahibi kutbu olan Semerkand’daki Ubeydullah Ahrar k.s. hazretleridir.

Fatih, heyecan içinde “Destur ya Şeyh Ahmet!” nidalarıyla atını rüzgâr gibi karargâhına doğru sürerken, beyaz bir atın üstünde uzun boylu, gür sakallı, esmer, güleç yüzlü bir süvari belirir yanında.

– Endişe etme, Bizans senindir, der. Fatih şaşkın:

– Nasıl endişe etmeyeyim, şunca zamandır ne yaptıysak surları aşamadık, diye şikayetlenir.

Meçhul atlı kolunu kaldırır, hırkasının bol yeninden içeri bakmasını söyler ona. Mana aleminin perdeleri aralanmış, yardıma gelen büyük ve zinde bir ordu Sultan Mehmet’e gösterilmiştir. Yakındaki bir tepeyi işaret edip:

– Şimdi şuraya çık, üç defa kös vurdurduktan sonra ordunu hücuma kaldır, talimatını verir beyaz atlı velî ve ekler: “Allah’ın izniyle zafer senindir!”

Öyle yapılır. Bu seferki hücumda surlar aşılır, Bizans düşer, fetih müyesser olur.

İstanbul’un manevi fatihi

Sultan II. Beyazıt, saltanat yıllarında İstanbul’a kendisini ziyarete gelen Ubeydullah Ahrar’ın oğullarından Hâce Abdülhadi ile görüşmesinde, babası Fatih’ten dinlediği bu harikulâde olayı hatırlar. Hâce Abdülhadi’ye Ubeydullah Ahrar hazretlerinin simasını, kıyafetini, atının rengini sorar. Aldığı cevaplar, babası Fatih Sultan Mehmet’in gördüğü mübarek kişinin tarifine aynen uymaktadır. Bu büyük veli vasıtasıyla atası Sultan Fatih’i ilâhi yardıma mazhar kılan Cenab-ı Hakk’a bir kere daha şükreder.

Öte yandan İstanbul kuşatmasında yukarda anlattığımız olayın vuku bulduğu saatlerde Semerkand’da yaşananlar hayli ilginçtir. Hâce Ubeydullah Ahrar’ın torunu Muhammet Kasım’ın naklettiğine göre, Hâce hazretleri o gün aniden beyaz atına binip hızla Semerkand’ın dışına, Deşt-i Abbas denilen çöle doğru sürmüştür. Sofilerinin telaşla peşinden geldiklerini görünce durup onlara geri dönmelerini söyler ve tek başına ilerlemeye devam eder. Mevlâna Şeyh isimli bir talebesi takipte ısrar etse de Hâce’nin atını hızla birkaç defa farklı istikametlere sürdükten sonra birdenbire kaybolduğunu görüp vazgeçer. Epey bir müddet sonra döndüğünde talebelerinin meraklı bakışlarıyla karşılaşan Hâce hazretleri:

– Türk sultanı kâfirlerle harp ediyordu. Benden yardım istedi, ona yardıma gittim. Allah Tealâ’nın izniyle galip geldi, zafer kazanıldı, buyurur.

Hâce Ubeydullah Ahrar’ın eski Semerkand şehristanında bir mahalle olan Kefşir bölgesinde mezarının da bulunduğu külliyeyi dolaşırken aklımızda bunlar var. İstanbulumuzun manevi fatihi bu büyük veli 1403’te eski adı Şaş olan Taşkent’te, Bağıstan köyünde doğmuş. Ay takvimi hesabına göre 89 yaşını bitirmek üzere iken de Semerkand’da vefat etmiş. Mezarı, vefatından hemen sonra evlatlarının yaptırdığı imaretin önündeki geniş ve açık bir alanda bulunuyor. Buraya farklı tarihlerde bir medrese ile minaresi tuğladan örülmüş bir de mescit eklenmiş ve mezar çevresinde hayli karmaşık bir yapı topluluğu oluşmuş.

Hakikat mi, efsane mi?

İstanbul’un fethindeki rolünden başka, yetiştirdiği halifeleriyle Nakşîliği ilk kez Anadolu topraklarına taşıyan Hâce Ubeydullah Ahrar hazretleri, hizmeti öncelemesiyle, zahirî ve bâtınî edebe riayetteki titizliğiyle, zamanın sultanlarına himmetiyle bilinen tasavvuf büyüklerinden.

İslâm’ın kuvvet bulması ve müslümanları zalimlerin şerrinden koruması için vazifelendirildiğinden, irşat faaliyetlerinde daha ziyade devlet idarecilerini gözetmiş. Mesela Fatih’e yardım ettiği gibi Timurlulardan Ebu Said Mirza Han’ın Semerkand’ı almasına, Horasan ve Maveraünnehir’de hakimiyet kurmasına da yardım etmiş. Ehl-i sünnet akidesine bağlı devlet adamları karşılaştıkları her badireden O’nun himmetleriyle kurtulmuşlar. Bölgedeki hanedan mensuplarının yahut müslüman emirlerin aralarındaki çekişmeleri büyümeden gideren Hâce Ahrar, kardeş kavgalarına da mani olmuş böylece.

Külliyeyi gezerken bu büyük velinin “Reşehât”ta, “Nefehâtü’l-Üns”te okuduğumuz menkıbelerini, kerametlerini birbirimize hatırlatıyoruz. Onun hiçbir dünyevî makama sahip olmadığı halde hem doğunun hem batının en kudretli sultanlarına söz dinletmesini, yenilmez bir büyük ordu gibi onların yanında tek başına tarihin akışına müdahalesini aklımız almıyor doğrusu. Bunlar gerçekten yaşanmış olabilir mi? Anlatılanların ne kadarı hakikat, ne kadarı efsane?

Kafamızdaki acabalar çoğalırken, gözümüz yapı topluluğunun en üst noktasındaki küçük firuze kubbenin hayli yüksek kasnağına yazılmış ayet-i kerimeye takılıyor ve cevabımızı alıyoruz:

“Allah sizden iman edenleri ve (kendilerine) ilim verilenleri derecelerle yükseltir.” (Mücadele, 11)

İnanıyor ve tasdik ediyoruz ki Hâce Ubeydullah Ahrar, Allah Tealâ’nın hem bu dünyada yücelttiği, hem kendisine yakınlaştırıp “veli” kıldığı seçilmiş kullarından biridir. Mezarın ve mescidin bulunduğu alanın dışında, sağ tarafta, diğer yapılara açılan büyük kapının alınlığında ise bu defa evliyaullaha işaret eden bir ayetle, Yunus suresinin 62. ayetiyle karşılaşıyoruz:

“İyi bilin ki Allah’ın dostları üzerine korku yoktur; onlar mahzun da olmazlar.”   

Yeterince “Lâ” çekmeyince

Semerkand ve Buhara çevresindeki sâdât türbelerinde, yan yana bitiştirilen iki taş üzerine aynı hatla yazılmış, muhtemelen Timurlular zamanından kalma Arapça eski mezar kitabeleri de muhafaza edilmiş. Orada medfun tasavvuf büyüğünün, emaneti aldığı mürşidi ve teslim eylediği halifesiyle birlikte isminin anıldığı, vefat tarihinin verildiği bu bir örnek kitabelerin hepsinde metne Yunus suresinin 62. ayeti ile başlanıyor.

Ubeydullah Ahrar hazretlerinin türbesinde bir de çinilerle kapıya nakşedilen bu ayet, Sâdât-ı Kiram’ın velayetine işaret yanında bizim gibi kafası modernizmle bulanmışlara Kur’an’la sabit bir hakikati, “velilik” makamının varlığını hatırlatıyor. Ayetin, “iyi bilin, dikkat edin, gözünüzü açın, iyice anlayın” mealinde bir ikaz edatıyla gelmesindeki hikmet bu olmalı diye düşünüyoruz. Kelime-i tevhidin “lâ”sını yeterince çekemediği için kuru aklın dar cenderesinde tereddüde düşenlere, “Cenab-ı Hakk’ın Kâdir-i Mutlak olduğunu unutmayın” diyor bu ikaz.

Söz konusu ayet-i kerimede “Allah dostları” manasına “evliyâullah” terkibi geçiyor. Evliya kelimesi “veli”nin çoğulu. Veli ise “birine veya bir şeye yaklaşan, yakın olan” demek. Muhabbet eseri bu yaklaşma yahut yakınlaşma, muhataba güvenmeyi ve yardımı, onu himayeyi, onun rızasını ve hayrını gözetmeyi gerektirdiğinden “veli” kelimesi “dost” manasını yüklenmiş.   

Dostlukta ya da velayette mutlaka iki taraf vardır. Yakınlığın inşa ve idamesi, tarafların dostluğu irade etmesine, bunun icaplarını yapmasına bağlı. Tabii ki dostluk iktizası haller, tarafların niteliğine göre değişir. Allah’ın kuluna dostluğu; kulunu sevmesi, koruması, nimetlendirmesi, hayra yönlendirmesi şeklinde tecelli eder mesela. Kulun Cenab-ı Hakk’a dostluğu ise çok büyük bir dikkatle O’nun rızasını gözetmeyi, dostluğundan emin olmayı, O’na güvenmeyi, tam bir teslimiyeti ve ibadetleri aksatmamayı gerektirir. Zaten Allah Tealâ ile ünsiyetin kula taalluk eden şartları bir sonraki ayette, yani Yunus suresinin 63. ayetinde “iman” ve “takva” olarak belirlenmiş.   

Dostun dosta ikramı

Şüphesiz ki hem Bakara suresinin 257. hem de Âl-i İmran suresinin 68. ayetinde beyan buyurulduğu gibi “Allah, müminlerin dostudur.”  Bu Allah’ın şanındandır; kuluna sevgisinin ve merhametinin eseridir.

Fakat dostluğu tesis eden yakınlaşma madem ki karşılıklı bir fiildir, dostluk da derece derecedir. Evliyaullahın Kur’an’da muhsin, ebrar, sıddîk, mukarreb gibi isimlerle tasnifi bunu gösterir.

Nitekim Yunus suresinin 62. ayetindeki “evliyâullah”ı Vâkıa suresinin 88 ve 89. ayetleriyle irtibatlandıran bazı müfessirler, bunların “mukarrebîn” olduğuna hükmetmişlerdir.

Demek ki kulun Allah’a yönelişi arttıkça Allah’ın da kula icabeti artmakta, dostluğun mertebesi giderek yükselmektedir. Üstelik bu mertebe, “Kulum bana bir karış yaklaşırsa ben ona bir arşın yaklaşırım. O bana bir arşın yaklaşırsa ben ona bir kulaç yaklaşırım. O bana yürüyerek gelirse ben ona koşarak giderim.” haberiyle sabit olduğu üzere, kulun gayretinin kat kat fevkinde ilâhi bir ikramla mukabele edilerek yükseltilmektedir.

Nihayet yine bir kudsî hadiste haber verildiği gibi taatle, farzlarla, nafilelerle Allah’a yaklaşan müminler, Cenab-ı Rabbü’l-Alemin’in sevgisine, “Ben onların işiten kulağı, gören gözü, tutan eli, yürüyen ayağı olurum.” ikramına mahzar olmaktadırlar. Dostluğun en yüce merhalesidir bu. Velayet makamıdır. Yegâne Dost’un dost edindiklerine ikramı keramettir bu makamda. Olmaz diye bir şey söz konusu bile değildir.

Bu makamdakilerden biri İstanbul’dan çağırır, diğeri Semerkand’dan i...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Semerkanddan İstanbul’a Yol Gider
« Posted on: 26 Nisan 2024, 13:46:32 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Semerkanddan İstanbul’a Yol Gider rüya tabiri,Semerkanddan İstanbul’a Yol Gider mekke canlı, Semerkanddan İstanbul’a Yol Gider kabe canlı yayın, Semerkanddan İstanbul’a Yol Gider Üç boyutlu kuran oku Semerkanddan İstanbul’a Yol Gider kuran ı kerim, Semerkanddan İstanbul’a Yol Gider peygamber kıssaları,Semerkanddan İstanbul’a Yol Gider ilitam ders soruları, Semerkanddan İstanbul’a Yol Giderönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes